Geçmişin İzleri-6-




Geçmişin İzleri-6-



Elif, annesinin bir kara leke gibi yüzüne yapıştırdığı ihaneti o söylenmesi zor olan ismi “ piçliği” bırakarak gitmesinin ıstırabını dayanılmaz ağırlığının altında ezilirken, baba bildiği adama ihanetini beyaz yalan katarak anlatmak istedi. Bir akşam, deniz kenarında, Aylin ve Kaan’ın da yanında olduğu bir sohbet sırasında sessizliği fırsat bilerek konuştu:

“Kaan, Aylin, benim için burada olman çok önemli. Siz, benim hayatımda gerçekten değerli insanlarsınız. Ama benim gerçek babamı tanımıyorsunuz. Annem, onunla ilgili hiçbir şey söylemedi. Ben de sadece annemin bana anlattığı kadarıyla biliyorum. Onun adı Mustafa. Annem, onunla genç yaşta tanışmış, âşık olmuş. Ancak ailesi, onunla evlenmesine izin vermemiş. Annem, beni doğurduktan sonra Mustafa’dan ayrılmış. Ve sonra Ahmet ile evlenmiş. Ahmet, benim baba bildiğim adam. Ama gerçek babam Mustafa. Onunla hiç tanışmadım, onunla hiçbir anım yok. İşte bu yüzden resimlerimde hep bir boşluk hissediyorum. Renklerim eksik, tuvallerim yarım kalıyor. Ama belki de bu yüzden resim yapıyorum. Belki de gerçek babamı, içimdeki bu boşluğu resimlerimle doldurarak arıyorum.”

 

Sabahın erken saatlerinde, sanat atölyesindeyiz…

Kırık camlı pencerelerden sızan güneş ışığı, tozlu odanın içini aydınlatıyordu. Eski bir tahta masanın üzerinde, kurumuş fırçalar ve renkli tüplerle dolu bir palet vardı. Atölyenin duvarları, yılların getirdiği resimlerle kaplıydı. Her bir tablo, farklı bir hayatı anlatıyordu.

Leyla, gözlükleri burnunda, saçları beyazlamıştı. Atölyesine her adım attığında, geçmişin anılarıyla dolu yeni bir dünyaya adım atmış gibi hissederdi. Ressamlık, onun için sadece bir meslek değil, bir yaşam biçimiydi. İçindeki duyguları ve çıkmazları, tuval üzerine aktarmak için çabalayan bir ressamdı.

Bir gün, atölyesine gizemli bir müşteri geldi. Kapıyı hafifçe çaldı ve içeri girdi. Yüzü kapüşonlu paltolu kadındı. Leyla, kadının gözlerinin içine baktığında, derin bir hüzün ve sır dolu bir geçmişini görür gibi oldu, ürperdi…

“Benim için bir tablo yapar mısınız?” dedi kadın sessizce. “İçimdeki karmaşayı, fırça darbelerinizle ifade edebilir misiniz?”

Leyla, kadının isteğini kabul etti. Fırçasını paletin üzerine daldırdı ve tuvali önüne serdi. Gözleri kadının yüzündeydi. Onun içindeki duyguları anlamak, resme yansıtmak istiyordu.

Eski tahta masanın üzerinde, kurumuş fırçalar ve renkli tüplerle dolu bir palet duruyordu. Pencereden içeri sızan güneş ışığı, tozlu odanın içini aydınlatıyordu. Kırık camlar, ışığın yere düşerken dans ettiği ince ışınlarla süslüydü. Duvarlar, yılların getirdiği resimlerle kaplıydı. Her bir tablo, farklı bir hayatı yaşanmışlığı anlatıyordu. Birinde deniz kenarında bir çocuk, diğerinde dağların zirvesinde bir dağcı vardı. Ressamın yaşamının izleri, bu tuvaller de saklıydı. Eski tahta sandalyeler, masanın etrafında sıralanmıştı. Üzerlerinde boya lekeleri ve çizikler vardı. Burada bir zamanlar sanatçılar, öğrenciler ve meraklı gözler oturmuştu. Odada hafif bir terebentin kokusu vardı. Ressamın paletinden yükselen renkler, havada dans ediyordu. Mavi, sarı, kırmızı… Her bir rengin kendine özgü bir hayat hikâyesi vardı.

 

Mehmet Aluç
Devam edecek inşallah
( Geçmişin İzleri-6- başlıklı yazı kul mehmet tarafından 19.07.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu