
İlkokul
birinci sınıfa başladığımızda tek kitabımız vardı; Alfabe. İçeriği hoş
resimlerle süslüydü. İlkbahara doğru okuma-yazmayı öğrendiğimizde Alfabeyi son
sayfasına kadar okur okuyup bitireceğimiz zaman kıraate geçeceğiz söylemi
yayılırdı. İlk zamanlar kıraat kelimesi benim için soyut bir şeydi. Daha sonra
kıraatle birinci sınıflara verilen okuma kitabı olduğunu öğrendik. Ve okumamızı
kıraat (okuma) kitabını okuyarak daha da geliştirdik.
Ortaokula küçücük şirin
ilçemizde başladım. İlçeyi boydan boya kat eden ana caddenin bir cephesinde
solgun yazılı bir tabelada kıraathane yazdığını ansıyorum. Köy çocuğu utangaçlığıyla kıraathane tabelalı
mekânın ne olduğunu kapısını açıp içerisine bakmadım. İleri yaşlarda bu yerin
günümüzün çokça kâğıt ve benzeri araçlarda oyun oynandığı iş yeri(!) olduğunu
gördüm.
Arama motoruna bakıp
kıraathanenin tarihçesini, açılma amacını öğrenmek istedim:
“Osmanlıda kıraathane ne demek?
Kıraathanelerin
isim kökeni “okumak” anlamına gelen
“kıraat ”ten
geliyor. Aynı zamanda “Okuma salonu” ya da “okuma evi” olarak da anılan
kıraathaneler, Osmanlı döneminde halkın
bir araya gelerek, gündelik olaylardan haberdar olduğu, sosyalleştiği, sanattan
bilime bilgi alışverişi yapmak için buluştuğu bir yerdi
Kıraathane neye denir?
Kahvehane veya kıraathane; kahve ve çay yanı sıra çeşitli
meşrubatların ve nargile gibi tütün ürünlerinin servis yapıldığı, masa
oyunlarının oynandığı, sohbet edilen ve yine birçok farklı aktivitenin
yapıldığı mekân.”
Halk olarak bizler çoğu kez
duygularımız öncülünde heyecanla, coşkuyla başlarız yeni atıldığımız
işlerimize. Akıl, mantık pek başvurduğumuz kıstaslar olmaz. Sonuçlar da çoğu kez
hüsran olur.
“Okuma evi, okuma salonu” ve “halkın bir araya geldiği, sosyalleştiği,
sanattan bilime bilgi alışverişi yapmak için halkın buluştuğu yer.” Gibi
anlamlı sözlerle betimlenen kıraathaneyi biz yukarda tanımı yapılan
kahvehanelere çevirip daha çok masa oyunlarının oynandığı mekâna çevirmişiz.
Sonuç ne olmuş ülkemiz, halkımız adına? Kitap ve okuma ilgili karnemizi
incelersek sonucu bir derece görmüş oluruz:
Türkiye'de
yüzde kaç kişi kitap okuyor?
Türkiye'de yüzde kaçımız kitap
okuyor? Biliyor musunuz? Japonya'da toplumun yüzde 14′ü, Amerika'da yüzde
12′si, İngiltere ve Fransa'da yüzde 21′i düzenli kitap okurken, Türkiye'de
yalnızca ON BİNDE BİR kişi kitap
okuyor.
Türkiye'nin yüzde kaçı kitap
okumuyor?
Libronet Okur Profili ve Kitap
Satınalma Davranışları Araştırması Türkiye'deki kitap okuma alışkanlığı üzerine
çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Araştırmaya göre % 32 hiç kitap okumuyor. En az okuyan bölge Akdeniz,
evliler bekarlara, kadınlar erkeklere göre daha çok kitap okuyor.
Türkiye dünyada kitap okumada
kaçıncı sırada?
En az kitap okuyan ülke hangisi?
En düşük okuryazarlık oranı ise
%65,47 ile Sahraaltı Afrika ülkeleri oldu.
Lüksemburg, Andorra ve Norveç gibi ülkeler %100 okuryazarlık oranına sahip.
Gine, Nijer, Djoubite, Kiribati ve Niue ise en az okuryazarlık oranına sahip
ülkeler oldu.Sep 7, 2022
Bir Japon
yılda kaç kitap okur?
Japonya'da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25,
Fransa'da 7. Türkiye'de de yılda 12
bin 89 kişiye 1 kitap düşüyor. Japonya'da 1 kişi yılda ortalama 25 kitap okurken, Türkiye'de bu oran komik:
6 kişi 1 kitap okuyor.Jun 19, 2023
Kitaplar ve okuma ile ilgili karnemizin böylesine
kırık notlarla dolu olmasının nedenini elbette tamamen kahvehanelere
bağlayamayız. Bu mekânların olumsuz etkilerini yadsınmak da olmaz elbet. Hiçbir
masraf gerektirmeyen Halk Kütüphaneleri okuma, ödünç kitap alıp alıma gerek
simlerimizi karşılayabiliyor. Bu güzel mekânları ziyaret ettiğimizde çoğu kez
iki elin parmaklarını geçmeyecek düzeydi insanımızın okuma salonlarında
olduğunu görürüz. Oysa hele de kış mevsiminde adım başı rastlanan
kahvehanelerimizde oturmaya sandalye bulmakta zorlanırız.
Çağa ayak uyduran olayları sebep-sonuç
ilişkileri bağlamında irdeleyen, soru sormaktan çekinmeyen kültürlü insanı
tanımlayan çeşitli kıstaslar var. Bu konuda şöyle bir örnek vereyim. Uygar
birey, en az günde bir gazete, haftada bir dergi ve ayda bir roman okumalı diye
değerlendirilir.
Okumayan bir toplum olunca nelerle
karşılaşıyoruz. Yüzyıllık cumhuriyetimizi, cumhuriyetin kuruluş ilkelerini
1946’da başlayan çok partili demokrasimizi bir türlü olgunlaştıramadık.
Partilerimiz yetesiye kurumlaşamadı. Darbelerle demokrasimiz kesintiye uğradı.
Demokrasiyi içselleştirmiş ülkelerde bir
kere halkların eğitim düzeyleri, okuma oranları çok yüksek. O ülkelerde
seçimler bizdeki gibi gürültülü, masraflı, kavgalı yapılmıyor. Seçimi kazanan iktidar oluyor, kaybedenler de
haliyle muhalefette kalıp herkes görevini yapıyor.
Yukarda örneklerle gösterilen okuma,
kitap konularındaki yavanlığımızın birincil sebebi yıllar içinde uygulanan
eğitim-öğretim sistemimizin bizleri başarıya götürememesinde olduğunu görmek
gerekir. O halde ülkeleri başarıya götüren eğitim-öğretim, okullaşma
uygulamalarını örnek alıp kendimize çeki düzen vermek gerekir. Hem de hiç vakit
kaybetmeden. İşte o zaman demokrasi olgusunu içimize sindirir, demokrasi
kültürünü yaşamımıza kadar ve bu güzel topraklarda barış ve huzur içinde yaşama
şansını yakalarız.