Her şey
kaplama dişlerimin altındaki ana dişlerimin ağrımasıyla başladı. Ve Ardahan diş
hastahanesinden randevu alarak diş doktoruna muayene oldum. Ardahan köyüme en
yakın il. Kaderimiz Rusya’ya bırakılma, yeniden ana vatana kavuşma bağlamında
birlikte yazılmış…Film çekimi derken önce kaplama çıkarıldı daha sonrada doktor
hanım işlevini kaybeden iki dişimi çekmeye karar verdi. Klasik uygulama diş
etlerime iğne yapılıp ara vermeden bir anda iki dişim çekiliverdi. Ağrı sızı
hissetmedim lakin beni yeni sürprizleri beklediğine az sonra tanık oldum
yaşayarak.
Çekilen
dişlerin yerine konan pamuğu bir elimle bastırarak dışarı çıktım. Yavaş yavaş
arabama doğru yürümeye başladım. Yürürken yanından geçtiğim park halindeki
araçlara hafif sürtünmekten, düzgün yürüme olanağım yoktu. Çocukluk yıllarımda
güttüğüm sersemleyen toklular gibi yan yan yürümemi bir türlü engellemem olası
değildi. Birazcık oturup derin derin nefes aldım. Köyüme doğru yola çıktım
arabamla nihayet. Yolculuk baş dönmesi, mide bulanması ile geçti. Güç bela evime ulaştığımda hastahaneden yeni
taburcu olmuş bir hastadan farkım yoktu…
Diş
çektirmekten bana baş dönmesi yadigâr kaldı. Eşim tansiyonumu ölçtü baş
dönmesinin devam ettiği günlerin birinde. Maalesef tansiyon yükseklerde… Yetmiş
yaşlardaki bireylerin tansiyonu; büyük 14…’ü geçince tansiyonun yüksek seyretmesinin
göstergesiymiş! Bana hastahane yolları göründü yeniden. Sözü uzatmayalım
kardiyoloji hocalarını iki kez ziyaret ettim. Tansiyon düşürücü ilaçlara mahkûm
oldum istemeden! Baş dönmesi, yüksek tansiyonlu bireylere özellikle uzun süre
otomobil kullanmayı önerilmiyor kesinlikle. Gerçi 20-30km’lik mesafelerde
vasıta kullanmam olanaklı oluyordu.
Yerleşik
düzene geçmek kısmet olmadı benim gibi ekmek parasını gurbette kazananlara özellikle
öğretmenlere. Kış aylarında batı illerimizde çalışan çocuklarımıza yakın olmak
adına batı illerinde, yaz aylarında baba vatanı doğduğumuz topraklarda geçiriyoruz
kalan ömrümüzü. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını yaşadığımız toprakları görme
özlemi hiç bitmez. Hele de bulutlara komşu, yeşilliklerle bezeli memleket
toprakları mıknatıs gibi çeker bizleri. O bakımdan bu yaz da köyümdeydim her
yaz mevsiminde olduğu gibi.
Doğa
bin bir renge büründü, ağaçlar yeşil kıyafetlerini değiştirdi. Sert esen
rüzgârlarla birlikte sararan yapraklar havada uçuşmaya başladı. Yıllarca görev
yaptığım, konut edindiğim Kocaeli’ne yolculuk günleri yaklaştı. 1400km’ye yaklaşan uzun yollarda sürücülük
yapmak olanaklı değildi benim için. Büyük oğlumun iletisi eşimle gönlümüzü
rahatlattı. Oğlum kısa süre için uçakla gelip anne-baba bizleri Kocaeli’ne
götüreceği bilgisini veriyordu.
Yaşanmamış
doğa olaylarına tanık olduk Ekim ayının yirmilerinde. Yirmi Ekimde sabahleyin
uyanıp dışarıya baktığımızda tanımsız bir şaşkınlık yaşadık. Bardan bardan kar
yağıyordu. Çayır, tarla, iğne yapraklı ağaçlarla bezeli orman kartpostal
güzelliğinde bir görünüm almıştı. Doğada tek renk hâkimdi, beyaz, kirlenmemiş
kar beyazı.
