Aniden
gözlerini açtı. Gördüğü rüya çok huzursuz etmişti onu. Gece, yüzündeki makyajı
temizlemeden uyumuştu. Üşenir olmuştu son yıllarda. Nasıl olsa ertesi gün
tekrardan boyamayacak mıydı yüzünü? Ne gerek vardı o zaman temizlemeye? Sol
yanındaki komodinin üzerindeki siyah peruğu, saçsız başına geçirdi. Parmak
şıkırdatmasıyla birlikte içeriye giren iki kız, kısa sürede kadının o perişan
görüntüsünü silip yerine capcanlı bir tazelik saçan Harika getirmişti.
İş
elbisesi olarak görüyordu tüm bunları. Yoksa diğer türlüsü karakterine
tamamiyle zıttı. Ona kalsa bir pijamayla ömrünü yatağında geçirirdi. Siyah
peruğu, saç maşasıyla devasa, görkemli bir görüntüye ulaşmıştı ve yüzü; kıpkırmızı
ruju ve masmavi bir denizin üzerindeki yıldızlara bürünen göz kapaklarıyla
görenleri etkisi altında bırakıyordu.
“Çok
açım kahvaltım nerede kaldı?”
Anında
üç ayrı pasta getirildi odasına; kremalı ve üzeri çileklerle bezeli, sadece
limondan yapılmış, ağızların suyunu akıtan ve çikolata kaplı, muzlu pasta. En
favorileriydi ve karar vermekte zorlanan yapısı, her sabah üç ayrı pasta
yapılmasını mecbur kılıyordu. Takma tırnakları her an birinin gözünü yerinden
edebilecek büyüklükteki Harika, cüppesinin eteklerini tuta tuta pastalara
yanaştı. Limonlu pastaya hiç çekinmeden daldırdı işaret parmağını, ojeli
tırnakları dâhil bütün parmağını silip süpürdü dili.
“ımmm
lezzetli.” Her seferinde aynı tepkiyi verip diğer iki pastayı da çatal
kullanmaksızın tadardı. Pastaların her üçünün de orta yerlerine öyle bir çukur
açmıştı ki takma tırnakları, kendisinden başka hiç kimsenin midesi
kaldırmıyordu pastaları yemeyi. O yüzden her üç pasta da çöpteki yerine
uğurlanmıştı, her sabah olduğu gibi. Ellerinde kalan kalıntıları yatağındaki
çarşafla temizledi. Süt beyazı çarşafta, sulu boya görüntüsünü çağrıştıran bir
leke bıraktı. Hoşuna gitmişti bu durum. Çarşafları bir süre değiştirmemelerini
söyledi.
Az
sonra zilin çaldığını duydu. İşte mesai başlıyordu. Rolüne tüm ayrıntısına dek
büründü. Her gün yeniden tekrar tekrar oynayıp sıkılmadığı bir oyundu bu.
Odanın ışık almayan, gölgede kalmış, puslu bir görünüme sahip olan kısmındaki
kırmızı koltuğuna kuruldu. Önünde bulunan sehpanın üzerindeki kürenin dumanının
az olduğunu hissetti. “Neyse Sabahat salak karının tekidir. O ne anlar ki?”
Mırıldanırken kendi kendine ilk müşterisi, ürkek adımlarla dudakları kıpır
kıpır Harika’nın karşısında bulunan kırmızı, oturulmaktan aşınmış mindere
kuruldu. Harika, minderin çok eskidiğini, sosyetik müşterilerine karşı
itibarının zedelenebileceğini aklından geçirdi. Fakat şu an Sabahat, gözlerini
dikmiş alık alık gülümserken bunları düşünemezdi.
Gözleri
tehditkâr ve efsunlu bir hale büründü. Uzun tırnaklarının temel işlevi, kürenin
etrafında ahenkle dans gösterisi yapmaktı. Mahsustan süreyi uzatıyor, karşıdaki
müşterinin sabırsızlanmasını sağlıyor ve bir an da ihtiyacı olan sihirli
kelimeleri üzerine serpiyordu. Sabahat’ın nasıl da oturduğu yerde huzursuzlukla
kıvrandığını görmüştü.
