Hikaye / Anı Hikayeler

Eklenme Tarihi : 11.02.2025
Okunma Sayısı : 123
Yorum Sayısı : 3
Günün Yazısı

Bu Yazı 13.02.2025 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
Vicdan Azabı

 

        Vicdan konusunda ne kadar yazı yazılsa azdır. En güzel olgu vicdan rahatlığı içinde yaşayabilmek… Vicdan rahatlığı ancak kimselerin özgürlüğüne müdahale edilmediği, insanlardan farklı olmadığımız bilincinde olunursa sağlanır dersem fikrimin yabana atılmayacağını umarım. Böylesi düşünceleri yaşamının olmazsa olmazları arasına katanlara ne mutlu!  “En büyük amirim vicdanımdır.” Sözünü de sürekli kalplerde hissetmek; huzurlu ve mutlu yaşamanın makbul manifestosu olsa gerek.

 

        Vicdan, vicdan azabı konusunda bir değil iki anekdot anlatmak isterim. Turgay Şener’den dinlemiştim. Türk futbolunun yetiştirdiği Ulusal Futbol Takımının yıllarca kaleciliğini üstlenen saygın futbol adamı şöyle diyordu bir televizyon programında:

 

        “Gün içinde istemeyerek de olsa bir yanlışlık yapsam, hata işlesem; istemeyerek de olsa hatamı o an hissetmeyebilirim. Fakat gece yastığa başımı koyduğumda vicdanım Turgay sen bugün hatalısın diye beni uyarır.” Bu anekdotu zaman zaman anımsar, bir kez de yüz yüze selamlaşma olanağı bulduğum O, büyük spor adamına hayranlık duygularım kabarır.

 

        Din ulularımızdan Hz. Ali’den de vicdan konusunda bir kıssa okumuştum. Peygamberimiz,” Ben ilmin şehri, Ali şehrin kapısıdır.” Dediği İslam’ın talihsiz 4. Halifesi şöyle diyordu:

 

        “İnsan bir günah işlediğinde, hatalı bir davranışta bulunduğunda kalbinde bir siyah nokta belirir. Aynı günahı bir daha işlemeyeceğine tövbe ederse kalpteki nokta silinir. Fakat günah işlenmeye, hata yapmaya devam edilirse işlenen her günah sonunda oluşan siyah noktalar kalbi kaplar. Kalp kararır. Bu duruma muhatap olan insanda helâl, haram algısı kaybolur. Vicdan devreden çıkar. Günah işlemek, harama ulaşmak helal olan fiilleri işlemekten daha hoş gelir kalbi kararanlara.”

 

        Klasik deyişle gönül ister ki, hata yapmadan yaşayabilelim. Hata da insanlar için diye bir görüş vardır. Her ne kadar züğürt tesellisi olsa da bu görüş, hatalar da yaşama dair….

 

        Öğrencilik yıllarında yakında Personel Kanunu çıkacak, öğretmenler ekonomik sıkıntı çekmeden yaşayabilecekleri bir maaşa kavuşacaklar haberi ilgimizi çekerdi çokça. Bu haber doğrultusunda öğretmen-öğretmenlerin mali sorunlar yaşamayacağı kanaati uyandırırdı bende. O bakımdan yükseköğrenim yapma olanaklarımı yetesiye zorlamadım.

 

        Kazın ayağının öyle olmadığını meslek yaşamımın her aşamasında tattım. Hala anımsarım 550 TL’ydi ilk maaşım. Birkaç ay sonra beklenen kanun yürürlüğe girdi. Bu kez 875 lira oldu yeni mezun öğretmenlerin maaşı. Çalıştığım köy ulaşımı olmayan, uygarlığın tüm nimetlerinden uzak bir köydü. Dünyayla iletişim kurmanın tek yolu bir radyoya sahip olmaktı. Sözü uzatmayalım. 925 TL ödeyerek bir radyo aldığımda maaşım bir radyo almaya yetmemişti.

 

        Yıllar geçti rüzgâr gibi. Büyük çocuğum ortaokul öğrencisi olmuştu. Büyük uğraşlar sonunda mesleğimin 15. Yılında şehre atanmam yapılabildi. Neyse ki, kuruluşunda ve işleyişinde görev aldığım kooperatifimiz sayesinde ev sahibi olmuştum. Kooperatif için maaşımın yarısını ödemek zorunda kaldığım için yoksulluğun en onulmazını yaşıyordum köy öğretmenliği yıllarımda.

 

        Eşim ev kadını, şehrin masrafları köy gibi olmuyor elbet. Evin eşyaları, odun-kömür parası, elektrik-su derken sürekli kemerimi son deliğini kullanmaktan öte bir çıkar yol yoktu.

 

        Beş güzel yıl şehirde öğretmenlik yaşadım. Daha otuzlu yaşlarımın başındayım. Bu beş yıl içinde okulda geçen zamandan kalan zamlarımda en az beş işte çalıştım benim gibi tek maaşlı öğretmen arkadaşlarımla. 18 daireli bir kooperatifin kapı pencere yağlı boya, badana işlerini yaptık 3 öğretmen. Kitap pazarladım. Hafta sonu futbol maçlarında görev aldım.

 

        Dışarda çalıştığım işlerin birisinde hak ettiğime yüzde yüz kani olamadığım bir miktar para geçti elime. Eşimle kızım da hafta pazarında sokakta o yılların en büyük banknot para bulmuştu. Maalesef o parayı da kullandık. Evin giderleri için harcadığımız bu paralar geçen her gün uykularımı kaçırdı. Gerçi daha sonra öğrendim. Sahibi bulunması olanaklı olmayan para eğer aile ihtiyaçlıysa ailenin giderlerinde kullanmanın etik olduğunu. Yine de vicdanım hiç rahat değildi. Günler geçiyor hakkım olmadığı kanısını taşıdığım paraların kefaretini ödemem kısmet olmuyordu.

 

        Hiç ummadığım bir anda kendimi Türk Kültürü ve Türkçe Öğretmeni olarak yeşil ovalarla bezeli Almanya’da buldum. Özellikle çocuklarımın yükseköğrenim yapmaları için yaşadım acı vatanın gurbetini. 6 yıl çabuk geçti Almanya’da. Yurda döndüm.  Ekonomik sorunlarımı çözmekte yurt dışı görevim iksir görevi yaptı.

 

        Hakkım olduğuna kani olmadığım yıllarca vicdan azabı yaşamama neden olan para konusunu anımsadım. Kuyumcuya gittim. O paraları harcadığım yıllardaki miktarından daha da fazla söyledim bir rakam.  Bu parayla kaç gram altın alınır harcama yaptığım yılda diye kuyumcuya soru yönelttim. Söylenen altın değerinin o anda kaç lira eder diyerek bir hesap çıkardık.

 

        Çıkardığımız rakamın üzerine biraz daha para ekledim. Vicdan huzuru sağlayacağıma inandığım parayı okuttuğum sınıfımdaki yoksul öğrencilerimin annelerine teslim ettim. Huzur bulmamı sağlayan ve anımsadıkça vicdan azabı çekmemek için bulduğum çözüm yolu umarım makbul bir yöntem olmuştur.

( Vicdan Azabı başlıklı yazı sahara tarafından 11.02.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu