Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u
Teâlâ’nın Adıyla…
Hamd, Allâh’a mahsustur.
O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve
amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse
saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki,
Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki,
Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…
Bundan sonra:
(33) Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yüksek sesle telbiye okuması, Zulhuleyfe’den devesi onu Beyda mevkiinde dümdüz doğrulttuğu zamandır.” (Buhari 1444)
(34) Salim babası Abdullah
ibni Ömer (Radiyallahu
Anhuma)’yı şöyle derken işitmiştir:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mescidin yanından başka bir yerde telbiye etmedi, yani ancak Zulhuleyfe mescidinde telbiye etti.” (Buhari 1463, Müslim 1186)
(35) Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
Ben,
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’den saçlarını zamklı bir madde ile toplayıp yapıştırmış
olduğu halde ihramda yüksek sesle telbiye ederken işittim. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şu sözleri söylüyordu:
“Lebbeyk Allahumme Lebbeyk, Lebbeyke La Şerike Leke Lebbeyk,
İnne‘l-Hamde Ve’n-Ni’mete Lek, ve’l-Mülke Lâ Şerike Lek.”
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), bu kelimeler üzerine
ziyade yapmıyordu.
(Buhari
5936, Müslim 1184/19, Ebu Davud 1812, Nesei 2747, Tirmizi 825, Darimi 2/34,
İbni Mace 2918, İbni Huzeyme 2261, İbni Hibban 3799, Darekutni 2/225, Beyhaki
5/44, Ahmed bin Hanbel Müsned 2/3)
(36) Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
Ben,
Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’in nasıl telbiye söylediğini elbette iyi bilirim. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) telbiyesinde:
“Lebbeyk Allahumme Lebbeyk, Lebbeyke La Şerike Leke Lebbeyk, İnne‘l-Hamde Ve’n-Ni’mete Lek.” (Buhari 1470)
(37) Hallad bin es-Saib
el-Ensari babasından rivayet ederek şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Bana Cebrail Aleyhisselam geldi, ashabıma ve beraberimde bulunanlara tahlil veya telbiye ikisinden birini kastediyor getirirken seslerini yükseltmelerini kendilerine emretmemi bana emretti!” (Ebu Davud 1814, Nesei 5/162, Tirmizi 820, İbni Mace 2922, Malik 1/334, Darekutni 2/238, Begavi 1867)
(38) Musa bin Nafi (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:
Bir defasında
temettu hacısı olarak umre niyetiyle Mekke’ye geldim. Tevriyeden üç gün önce
Mekke’ye girdik. Mekke halkından bazı kimseler bana:
–Senin haccın
Mekkelilerin haccına dönmektedir! dediler. Ben de Ata bin Ebi Rebah (Radiyallahu Anh)’ın yanına gittim ve
kendisinden fetva istedim. Ata şöyle dedi:
−Bana Cabir
bin Abdullah (Radiyallahu
Anhuma) şöyle rivayet etti:
−Kendisi
Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’in Mekke’ye kurbanlık develer gönderdiği hac günü,
Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) ile beraber hac etmiştir. Sahabeler o gün, İfrad hac niyetiyle
ihrama girip telbiye etmişlerdi. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara şöyle buyurdu:
−“Haccınızı umreye çevirin! Beyti tavaf, Safa ile Merve arasını sa’y
etmek ve saçlarınızı kısaltmak suretiyle ihramlarınızdan çıkınız! Sonra
ihramsız olarak Mekke’de ikamet ediniz! Terviye günü olduğu vakit hacca niyetle
ihrama girip telbiye getiriniz! Önceki İfrad haccınızı bu şekilde haccı temettu
yapınız!”
Sahabeler:
−Ya
Rasulallah! Biz ilk ihrama girişimizde hac diye isimlendirdiğimiz halde, o
haccımızı nasıl temettu yaparız? dediler. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Sizler benim
emrettiğim şeyleri yapınız! Eğer ben de kurban sevk etmemiş olsaydım, şüphesiz
ki, size emrettiğim gibi yapardım! Fakat kurbanım varacağı yere ulaşıncaya yani
Mina’da kesilinceye kadar ihramlıya haram olan şeylerden hiç birisi bana helal
olmaz!”
Bunun üzerine
sahabeler Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’in emrettiği gibi yaptılar.
(Buhari
1488)
(39) Cabir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Bizler,
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) ile beraber İfrad hac ile telbiye ederek geldik.
Aişe (Radiyallahu
Anha)’da umre ile ihrama girerek geldi. Serif mevkiine geldiğimiz zaman
Aişe (Radiyallahu
Anha) hayız oldu. Nihayet Mekke’ye geldiğimizde Kâbe’yi tavaf ve
Safa ile Merveyi de sa’y ettik. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizden yanında kurbanlık bulunmayan
kimselere ihramdan çıkmalarını emretti. Biz hangi şeyle helal oluyor dedik.
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“İhramlıya haram olan
şeylerin hepsi size helâldir!”
Bunun üzerine
biz kadınlarla münasebet yaptık, kokular süründük ve elbiselerimizi giyindik.
Arafe ile aramızda dört gün kalmıştı. Sonra terviye Zilhicce ayının sekizinci
günü yüksek sesle telbiye getirdik. Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Aişe (Radiyallahu Anha)’nın yanına girdi ve onu
ağlar halde buldu şöyle buyurdu:
−“Neyin var?”
Aişe (Radiyallahu Anha):
−Benim halim
şudur ki, ben hayız oldum! İnsanlar ihramdan çıktıkları halde ben ne ihramdan
çıkabildim ve ne de Beyti tavaf edebildim. Şimdi ise insanlar hacca gidiyorlar
dedi. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Şüphesiz ki, bu
Allah’ın, Adem’in kızları üzerine yazmış olduğu bir şeydir. Dolayısıyla yıkan
ve sonra hac niyetiyle ihrama gir!”
Aişe (Radiyallahu Anha)’da böyle yaptı ve
mevkıflar da bulundu. Nihayet temizlenince Kâbe’yi tavaf ve Safa ile Merve
arasında sa’y etti. Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Sen hac ve umrenden
birlikte çıktın!”
Aişe (Radiyallahu Anha):
−Ya
Rasulallah! Ben gönlümde Beyti tavaf etmediğimi bilip dururken nasıl hac etmiş
olurum? dedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Ey Abdurrahman! Bunu
götür ve Tenimden umre yaptır!”
Bu, Minadan
Muhassab mevkiine indikleri gece olmuştu.
(Müslim
1213/136)
(40) Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) Yahya’nın
rivayetinde şöyle dedi:
“Biz,
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) ile beraber İfrad hacca niyet ederek ihrama girip
telbiye getirdik. Bu hadis İbnu Avn (Radiyallahu Anh)’ın rivayetinde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) İfrad hacca niyet
ederek ihrama girip telbiye getirdi şeklindedir.”
(Müslim
1231/184)
(41) Esma (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
İhramlılar
olarak yola çıktık. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Kimin yanında kurbanlık
varsa o, ihramlı hali üzere sabit kalsın! Kimin de yanında kurbanlık yoksa o,
ihramdan çıksın!”
Benim yanımda
kurbanlık yoktu, bu yüzden ben ihramdan çıktım. Kocam Zübeyr’in yanında
kurbanlık vardı, bu nedenle o, ihramdan çıkamadı. Ben elbisemi giyinip çıktım
ve Zübeyr’in yanına oturdum. Zübeyr bana:
−Yanımdan
kalk dedi. Ben de ona:
−Üzerine
atlamamdan mı korkuyorsun? dedim.
(Müslim
1236/191)
(42) Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Ben,
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’in umre ile hacca birlikte niyet ederek:
“Lebbeyke Umreten ve
Haccen.” diyerek yüksek sesle telbiye getirdiğini işittim.
(Müslim
1251/214, Ebu Davud 1795, Nesei 2728, Tirmizi 821, İbni Mace 2968, İbnu’l-Carud
430, İbni Hibban 3930, İbni Ebi Şeybe 4/542, Tayalisi 2121, Begavi 1881, 1882,
Ahmed bin Hanbel Müsned 3/282)
(43) Nafi (Rahmetullahi Aleyh) şöyle
dedi:
“Abdullah
ibni Ömer (Radiyallahu
Anhuma), Haccac’ın ibni Zübeyr ile savaşmak için Mekke’ye geldiği yıl hac
yapmak istedi. Kendisine:
−İnsanlar
arasında bir harp var, biz onların seni hacdan men edeceklerinden korkuyoruz!
denildi. Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
Rabbimiz
Tebâreke ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ
كَث۪يراًۜ
“İçinizden Allah’ın lutfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır.” (Ahzâb: 33/21)
Eğer Beyti
ziyaretten men edilirsem ben de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yaptığı gibi yaparım. Ben sizleri
Şahid yapıyorum ki, ben umre yapmayı kendime vacip kıldım dedi. Sonra yola
çıktı. Nihayet Zulhuleyfenin önündeki Beydâ mevkiine ulaştığı zaman:
−Hac ile
umrenin hali engel sebebiyle ihramdan çıkışın mubahlığında farksız bir şeydir.
Dolayısıyla, ben sizleri Şahid kılıyorum ki, ben umremle beraber haccı kendime
vacib kıldım! dedi. Yolda Cuhfe yakınındaki Kudeyd mevkiinden satın aldığı
kurbanı hediye kurbanı olarak sevk etti.
Bu tek kurban
üzerine ziyade yapmadı. İhramın haram kıldığı suçlardan hiç birini işlemediği
için başka kurban kesmedi. Arada ihramdan çıkmadı, ihramdan dolayı haram olan
fiillerin hiç biri kendisine helal olmadı, tıraş olmadı, saçını kısaltmadı.
Nahr günü olunca kurbanını kesti, tıraş oldu ve ifâda tavafını yaptı. Abdullah
ibni Ömer (Radiyallahu
Anhuma) nahr günü yaptığı bu ilk tavafla hac ve umre tavafını eda
ettiği görüşünde bulunuyordu. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in da böyle yaptığını söylerdi.”
(Buhari
1639, Müslim 1230/182, Nesei 2745)
(44) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) temettu haccı
hakkında sorulduğunda şöyle dedi:
Veda haccında
Muhacirler, Ensar ve Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in eşleri ihrama girip telbiye
getirdiler. Biz de ihrama girip telbiye getirdik. Mekke’ye geldiğimiz zaman
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Hediye kurbanını
taklit edip beraberinde getirmiş olan kimseler müstesna, hac niyetiyle
yaptığınız ihram ve telbiyelerinizi umreye çeviriniz!”
Bizler Beyti
tavaf, Safa ile Merve arasını sa’y edip ihramdan çıktık, kadınlara geldik ve
elbiselerimizi giydik. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Kurbanlığını taklit
eden kimselere, kurban varacağı yere ulaşıncaya yani Mina’da kesilene kadar
ihramın haram kıldığı şeylerden hiç biri helal olmaz!”
Sonra bize
terviye günü öğleden sonra hac için ihrama girmemizi emretti. Biz Arafat’ta
vakfe, Müzdelife’de geceleme, bayram günü Mina’da cemre atma ve tıraş gibi hac
ibadetlerini bitirip akabinde Mekke’ye geldiğimiz, Beyti tavaf, Safa ile Merve
arasını sa’y ettiğimiz zaman, artık bizim haccımız tamam olmuş ve üzerimize
kurban vacib olmuştur.
Nitekim
وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِۜ فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ وَلَا تَحْلِقُوا
رُؤُ۫سَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُۜ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضاً اَوْ بِه۪ٓ اَذًى مِنْ
رَأْسِه۪ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ اَوْ صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍۚ فَاِذَٓا اَمِنْتُمْ۠ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى
الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ
اِذَا رَجَعْتُمْۜ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ ذٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟
“Haccı ve umreyi Allah için eksiksiz yerine getirin; engellenirseniz kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Kurban, mahalline ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Fakat içinizden biri hasta ise veya başından bir rahatsızlığı varsa (tıraşını olup) oruç veya sadaka yahut kurban olarak bir fidye ödesin. Güvenlikte olduğunuzda hacdan önce umre yapan kişi, gücünün elverdiği türden bir kurban kessin. Bulamayan ise hac sırasında üç gün, döndükten sonra da yedi gün yani tam on gün oruç tutmalıdır. Bu, ailesi Mescid-i Harâm civarında oturmayanlar içindir. Allah’ın buyruğuna saygılı olun ve bilin ki Allah’ın cezalandırması çok şiddetlidir.” (Bakara: 2/196)
Ayetteki: “döndükten sonra” tabiri, memleketinize döndüğünüz zaman demektir. Kurban olarak bir davar yeterlidir. Böyle yapanlar bir yılda iki büyük ibadeti, hac ile umre arasını birleştirmişlerdir. Çünkü Allah'u Teâlâ Kitabında hac ile umreyi cem etmeyi indirmiştir. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de bunu şeriat ve kanun yapmış ve temettu haccını Mekke halkından gayrı insanlar için meşru kılmıştır...
(Buhari
1492)
(45) Mutarrif bin
Abdullah (Rahmetullahi
Aleyh) şöyle dedi:
“İmran bin
Husayn ölümü ile neticelenen hastalığında bana haber gönderip şöyle dedi:
Ben sana bazı
hadisler söyleyeceğim olur ki, Allah benden sonra, bu hadislerle sana fayda
verir. Eğer yaşarsam bu hadisleri kimseye anlatma! Eğer ölürsem ve sen de
dilersen onları başkalarına söyle. Şüphesiz ki bana selam verilmiştir. İyi bil
ki, Allah’ın Nebisi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) hac ile umrenin arasını cem etti. Sonra umreyi
neshedici Allah’ın Kitabında ayet inmedi ve Allah’ın Nebisi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de bunu yasaklamadı! Bir
adam kendi reyi ile dilediği şeyi söylemiştir.”
(Müslim
1226/168, Nesei 2726, Darimi 2/35, Tabarani Mucemu’l-Kebir 18/348, Ahmed bin
Hanbel Müsned 4/228)
(46) Said bin Müseyyeb (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:
“Ali (Radiyallahu Anh) ile Osman (Radiyallahu Anh) Usfan mevkiinde bir
araya geldiler. Osman temettu haccından veya hac zamanı umreden insanları
yasaklıyordu! Bunun üzerine Ali (Radiyallahu Anh):
−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yapmış olduğu işten
ne istiyorsun ki, onu insanlara yasaklıyorsun? dedi. Osman (Radiyallahu Anh):
−Sen bizi
bırak dedi. Ali (Radiyallahu
Anh):
−Ben seni
bırakmam! dedi. Ali (Radiyallahu
Anh) Osman (Radiyallahu Anh)’ın bu tutumunu görünce ikisini cem edip umre ile
hacca niyet ederek ihrama girdi.”
(Müslim
1223/159, Nesei 1569)
(47) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) temettu haccı
hakkında sorulduğunda şöyle dedi:
Veda haccında
Muhacirler, Ensar ve Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in eşleri ihrama girip telbiye
getirdiler. Biz de ihrama girip telbiye getirdik. Mekke’ye geldiğimiz zaman
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Hediye kurbanını
taklit edip beraberinde getirmiş olan kimseler müstesna, hac niyetiyle
yaptığınız ihram ve telbiyelerinizi umreye çeviriniz!”
Bizler Beyti
tavaf, Safa ile Merve arasını sa’y edip ihramdan çıktık, kadınlara geldik ve
elbiselerimizi giydik. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Kurbanlığını taklit
eden kimselere, kurban varacağı yere ulaşıncaya yani Mina’da kesilene kadar
ihramın haram kıldığı şeylerden hiç biri helal olmaz!”
Sonra bize terviye günü öğleden sonra hac için ihrama girmemizi emretti. Biz Arafat’ta vakfe, Müzdelife’de geceleme, bayram günü Mina’da cemre atma ve tıraş gibi hac ibadetlerini bitirip akabinde Mekke’ye geldiğimiz, Beyti tavaf, Safa ile Merve arasını sa’y ettiğimiz zaman, artık bizim haccımız tamam olmuş ve üzerimize kurban vacib olmuştur.
Nitekim Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Hacca kadar umre ile faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurbanı bulamayan kimse üç gün hacda, yedi gün de döndüğünüz zaman, (toplamı) tam on gün oruç tutar. Bu ailesi Mescidi Haramda oturmayanlar içindir” (Bakara Suresi 196)
Ayetteki: “...döndüğünüz zaman...” tabiri, memleketinize
döndüğünüz zaman demektir. Kurban olarak bir davar yeterlidir. Böyle yapanlar
bir yılda iki büyük ibadeti, hac ile umre arasını birleştirmişlerdir. Çünkü
Allahu Teâlâ Kitabında hac ile umreyi cem etmeyi indirmiştir. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de bunu şeriat ve kanun
yapmış ve temettu haccını Mekke halkından gayrı insanlar için meşru
kılmıştır...
(Buhari
1492)
(48) Ebu Cemre (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:
“Ben,
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu
Anhuma)’ya temettu haccını sordum. Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) bana temettu haccı
yapmamı emretti. Ben yine kendisine hediye kurbanını sordum. Abdullah ibni
Abbas (Radiyallahu
Anhuma):
−Temettu
haccında, deve yahut sığır yahut davar kurban etmek veya deve ve sığır
kurbanında ortak olmak vardır dedi. Ebu Cemre dedi ki:
−Bazı
insanlar temettu haccını hoş görmezlerdi. Ben uyudum ve rüyamda şöyle gördüm.
Bir insan:
−Temettu
mebrur bir hacdır ve kabul edilmiş bir umredir diye nida ediyordu. Ben uyanınca
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu
Anhuma)’ya geldim ve rüyamı anlattım. Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma):
−Allah'u
Ekber temettu haccı Ebu’l-Kasım (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sünnetidir! dedi...”
(Buhari
1605)
(49) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sahabeleriyle
Mekke’ye geldi. Müşrikler kendi kendilerine:
−Muhammed
size doğru geliyor. Yesrib’in vebası onları iyice zayıflatmış bir haldeler,
dediler. Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) bunun üzerine sahabelere tavafın ilk üç şavtında
koşmalarını, Yemen tarafında ki, iki köşe arasında yürümelerini emretti.
Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’i tavafın bütün şavtlarında onlara koşmayı emretmekten men
eden bir şey varsa o da ancak sahabelerine şefkati idi.”
(Buhari
1540, Müslim 1266/240, Ebu Davud 1886, Nesei 2945, Tirmizi 863, Ahmed bin
Hanbel Müsned 1/290)
(50) Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hac ve umrede tavaf
ettiği zaman, önce üç tavafı koşarak, dört tavafı da yürüyerek yapardı. Sonra
iki rekât tavaf namazı kılar, sonra da Safa ile Merve arasını tavaf ederdi.”
(Buhari
1548, Müslim 1262/233, Ebu Davud 1893, Nesei 2941, Darimi 2/42, Ahmed bin
Hanbel Müsned 2/30)
(51) Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Beyti ilk tavaf
ettiği zaman, ilk üç tavafta koşar, diğer dört tavafta yürürdü. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Safa ile Merve
arasında tavaf ettiği zaman da vadinin ortasında yine koşardı.”
(Buhari
1603, Müslim 1261/230, Nesei 2942)
(52) Zübeyr bin Arabi (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:
“Bir kimse,
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu
Anhuma)’yı Hacerü’l-Esved’in istilam edilmesinin hükmünü sordu. Abdullah
ibni Ömer (Radiyallahu
Anhuma):
−Ben,
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’in Hacerü’l-Esved’i istilam ettiğini ve onu öptüğünü gördüm
diye cevap verdi...”
(Buhari
1545)
(53) Urve (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:
“Ben
Aişe’ye “Safa
ile Merve Allah’ın nişanlarındandır. Kim Beyti hac eder, ya da umre yaparsa
onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur!..” Bakara Suresi 158.
ayeti hakkında ne dersin? Yemin ederim ki, Safa ile Merve arasında sa’y etmemek
hiç kimseye günah olmaz dedim. Aişe (Radiyallahu Anha):
−Ey kız
kardeşimin oğlu! Sen çirkin bir söz söyledin! Eğer bu ayetin manası senin tevil
ettiğin gibi sa’y mubah olsaydı, ayet “Safa ile Merve arasında sa’y etmemekte günah yoktur!..” şeklinde olurdu.
Fakat bu ayet Ensar hakkında indirildi! Ensar Müslüman olmadan önce, kendisine
ibadet ettikleri, Müşellel mevkiinde bulunan tağut Menat putu için ihrama girip
telbiye ederlerdi. Ensar’dan ihrama giren kimseler kendi putları karşısında
bulunan Safa ile Merve putları arasında sa’y etmeyi günah sayarlardı. Ensar
Müslüman oldukları zaman müşkül saydıkları bu vaziyeti Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e sorarak şöyle dediler:
−Ya
Rasulallah! Bizler Safa ile Merve arasında tavaf etmeyi günah sayardık! Bunun
üzerine Allah'u Teâlâ:
“Safa ile Merve Allah’ın
nişanlarındandır...” ayetini indirdi. Aişe (Radiyallahu Anha):
−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Safa ile Merve
arasını tavaf edip sa’y etmeyi kendi fiili ile şeriat yapmıştır. Artık bu iki
tepenin arasını tavaf etmeyi terk etmek, hiç kimse için caiz değildir
demiştir...”
(Buhari
1568, Müslim 1277/259, Nesei 2967, Tirmizi 2965, İbni Huzeyme 2766, İbni Hibban
3840)
(54) Asım bin Süleyman (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:
“Ben, Enes
bin Malik (Radiyallahu
Anh)’a, sizler Safa ile Merve arasında sa’y etmeyi çirkin görüyor
muydunuz? dedim. Enes (Radiyallahu
Anh):
−Evet, zira
bu sa’y etmeler, Allah'u Teâlâ:
“Safa ile Merve Allah’ın
nişanlarındandır. Kim Beyti hac eder, yada umre yaparsa onları tavaf etmesinde
kendisine bir günah yoktur...” ayetini indirene kadar cahiliye
alametlerinden idi dedi.”
(Buhari
1572, Müslim 1278/264)
(55) Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve sahabeleri Safa
ile Merve arasında bir sa’ydan gayrı sa’y etmediler!”