Karlarla
bezenmiş doğayı seyretmek her zaman zevk vermeyebilir. Hele bizim gibi yolculuk
yapmak isteyenlerin gönüllerinde yağan kar buruk bir acı bırakır. Oğlum Kars
Havaalanı’ndan Ardahan’a gelecek ben de O’nu Ardahan’dan almam gerekecekti.
Ardahan’a gitmek için yöresel adıyla Sahara Dağı’nı aşmak gerekir.
Karayolu
2450 metre yükseklikten geçer. Sahara Dağı bet dualı bir dağdır. Çocukluk ve
gençlik yıllarımda hep duyardık her yıl kış aylarında dağı yayan aşmak isteyen
bir kişi muhakkak donardı. Hala ansırım, Şubat tatilinde Susuz Köy
Enstitüsü’nden ailelerini ziyarete gelen öğrencilerden ikisi dağda donarak can
vermişti. Bir öğrenciyi salla komşu köye götürdüklerini üzülerek izlemiştim
dört-beş yaşlarımda çocuk halimle.
Beklenen
gün geldi. Oğlum 27 Ekimde geliyordu. Ekimin yirmisinde yağan karlar hemen
hemen erimişti. Derken hava durumu 26 Ekim için bölgemize hafif yağmurlu olarak
belirtiliyordu. Maalesef o güne de yoğun kar yağışı ile uyandık. Ve akşama
kadar aralıklı yağdı kar. Bende moral hava sıcaklığı gibi eksilerde seyretti
gün boyu. Doğa yine beyazlara büründü. Ertesi gün Ardahan’a gitmem zorunluydu.
Ama nasıl!? Neyse akşama doğru kar yağışı durdu. Evimizden hafif rampa ana yola
çıkan yolumuzun karını olabildiğine temizledim. Geç saatlerde birkaç taşıt Ardahan’dan
gelip yoldan geçtiğini gördüm. Biraz ferahladım.
O
gece uyuyup uyumadığımın farkında değildim. Nihayet 36 km yol gideceğim.
Gideceğim de önümde iyice karlarla kaplı Sahara Dağı tüm heybetiyle önümde Çin
Seddi gibi duruyor. Sabahleyin erkenden kalkıp kahvaltı yaptık eşimle. Hemen yola
çıkmanın bir anlamı yoktu. Öğleyin Ardahan’da olmak yeterliydi. Fazla
bekleyemedim saat on gibi evden ayrıldım.
Akşamleyin
karlardan temizlediğim ana yola çıkış yolunda zorlanmadan asfalt yola çıktım. Birkaç
TIR dağları aşıp Şavşat’a doğru geçtiğini gördüğümde biraz moralim arttı. Dağın
eteklerine kadar Kara Yolları çalışanlarının çalışmaları sonucu asfalt tamamen
karlardan temizlenmişti. Yavaş yavaş zirveye yaklaşıyordum.
Zirveye,
2400 metre yükseklikteydim artık. Asfalt çok az gözüküyordu. Yolun büyük bölümü
adeta cila yapılmışçasına kaygan ve yarı buz tutmuştu. Yol boyu kara saplanmış
TIRlar kurtarılmayı bekliyordu. Tam zirveye bölgesel adıyla Baş Yatak’a
vardığımda arabam patinaj yapmaya başladı. Hayli zorlandım! Adrenalin tavan
yaptı bende! Birinci vitesle gidiyorum. Serde Yıllarca Karadeniz’in yol vermez
dağları, kayalıkları, uçurumlarıyla mücadele edip doğayla birlikte yaşamanın
verdiği deneyimler var.
Menzile
varama korkusu benliğimi sarmadı değil. Yolun bazı kısımlarında asfalt azıcık gözüküyordu.
Birinci, ikinci vitesle sağa sola bakmadan, tüm dikkatimi yola, önüme bakmaya sarf
ederek Sahara Dağı’nın zirveleri aştım. Ardahan Ova ’sına yaklaştığımda rakım
düşüyordu. Ve artık yollar tertemizdi. Güneş sarıya çalan altın ışıklarıyla doğayı
ısıtıyordu. Ardahan köylerinin sığır ve koyunları sakince düzlüklere
yayılmıştı. Büyük bir mücadele sonunda başarmanın mutluluğuyla büyük viteslerle
yola devam ettim. Ardahan’a iyice
yaklaştım. Oğlum beni bekliyordu…
Yazarın
Önceki Yazısı