Fısıltıyla:
“Sabahat!
Kızım, son zamanlarda canın çok sıkılıyor. Evin salonunu sarı renge boyattığını
görüyorum. Ayrıca o kadar spora gittiğin halde gram zayıflayamadığını
görüyorum. Kendine dikkat et biraz şekerim! Bak o Aliye’ye dikkat et. Kocanı
kapıverir elinden!”
Kadının,
duydukları karşısında şaşkınlığa uğrayan ağzı, biraz temiz hava almak
istiyordu. Nasıl oluyordu da her seferinde en ince ayrıntısına kadar
bilebiliyordu? Kesin efsunluydu bu kadın. Evet, ismi gibi kendisi de harika
biriydi.
“Harika
Hanımcığım nasıl teşekkür etsem size. Ah dediklerinize harfiyen uyacağımdan
kuşkunuz olmasın. Nasıl verebilirim bu iyiliğinizin karşılığını.”
Harika,
cüppesinin saçaklarını tutarak geriye yaslandı. Derin bir nefes alıp sürmeli,
mavi gözlerini Sabahat’ın gözlerine kenetledi.
“Bilirsin
ben para almam. Sevap olsun diye yapıyorum bu işi. Ama bizim kapıcıdan duydum.
Sitenin içerisinde yaşayan hayvanlara barınak yapılması lazımmış. Sen ki
böylesine varlıklı ve eli bol bir hanımsın!”
Sözlerini
burada kesip etkisini izlemeye başladı. Kadın, hemen kaliteli çantasını aradı
gözleriyle. Ancak girişte bırakmıştı heyecandan. Hizmetçilerden biri çantayı
getirip kadına teslim ederken Harika’ya manidar şekilde göz kırptı. Şaşkınlıktan
cüzdanındaki şişkinliğin indiğini fark edemeyen kadın, kredi kartını çıkardı.
Yüklü bir meblağ karşılığında rahatlamış, bir sonraki seyansa kadar
söylenenleri düşünmekten başka bir şey yapmayacağı açık bir şekilde çıktı
odadan. Çıkarken koridorda bir köşeye atılmış pastaları gördü. Tutamadı
kendisini, işaret parmağını takma tırnakların açtığı çukura batırdı. Birkaç kez
tekrarladıktan sonra bu durumu, kimselere görünmeden uzaklaştı oradan.
Bütün
olanı biteni kamera kayıtlarından izleyen Harika, neşelenmişti. Bu tip insanlar
olmasa nasıl geçerdi ki ömrü? İkinci müşterisi gün aşırı gelen yetmiş beşlik
kız kurusu Nalan’dı.
Her
zamanki beylik laflarını sıraladı yaşlı kadına.
“Bir
erkek görüyorum. Çok ama çok yakında bulacak seni. Kavuşacak ve çok mutlu
olacaksınız. Üç tane de çocuk görüyorum!” Sonuncuyu bugün eklemişti ve söyler
söylemez pişmanlığı da peşinden geldi.
Yaşlı
kadın ters ters baktı.
“Küre
bozuk galiba bugün!”
“Aaa
olur mu hiç öyle şey Nalan Hanımcığım? Şaka yapmak istemiştim sadece.” Kırdığı
pot pahalıya mal olacaktı biliyordu. Ama temelli bir müşterisini
kaybetmektense…
“Ah
Nalan Hanımcığım, bu seferlik bizden olsun. Kızlar çok lezzetli pastalar
yapmışlar. İster misiniz? Ancak yeme tarzı farklı. Hem kısmet açma gibi
özellikleri de var!”
Kısmet
sözcüğünü duyan yaşlı kadın:
“Nerede
pasta?” dedi.
Buruşuk
ve kuru parmakların daha da derinleştirdiği çukur, akşama kadar her gelen
müşterinin önüne sunuldu. Türlü mucizevi hikâyeleriyle…
BENGÜL ALKAN