İçimde Büyüyen Şehir ve Sessizliğimin Haritası

        Sessizlik | Bir Garip Hayat        Türkiye'nin Huzur Dolu Şehirleri | 25 Yer (2025) | ENUYGUN


Her insan kendi içinde bir şehir taşır; sokak sokak anılarla örülmüş, kimi köşesi gürültülü, kimi aralığı sessiz… Bu yazı, benim içimde yürüdüğüm o sessiz şehrin izlerini taşıyor. Bazı cümleler, duvarlara yazılmış itiraflar gibi, bazıları camdaki buğuda beliren çizimler gibi… Hepsi ben, hepsi yaşanmış, hepsi biraz eksik, biraz tamam. Belki senin içinde de böyle bir şehir vardır; bu satırlar sana da yol olur kim bilir.

Kırık Bir Kum Saati Gibi

Bu edebi deneme, içsel yolculuğumun haritasını çizerken kelimelerle örülmüş bir sessizlik şehrini keşfetmeye davet ediyor. Duygusal derinlik taşıyan modern bir yazı deneyimim. Hayat, elinden kaçırdığın bir kum saati gibi. Her tanesi düşerken, zamanı yakalayamadığının farkına varırsın. Oysa başlarken, avuçlarının dolu dolu olduğunu sanırsın. Ne büyük yanılgı: zaman elle tutulmaz, sadece yaşanır. İnsan bazen, kendisini alıp mutluluk diyarlarına götürecek, bir rüzgârı bekler; değişimi getirecek, yönünü tayin edecek bir rüzgâr. Oysa fark etmez ki kendi içinde esmesi gereken fırtınadır onu dönüştürecek olan. Ve yollar... Çatallanır, biter, başlar, geri döner. Ama asla dümdüz değildir. Her adımda başka bir "ben" çıkar karşına. Kimi zaman yüzüne bakmak zor gelir, kimi zaman sarılmak istersin. En uzun yolculuk kendi içine olan değil midir zaten? Hayat dediğin, bir eski pusuladır belki de; hep kuzeyi gösterir ama gitmek istediğin yer doğudur, bazen güney. O yüzden kaybolmak da bir tercihtir, yeter ki gözlerin açık olsun.

 

Bir Gölgenin İçinde Yaşamak

Hayat bazen, sabah ışığına yüzünü döndüğünde arkanda uzayan bir gölge gibi kalır. Ne kadar ileriye yürürsen yürü, geçmişin ayak izlerine takılır. İnsan, kendi gölgesinden kaçamaz; çünkü o, onunla birlikte yaşlanır. Yalnızlık ve umut iç içe geçmişti; tıpkı yüreğinde inşa edilmiş örülü bir içsel şehir anlatısı gibi… Her cümlede bir kişisel deneyim, her satırda geçmişin yankısı vardır. Bazı günler hayat, rüzgârda savrulan bir kiraz çiçeğidir; dalından kopmuş ama nereye konacağını bilemeyen. Güzel ama geçici... Hafif ama yönsüz... Ve bazen en büyük yolculuğun, havada bir an süren o süzülüşte saklıdır. İnsan ruhu, kırık bir merceğe benzer. Işığı geçirirken her duyguyu bozar, her rengi dağıtır. Sevgi kırmızı değildir sadece, içinde morun hüznü, yeşilin umudu, siyahın korkusu vardır. Kimi zaman hayat, eski bir mektubun kenarına iliştirilmiş bir not gibi hissedilir: “Unutma, seni sen yapan detaylar satır aralarındadır.” Ama biz hep başlığı okur, mesajı unuturuz.

Ben Bu Gölgede Yaşadım

Ben hayatı sabah ışığına doğru yürürken ardımda uzayan bir gölgeyle tanıdım. Ne zaman ileri gitsem, geçmişim ayak izlerime dolandı. İnsan, kendi gölgesini geçemezmiş… Ama ben denedim. Her adımda, kendimi yeniden çizdim asfalta; silik, ama inatçı. Bazı sabahlar rüyadan uyanmak değil de rüyanın içinde uyanmak gibi... Sanki hayat, rüzgârda savrulan bir kiraz çiçeği olmuş da ben o esintide yönümü kaybetmişim. Güzel şeyler dokunur oldu bana ama hiçbiri kalmadı avucumda. Kimi zaman düşündüm: belki de güzellik, geçiciliğindeydi. Benim içimde, kırık bir mercek var sanki. Dünyayı öyle görüyorum; sevgi net değil, özlem bulanık, umut parça parça… Ama yine de o ışıktan vazgeçmedim. Çünkü renkler bozulsa da ışığın kendisi hâlâ orada evet, içimde.