(Müslim
1279/265, Ebu Davud 1895, Nesei 2986, İbni Mace 2972, 2973)
(56) Abdulaziz bin Rufey (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:
“Ben, Enes
bin Malik (Radiyallahu
Anh)’a, sordum ve Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den hatırladığın bir şeyi yani
Zilhiccenin sekizinci günü öğle ile ikindi namazlarını nerede kıldığını bana
haber verir misin? dedim. Enes (Radiyallahu Anh):
−Mina’da
kıldı dedi. Ben:
–Minadan
dönüş günü ikindi namazını nerede kıldı? dedim. Enes (Radiyallahu Anh):
−Ebtah’da
kıldı dedi. Bundan sonra Enes (Radiyallahu Anh) bana:
–Sen de
emirlerinin yaptığı gibi yap, dedi.”
Ebtah: Mekke’de bir yerin
isimdir, oraya Muhassab da denir.
(Buhari
1578, Müslim 1309/336, Ebu Davud 1912, Nesei 2997, Tirmizi 964)
(57) Muhammed bin Ebi Bekir
es-Sakafi (Rahmetullahi
Aleyh) şöyle dedi:
“Arefe sabahı
Enes bin Malik (Radiyallahu
Anh)’a, bu gün edilecek telbiye hakkında ne dersin? dedim. Enes (Radiyallahu Anh):
−Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve sahabeleri ile
birlikte yine böyle Minadan Arafata çıktık. Kimimiz tekbir getirir, kimimiz
yüksek sesle telbiye getirirdi. Hiçbirimiz de bundan dolayı arkadaşını yanlış
yaptı diye ayıplamazdı, dedi.”
(Müslim
1285/275, Buhari 1582, Nesei 3000, 3001, İbni Mace 3008)
(58) Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Arefe
sabahında Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) ile beraber bulunduk.
Bizden kimimiz tekbir getiriyor kimimiz de telbiye getiriyordu. Bizler ise
tekbir getiriyorduk.”
(Müslim
1284/273, Ebu Davud 1816, Nesei 2998, 2999)
(59) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma), Ümmü Fadl’dan rivayet
ederek şöyle dedi:
“Bazı
insanlar arefe günü Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in oruç tuttuğu hususunda Ümmü Fadl’ın
yanında ihtilaf ettiler. Bazısı; Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) oruçludur dedi, bazısı da oruçlu
değildir! dedi. Ümmü Fadl dedi ki:
−Bunun
üzerine ben, Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’e Arafat’ta vakfe yaparken bir bardak süt gönderdim, o da bu
sütü içti.”
(Buhari
1658, Müslim 1123/110, Ebu Davud 2441, Ahmed bin Hanbel Müsned 6/340)
(60) Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
“Kureyş ile
Kureyş’in dininde olan müşrikler cahiliye devrinde Müzdelife’de vakfe
yaparlardı. Bunlara Ahmes ismi verilirdi. Bunlardan başka olan Arap hacıları
ise Arafat’ta vakfe yaparlardı. İslam gelince Allah, Nebisine Arafat’a
gitmesini, sonra orada vakfe yapmasını, bundan sonra da oradan dönmesini
emretti. İşte bu, Allah’ın:
“Sonra insanların döndüğü
yerden siz de dönün...” Bakara Suresi 198. ayetteki kavlidir.”
(Buhari
4214, Müslim 1219/151, Ebu Davud 1910, Nesei 3012, Tirmizi 884)
(61) Urve (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:
“İnsanlar
cahileye devrinde Kâbe’yi çıplak olarak tavaf ederlerdi, bundan ancak Ahmesler
müstesna idiler. Ahmesler ise Kureyş ile onun doğurduğu diğer kabilelerden
ibaretti. Bu Ahmesler diğer insanlara Allah’ın rızası için ödünç elbiseler
verip sevap ümit ederlerdi. Erkek erkeğe elbise verir, bu ödünç elbiseyi alan
kişi de aldığı bu elbise ile tavaf ederdi. Kadın kadına elbise verir, o da
elbiseli olarak tavaf yapardı. Ahmes fertlerinden birinin elbise vermediği kişi
ise Kâbe’yi çıplak olarak tavaf ederdi. Diğer insan toplulukları, Arafat’tan
ifada yaparlardı; Ahmes ise Müzdelifeden ifada yaparlardı. Hişam dedi ki:
Bana babam
Urve bin Zubeyr, Aişe (Radiyallahu
Anha)’dan haber verdi. Şu:
“Sonra insanların
döndüğü yerden siz de dönün...” Bakara 198. ayeti bu Ahmesler hakkında
inmişti. Dedi ki:
–Onlar cemden
yani Müzdelife’den ifada yapıyorlardı, bu ayetle Arafat’a götürüldüler oraya
gitmekle emrolundular.”
(Buhari
1588, Müslim 1219/152)
(62) Salim (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Abdulmelik
bin Mervan, Irak valisi Haccac’a onu hac emiri yaptığında hac amellerinde
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu
Anhuma)’ya muhalefet etme diye mektup yazdı. Salim dedi ki:
−Babam
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu
Anhuma) ben onunla beraber olduğum halde Arefe günü güneş tam
ortadan meylettiği zaman Arafat’a geldi ve Haccac’ın perdeli çadırının önünde
yüksek sesle bağırdı. Haccac üzerinde sarı boyalı bir maşlah olduğu halde
çadırdan çıktı ve:
−Ne var ya
Eba Abdurrahman! dedi. Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma):
−Eğer sünnete
uymak istersen şimdi hutbe vaktidir yürüyün! dedi. Haccac:
−Bu saatte
mi? dedi. Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma):
−Evet, dedi.
Haccac:
−Beni
bekleyin başımı yıkayayım sonra çıkarım, dedi. Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) devesinden indi ve
Haccac çıkıncaya kadar bekledi. Haccac çıktı babamla benim aramda yürüdü. Ben
Haccac’a:
−Eğer sünnete
uymak istersen hutbeyi kısa tut vakfeyi çabuk yap! dedim. Bunun üzerine Haccac,
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu
Anhuma)’ya bakmaya başladı. Babam Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma), Haccac’ın mütereddit
bakışlarını görünce Salim doğru söylüyor, dedi.”
(Buhari
1583, Malik 1/399, Begavi 1932)
(63) Cabir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Müzdelifeden geçip
Arafat’a geldi. Çadırını Nemirede kurulmuş halde buldu ve oraya indi. Güneş
batıya meyledince Kasvanın getirilmesini emretti. Kendisi için Kasvanın üzerine
semeri kondu. Sonra Arafat vadisinin ortasına geldi. Orada insanlara bir hutbe
irad ederek şunları söyledi:
“Şüphesiz ki, kanlarınız
ve mallarınız, bu beldenizde, bu ayınızda bu gününüzün haramlığı gibi sizlere
haramdır! Dikkat ediniz! Cahiliye işlerinden olan her şey ayaklarımın
altındadır, lağv edilmiştir! Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da
kaldırılmıştır! Kan davalarımızdan ilk kaldırdığım kan davası ise Rebîa bin
el-Haris’in kan davasıdır. O Sa’d oğullarında çocuğu için sütannesi aramakta
iken Huzeyl onu öldürmüştü.
Cahiliye faizi de
kaldırılmıştır! Faizlerimizden ilk kaldırdığım faiz Abdulmuttalib bin Abbas’ın
faizidir! O tamamıyla geçersiz kılınmıştır! Kadınlar hakkında Allah’tan korkun!
Muhakkak ki, sizler onları Allah’ın emanı ile aldınız ve ferclerini Allah’ın
kelimesiyle helal kıldınız! Sizin onlar üzerindeki hakkınız, hoşlanmadığınız
kimselere döşeklerinizi çiğnetmemeleridir!
Eğer bunu yaparlarsa
onları hafifçe dövün! Onların sizin üzerinizdeki hakları da maruf yönüyle
yedirilmeleri ve giyindirilmeleridir! Ben size öyle bir şey bıraktım ki, eğer
ona sıkı tutunursanız ondan sonra asla dalalete düşmezsiniz! O, Allah’ın
Kitabıdır. Sizler benden sorulacaksınız! O vakit ne diyeceksiniz?”
Sahabeler:
−Senin tebliğ
edip vazifeyi ifa ettiğine ve nasihat eylediğine kesin şehadet ederiz! dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şehadet parmağını semaya doğru
kaldırıp insanlara göstererek üç defa şöyle buyurdu:
−“Şahid ol ya Rab! Şahid
ol ya Rab!..”
(Müslim
1218/147, Ebu Davud 1905, Nesei 2711, İbnu’l-Carud 465, İbni Mace 3074, İbni
Hibban 3944, Ahmed bin Hanbel Müsned 14447, Albânî İrvau’l-Ğalil Fi Tahrici
Ehadisi Menari’s-Sebil 1017)
(64) Cabir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Sonra ezan
okuttu, sonra kamet ettirdi ve öğle namazını kıldırdı. Sonra yine kamet ettirdi
ve ikindi namazını kıldırdı. Bu iki farz arasında başka namaz kılmadı. Sonra
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) devesine bindi vakfe yerine geldi.”
(Müslim
1218/147, Ebu Davud 1905, Nesei 2711, İbnu’l-Carud 465, 469, İbni Mace 3074,
İbni Hibban 3944, Beyhaki 8827, Ahmed bin Hanbel Müsned 14447, Albânî
İrvau’l-Ğalil Fi Tahrici Ehadisi Menari’s-Sebil 1017, 1120)
(65) Cabir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dişi devesi
Kasvanın karnına kaya parçaları değmeye başlayıncaya kadar tepenin eteğine
yanaştı. Yayalar topluluğunu önüne aldı ve kıbleye döndü. Sonra güneş batıncaya
kadar vakfe yapmaya devam etti. Sarılık biraz gidip kurs kaybolunca
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) Usâme’yi terkisine bindirdi ve yavaş yavaş hareket
etti...”
(Müslim
1218/147, Ebu Davud 1905, Nesei 2711, İbnu’l-Carud 465, İbni Mace 3074, İbni
Hibban 3944, Ahmed bin Hanbel Müsned 14447)
(66) Usâme (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Arafat’tan geriye
hareket etti. Dağ yoluna girince inip su döktü. Ondan sonra abdest aldı,
abdesti hafifti. Ben:
–Namaz
kılacak mısınız? Ya Rasulallah! dedim. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Namaz önünde
ileridedir.”
Yine bineğine
bindi. Müzdelifeye varınca indi ve abdest aldı. Bu kez tam ve kâmil bir abdest
aldı. Sonra namaza kamet getirildi ve akşam namazını kıldırdı. Ondan sonra her
kes devesini kendi durağına çökertti. Sonra yatsı namazına kamet getirildi ve
yatsı namazını kıldırdı. İki namaz arasında başka bir namaz kılmadı.
(Buhari
292, Müslim 1280/276, Malik 1/400, 401, Ebu Davud 1925, Darimi 2/58, İbni
Hibban 1594, Tabarani Mucemu’l-Kebir 386, Beyhaki 5/122, Begavi 1937, Ahmed bin
Hanbel Müsned 5/208)
(67) Abdullah ibni
Ömer (Radiyallahu
Anhuma) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Müzdelife’de akşam
ile yatsı namazlarını birleştirdi. Bu iki namazdan her biri bir kametle
kılındı. Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) ne bu iki namaz arasında ve ne de bunların ardından
sünnet namazı kılmadı.”
(Buhari
1593, Müslim 1288/287, Ebu Davud 1926, Nesei 3028)
(68) Cabir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dişi devesi
Kasvanın karnına kaya barçaları değmeye başlayıncaya kadar tepenin eteğine
yanaştı. Yayalar topluluğunu önüne aldı ve kıbleye döndü. Sonra güneş batıncaya
kadar vakfe yapmaya devam etti. Sarılık biraz gidip kurs kaybolunca
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) Usâme’yi terkisine bindirdi ve yavaş yavaş hareket
etti. Kasvanın dizginini hayvanın başı semerin ön tarafına değecek şekilde kısmış
olduğu halde sağ eliyle işaret ederek şöyle buyurdu:
−“Ey insanlar! Sekînetle
sekînetle.”
Kum
tepeciklerinden her birine uğradıkça oraya çıkması için Kasvanın dizginini
biraz gevşetirdi. Nihayet Müzdelifeye geldi. Orada akşam ile yatsıyı bir tek
ezan ve iki kametle kıldırdı. Aralarında hiçbir sünnet namaz kılmadı. Sonra
Rasulullah fecir vakti oluncaya kadar yattı. Sabah belli olunca bir ezan ve bir
kametle sabah namazını kıldırdı. Sonra Kasvaya bindi. Oradan Meşaru’l-Hareme
kadar geldi...
(Müslim
1218/147, Ebu Davud 1905, Nesei 2711, İbnu’l-Carud 465, İbni Mace 3074, İbni
Hibban 3944, Ahmed bin Hanbel Müsned 14447)
NOT: DEVAMI VAR
Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm
yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve
ashabının üzerine olsun.
Yardım ve başarı, izzet ve
şeref Allâh’tandır.
O her şeyin en iyisini bilendir,
Muvahhid
Kullara Selâm Olsun.
Polat
Akyol.
KAYNAK :
TEVHİD DAVETİ
KUR’AN VE SAHİH SÜNNET