Rahmân ve
Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…
Hamd, Allâh’a
mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin
şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete
erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete
erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur.
Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…
Bundan sonra:
Zekât: Nisap miktarına ulaşan maldan
Allah’ın farz kıldığı hakkı çıkarıp hak sahibi sekiz kimseden birine vermektir.
1) Müslüman Olmak.
2) Hür Olmak.
3) Nisap miktarı mala sahip olan kişi. Onlar
yaşça küçük veya deli de olsa hüküm aynıdır.
4) Nisap miktarına ulaşan malın üzerinden bir
senenin geçmesi gerekir. Ancak mahsulün Zekâtı, hasat edildiği gündür. (Tirmizi 626, İbni Mace 1792)
1) Deve, sığır ve davar gibi insanın
hizmetine verilmiş otlayan hayvanlar. (İbni
Mace 1798, 1803, 1805)
2) Meyve, hububat ve maden gibi topraktan
çıkan nesneler. (İbni Mace 1814)
3) Değerler: Altın 85 grama ulaştığı vakit,
gümüş 400 grama ulaştığı vakit, nakit paralar da altın yahut gümüşün nisap
miktarına ulaştığı vakit, bunlarda %2.5 zekât verilir. (İbni Mace 1790, 1791)
4) Ticaret malları: Kazanç elde edilmek için
alış verişe sunulan her şeydir.
1) Fakirler.
2) Miskinler.
3) Zekât üzerine çalışanlar.
4) Kalpleri İslam’a ısındırılacak kimseler.
5) Azat olmak isteyen köleler. Müslüman
köleleri azat etmek için.
6) Borçlular.
7) Allah yolunda. Cihad ve davetçiler.
8) Yolda kalmış kimseler.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
﴿إِنَّمَا
الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا
وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ
وَالْغَارِمِينَ
وَفِي سَبِيلِ اللهِ وَابْنِ السَّبِيلِ فَرِيضَةً مِّنَ اللهِ وَاللهُ عَلِيمٌ
حَكِيمٌ﴾
“Sadakalar (zekât
gelirleri) ancak şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler, sadakaların
toplanmasında görevli olanlar, kalpleri kazanılacak olanlar, âzat edilecek
köleler, borçlular, Allah yolunda (çalışanlar) ve yolda kalmışlar. İşte
Allah’ın kesin buyruğu budur. Allah bilmekte ve hikmetle yönetmektedir.” (Tevbe: 9/60)
1) Mirasçılar. Yani kişinin çocukları ve eşi.
2) Haşim oğulları. Yani Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Ehl-i Beyti.
3) Kafirler.
Küçük olsun büyük olsun, erkek olsun kadın olsun, hür olsun köle
olsun, yanında bir günün yiyeceğinden fazla bulunan her Müslümanın, fıtır
sadakası vermesi vaciptir. Fıtır sadakası, belde ahalisinin yiyeceğinden
verilir veya arpadan, hurmadan, kuru üzümden, peynirden 2040 grama denk gelecek
şekilde verilir.
En faziletli vakit: Bayram namazından önceki vakittir.
Caiz olan vakit: Bayramdan bir yahut iki gün önceki vakittir.
(1) Allâh Subhânehu ve Teâlâ,
şöyle buyurmaktadır:
﴿إِنَّمَا
الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا
وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ
وَالْغَارِمِينَ
وَفِي سَبِيلِ اللهِ وَابْنِ السَّبِيلِ فَرِيضَةً مِّنَ اللهِ وَاللهُ عَلِيمٌ
حَكِيمٌ﴾
“Sadakalar (zekât gelirleri) ancak şunlar içindir: Yoksullar,
düşkünler, sadakaların toplanmasında görevli olanlar, kalpleri kazanılacak
olanlar, âzat edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda (çalışanlar) ve yolda
kalmışlar. İşte Allah’ın kesin buyruğu budur. Allah bilmekte ve hikmetle
yönetmektedir.” (Tevbe:
9/60)
1) Fakirlere,
2) Miskinlere,
3) Zekât amillerine,
4) Kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlara,
5) Kölelik altında bulunanlara,
6) Borçlulara,
7) Allah’ın Yolunda CİHAD edenlere ve
8) Yolda kalmış yolcuya.
(1) Mirasçılara. Yani kişinin çocukları ve
hanımına.
(2) Haşim oğullarına. Yani Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Ehl-i Beytine. (Yani ailesine)
(3) Kâfirlere ve Müşriklere.
(1) Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’e
bir şey sormaktan yasaklanmıştık! Çöl ahalisinden akıllı bir kimsenin gelip
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’e
bir şeyler sorması bizim de onu dinlememiz hoşumuza giderdi. Bir gün çöl
ahalisinden bir adam geldi ve dedi:
−Ey Muhammed! Elçin bize geldi ve seni Allah’ın Rasul olarak
gönderdiğini söylediğini bize haber verdi? dedi.
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
−“Doğru
söylemiştir.”
Adam:
−Semayı kim yarattı? dedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Allah.”
Adam:
−Yeri kim yarattı? dedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Allah.”
Adam:
−Yeryüzündeki bu dağları kim dikti? dedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Allah.”
Adam:
−Yeryüzündeki faydalı şeyleri kim yarattı? dedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Allah.”
Adam:
−Semavat ve arzı yaratan, orada dağları yükseltip faydalı şeyler
meydana getiren, Allah’ın hakkı için seni gerçekten Allah mı Rasul yaptı? dedi.
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
−“Evet.”
Adam:
−Bize gelen elçin, her gün ve gecede üzerimize beş vakit namazın
farz olduğunu söyledi, dedi. Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
−“Doğru
söylemiştir.”
Adam:
−Seni Rasul olarak gönderen Zata yemin veriyorum, bunu sana
gerçekten Allah mı emretti? dedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Evet.”
Adam:
−Elçin, bizim mallarımızdan zekatın üzerimize farz olduğunu
söyledi, dedi. Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
−“Doğru
söylemiştir.”
Adam:
−Seni Rasul olarak gönderen Zata yemin veriyorum, bunu sana
gerçekten Allah mı emretti? dedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Evet.”
Adam:
−Elçin, her sene Ramazan ayında orucun üzerimize farz olduğunu
söyledi, dedi. Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
−“Doğru
söylemiştir.”
Adam:
−Seni Rasul olarak gönderen Zata yemin veriyorum, bunu sana
gerçekten Allah mı emretti? dedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Evet.”
Adam:
−Elçin, yoluna gücü yetene Kâbe’yi hac etmenin üzerimize farz
olduğunu söyledi, dedi. Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
−“Doğru
söylemiştir.”
Adam:
−Seni Rasul olarak gönderen Zata yemin veriyorum, bunu sana
gerçekten Allah mı emretti? dedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Evet.”
Adam:
−Seni hak ile gönderen Zata yemin ederim ki, bunlara bir şey
eklemeyeceğim; bunlardan hiçbir şeyi de eksiltmeyeceğim dedi. Arkasını dönüp
gidince, Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’de
şöyle buyurdu:
−“Eğer
doğru söylüyorsa elbette cennete girer.”
(Nesei 2090,
Müslim 12/10, İbni Ebi Şeybe İman 4, 5, Tirmizi 619, Ahmed bin Hanbel Müsned
13010)
(2) Talha bin Ubeydullah (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Necd halkından saçı başı dağınık bir kimse Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e geldi. Uzaktan sesinin uğultusunu
duyuyor, fakat ne dediğini anlamıyorduk. Nihayet Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e yaklaştı. Meğer o kimse İslam’ın ne
olduğunu soruyormuş. Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
“Bir
gün ve gecesinde beş vakit namaz (kılmak) dır.”
O kimse:
−Üzerime bu namazdan gayrı namaz var mı? dedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Hayır,
ancak sen nafile kılarsan bu müstesnadır.”
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) devamla
şöyle buyurdu:
−“Ramazan
orucunu tutmaktır.”
O kimse:
−Üzerime bu oruçtan gayrı tutmam gereken oruç var mı? dedi.
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
−“Hayır,
ancak sen nafile olarak oruç tutarsan bu müstesnadır.”
Talha bin Ubeydullah (Radiyallahu
Anh) şöyle
dedi:
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) ona
zekatı da anlattı.
O kimse:
−Üzerime bu zekattan gayrı vermem gereken başka bir zekat var mı?
dedi. Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
−“Hayır,
ancak sen nafile olarak sadaka verirsen bu müstesnadır.”
Buna müteakiben o kimse:
−Vallahi bunun üzerine ne artırırım ne de eksiltirim diyerek
arkasını dönüp gitti. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Eğer
doğru söylüyorsa felah bulmuştur.”
(Malik 1/175/94,
Buhari 1767, Müslim 11/89, Ebu Avane 1/310, Ebu Davud 391, Nesei 457, Darimi
1/309, İbni Huzeyme 306, İbni Hibban 1724, Beyhaki 2/46, 69, Begavi 1/18, Ahmed
bin Hanbel Müsned 1/162)
(3) Ömer (Radiyallahu
Anh) şöyle
dedi:
Bir gün biz, Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’in
yanında bulunuyor iken birden yanımıza elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah,
üzerinde yolculuk eseri olmayan ve bizden kendisini kimsenin tanımadığı bir
adam çıkageldi. Nihayet Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’in
yanına oturdu. İki dizini onun dizine dayadı, iki elini dizlerinin üzerine
koydu ve:
−Ya Muhammed! Bana İslam’ı haber ver dedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“İslam,
Allah’tan başka hakkı ile ibadet olunan hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed’in
Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namazı kılman, zekatı vermen, Ramazan
orucunu tutman ve yoluna gücün yeterse Beyti hac etmendir.”
O adam:
−Doğru söyledin dedi. Ömer (Radiyallahu
Anh) şöyle dedi:
Biz buna hayret ettik, hem soruyor hem de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i tasdik ediyordu...
(Müslim 8/1, Ebu
Davud 4695, Nesei 8/97, Tirmizi 2610, İbni Mace 63, Tayalisi 20, Ahmed bin
Hanbel Müsned bin Hanbel Müsned 1/52)
(4) Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
“İslam
beş esas üzere kurulmuştur;
1)
Allah’tan başka hakkı ile ibadet olunan hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed’in
Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet etmek,
2)
Namaz kılmak,
3)
Zekat vermek,
4)
Ramazan orucunu tutmak ve
5)
Hac etmektir.”
(Buhari 165,
Müslim 16/21, Nesei 8/108, Tirmizi 2609, İbni Huzeyme 308, İbni Hibban 158,
1446, Humeydi 703, Tabarani Mucemu’l-Kebir 13203, Begavi 6, Ahmed bin Hanbel
Müsned 2/143, Albânî İrvau’l-Ğalil Fi Tahrici Ehadisi Menari’s-Sebil 781)
(5) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem),
Muaz bin Cebel (Radiyallahu Anh)’ı Yemen’e gönderirken ona şöyle buyurdu:
“Şüphesiz
ki, sen ehli kitap bir kavme gidiyorsun, onların yanına vardığın vakit önce
onları, La İlahe İllallah Muhammede’r-Rasulullah’a şehadet getirmeye davet et.
Eğer onlar şehadet getirmede sana itaat ederlerse, Allah’ın kendilerine her gün
ve gecede beş vakit namaz kılmayı farz kıldığını haber ver. Onlar bu beş vakit
namaz kılma hususunda da sana itaat ederlerse, Allah’ın kendilerine zekatı farz
kıldığını ve bu zekatın onların zenginlerinden alınıp fakirlerine verileceğini
de haber ver. Onlar bu zekat hususunda da sana itaat ederlerse, onların yanında
en kıymetli olan malı zekat malı olarak almaktan da sakın ve mazlumun
bedduasından da kork! Şüphesiz ki, mazlum ile Allah’ın arasında perde yoktur!
(yani duasına icabet eder)”
(Buhari 1423,
Müslim 19/29, Ebu Davud 1584, Nesei 2434, Tirmizi 625, Darimi 1/379, İbni Mace
1783, İbni Hibban Mevarid 156, Tabarani Mucemu’l-Kebir 12408, Ahmed bin Hanbel
Müsned 1/233, Begavi 1557)
(6) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) vefat
ettiği zaman, Ebu Bekir (Radiyallahu
Anh) halife
oldu. Arap kabilelerinden bazıları küfre dönüp irtidat ettiler. Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’da onlara karşı ordu göndermeye
başladığında, Ömer (Radiyallahu Anh), Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’a şöyle dedi:
−Sen bu insanlarla nasıl savaşırsın? Oysa Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Ben
insanlar La İlahe İllallah deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum. Kim
bu sözü söylerse o kimse İslam’ın hukuku dışında benden malını ve canını
korumuş olur. (Haddi gerektirmeyen günahlarının) hesabı ise Allah’a aittir!”
Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’da şöyle dedi:
−Allah’a yemin ederim ki, ben namaz ile zekat vermenin arasını
ayıran kimselerle savaşırım! Kuşkusuz ki, zekat malın üzerindeki bir haktır!
Vallahi onlar, Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’e
zekat olarak verdikleri dişi oğlağı bana vermezlerse, o dişi oğlağı vermeleri
için elbette onlarla savaşırım! Bunun üzerine Ömer (Radiyallahu Anh)’da şöyle dedi:
−Vallahi bu savaş isteği Allah’ın Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’ın gönlünü açmasından başka bir şey
değildi, ben bildim ki bu bir haktır!
(Buhari 1325,
Müslim 20/32, Ebu Davud 1556, Nesei 2442, Tirmizi 2607, İbni Hibban 216, İbni
Mende İman 215, Abdurrezzak 18718, Beyhaki 4/104, Ahmed bin Hanbel Müsned
2/528)
(7) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
“Altın
ve gümüşün zekat hakkını ödemeyen sahipleri kıyamet günü olduğunda, o altın ve
gümüşleri kendileri için ateşten levhalar haline getirilir ve cehennem ateşinde
iyice kızdırılır. Sonra bu kızgın levhalarla onların böğrü, alnı ve sırtı
dağlanır. Levhalar soğudukça azap için kızdırma tekrar iade olunur. Bu azap
etme, miktarı elli bin sene olan bir gün içinde kullar arasındaki haklar
ödeninceye kadar devam eder. Neticede o kimseye ya cennete ya da cehenneme
giden yol gösterilir.”
Sahabeler:
−Ya Rasulallah! Zekatı verilmeyen develerin durumu nedir
denildiğinde, Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
−“Develerinden
zekat hakkını ödemeyen her deve sahibi de o hayvanlardaki haklardan biri de
subaşlarına geldikleri gün sütlerinin sağılması, fakirlere ve yolculara
içirilmesidir kıyamet gününde geniş ve düz bir araziye yatırılır. Develer en
semiz oldukları halde ve onlardan bir tek yavru dahi eksiltilmeksizin hepsi
ayaklarıyla onu çiğner ve ağızlarıyla da ısırırlar. Develerin sonuncusu ona
uğrayıp geçince, baş tarafı o kimseye tekrar uğratılır. Bu azaplandırma,
miktarı elli bin sene olan bir gün içinde kullar arasındaki haklar ödeninceye
kadar devam eder. Neticede o kimseye ya cennete ya da cehenneme giden yol
gösterilir.”
Sahabeler:
−Ya Rasulallah! Zekatı verilmeyen sığır ve davarların durumu nedir
denildiğinde, Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
−“Sığır
ve davarlardan zekat hakkını ödemeyen her sığır ve davar sahibi de geniş ve düz
bir araziye yatırılır. Bu hayvanlardan hiçbirini kaybetmeksizin ve içlerinde ne
iki boynuzu kıvrık, ne boynuzsuz ve ne de boynuzu kırılmış olmaksızın hepsi tam
ve düzgün boynuzlu olduğu halde o kimseyi toslayacak ve ayaklarıyla
çiğneyecekler. Bu sürünün baş tarafı onun üzerinden geçtiğinde sonu tekrar geri
döndürülür. Bu azaplandırma, miktarı elli bin sene olan bir gün içinde kullar
arasındaki haklar ödeninceye kadar devam eder. Neticede o kimseye ya cennete
veya cehenneme giden yol gösterilir.”
Sahabeler:
−Ya Rasulallah! Zekatı verilmeyen atların durumu nedir
denildiğinde, Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
“Atlar
üç kısımdır:
1)
At, bazı kimseler için günah,
2)
Bazı kimseler için bir perde,
3)
Bazı kimseler için de sırf hayırdır.
At,
kendisi için günah olan kimseye gelince o, atını gösteriş övünüp böbürlenmek ve
Müslümanlara savaş için besler. İşte bu at o kimse için günahtır! At kendi
ihtiyacı için bir perde olana gelince, o kimse atını Allah’ın Yolunda bağlar,
sonra da gerek hayvanların sırtındaki Allah’ın hakkını Cihad için binmek veya
bindirmek gerek muayyen Allah’ın hakkı olan sadakayı unutmaz. İşte bu at o
kimse için perdedir. At kendisi için hayır olana gelince, o kimse atını
müslümanların lehine Allah’ın Yolunda Cihad maksadıyla bağlamıştır.
Atı
bol otlu geniş bir çayırlıkta beslenirse, atın bu bol otlu çayırlıktan yediği
bitkilerin sayısınca sahibi için birçok haseneler yazılır. Atın gübre ve bevli
için de ona haseneler yazılır. Atın yuları kopsa şahlanarak bir veya iki yüksek
tepeye raks ederek neşeyle koşsa, yerde tırnaklarının bıraktığı izleri ve
gübreleri sayısınca sahibine Allah haseneler yazar. Hayvan bir nehre uğrayıp
ondan içse sahibi sulamak istememiş olsa bile Allah o kimse için atının içtiği
su sayısınca haseneler yazar.”
Sahabeler:
−Ya Rasulallah! Zekatı verilmeyen eşeklerin durumu nedir
denildiğinde, Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
−“Eşekler
hakkında bana bir şey indirilmedi. Ancak bana her hükmü içeren, emsalsiz Zilzal
Suresi 7 ve 8. ayeti indirildi:
“Her kim zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecektir. Her kim de
zerre miktarı bir şer işlerse onu görecektir.”
(Müslim 987/24,
Ebu Davud 1658, Nesei 5/12, İbni Huzeyme 2252, İbni Hibban 3253, Beyhaki 4/119,
Begavi 1562, Abdurrezzak 6858, Ahmed bin Hanbel Müsned 2/262, 276, 383)
(8) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
“Herkim
Allah kendisine mal verir de o malın zekatını vermezse, kıyamet gününde zekatı
verilmeyen o mal, sahibi için çok zehirli bir yılan şekline dönüşür! Bu yılanın
iki gözü üstünde de iki nokta vardır! Bu azgın yılan kıyamet gününde mal
sahibinin boynuna gerdanlık yapılır! Sonra yılan ağzı ile sahibinin çenesini
iki tarafından yakalar! Sonra; ben senin çok sevdiğin malınım, ben senin
hazinenim der!”
Ebu Hureyre (Radiyallahu
Anh) dedi ki:
Sonra, Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) Âl-i
İmran Suresi 180. ayeti okudu:
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ
مِنْ فَضْلِه۪ هُوَ خَيْراً لَهُمْۜ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَهُمْۜ سَيُطَوَّقُونَ مَا
بَخِلُوا بِه۪ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ
السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟
“Allah’ın kereminden kendilerine verdiğine cimrilik edenler, onu
kendileri için hayırlı sanmasınlar. Bilakis o, kendileri için şerlidir!
Cimrilik ettikleri şeyler, kıyamet günü onların boyunlarına dolandırılacaktır!
Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızı haber
alandır.” (Âl-i İmrân: 3/180)
(Buhari 1329,
Nesei 2481, Beyhaki 7/4, Begavi 1560)
(9) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
“Deve
sahibi devesinin zekat hakkını ödemediği zaman, kıyamet günü en kuvvetli ve
besili haliyle sahibinin üzerine gelir, onu ayaklarıyla çiğner. Koyun sahibi
koyunun zekatını vermediği zaman, kıyamet günü en kuvvetli ve besili haliyle
sahibinin üzerine gelir, onu ayaklarıyla çiğner ve boynuzlarıyla ona toslar. Bu
hayvanların haklarından biri de sütlerinin sağılması ve fakirlere ondan
içirilmesidir. Hiç biriniz kıyamet günü zekatını ödemediği davarı omzunda meler
bir halde;
–Ya
Muhammed! bana yardım et diyerek yanıma gelmesin. Muhakkak ki, o vakit ben ona,
ben senin için bir şey yapmaya malik değilim, ben sana bu günü tebliğ etmiştim
derim. Sizden hiç kimse zekatını vermediği devesi omzunda böğürür bir halde;
–Ya
Muhammed, bana yardım et diyerek yanıma gelmesin. Kuşkusuz ki, o vakit ben ona,
ben senin için bir şey yapmaya malik değilim, ben sana bu günü tebliğ etmiştim
derim.” (Buhari
1328, Nesei 2447)
(10) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) vefat
ettiği zaman, Ebu Bekir (Radiyallahu
Anh) halife
oldu. Arap kabilelerinden bazıları küfre dönüp irtidat ettiler. Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’da onlara karşı ordu göndermeye
başladığında, Ömer (Radiyallahu Anh), Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’a şöyle dedi:
−Sen bu insanlarla nasıl savaşırsın? Oysa Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Ben
insanlar La İlahe İllallah deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum. Kim
bu sözü söylerse o kimse İslam’ın hukuku dışında benden malını ve canını
korumuş olur. (Haddi gerektirmeyen günahlarının) hesabı ise Allah’a aittir!”
Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’da şöyle dedi:
−Allah’a yemin ederim ki, ben namaz ile zekat vermenin arasını
ayıran kimselerle savaşırım! Kuşkusuz ki, zekat malın üzerindeki bir haktır!
Vallahi onlar, Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’e
zekat olarak verdikleri dişi oğlağı bana vermezlerse, o dişi oğlağı vermeleri
için elbette onlarla savaşırım! Bunun üzerine Ömer (Radiyallahu Anh)’da şöyle dedi:
−Vallahi bu savaş isteği Allah’ın Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’ın gönlünü açmasından başka bir şey
değildi, ben bildim ki bu bir haktır!
(Buhari 1325,
Müslim 20/32, Ebu Davud 1556, Nesei 2442, Tirmizi 2607, İbni Hibban 216, İbni
Mende İman 215, Abdurrezzak 18718, Beyhaki 4/104, Ahmed bin Hanbel Müsned
2/528)
(11) Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Ebu Bekir (Radiyallahu
Anh), Enes (Radiyallahu Anh)’ı Bahreyn’e zekat amili olarak gönderdiği
vakit, onun için şu mektubu yazmıştı:
Bismillahirrahmanirrahim. Bu Allah’ın, Rasulüne emrettiği ve
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’in
Müslümanlar üzerine takdir ettiği zekat farizasıdır. Herkimden bu mektupta
bildirilen miktarda zekat istenirse, o kimse zekatını versin. Bundan fazlası
istenirse fazlasını vermesin. Devenin yirmi dört tanesi ve daha aşağısında,
koyundan vacip olan zekat her beş devede bir koyundur.
Deve sayısı yirmi beşe erişince, otuz altıya kadar bir ‘Bintu
mehad’
Bintu
Mehad: Bir
yaşını doldurmuş ve iki yaşına basmış dişi deve.
Otuz altıya erişince, kırk beşe kadar bir ‘Bintu lebun’
Bintu
Lebun: İki
yaşını doldurmuş ve üç yaşına basmış dişi deve.
Kırk altıya erişince, altmışa kadar bir ‘Hıkka’
Hıkka: Üç yaşını doldurmuş ve dört yaşına basmış
erkek veya dişi deve.
Altmış bire erişince, yetmiş beşe kadar bir ‘Cezea’
Ceze’a: Dört yaşını doldurmuş ve beş yaşına basmış
erkek deve. Cezea, dört yaşını doldurmuş ve beş yaşına basmış dişi deve.
Yetmiş altıya erişince, doksana kadar iki ‘Bintu lebun’
Doksan bire erişince, yüz yirmiye kadar iki ‘Hıkka’ zekat vermek
vacibdir.
Deve sayısı yüz yirmiden daha fazla olursa, her kırk devede bir
‘Bintu lebun’ ve her elli devede bir ‘Hıkka’ zekat vardır. Yanında dört deveden
gayrı bulunmayan kimseye gelince, o miktarda zekat yoktur. Ancak deve sahibi
kendi vermek isterse bu müstesnadır.
Deve adedi beşe ulaştığında ondan bir koyun zekat vermek vaciptir.
Yaylakta kalan koyunun zekatında, koyun sayısı kırk olunca, yüz yirmiye kadar
bir koyundur. Yüz yirmiden fazlada iki yüze kadar iki koyundur. Koyun sayısı
iki yüzden fazla olursa, üç yüze kadar üç koyundur. Koyun sayısı üç yüzden
fazla olursa, her yüz koyunda bir zekat vardır. Bir kimsenin yayılır koyunu,
kırktan bir koyun noksan olursa, bu noksan koyunda zekat yoktur. Ancak sahibi
diler verirse bu müstesnadır.
İki yüz dirhem gümüşün onda birinin dörtte biri yani kırkta biri
miktarında zekat vaciptir Gümüş miktarı yüz doksan dirhem olursa bunda da zekat
yoktur. Ancak gümüş sahibi diler verirse bu müstesnadır.”
1) Deve sayısı yirmi beşe erişince, otuz
altıya kadar, bir yaşını doldurmuş ve iki yaşına basmış dişi deve verilir.
2) Otuz altıya erişince, kırk beşe kadar, iki
yaşını doldurmuş ve üç yaşına basmış dişi deve verilir.
3) Kırk altıya erişince, altmışa kadar, üç
yaşını doldurmuş ve dört yaşına basmış erkek veya dişi deve verilir.
4) Altmış bire erişince, yetmiş beşe kadar,
dört yaşını doldurmuş ve beş yaşına basmış erkek veya dişi deve verilir.
5) Yetmiş altıya erişince, doksana kadar, iki
tane iki yaşını doldurmuş ve üç yaşına basmış dişi deve verilir.
6) Doksan bire erişince, yüz yirmiye kadar,
iki tane üç yaşını doldurmuş ve dört yaşına basmış erkek veya dişi deve
verilir.
7) Yüz yirmiden daha fazla olursa, her kırk
devede bir tane iki yaşını doldurmuş ve üç yaşına basmış dişi deve verilir.
(Buhari 1380, Ebu
Davud 1567, Nesei 2446, İbni Mace 1800, İbnu’l-Carud 342, İbni Huzeyme 2261,
İbni Hibban 3266, Ebu Ya’la 127, Darekutni 2/113, Begavi 1570, Ahmed bin Hanbel
Müsned 1/11)
(12) Muaz bin Cebel (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) onu
yemene gönderdiği vakit sığırdan her otuz sığıra zekat farizası olarak iki
yaşında erkek yahut dişi dana almasını; her kırk sığıra üç yaşında erkek yahut
dişi dana almasını emretti.”
(Ebu Davud 1576,
Nesei 2449, 2450, Tirmizi 623, Darimi 1/382, İbni Mace 1803, İbni Huzeyme 2268,
İbni Hibban Mevarid 794, İbnu’l-Carud 343, Darekutni 2/94, Begavi 1071,
Abdurrezzak 6841)
(13) Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
“Beş
ukiyyeden az miktar gümüşte zekat yoktur! En aşağı üç yaşındaki beş deveden
aşağısında zekat yoktur! Beş vesk miktarının aşağısındaki hububatta da zekat
yoktur!”
Ukiyye: Kırk dirhemdir. Beş ukiyye ise iki yüz
dirhem eder.
Vesk: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Sa’ı ile 60 sa’ miktardır. Bir sa’ ise
1.040 dirhem ayarındaki bir ölçektir. Beş vesk ise net 1.000
gram etmektedir.
(Buhari 1331,
Müslim 979/1, Malik 1/244, Ebu Davud 1558, Nesei 2473, Tirmizi 626, Darimi
1/384, İbni Mace 1793, İbni Huzeyme 2294, İbni Hibban 3282, İbnu’l-Carud 340,
Ahmed bin Hanbel Müsned 3/6)
(14) Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
“Semanın
ve pınarların veya sulanmaksızın kendi damarlarıyla topraktan su emip yetişmiş
olan mahsuller için onda bir zekat, kuyu ve dolapla sulananlarda ise yirmide
bir zekat vardır.”
(Buhari 1412,
Müslim 980/7, Ebu Davud 1596, Nesei 2487, 2488, Tirmizi 640, İbni Mace 1817,
İbni Huzeyme 2308, İbni Hibban 3285, İbnu’l-Carud 348, Darekutni 2/130, Begavi
1580)
(15) Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Ebu Bekir (Radiyallahu Anh) Enes (Radiyallahu Anh)’ı zekat amili yaptığında Allah’ın, Rasulüne emrettiği zekat miktarlarını açıklayan bir mektup yazmıştı. O mektupta; Kimin zekat bedeli ‘Bintu mehada ulaşır ve mal sahibinin yanında ‘Bintu mehad’ bulunmaz ve onun yanında ‘Bintu lebun’ olursa, o kabul edilir. Zekat amili, mal sahibine yaş farkı olarak yirmi dirhem veya iki koyun verir. Mal sahibinin yanında ‘Bintu mehad’ bulunmaz ve onun yanında ‘İbnu Lebun’ bulunursa, o kabul edilir. Mal sahibine yaş farkı olarak bir şey verilmez.” (Buhari 1373)
NOT: DEVAMI VAR
Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.
Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.
O her şeyin en iyisini bilendir,
Muvahhid Kullara Selâm Olsun.
Polat Akyol.
KAYNAK :
TEVHİD DAVETİ
KUR’AN VE SAHİH SÜNNET