Bir gün, eski bir defterin arasına sıkıştırılmış bir not buldum: “Unutma, seni sen yapan satır aralarındaki kelimelerdir.” O günden beri suskunluklarımı daha çok dinliyorum. Belki de hayat, kelimeler arasında değil de suskunlukların içinde saklı. Ben bu gölgede yaşadım. Ama artık anladım; güneşi arkamdan değil, karşımdan yürürsem gölge de önüme düşer. Ve ben, o gölgenin içine basmadan yürümeyi öğrendim. Ben içimde bir şehir taşıyorum sanıyorum. Kalbim eski bir sokak; taşları çatlamış, üzerinden çok hikâye geçmiş. Her adımımda yankılanan bir geçmiş var duvarlarda. Pencereleri hep aralık; kimse bakmıyor ama biri bakıyormuş gibi, ben ise susuyorum. Ruhumda paslı bir tren garı var. Gidenlerin isimleri biletin arkasına kazınmış gibi: kimi vedalaşmadan gitmiş, kimi gitmeden vedalaşmış. Beklemek, rayların kıpırtısında yankılanıyor hâlâ. Ama ben artık trenleri izlemekten çok, rayların nereye götürdüğünü merak ediyorum.

Bir de çocuk parkı var içimde, çimenlerine basılmamış. Salıncaklar rüzgârsız; sanki çocukluğum hâlâ orada, beni bekliyor. Gitmeye korkuyorum… Çünkü zamanla sadece büyümedim, biraz da eksildim. Geceleri bu iç şehirde lambalar yanmaz. Kimi anılar karanlıkta daha net görünür çünkü. Bazı duvarlara yazılmış cümleler silikleşmemiş: “Buradaydım.” Bir çocuğun, bir gencin, bir yalnızın imzası gibi... Her biri benim elimden çıkmış, şimdi bana sessizce bakıyor. İçimde büyüyen bu şehir, bazen beni susturuyor. Ama aynı şehir, gün doğarken bir kuş gibi de öttürüyor içimi. Çünkü her şehrin sabahı olur, her yıkıntının altından çiçek çıkar. Ben de her sabah, içimde biraz daha yeşeriyorum.

İçimdeki Şehirde Yağmur

Bugün o iç şehirde ince bir yağmur başladı. Gök gürültüsü yok, sadece gökten yavaşça düşen hatıralar var. Damlalar kaldırım taşlarına değil, anılarımın üzerine düşüyor. Islanmıyor gibiyim, ama içimde sırılsıklam bir çocuk oturuyor. O çocuğun gözlerinde kaybolmuş bir salıncak var. Kendini ileri doğru bırakırken geriye dönmekten başka çaresi yok. Belki de büyümek, salıncağı terk etmek değil… Hâlâ o ileri-geri ritimde var olmaktır. Kırmızı bir otobüs geçiyor içimde, camları buğulu. İçinde kimler var bilmiyorum ama hepsi tanıdık. El sallamıyorum bu kez. Gitmelerin hikmeti kalmalarda gizliymiş, ben yeni öğrendim. Ve bir kütüphane… Tozlu raflarında unuttuğum cümleler saklı. Kimini çocukken yazmışım; o kadar saf, o kadar savunmasız ki… Şimdi okusam ağlarım. Ama bazı kitaplar sadece hatırlanmak ister, okunmak değil. Ben de anılarımdan bazılarını açmadan saklıyorum. Yağmur hâlâ yağıyor. Ama bu yağmur temizliyor içimi. Her damla, içimdeki bir kırığı yıkıyor, parlatıyor. Belki de bazı şehirler sadece yağmurla konuşabilir. Ve ben suskunluklarımı yağmura çevirdim bugün.

İçimdeki Şehirde Bir Kahvehane

İçimde bir kahvehane var; tabelası silinmiş, ama her gelen onun adını kendi hikâyesiyle yazıyor. Camın arkasında yaşlı bir adam oturuyor hep aynı köşede, gözleri camda değil, zamandadır sanki. Ben her girdiğimde tanıyormuş gibi başını sallar. Belki de yıllardır içimde oturuyor, bana benzemek gibi bir huyu var. Masalardan birinde bir kadın sessizce kahve içiyor evet, fincanda değil, hatıralarda dökülmüş gibi anılarını yudumluyor! Gözlerini her kapattığında başka bir mevsim geliyor kahveye; bazen çocukluk, bazen kış, bazen birini son kez görüş. Bu kahvehanede konuşmalar çay buğusuna karışır, kelimeler yarım kalır, suskunluk tamamlar cümleleri. O yüzden ben de sustum çoğu kez burada, çünkü bazı duygular anlatılınca eksilir. Duvarlarda çerçevesiz anılar var. Kimisi gülümserken donmuş, kimisi gidiş anında... Ve köşedeki kitaplıktan hep aynı kitap düşer: kapağı yıpranmış, içinde bir şiirin altı çizili:
"Bazı şehirler gitmek için değil, kalmak için acıtır insanı." Ben o kahvehaneye bugün oturmaya değil, aynaya bakmaya geldim. Çünkü bazen içimizde bir sandalye vardır, oturmam için... Ve ne zaman iç dünyama yolculuk etsem, o sandalyeye oturur, kendimle yeniden tanışırım. Bu anlamlı deneme yazısı, yalnızca bir iç hesaplaşma değil, aynı zamanda kendine ayna tutmak isteyen herkes için bir duygusal çözümleme önerisidir. Hayata dair içsel notlar arayanlara bir durak, belki de bir çıkış kapısıdır, vesselam.

Mehmet Aluç

 

 


( İçimde Büyüyen Şehir Ve Sessizliğimin Haritası başlıklı yazı kul mehmet tarafından 20.06.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu