Yine Eylül geldi memleketime. Olgunlaştı
meyvelerimiz. Bizde geç olgunlaşır meyveler. Mayısın sonunda çiçeğe duran
meyvelerin olgunlaşması eylül sonu, ekime sarktığı da olur. Bu yıl cevizlerin
hasadını ekim ayında yapabileceğiz bu gidişle. Ceviz kabukları patlamadı daha,
geç olgunlaşan kış armutları gibi sallanıyorlar dallarda.
Ceviz
geçer akçe oldu memlekette. İyi para ediyor. Besin değeri de yüksek. Elma ve
armutlarımızı pazarlama olanağımız yok. Ancak pekmez kaynatılıyor armutlardan.
Bin bir zahmetli iş pekmez kaynatmak. Armudun pekmez olarak yemek masasına
gelmesi kaç aşamadan geçiyor saymakla bitmez. Hele elmadan korava diye
adlandırdığımız marmelat yapmak en az pekmez yapmak kadar zahmetli…
Elma
ve armutlarla mücadelemiz henüz bitmedi. Sabah-akşam günlerce çabalayacağız bu
meyveleri işlemek için. Lakin iş bitince elde edilen işlenmiş maddeleri kilere
yerleştirmenin zevki de bir başka oluyor. Ne de olsa ev ekonomisine katkı
sağlamak güzel elbette. Mademki köydeyiz hakkını vermek gerek.
Ha bu
arada pekmezleri pazarlamanın yolunu buldu eşim. Bir kiloluk kavanozlarda 30-35
liradan alıcı buluyor. Az da olsa emeğimizin karşılığı oluyor ele geçen üç-beş
lira. Fasulyelerden de yılına göre epeyce satış yapıyoruz. Tabi bu paraların en
az yarısı bahçenin sürülmesi ve gübre ihtiyacına harcanıyor.
Pekmez
işini bitirdik. Hava yazdan kalma güzel. Sararan yapraklarıyla ağaçlarda güneş
ışınlarının dansı görülmeğe değer. Geçen sonbaharda yaptığımız ceviz bahçemizde
fidanlar gün gün boy atıyor. Fidanlardaki filizlerin uzamasını gözlemlemek
farklı bir mutluluk benim için. Bölgemiz yağmurdan yana bereketlidir her yıl.
Fakat bu yıl beklenmeyecek düzeyde kuraklık yaşıyoruz. Lakin fidanların
kuraktan etkilenmesi söz konusu değil. Sulama sistemi kurduk. İstediğim anda
cevizlerimin başında sulama yapabiliyorum.
Yağmura
hasret kaldığımız bir gün. Güneş alabildiğine etkili adeta temmuz ortasındayız.
Fidanlığımın başındayım. Fidanlarıma 6 aylık ilk bebeğine bakan genç annenin
ihtimamını gösteriyorum. Diplerinin toprağını havalandırdım, her fidanın
köklerine yetesiye su verdim. Zaman ilerledi. Gölgeler uzadı. Fidanlığın alt
tarafından bir adam yürüyordu benden taraf. Daha aşağılarda iki de kadın
gözüktü.
Uzun
boylu bu vatandaş kime ola diye bakarken iyice yakınıma gelince tanıyabildim.
İsmet Ağabeymiş tanımakta zorluk çektiğim kişi. Emekli ziraat mühendisi… Birkaç
yıldan beri görüşmemiştik. Yıllar ne kadar zalimsiniz! Çocukluğumun
idollerinden birisi İsmet Ağabey hayli yaşlanmış. Uzun boylu, endamlı,
yakışıklı İsmet Ağabey gitmiş yerini ip ince bir adam almış. Fakat güler yüzü,
ışıl ışıl dostça bakan gözleri tıpkı eski yıllardaki gibi.
Selamlaştık.
Kadınlardan birisi emekli öğretmen İsmet Ağabeyin eşi Neşe Hanımdı. Diğer kadın
yeğen Fatma. Ceviz fidanlığından biraz aşağıdaki Fatmaların armudu için
gelmişler. Kadınlara kardeşim yardım etti armut toplamak için. Biz sohbeti
koyulaştırdık ziraatçı ağabeyle.
Fidanların
arasına yer fasulyesi ekmiştik. Fasulyelerden açıldı söz öncelikle. Daha sonra
köyümüzde kitap yazan değerler derken İsmet Ağabey benim de kitap çıkarttığımı
duymuş. Kendisinin de kitaplarla arasının iyi olduğunu söyledi:
“ Üzgünüm! Ortaokulda Fakir Baykurt öğretmenimizdi. İlk basılan
kitabı Çilli’yi sınıfımıza getirdi. Bizlere imzalayarak hediye etti. O kitabı
bir arkadaşım aldı. Geri gelmedi maalesef.” Diyerek sözlerini sürdürdü:
Fakir
Baykurt 1950’lerin sonunda ilçemizde Türkçe öğretmeni olarak görev yapmış. Ünlü
Yılanların Öcü romanının Cumhuriyet Gazetesi’nde tefrika edilmesi üzerine
hakkında kovuşturma açılmış. Ve ilçemizden ayrılmış. İsmet Ağabey Türkçe
öğretmenini anlatırken gözleri ışıldıyordu.
“7
Mart Artvin’in Kurtuluş Günü törenleri için bizlere şiir okuma görevi verdi.
20’ye yakın öğrenci birer dörtlük okuyarak ilçe törenlerini şenlendirdik.
Bizlerle en yakın arkadaşımız gibiydi… Kitap adları sayardı. Harçlıklarımızdan
biriktirip kitap almamızı tavsiye ederdi. Bu yıllardan başlayarak evlerimizde
kitaplık oluşturmamızı sık sık anlattığını unutamam. Evimde zengin bir
kitaplığım var. Kitap okuma sevgisi edinmemi Fakir Baykurt’a borçluyum.”
İsmet
ağabey tatlı tatlı anlatıyordu. Kitapsever bir arkadaşla karşılaşmanın
mutluluğuyla daha çok dinliyordum. Köy Enstitülü yazarlara özel bir ilgim var.
Elbette en başta Baykurt gelir. O’nun ilçemizde çalışması Şavşat’ın güzel bir
mesire yeri olan bir tepesini Efkâr Tepesi diye adlandırıp aynı adla ilçemizin
köylerini bir bir dolaşıp izlenimlerini Efkâr Tepesi adlı kitapta
ölümsüzleştirmesinin etkisi vardır elbette. Ve de köy sorunlarını irdeleyen
eserler vermesi… Ortaokulda Yılanların Öcü sınıf kitaplığımızdaki okuduğum 15
adet romandan bir tanesiydi.
Sohbet
başka yazarlara çevrildi. Yerli ve yabancı yazarlardan, okuyup unutamadığımız
kitaplardan söz ettik. Ve İsmet Ağabey gülerek sözlerini sürdürdü:
“Bir
gün Fakir Baykurt’un ilçemizden ayrılmak zorunda kaldığını duyduk. Biz
öğrenciler çok üzüldük. İlçenin girişindeki köprü ahşaptı o yıllarda.
Öğrenciler öğretmenimizin gönderilmesini protesto edip o köprüyü söküp
dağıttık…”
Bu
olayı ilk kez duyuyordum. İlçemizde ve İlimiz Artvin’in okumaya karşı destansı
tanımsız bir ilgisi var. Çetin doğa koşulları ve bu koşullardan kurtuluş
yolunun okumaktan geçtiği öğretmenlerce daha ilkokula başlarken öğrencilere
ezberletilirdi adeta. Bizler de o hedefe kilitlenirdik. Ara tatilde ve yaz
tatillerinde köyümüze gelen öğrenci ağabeylerimizin kıyafetlerine ve düzgün
konuşmalarına öykünürdük.
Öğretmenlerimize
büyük saygı duyardık. Anne-babamızda bizleri okumaya, ders çalışmaya
özendirirdi. Okulculuğa, öğretmenlere saygı tüm öğrencilerce çok sevilen Fakir
Baykurt gibi bir öğretmenin ortaokulumuzdan uzaklaştırılması protesto
edilmişti.
Güneş
son ışıklarını gönderiyordu. Karşımızdaki yamaçtaki orman denizinin akşam
güneşindeki görüntüsünü seyretmemek olmazdı. Güneş ışığıyla çam ormanının
yeşilinin uyumu en yorgun ruhları dinlendirmenin doğal iksiridir. Akşam iyice
yaklaştı. Armut devşirenler işlerini bitirmişti.
“Bu
güzellik insanı şair yapar!” Dedi İsmet
Ağabey.
“Şairliğe
özentim vardı gençlik yıllarımda…”sözleri dökülüverdi ağzımdam. Gülümsedik
karşılıklı. Sık sık görüşebilmek dileğiyle sohbeti noktaladık.