,Bir süre sonra, onların arayışına
katılan sokakların çocukları da bu grubun bir parçası oldu. Elleri yüzleri kana
boyanmış, kiminin kolu yok, kiminin bir gözüne şarapnel saplanmış ağlayarak
arkadaşlarını aramaya çıkmışlardı. Dillerinde “Allah” nidalar ve “Allah bizim
vekilimizdir, o ne güzel vekildir” sözleri vardı, yankılanıyordu Kudüs’te. İt-rail
tarafında bu sözler duyulurken parçalanıyor, kıvranıyorlardı, kıvranarak can
veresiceler, melunlar, zındıklar, kâfirler topluluğu… Cesaretle dolup taşan
masumiyetleri, Meryem’in yüreğinde bir umut ateşi yakıyordu. Her biri kendi
kaybolmuş hayallerinin peşindeydi; bir çocuğun kaybolan kedisi, diğerinin
kaybolan düşleri…
Ve o an, Meryem Ana anladı ki, hayatta kaybolan sadece eşyalar evler sokaklar
değildi; bazen insanlar da kaybolur ve yeniden bulmak için bir araya gelmeleri
gerekirdi ama nasıl? Yavaş yavaş, arayışın anlamı derinleşirken, Meryem
inanıyordu ki, sevgiyle kucaklayacakları her şey, bu topluluğun yeniden
doğuşunu sağlıyordu.
Arama ekipleri, Kudüs’ün dolambaçlı
sokaklarında ilerlerken, çocukların sesi gülüşmeleri ve neşeleriyle etrafa
yayıldı. Her biri, umudun bir parçası olmuştu ve çocukluk dünyalarının saf
sevgi dolu sıcaklığında kaybolan her şeyi geri kazanmaya kararlıydılar. Meryem
Ana, bu genç ruhların enerjisiyle dolarken, aklında bir şey daha beliriyordu:
Kaybettiğimiz şeyleri bulmak, sadece fiziksel bir arayış değil; aynı zamanda
kalpten kalbe bir yolculuktu,işte dünyada kaybedilen buydu, oysa Müslüman bunu
asla kaybetmez yüreğinde taşırdı.
Birden dikkatlerini çeken bir ses duyuldu. “Miyav!” Sesin kaynağı, bir köşede
saklanan küçük, tüylü bir kedicikti. Samuel ‘in gözleri parladı, hemen koşarak
kedisine doğru gitti. “Sophie!” diye bağırarak kedisini kucakladı. Kedinin
sevimliliği ve Samuel ‘in mutluluğu etrafındakilere neşe saçıyordu, arkadaşının
bedeni parçalanmış ortadan ikiye bölünmüştü.
Meryem, bu sahneyi izlerken içindeki sevginin büyümesini hissetti. “Görüyor
musun, Samuel? Hayat bazen kaybolmuş gibi görünen şeyleri bile bulmamıza olanak
tanır,” dedi. “Önemli olan, aramayı hiç bırakmamaktır.”
Samuel, kedisini severken “Teşekkür ederim Meryem! Yalnızca kedi için değil,
bana umut verdiğin için de… Seninle bu yolculuk çok güzeldi!” dedi. Meryem’in
kalbi, samimiyet dolu bu sözlerle ısınmıştı.
Elia, etraflarındaki görüntüye gülümseyerek baktı. “Bazen en sıradan arayışlar,
en büyük anlamları taşıyarak hayatımıza dokunur. Bugün burada, bu minik kediyi
bulmakla değil, birbirimize yeniden bağlanmakla bir şeyler başardık.”
Çocuklar, Meryem’in sözlerinden ilham alarak birbirlerine sarıldılar. O an,
Kudüs’ün sokaklarında kaybolmuş başka bir şeyin daha bulunduğu anlaşıldı:
toplumsal beraberlik ve sevgi.
Gün yavaşça akşamüzeri ’ne yaklaşırken, Meryem Ana ve çocuklar, bir birlerine
veda ederlerken, Meryem, “Her zaman umudu canlı tutun,” dedi. “Sevgi, en
karanlık anlarda bile yolumuzu aydınlatır.”
Çocuklar, kalplerindeki bu yeni keşfi, hayatlarının bir parçası haline
getireceklerdi. Meryem Ana, az sonra yola çıkmak üzereyken, birden Elia’nın
sesiyle irkildi. “Meryem! Bugünkü bu yolculuğumuzu paylaşmalıyız. Belki de
başkalarına ilham verir.”
Meryem, dostunun sözleri üzerine bir an duraksadı. “Evet, belki de paylaşmalı
ve insanların bir araya geldiği ölen insanlığı, kaybolmuş Müslümanları
anlatalım. Hem kaybolan şeylerin bulunmasına, hem de aramayı asla bırakmayan
kalplere.”
Mehmet Aluç