Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 7/15/2023
Okunma Sayısı : 401
Yorum Sayısı : 5
Günün Yazısı

Bu Yazı 7/16/2023 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
100.  Yıldonümünde  Lozan Antlaşması –1. Bölüm--

Sultan Abdülmecit’in kızları Cemile ve Münire Sultan için yaptırdığı ve ‘’ Çifte Saraylar ‘’ olarak bilinen İstanbul/ Fındıklı Sahilindeki köşklerden Cemile Sultan adına yaptırılmış olan köşkte 12 Ocak 1920 Tarihinde büyük bir heyecan yaşanmaktaydı.
Türk Milleti adına hayat memat meselesi olan bir konu ile ilgili son karar işte bu köşkte verilecek ve alınan karar tüm dünyaya duyurulacaktı.
Anlayacağınız üzere Cemile Sultan’ın köşkü 12 Ocak 1920 Tarihi itibariyle Osmanlı Devletinin Parlamento binasıydı ve İstanbul İtilaf devletlerince işgal altında olduğu için Padişah Vahdettin tarafından kapatılmış olmasına rağmen tekrar açılmış ve 12 Ocak 1920’de çok önemli kararlar için parlamenterler çalışmaya başlamıştı.
Neydi bu çok önemli kararlar?
Bu kararlar İtilaf devletlerine ‘’ Yapılması düşünülen barış antlaşmasının esasları ‘’ olarak bildirilmişti.
Evet.. İtilaf Devletleri 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devletine Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalatmış ve Osmanlı topraklarını parsel parsel işgale başlamıştı ama kendi aralarındaki anlaşmazlıklar ve bu arada Rusya’nın I. Dünya savaşından çekilmesi- hatta Milli Mücadeleyi desteklemesi- üzerine tüm hesaplar bozulmuştu. O sebeple de hâlâ direnmekte olan Türklerin önüne nihai bir barış antlaşması koyamıyorlardı.
Türklerin bizzat kendilerinin ‘’ Barış ‘’ demesi son derece işlerine geliyordu çünkü sahada yenemedikleri ya da binbir zorlukla yendikleri Türklerin masada ne derece beceriksiz olduğunu tarihteki pek çok örnek sebebiyle çok iyi biliyorlardı.
19 Mayıs 1919’da başlayan işgallere karşı direniş mitinglerinde bile İngiliz tayyareleri taciz atışlarında bulunduğu halde parlamentonun yeniden açılmasına ve çalışmalara başlamasına ses çıkarmadılar. Dahası bu parlamentoya Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’dan temsilciler göndermesine de ses çıkarmadılar zira Osmanlı Parlamentosundan ziyade Mustafa Kemal Paşa’nın barışa yanaşmasıydı(!) önemli olan. Anadolu’daki mücadelenin de barış istemesi ( ! ) son derece işlerine geliyordu.
Velhasılıkelam Mustafa Kemal Samsun’a gönderilirken nasıl orada ve havalisindeki Türk direnişçilerini susturmak amacıyla gönderildiğine inanıp ona vize verdilerse bu sefer de ‘’Türkler bizimle yapacakları barışın esaslarını görüşecekler.’’ Zannediyorlardı ve işin doğrusu bu zanları pek de yanılgı değildi. Türkler gerçekten de kabul edebilecekleri bir barışın şartlarını değilse bile esaslarını görüşüyorlardı.
12 Ocak 1920’den 28 Ocak 1920’ye kadar sürdü Cemile Sultan’ın köşkündeki toplantılar, görüşmeler, fikir alış verişleri ve sonunda 28 Ocak 1920’de Osmanlı parlamentosundan 6 Maddeden ibaret bir kararlar bütünlüğü çıktı.
Bu kararlara Ahd-i Milli, Peymân-ı Müebbed-i Millî, veya hepimizin bildiği adıyla Misak-ı Milli kararları adı verildi. Milletin vekilleri Osmanlı Parlamentosunda belirledikleri sınırlardan asla vazgeçmeyeceklerine yemin ediyorlardı ( Misak-i Milli= Milli Yemin.)
Bu kararlarda dikkat çekici husus Osmanlı parlamenterlerinin, Osmanlı topraklarının bir kısmından ya da o topraklardaki haklardan vazgeçmesiydi.
Evet... Misak-ı Milli kararlarında Türkler bundan sonra bağımsız olarak yaşayacakları bir vatanın sınırlarını çizmişlerdi ve bu çizilen sınırlar içinde halen Osmanlı toprağı olan bazı yerler yoktu. Kısaca söyleyecek olursak günümüz Türkiyesine oldukça yakın bir Türkiye haritası üzerinde gerek İstanbul hükumetinin gerek Ankara’daki Temsil Heyetinin millet vekilleri mutabakata varmışlardı.
Aslında Misak-ı Milli ile belirlenen sınırlar çok daha önceleri Mustafa Kemal Paşa’nın beyninde şekillenmişti ve 17 Şubat 1920’de tüm dünyaya duyurulan belge ile yani Osmanlı parlamentosunda oy birliği ile tüm vekillerin kabul ettiği belge ile Mustafa Kemal’in kafasındaki belge birbirinin aynıydı. Yani Türklerin yeni sınırları pek çok vatandaşın zannettiği gibi sadece ve sadece Mustafa Kemal’in belirlediği sınırlar değildi. Devletin tüm ileri gelenlerinin yeni sınırlar hakkındaki düşünceleri aynıydı.
Ali Fuat Cebesoy Paşa’nın ‘’Sınıf Arkadaşım Atatürk’’ başlıklı anı inceleme niteliğindeki eserinde konu şu cümlelerle yansıtılır:
‘’Mustafa Kemal Üçüncü Ordu karargâhında vazifeli idi, ben de hudutta Karaferye’de mıntıka kumandanı idim. Her hafta sonu Selanik’e gelirdim. O da zaman zaman bana gelirdi. Böyle bir akşamdı. Önceden hazırladığını dinlediğim haritayı beraberinde getirmişti: Bu, Hasta Adam Osmanlı’nın taksimini beklemeden, bizim, kan dökülmesine ve mukadder mağlubiyetleri beklemeden, şeklen sınırlarımız içinde olmasına rağmen asla ve hiçbir zaman bizim olmamış toprakları terk ettikten sonraki temeli Türk olan bir devletin hudutlarını gösteriyordu. Yemen’i, Hicaz’ı, Filistin’i daha sonra 1911’de beraberce giderek müdafaa ettiğimiz Trablusgarp’ı asıl halkına bırakıyorduk. Bugünkü Suriye’de olan Halep, Irak’ta olan Musul bizimdi. Makedonya, On iki Ada, zaten o günlerde elimizde idi. Mısır gibi, hakimiyeti nazarileşmiş yerleri halkına bırakıyor, ama 1878’de İngilizlere emanet ettiğimiz Kıbrıs’ı alıyorduk.’’ ( Mustafa Kemal’in ideallerindeki Misak-ı Milli buydu.)
Evet... Mustafa Kemal Paşa şeklen sınırlarımız içinde olmasına rağmen asla ve hiç bir zaman bizim olmayan toprakları terk etmemiz gerektiğini düşünüyordu ve bu düşünce sadece onun değil 12 Şubat 1920 tarihi itibariyle milleti temsil eden tüm vekillerin düşüncesi olduğu için oy birliği ile kabul edilmişti.
*****
Bazı okurlar ‘’ Hocam konu Lozan Antlaşması ama sen daldın Misak-ı Milliye ‘’ Diyebilirler.
Hemen cevap vereyim böyle diyecek arkadaşlara: Misak-ı Milli’yi anlamadan Lozan’ı anlamak ve değerlendirmek mümkün değildir. O sebeple Misak-ı Milli’ye gelecek bölümde de devam edeceğiz.
Fotoğraf: Misak-ı Milli orijinal metin
( 100. Yıldonümünde Lozan Antlaşması –1. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 7/15/2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.