İnsanlık tarihinde
birçok farklı anlama gelen bir isim ; ateş. Hem içimizdeki hem de dışımızdaki
hali ile insanoğlunun en eski dostu ama en ölümcül düşmanlarındadır. İçinde
hiçbir şeyin yaşayamayacağı unsur
olmasına rağmen, hayatın ve tutkunun evrensel bir sembolü olagelmiştir.
Arınma, iyileşme , arzu, yeniden doğuş, yıkım, umut ve cehennem gibi birçok kavramı sembolize eden ateş , ehlileştirilmesinin medeniyetin başlangıcını oluşturduğu sırdır.
Karanlığı aydınlatan öğretmenlerden bir tanesidir ateş. Değişimin şuuru onda
saklıdır.
Bir madde değil
bir hâldir ateş. Düştüğü yeri yakması için için oksijene gerek yoktur. Bir tutam geçmiş veya birtakım acılar yeterlidir.
Hayat dumanla başlayıp
külle biten ateşten gömleğe benzer. Düşman olur ateş ederiz, dost olur ateşkes
ilen ederiz. Risk alıp kendimizi ateşe atarız amma en büyük acımızda , hep
düştüğü yeri yakar ateş.
Yolunu kaybetmişlerin yoldaşıdır
ateş. Kimi zaman uzun bekleyişlerin
aydınlık köşe başı. Kimi zaman kederli özleyişlerin tatlı sarmaşığı. Yanmış
mektupların kıyılarına çentiklenmiş soru işaretidir ateş.
Ümitsize göz kırpan kıvılcım iklimidir ateş . Gece gece, hece hece onun azabından korunmak için duaya çıkmaktır. Zira ateş, canlıyı ölüme götüren ilahi bir taşıyıcıdır.
Ateşle ilişki, hayatla münasebeti gibidir. Fazla yaklaşınca yakar, uzaklaşınca üşütür.
Onunla mesafede denge şart.
En temiz saflaştırıcı
unsur olarak nicelerini yakıp kendini yakamayandır ateş . ‘’Ey ateş! İbrahim’e
karşı serin ve selamet ol!” ilahi buyruğuna boyun eğendir .
Hiçbir saatte
uyumayandır. Eş’i içinde olandır at’eş. Bazen ipekten yumuşak , bazen kıvılcımlar
saçan acı bir iksirdir.
Çöllerin içindeki bir vaha,
kadim arayışların aydınlık nişanesidir. Yakıcılığı, rengi ve parlaklığı
ile sarı alevlerin sessiz ıslığıdır o. Derinlerdeki gizli ateş ise , göz
çukurlarından fışkırarak bütün ıstırapları görünür hale getirir.
Şairlerin şiirlerinde,
dilin boynuna takılmış bir gerdanlığa dönüşür ateş. Dilin kanı olan anlam,
ateşin pırıltılarıyla derinleşip
olgunlaşır.
Ruhun ateş pahası
fiyakasıdır o. Kiminin ruhundaki küller, bedenindeki
ateşi geçer.
İnsan neyle
beslenilirse ona dönüşür. Ateşle beslenen ise, yanmayı göze almış demektir. Bu
yüzden sabır , ateşte İbrahim olmaktır.
Bir ocağın, sobanın ve
şöminenin içinde olursa sevgidir, mutlu bir yuva için gereklidir. Kontrolsüz
ise aşktır. Kanun kural tanımaz, yakıp harabeye çevirebilir herşeyi.
İyiye hizmet ettiği
kadar, kötünün de emrinde olan bir dönüştürücüdür . Besinleri pişiren ateş gün
gelir canlıları küle çevirir. İnsanoğlunun ateşi keşfi diye ifade
edilen, aslında Allah'ın ateşi insanoğlunun emrine vermesidir. Doğru
ellerde aydınlanmaya, yanlış ellerde yangına sebep olsa da!
Ateşle yaşayanın suyla
arası olmaz. Su ateşe galiptir, ancak bir kaba girerse , ateş o suyu kaynatır,
yok eder. Ateş’kes ile başlar sulh.
Kimyasal bir şölendir
ateş. Yanma hızına ve hırçınlığına göre
rengi değişir. En kısık güçlü ateş sarı, en hızlı ateş mavi yanar. Kırmızı ile
mavinin arasında sıkışmışların evidir o.
Karanlığın içinde
yanan, mana yüklü bir çift gözdür ateş.
Sabit bir görünüm benimsemeyen ; her maddenin merkezinde süreksizliğin içinde
sürekli yanan bir varlık gibidir.
Ateş düştüğü yeri yaksa
da, sıcaklığını hissetmek ayrı bir perdedir. Bazıları ateşi hissetse de, alevi
gören daha erdemlidir. Hamdım , yandım piştim sırrınca, odunu kül eden de ateş,
insanı kul eden de.
Asıl mesele, onun
üzerinde yalınayak yürürken gülebilmektir. Zira her ateş söner amma Anestu nâra
kalır geriye.
. . .
.
.
.
.