‘’Hiçbir
yere âit olamamak, yine zaman ve mekan şikayetinden azâde bir mağlubiyetin
teselli cümlesidir. Ve bir sıkışmışlık, bir boğulma hissi.
Bu tükenmişlikte yeni insanlar tanımak şöyle dursun, tanıdıklarını da
unutmuştur.
Sartre
tam da bu durum için bir özet yapmış aslında.
’’ İki kent arasındayım;
biri bilmiyor beni, öteki artık tanımıyor ’’(Alıntı)
Tüketilmiş düşler
coğrafyası, sancılı bir oluşumun ilk meyvesi.
Acının körüklediği
vazgeçişler
Sonsuzluğun
rötuşladığı geç kalmışlıklar
Ve erkenden düşüp
de yola
Hali hazırda
Ertelenmiş bir
mutluluğun çapaklı gözlerinde
Geviş getiren
yaşların göz pınarlarına teslimiyeti
Geçimsiz duygular
mezarlığı
Yerin göğün
birbirini tepelediği
Bir ahlat ağacı
iken içimde baş veren
Ah ve vah dolu ömrü
anbean güdüleyen
Teslimiyetinde
kaderin
Tesirsiz bir
gülücük hükmünde verilen
Kararın nasıl ki
yok ederi
Tepeciklere kurulu
kulübeler
Derinlerde saklı
mezardan saraylar
Ve ruhun saymanı
Kalemin tevazu
yüklü bildirgesi
Yaşamakla hemhal
Ölüm ise peşi sıra
bir vagon
Nasıl ki önde giden
lokomotif
Dümeni kıransa
bilinmedik bir zamanda neşreden
Hem asi hem asil
hem de asal
Renklerin
curcunasında saklı rüzgâr
Arka fonunda
kaderin
Ön sözü iken
bilinmezin
Ve tevafuk yüklü
bir hikâye
Temsil ettiği nasıl
ki nice zümre
Meşakkatli bir
sayaç
Sözcüklerden örülü
bir sarkaç
Yerin göğün
Efendisi
Meylettiğimiz ne
olursa olsun
Umuda mahal veren
Acıyı tetikleyen
olsa bile ömrün
Öncüsü bir muradın
daha dillendiği…