Sözcüklerin ve de bir adım ötesi;
şiirlerin sahi var mı cinsiyeti?
Sözcükler efsunlu şiirler rahmet
dolu.
Eşlik eden nidaların sessizliğinde
saklı şairin sırları.
Şairane bir eda hayatın küfesinde
saklı umutlar ve deryalar misali duyguların gülümsediği o zindanda esir
düşmüşken şair misliyle acı çeken yüreği ve hırpalanmış belleği…
Kasıtsız ve sebepsiz yere sevmek
belki de masumiyetin tek gerçeği ve direktifi öncemle aynı isem bunda çocuk
kalbimin yeri en başta ve yüreğimde yer eden binlerce duygu ve insan bazen bir
isyanın dillendirdiği bazen hezeyan yüklü evrenin solundaki çıkıntı yoksa yürek
sıradan bir çıkı mı?
İçtimada şair ve geceyi perdeleyen
gözleri yalnızlığın.
Huşu içerisinde yaşamak ne mümkün
yoksa duvarlar mı üstünü üstüne gelen şairin ya da duvarların ardında saklı
insanlar ve siyahi gölgeler.
Vuku bulan mevsim ve şerit değiştiren
araba.
Sancılı bir oluşum iken insan ve yükü
hafif pahada ağır olan sadece yürek de değil.
Kalemle tokalaşan bedeni şairin en
çok da görünmezden gelindiği hayatın cilvesine tanıklık eden isyanlar ve
huzurun peşinde şair aslında kovalarken kendini.
İçerlediği kadar içtiği hayat.
Bir içim su olsa ne ki yaşamak?
Sözcükler derin dondurucuda
sonsuzluğa kanat açmışken ve asla yaş almayan bir yürek yası ise şahsına
münhasır hele ki müptelası olmuşken hüznün vardiyalı sistemde yüreğin hızlıca
çarptığı ve o kerrat cetveli ile nasıl da ilintili coşkusu ve bükülmezken
bileği şairin kalemin de elden düşmediği.
Rotası sabit hem.
Hemhal olduğu nice duygu ve hası
sevdanın: aşkla kürediği önü arkasını kollayansa Tanrı.
Bazen girişken bazen edilgen ve
nüfuzlu cümleler kadar soy ağacında saklı asaleti ve babadan miras şekillenmiş
karakteri ya da babadan miras soyadı ve işte geniş bir perspektiften uzanan eli
yüreğindeki simli mezar ve sabit kat sayısı denklemin ölçüp biçtiği kadar
hayatı özveri ile koşullanmış varlığı sevgiyle özdeş sözcüklerin kalburüstü
varlıkları.
Tek bir kelime: şair.
Kilit noktası vurgun yemişken yüreğin
kanat açtığı enginliğin varış noktası.
Hulasası yaşamın ve devrik
yaşamlardan kendine mülk edindiği duygular ve yalınayak toprağa basan rüzgârın
akımı ile bir paralellikle yüz ölçümü yaşamın ya da yüz yaşında bir şiir oysaki
yeni doğmuş bir bebek gibi aç hayata açtığında gözlerini, o bebeğin yüzüne
ilişen şaplağın da açılımı iken ilk andan itibaren eşlik eden hoyrat yaşam ve
hiçliğin eşleştiği var olma coşkusu ile yoluna da devam ederken insan.
Hurafeler saklı günde.
Hezeyan saklı en derinde.
Heyelansa akla zarar ve kim bilir kaç
şiddetinde yaşamak ve de aşk?
Şiar edindiği yalnızlık nasıl da
siması tanıdık oysaki yabancı bellediği kadar bu duyguyu abartı ile seven
yüreğin de dinmez iken nazı elbet âşık usanan elbet şair aşktan vazgeçmeyen
aslında kovaladığı kendisi farklı çehrelerde açıp sönen bir ışık gibi ya da bir
çiçeğe nazire eden toprağın sesi.
Hüzün ve elem.
Mevsim ve saklı ikilem.
Sözcüklerin at koşturduğu şair ise
ihtimam gösterirken o sözcüklere ve işte ihlal edilmiş sınırlar ve işte idare
lambasında geçen ömür ve zaman.
İzahı yok ki çoğu şeyin ve de şairin
yüreği kilitli tıpkı içine tıkıldığı o zindanda geçiş hakkı tanınmamışken başka
bir mekâna ölümcül bir esinti ile şairin taş bastığı kalemi.
Mizansense hep aynı:
İnsan iklimi ve şairin dinmez kelamı
sızan yürekten ve sızladıkça yürek aşkla kanat açtığı sıra dışı bir hayatı
sürdürmekle iştigal şair ve sıra dışılığın sayısız vukuatı ile adeta sırdaş
iklimden uzağa kaçan bir yaprak gibi dalına ve köküne duyduğu özlemle tükenen
yaşam ve tükenen gücü şairin.
Bir yeti kaybı belki de yaşamak en
çok da yetim yüreğin kavrulduğu nice izlek.
Şiirler süzgün şair üzgün.
Tebessüm ekip acı biçtiği şairin ve
açamadığı kalbine dizelere serdiği ve diz dize geçen hayatı dizelerin soluksuz
kaldığı kadar şair yazdıkça nefes almanın verdiği huzur ile kalemi ile hayata
şerh düşen.
Sessizlik ve tepkisizlik ve bıçkın rüzgâr
ve şairin gözü açık gördüğü rüyalardan nemalandığı kadar gerçekleri de
kabullenip sıra dışı haletiruhiyesi ile bilmezken de aslında yazarak, kendi
mezarını kazdığını.
Hücre hapsinden kaçış ve şairin
şiirlere yakalandığı.
Hücre evinde sonlanan bir hayat ve
işte özgürlüğün çılgınca çağırdığı bir akşam vakti şair düşmüşken ve de baş
koymuşken yola yağan yaftalardan başını kaldırıp da kendini hapsettiği dünyadan
çok başka dünyaların varlığına şaşkınlıkla tanıklık ederken ansızın vuku bulan
yeni bir hayatın çağrısı.
Yerle yeksan evren.
Yerle yeksan dünü ve günü.
Yâd edilesi o mimari ki: şairin
şiirlerle inşa ettiği ve istimlak edilmiş bir hayatın son dileği bilinmezken
şairin tek tabanca hayata eşlik ettiği ve işte seken o kör kurşun şairi de kör
eden aşkın akabinde çözülen dizlerinin bağı ve şair aslında yaşama sevincini
sunmuşken şiire ve de koşarken Rabbine özgür bir eda ile şiirlerine sunduğu bir
hikâye adeta günün vedasından çıkıp da yola geceye her erdiğinde, evrenin de
verdiği müjde iken kalemin ucundan dökülen hece hece.
Ulağı ömrün.
Uyruğu günün.
Uydusu sevdanın ve hüznün…
Çelimsiz kalemden doğan bir bebek
gibi her şiir yazdığında veda ettiği dünü kadar vefalı olsa keşke her insan ve
yatıya kalan özlem yine kilit noktası iken şairin mühürlediği kalbinde saklı o
sır eşlik eden gizemine hayatın ve bir gizi paylaştığı kadar şairin tanıklık
eden tek zümre elbet ç/ağlayan duygulardan kendine inşa ettiği mabedin
varlığında saklı iken keramet ve hidayet.