Bu Sessiz Çığlıklar Bir Şarkıya Döner Mi?

Bir kelime ve sözü anlatmak için hangi güzel kelimeyi seçsem de, anlatmaktan öte anlayanlara rast gelmemesinden şikâyetçiyim. Onca çaba heba olmadığına eminim lakin anlayanın çok uzakta veya yakında ise ona ulaştırmaktan muzdaribim. Sözlerim birer iplik gibi, ince ince dokunuyor, ama rüzgârda savrulan bir örtüye dönüşüyor. Kim bilir, belki de yanlış dillerde arıyorum o kelimeyi; belki de suskunlukta saklı bir anlam, gürültüde kayboluyor. Çabam bir ateş, yanıyor, ısıtıyor, ama dumanı gökyüzüne ulaşıp kayboluyor bir iz bırakmadan. Yine de içimde bir his, bir gölge gibi peşimde. O kelimeyi bulacak, onu anlayacak biri var. Uzakta mı, yakında mı, bilmiyorum; ama sanki bir dağın yamacında yankılanan ses gibi, bir gün geri dönecekmiş gibi geliyor.
Kelimelerimle bir köprü kurmak istiyorum, iki kıyı arasında benim
yalnızlığım ve onun fark edişi arasında. Ama her harf bir taşa dönüşüyor,
elimde ağırlık, gönlümde bir eksiklik. Ya o köprü tamamlanırsa bir gün? Ya o
kelime, bir başkasının dudağında can bulursa? İşte o zaman, bu sessiz savaş bir
bahara döner mi?
Bir kelime arıyorum, öyle bir kelime ki harfleri rüzgâr gibi
essin, dalları titretsin, ama kökleri toprağın en derinine insin. Söyleneni
anlatmaktan öte, dinleyenin göğsünde bir GÜLÜŞ gibi otursun, gözlerindeki sisi dağılsın.
Yine de şikâyetim bu değil; kelimelerim havada asılı kalıyor, bir kuşun kanadı
gibi çırpınıyor, ama konacağı dalı bulamıyor. Çabam heba değil, biliyorum bir
yerlerde, belki çok uzakta, belki bir adım ötemde, o kelimeyi avucuna alıp
koklayacak biri var. Lakin ona ulaşmak, bir denizin ortasında küreksiz bir
sandal gibi beni çaresiz bırakıyor.
Sözlerim birer damla gibi düşüyor, düşüyor ama göl olamıyor. Belki de fazla bekliyorum, belki de yanlış kıyılarda arıyorum. Ama içimde bir fısıltı, bir umut: Ya bir gün o kelime, o his, bir çift gözde anlam bulursa? İşte o zaman, tüm bu sessiz çığlıklar bir şarkıya döner mi? Bu sessiz çığlıklar ki bu bayram gününde bombaların altında bayram elbiseleriyle Filistin de ölen çocukların ölen çocuklar ölmesin diye, o öldürenlere anlatamadığım harfler ve sözlerdir ki bulamıyorum, anlatamıyorum, hatta anlatamıyoruz. Hatamız nerede acaba?
Kelimelerim birer çiçek, bayram sabahına yakışır sanmıştım;
ama şimdi her biri toprağa düşüyor, kanla sulanıyor. Bayram elbiseleri giymiş
çocuklar, gökyüzünden yağan sevgi değil, ölümle tanışıyor. Ben ise burada, bir
avuç harfle o bombaları tutan ellere, o vicdanları sağır kulaklara seslenmeye
çalışıyorum. Neden duymuyorlar? Neden bir kelime, bir tek kelime, bu ateşi
söndürmeye yetmiyor? Çabam bir rüzgâr, esiyor ama dağları yerinden oynatmıyor;
hatamız bu mu, yoksa sesimizin bu kadar cılız kalması mı?
Anlatamıyoruz, evet, hepimiz bir ağızdan haykırsak da. Sözler
gökyüzüne yükseliyor, ama bulutlar onları dağıtıyor. Oysa o çocuklar, o masum
gözler, bir bayramı hak etmiyor mu? Hatamız nerede diye soruyorum, ama cevap
bir yankı gibi kayboluyor. Belki de hata, kelimelere fazla güvenmemizde; belki
de hata, suskunluğun bile bu kadar gürültülü olduğu bir dünyada umudu
kaybetmemekte. Yine de vazgeçmiyorum, bir kelime bulacağım, bir gün o
öldürenlerin kalbine saplanacak bir kelime ve o gün, bu sessiz çığlıklar bir
barış türküsüne dönecek…
Mehmet Aluç