Pek  Bilmediğimiz  Ama  Önemli Bir  Paşa –1. Bölüm--

Bugün aslında sizlere Osmanlı Devleti’nin yıkılmadan önceki son günlerinde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşamış olan bir paşanın hayatını anlatacağım ancak bu paşanın hayatını anlatırken de soracağım:
Hiç bir zaman tasvip etmediğiniz bir savaşı başlatıyor birileri. Bu savaşta düşman sizi mahv-ı perişan ediyor. Resmen solunum cihazına bağlı bir hasta durumundasınız. İşte bu durumdayken savaşın bitimine dört ay kala tahta oturuyorsunuz. Üstelik de padişahlığa hiç hazır değilsiniz, asla arzu etmediğiniz bir şey tahta oturmak...
13 Kasım 1918’den bu yana düşman savaş gemilerinin topları namlularını sarayınıza çevirmiş, öksürseniz ‘’ Güvenliğimizi tehlikeye sokuyorsunuz.’’ Bahanesiyle ülke topraklarınızı işgal ediyorlar.
Bu durumda siz olsanız , bu vatanı kurtarmak için neler yapabilirdiniz?
Haaa. Bu sorunun cevabını vermeyeceğim bu yazıda. Sadece siz okuyucularımdan biraz empati yapmanızı istiyorum. ‘’Ben olsaydım neler yapabilirdim?’’
O zaman başlayalım.
Size tanıtacağım paşanın adı Salih Hulusi. 1934’de, soyadı kanundan sonra Kezrak Soyadını almış olan Salih Hulusi Kezrak Paşa...
Bu isim, eminim hiç kimsede hiç bir hatıra canlandırmadı.
İşin doğrusu canlandırmasını da beklemiyordum ama ilerleyen satırlarda bazılarınızın ‘’ Aaaa evet, ben bunu hatırlıyorum T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük derslerinden.’’ Diyeceğinizden eminim.
Salih Hulusi, 1864 Yılında İstanbul’da, Dilaver Paşa’nın oğlu olarak dünyaya geldi. 1888 Yılında ise birincilikle bitirdiği Harp Akademisinden Yüzbaşı rütbesiyle orduya dahil oldu. 1897 Osmanlı- Yunan Harbinde oldukça faydalı işler yapan Salih Hulusi , 1903-1908 Yılları arasında Kayınpederi Deli Fuat Paşa’nın, II. Abdülhamit karşıtı olması sebebiyle padişah tarafından mimlendi ve Diyarbakır’a sürgün olarak gönderildi. Beş yıl Diyarbakır’da sürgün hayatı yaşasa da II. Meşrutiyetin ilanından sonra rütbesi paşalığa yükseltilerek Edirne’deki II. Ordu kumandanlığına tayin oldu.
II. Meşrutiyetin ilanı ve parlamentonun yeniden açılması üzerine kurulan tüm hükumetlerde değişik bakanlıklarda bulundu. ( Bu çok kısa dönem içerisinde yani 1908-1912 Yılları arasında yedi hükumet iş başına gelmiş gitmiştir. )
1911 Yılında nazırlık görevinden ayrılıp sadece Ayan Meclisi üyeliği yapan Salih Hulusi Paşa , 1914-1915 Yılları arasında Fenerbahçe Spor Kulübünün başkanlığını yaptı.
Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzaladığında eşinin tedavisi için İsviçre’de bulunuyordu ve Ateşkes Antlaşmasını doğurduğu bir takım sıkıntılar sebebiyle İstanbul’a gelebilmesi zorlaşmıştı.
Paris Konferansına katılmak için Fransa’ya giden Sadrazam Damat Ferit Paşa bir ara İsviçre’ye uğradığında ondan yurda girişi konusunda yardım istedi. Damat Ferit Paşa da ‘’ Kuracağım yeni hükumette sana da görev vereceğim’’ dedi.
Paris Konferansından eli boş dönen Damat Ferit Ferit, aynı zamanda Kuvay-i Milliye karşıtı olması sebebiyle çok eleştiriliyordu. Sonunda Padişah Vahdettin onu görevden aldı.
Almasına aldı ama Dolmabahçe’de demirli düşman gemilerinden nasıl bir tehdit geldiyse, ertesi gün 21 Temmuz 1919’da tekrar göreve getirdi. Yani padişah, kimi sadrazam tayin edeceğine bile karar verme hakkından mahrum bıraktırılmıştı.
Damat Ferit, bir kez daha hükumeti kurma görevi alınca kabineye mümkün olduğu kadar İttihat ve Terakki ile ilgisi olmayan kişileri seçmeye çalıştı ki bu kişilerin başında da Salih Hulusi Paşa, Ahmet İzzet Paşa ve Ali Rıza Paşalar geliyordu.
Ancak Salih Paşa daha İsviçre’den gelip görevine başlamadan Mustafa Kemal Paşa, Damat Ferit Paşa başkanlığında kurulacak bir hükumeti asla tanımayacağını belirtti ve İstanbul ile tüm bağlantıları kesti. Bu, İstanbul hükumetinin Anadolu üzerindeki otoritesini tamamen kaybetmesi anlamını taşıyordu.
Bunun üzerine Damat Ferit bir kez daha sadrazamlıktan alındı ve yeni Hükumeti kurma görevi Ali Rıza Paşa’ya verildi.
Ali Rıza Paşa, kurduğu bu yeni hükumette Salih Paşa’ya Bahriye Nazırlığını verdi.
Evet... Sanırım yavaş yavaş Salih Paşa’yı hatırlamaya başladınız. Ben hatırlamayanlar için devam edeyim.
Salih Hulusi Paşa, bu yeni kabinenin Kuvay-i Milliye ile dostça ilişkiler içinde olması gerektiğini düşünüyordu ( Sadrazam Ali Rıza Paşa da bu görüşteydi. ) o sebeple de Mustafa Kemal ile yüz yüze görüşülmesi ve iki taraf arasında bir protokol imzalanmasını teklif etti.
Ali Rıza Paşa ‘’ Madem teklif senden geldi o halde sen git Mustafa Kemal ile görüş ‘’ Dedi.
Salih Hulusi Paşa, 20-22 Ekim 1919 Tarihleri arasında Amasya’da Mustafa Kemal, Rauf Orbay ve Bekir Sami Bey ile üç gün üç gece süren görüşmeler yaptı ve sonuçta üçü açık ve imzalı, ikisi gizli, toplamda beş protokol yapıldı.
Eveeeeet. Hatırladınız sanırım Amasya Görüşmelerini.
Bu görüşmelerde Mustafa Kemal, İstanbul Hükumetinden ne istiyordu peki?
Kısaca:
*İtilaf Devletleri ile yapılacak barışta sınırların tam bir anlayışla çizilmesi ve Türklerin yabancı devlet boyunduruğunda bırakılmaması.
*Müslüman olmayan unsurlara ayrıcalık tanınmaması.
*Yeni açılacak meclis için yapılacak seçimlerin serbestlik içinde yapılması.
*Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin, İstanbul Hükumetince ve Mebuslar Meclisi tarafından kabul edilmesi.
*Sivas Kongresi kararlarının hükümet tarafından benimsenmesi.
*Mebuslar Meclisinin güvenlikte olmayan İstanbul’da toplanmasının uygun olamadığı.
Salih Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya, Amasya’ya hükumeti temsilen değil kendi adına geldiğini, alınan kararların hükumeti bağlamayacağını ancak bu kararları kabul ettirmek için elinden geleni yapacağını söyledi. Lakin Amasya’da alınan kararlardan sadece bir tanesi uygulanmaya koyulabildi: Mustafa Kemal’in itirazına rağmen Osmanlı Parlamentosu yine İstanbul’da açılacak ancak bu parlamentoya Mustafa Kemal taraftarı olan milletvekilleri de katılabilecekti.
Havanda su dövülmüş gibi görünse de aslında Amasya görüşmeleri çok önemliydi zira İstanbul Hükumeti ilk kez Anadolu’da başlayan Milli hareketi siyasi bir varlık olarak kabul etmiş, onu muhatap almıştı ve bunun baş aktörü de Salih Hulusi Paşa idi.
Peki Salih Hulusi Paşa’nın hikayesi bu kadar mı?
Değil elbette. Mesela herkes iyi kötü Amasya Görüşmeleri konusunu hatırladı değil mi? Peki ‘’Bilecik Görüşmeleri’’ diye bir şey duyan var mı? Hiç sanmıyorum.
Eee ne yapalım peki?
Onu da gelecek bölümde anlatalım.
Ayrıca gelecek bölümde ‘’Siz olsaydınız ne yapabilirdiniz?’’ Sorumuz ile ilgili de anlatılacak çok şey var.
( Pek Bilmediğimiz Ama Önemli Bir Paşa –1. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 5.04.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu