Günce – 12 Temmuz 2025

Sınır Kapılarında Dört Saatlik Bekleyiş

Sevgili günlük,
Ksamil'de geçirdiğimiz dört gün sona erdi. Modern göçebelikle geçen onca yılın insana kattığı deneyimlerden biri de bavul hazırlamak kuşkusuz. Neyse ki izlediğim onlarca seyahat videosu sayesinde bu konuda neredeyse uzmanlaştım.

Sabah kahvaltımız tam damak tadımıza uygundu. Son bir kez, güzelce sunulmuş bu lezzetlerin keyfini çıkardık. Türkçe konuşan otel sahibi Kazem ve ailesi, konakladığımız süre boyunca bizi evimizde gibi hissettirdi. Meğer adının doğru telaffuzu "Kasım" değil, "Kazem"miş; bunu kibarca belirtti, ince bir detay ama önemli.

Temizlik... Her kadının aradığı ilk şey. Kaldığımız yer hem tertemizdi hem de büyük bir özenle döşenmişti. Aile işletmesi olan bu otelden ayrılırken, Kazem’in alışverişte olduğunu söylediler. Biz de eşi ve oğullarıyla vedalaşıp, güleç yüzlü, sarı kafalı, kel adama selamımızı iletmelerini rica ettik.

Ülkemi nasıl eleştiriyorsam, ziyaret ettiğim yerleri de aynı dürüstlükle değerlendiririm. Bir ülkenin gelişmişliğini yollarından anlarsınız derler ya, haklı olabilirler. Otobanlarında tuvalet yoksa, hijyenin en temel unsuru olan sabun eksikse, insan ne hisseder? Gözünü sevdiğim ülkem, böyle anlarda daha bir kıymetli geliyor.

Dört saatlik bekleyiş sırasında sıcakla boğuşurken, tek tük denk geldiğimiz vatandaşlarımızla sohbet ettik. Ancak moralimizi bozan başka bir şey oldu:
Romanya plakalı arabalar başta olmak üzere, birçok aracın bagajı, çamurluklara kadar detaylıca arandı. İç çamaşırlarından çocuk oyuncaklarına, kilimlerin altından yedek lastiğe kadar her şey didik didik edildi.
Bir kadın görevli, neredeyse bagajdaki valizleri değil de geçmişimizi karıştırıyor gibiydi.
Arnavutluk polisi, "Bu bekletme bizden değil, Yunan tarafı kontrolü sıkı tutuyor," dedi.
Mecburen, baş öne eğildi. Dişini sıkan sadece biz değildik, nice tatilci aynı sessiz kabullenişle ilerlemeye çalışıyordu.

Nihayet Dedeağaç'a varmamız tampon tampona geçen saatlerden sonra gerçekleşti. Saat on gibi oturduk Dervish Tavernaya. Yine et söyledik. Tabakla birlikte gelen limon dikkatimi çekti. Düğme burunlu, sevimli Türk garson Salih’e sordum:
— Neden limon koyuyorsunuz?
Gülümseyerek cevap verdi:

> "Bizde limon, etin ruhunu açar. Hele ızgara etin yağına hafifçe değince... Sanki et değil, yaz kokar."



Bu arada iki bey sahnede buzuki çalıyordu. Salih “Bu müzik beni uyutuyor,” dedi gülümseyerek.
Ben de sordum:
— Peki sen nasıl müzik seversin?
— Davul, dedi içtenlikle.
“Yedi buçuk çalaydı da döktüreydik,” diye ekledi.

Ve o anda ikimizin gözleri sahneden uzaklaşıp hayale doğru kaydı.
Hayali bir davul sesi çaldı kulağımızda.
Ben içimden kalktım, peşrevle döndüm. O ise göz ucuyla etrafı yokladı.
Masa örtüsü bir sahne oldu.
Garson Salih, gülerek,

> “Hadi be abla, biz şimdi burada dansa kalkarsak, taverna el değiştirir,”
dedi.



Ben kahkahamı tutmaya çalışırken, o limonu sıktığı et parçasını yana kaydırdı,

> “Hem o etin üstüne senin kahkahanı da sıktık şimdi,”
dedi.
Ve bu, o akşam yediğimiz en sıcak lokma oldu.


H. Çiğdem Deniz
( Sınır Kapılarında Dört Saatlik Bekleyiş başlıklı yazı çitlembik tarafından 7/13/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu