Uzaklığın
dijital dönüşümündeyiz. Mesafelere rağmen yakınlaşan bir toplumun inşasına
şahit oluyoruz. Uzaklarda yaşanan yakınlıklarla ayakta kalıyoruz. Ruhlar
hipermetrop, bedenler miyop. Sanallığın organikliğe zorlandığı ortak bir hafızada
buluşup yol alıyoruz.
Uzaklığın içinde büyüyen yakınlıklar,
yakınlığın içinde gizlenen mesafelerin gerisinde kalıyor. Mesafeyle ölçülmüyor uzaklık.
Kopuş ya da
kaynaşma ihtimali her mesafenin kaderi. Tahammülsüzlük,
beklentiler, empati eksikliği,
çatışmalar , anlaşılamama ve diğer sair sebepler, mesafeleri daha bir çoğaltıyor. Uzaklığı sabırla eritemeyen insanoğlu, ümitsizlikle
yakınlıkları tüketiyor. Diş boyundaki mesafeler, diz boyuna
çıkıyor.
İnsan öyle bir canlıdır ki, kendisiyle
bile arasına mesafeler koyabiliyor. Kendisinin bile ücrasında yaşayanlar
sancıyarak uzaklaşıyor birbirinden. Mesafe, anında koskoca hendekler oluşturup,
kilometrelerin uzaklaştıramadığını, bir
çakıl taşıyla kıtalar aştırıyor.
Uzaklığın son kullanma tarihi yok ama
mesafelerin var. Mesafe deyince, elbette mânâyı öncelemek şart. Zira mesafe , kilometre ile değil taşıdığı içtenlikle orantılı. Kendisine fiziksel bakanı üzer . Umutsuzluğa sevk edip pes ettirir. İsmet
Özel mesafeye dair eleştirisini şöyle
yapar ;‘’Keşke aramızdaki mesafeler sadece kilometrelerle ölçülebilen cinsten
ibaret olsaydı’’
Hiç
görmeyip görmeye körleştikleri ile hep
gördükleri arasında bir mihenk taşıdır mesafeler. Bazen can alır, bazen can olur, bazen can katar, bazen can verir. Yokluğu yaşamak için ölmeye, varlığı ölmek için yaşamaya davettir.
Göreceli bir kavramdır mesafe. Algısal
bir uzaklıktır. Kimini bilinmeyen
coğrafyalara götürür, kimini diz çöktürüp kaldırır. Kimine göre yetim bir çocuğun gözlerini
kapattığında tuttuğu anne eli kadar kısa,
kimine göre anlaşılmayan insanın içindeki ipekyolu kadar uzundur. ‘’Uzak dediğin önce içinde birikir insanın...sonrası
yalnızca yoldur ‘’diyor Murathan Mungan.
Altı harften değil altı boyuttan ibaret mesafe. Kısacık
bir kelimenin upuzun aralığı.. Kalbi bir anlaşma ve uzlaşma fonksiyonu o. Ya da
yan yana olup uzlaşmazlığın ve anlaşamamanın,
mekâna yansıttığı aldatıcı bir gölgesi. Uzaklığın içtenlikle çarpımı ve vefasızlığa bölümü ile gerçek değerini verir mesafe
Üşengeç
, tembel , sevgi cimrisi ve cesaret özürlü insanların ortaya attıkları bir
kelimedir mesafe. Söyledikleri, dilinden
öteye gitmeyen insanların arkasına saklandığı bir kalkandır. Bu öyle bir
şeydir ki, gözüyle bakana uzar, özüyle
bakana kısalır. Gidersin gidersin bitmez. Tüm zamanları uç uca eklesen yine varamazsın. Her şey
daha uzaklara sürüklenir.
Limana el sallayan gemi gibi, denizin ortasından el sallamaktır mesafe. Bazen fersah fersah uzağındaki zirvelere , orda olduğu bilerek göz kapaklarının arkasından bakmaktır .
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur’
sözünde ifade edilen iki insan arasındaki mesafenin uzunluğu değildir. Öyle mesafeler
vardı ki bedenleri değil ruhları
ayrıştırır. Ruhları yan yana getirip bedenleri ayırır. ‘’Özlemek ne uzun bir mesafe’’ der
Cahit Zarifoğlu.
‘’En uzak mesafe ne Afrika'dır, ne Çin, ne Hindistan,
ne seyyareler, ne yıldızlar geceleri ışıldayan. En uzak mesafe iki kafa
arasındaki mesafedir birbirini anlamayan ‘’ demiş Can Yücel‘’ İki rayı gibiyiz
bir tren yolunun. ‘’Yakın olması neyi değiştirir son istasyonun ‘’ diyen Sunay
Akın da bir adım daha gitmiş mesafenin
yolunda.
Aralarında metre bile olmayan yanyana şehirler
vardır. Mesafesizliğe rağmen arkadan vuran ve kalleş. Aralarında kıtalar olan
nice ülkeler vardır. Birbirine can ciğer kardeş.
Öyle mesafeler vardı ki , bir dirhem uzaklığa sonsuz
dirhem yakınlık nakşedilmiştir. ‘’ Biz O’na şah damarından daha yakınız ‘’
ilahi buyruğunda bu nakışın ilk ve son ilmeği
atılmıştır. Bize düşen adımları düşlemek ve yola niyettir. Uzaklık
mesafelerin işi !