Öğretmenlik yıllarım. Okulun birinde ikinci
sınıfları okutuyorum. Edebiyat özellikle şiir sever bir yeğenim var. Ünlü
şairlerimizin çoğu kendi sesleriyle okudukları şiirlerden oluşan kasetler
edinmişti. Bazı ünlü şiirler de tiyatro sanatçılar tarafından kasetlere
okunmuştu.
Öğrencilerime
okumayı şiirlerle sevdirdim. Bu kasetleri sınıfıma götürür. Hem şairler
hakkında bilgi verir hem de şiirlerini dinletirdim. Orhan Veli’den de Kerim
Afşar şiirler okumuştu bir kasete. Kasette şairimizin hazin ölümü ile ilgili de
anekdotlar okuyordu Kerim Afşar. Ne göreyim! Benim sevgili Burcu’m ağlıyordu.
Niçin ağladığını sordum. Ağlamaklı sesiyle:
“Öğretmenim,
Orhan Veli’nin ölümüne ağlıyorum.” Ben de hüzünlendim. Sevgili Burcu sınıfımın
seçkin öğrencilerindendi. İkinci sınıf olmasına karşın dördüncü, beşinci sınıf
düzeyinde öğrenciler düzeyinde etkili okur ve konuşurdu. Aradan yıllar geçti.
Ne Orhan Veli’yi ne de Burcu’yu unutmadım.
Orhan
Veli’nin yaşamımda, şiiri sevmemde farklı bir yeri vardır. Anlatamıyorum şiiri
üzerine günlerden bir gün öğretmenler odasında sohbet açıldı. Bir arkadaş şiiri
okudu. Edebiyat öğretmeni arkadaş:
“Bu
şiirin güzel okunması için, şairin yaşadığı duyguları hissetmek gerek. Ancak o
zaman şiirin hakkı verilebilir.” Bu söz üzerine başka bir arkadaş:
“O
zaman âşık olmak gerek.” Sözlerine gülmüştük.
Özellikle
kırlarda mor menekşeler boy gösterdiği ilkbahar günlerinde, tepeden tırnağa
çiçek açmış ağaçları görünce O. Veli’nin: “Deli eder insanı bu dünya,/ Bu gece,
bu yıldızlar, bu koku;/ Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç.” Şiirini anımsarım.
Doğduğum
topraklardan uzak gurbet ellerinde yaşarken bazı günler okul bahçesinde bir
ağacın gölgesine oturup O. Veli’nin; “İstanbul’da Boğaziçi’nde,/ Bir fakir
Orhan Veli’yim./Veli’nin oğluyum. /Tarifsiz kederler içindeyim.” Dizelerini içeren
İstanbul Türküsü ’nü anımsar efkârlanırım.
Kadın öğretmenlerin
çoğunlukta olduğu bir okuldayım. Öğle teneffüsü, öğretmen odasında oturuyoruz. Söz
dönüp dolaşıp kitaplara geldi. Romandır, öyküdür derken şiirden, şairlerden
bahsetmemek olmaz ki.
Orhan
Veli, aynı zamanda büyük bir Kazanova’ymış dedi bir arkadaş. Ve Yol Türküleri’nde
: “Hendek’te bir güzel gördüm, /Yavuklumdan vazgeçtim. /Hendeğin yolları
taştan, /Sen çıkardın beni baştan.” Diyor bir güzele rastlayınca. Görsel Sanatlar
dersi öğretmeni:
“Orhan
Veli olmak öyle bir şey işte” diyerek sohbete karıştı.
“Beni
onun şiirleri ilgilendirir. ‘İstanbul’u Düşünüyorum’ şiiri üzerine romanlar
yazılabilir.” Dedim. başka bir arkadaş:
“İstanbul’u
Düşünüyorum” bu iki kelimenin bile büyülü bir güzelliği var.” Diyerek Orhan
Veli’ye olan saygısını belirterek benin de duygularıma tercüman oldu.
Şairimizin
duygu yüklü denizle ilgili şiirleri çoktur: Ayrılış şiiri; “Bakarım giden
geminin ardından; /Atamam kendimi denide, dünya güzel. /Serde erkeklik var
ağlayamam.” Denizi Özleyenler İçin; “Gemiler
geçer rüyalarımda, /allı pullu gemiler damların üzerinden; /Ben zavallı,
/Yıllardır denize hasret.”
Şair olup
kafayı iyi yapmadan şiir yazılmaz kolayına. Hele aşk şiirleri. Böyle bir
gününde ‘Davet’ eder sevgiliyi: “Bekliyorum /öyle bir havada gel ki, Vazgeçmek
mümkün olmasın.”
Orhan Veli
sadece aşk şiiri yazan bir şair değildir. Ülke sorunlarıyla da yakın ilgili
şiirler yazar. “Cep delik, /Cepken delik. /Yen delik kaftan delik, /Don delik
mintan delik. /Kevgir misin be kardeşlik.” Vatan İçin şiirinde demagoglar az
söz ile ancak bu kadar anlatılabilir: “Neler yapmadık bu vatan için /Kimimiz
öldük; / Kimimiz nutuk söyledik.”
Kültürsüz
burjuva kadınlar için de yazar şairimiz: “Ne atam bombası, /Ne Londra konferansı./Bir
elinde cımbız, /Bir elinde ayna /Umurunda mı dünya!”
Ülkemizde
siyasi atmosferin iyice kirlendiği; “At izinin it izine karıştığı, işimizin
Allah’a kaldığı” bu günlerde Orhan Veli’yi anmak, şiirlerinden örnekler sunmak
istedim.