Ankara’nın Taş Sokaklarından Esen Rüzgâr-1-

 Berrak sokak doğdum büyüdüğüm yer💞👭🎠⏳💚💙🙋🏼‍♀️😘 - Ankara Kalesi  işletmesinin resmi - TripadvisorBerrak sokak doğdum büyüdüğüm yer💞👭🎠⏳💚💙🙋🏼‍♀️😘 - Ankara Kalesi  işletmesinin resmi - Tripadvisor

Ankara’nın taş sokaklarından esen rüzgâr, şehrin yıllardır değişmeyen kokusunu taşıyordu; hafif bir toprak kokusu, biraz soğuk demir, biraz da eski apartmanların içinde saklanmış anılar… Rüzgâr, dar sokaklarda kıvrılarak ilerliyor, sanki her kapı önünde biraz durup geçmişi yokluyor, sonra yeniden yola koyuluyordu. Sokak lambalarının solgun sarı ışığı kaldırım taşlarına iniyor, yorgun bir gece bekçisi gibi titreyerek yanıyordu. Işıklar taşların üzerinde ince, kırılgan gölgeler oluşturuyor, o gölgeler rüzgârın dokunuşuyla birbirine karışıyor, ayrılıyor, sonra tekrar birleşiyordu. Sanki sokak kendi kendine, kimsenin duyamadığı bir hikâye anlatıyordu.

Bir evin penceresinde yaşlı bir adam, omuzlarını hafifçe içeri doğru çekmiş, eski bir koltuğa gömülmüş hâlde oturuyordu. Odanın içi loştu; lambanın ışığı zayıf, perdelerin rengi solgundu. Evin sessizliğini tek bozan şey, köşedeki eski radyodan gelen cızırtılı sesti. Radyo, yıllar önce parlak bir sesle çalan o gençlik melodilerini artık kısık bir nefesle taşıyordu. Sanki yıllar sadece Rıza’nın yüzüne değil, radyonun hoparlörlerine de çizikler atmıştı. Derken yarım bir şarkı çalmaya başladı. Sözleri tamamlanmayan, melodisi eksik, her an bir notasını kaybedecekmiş gibi duran bir şarkı… Ama o eksiklik, yaşlı adamın içini yakmıyor; aksine ona tanıdık geliyordu. Çünkü eksiklik, Rıza’nın hayatının sessiz ortağı olmuştu artık.

Adam, koltuğunda hafifçe öne eğildi. Parmakları titrek bir hareketle dizinin üzerinde birleşti. Gözleri kararmış pencereye takıldı. Camın ardında rüzgârın salladığı ağaç dalları, onun gençliğini hatırlatıyordu  yıllar önce başka pencerelerde, başka ışıkların altında baktığı o görüntüyü… Radyo hışırtılı bir nefes daha aldı; melodi bir an durdu, sonra toparlanmaya çalışarak devam etti. Rıza içinden geçti. Bu şarkı da tıpkı benim gibi… Yorulmuş, eksilmiş, ama bir yerinden hâlâ devam ediyor.

Göğsünde bir sıkışma hissetti ama acı değildi bu; daha çok hafif bir sızı, yılların parmaklarıyla yavaşça bastırdığı bir duygu. Şarkının yarım kalmış sözleri, zamanın ondan kopardığı insanlar, unutulan defterler, kaybolan cümleler, yarım kalan konuşmalar birer hayal gibi odanın içinde dolaşıyordu.

Rıza’nın gözleri kapanır gibi oldu. Cızırtıların arasından bir anlığına tanıdık bir akor duyduğunu sandı. Gençliğinde gitarıyla bulduğu o kırık melodinin yankısıydı bu. Melodinin eksikliği, sanki ona şöyle fısıldıyordu; “Ben buradayım. Kaybolmadım. Yalnızca zamanın içinde biraz yoruldum.” Rıza içinden hüzünlü bir tebessüm geçti. Şarkının eksik yanlarıyla kendi eksik yanları arasında görünmez bir köprü kuruldu. Hayatı boyunca tamamlayamadığı cümleleri, yarım bıraktığı şarkıları, geri dönmeyen insanları düşündü. Ve o anda, odanın sessizliği derinleşti. Sanki Ankara’nın bütün rüzgârı bir an için durdu, sokak lambaları titremeyi bıraktı, radyo bile çalmadan bekledi. Rıza karanlık camda kendi siluetini gördü.


Çizgilerle dolu bir yüz, biraz yorgun, biraz kırık ama hâlâ içinde küçük bir kıvılcım taşıyan bir adam. Rüzgâr dışarıda yeniden uğuldadı. Bu kez sesi daha yumuşaktı; sanki ona “hâlâ geç değil” der gibi esti. Rıza başını hafifçe pencereden radyoya çevirdi. Cızırtılar arasında kaybolmaya çalışan o eksik şarkıyı dinlerken içinden şu düşünce geçti. “Belki de hiçbir şarkı tamamlanmaz… Belki insan da tamamlanmaz. Ama eksik kalmış bir melodi bile bir gece ansızın yeniden çalabilir.” O gecenin ortasında, taş sokakların rüzgârında, yaşlı Rıza ilk kez uzun zaman sonra kalbinin bir anlığına hafiflediğini hissetti.

 

O sırada başka bir evde, genç bir kadın mutfakta bulaşıkları yıkıyordu. Su damlaları cam bardakların üzerinde küçük titreşimlerle akıyordu. Kadın farkında değildi ama o titreşimler, evin sessizliğini başka bir biçimde dolduruyordu. Bir çocuk, aynı sokakta, yere düşmüş bir defteri gördü. Defterin kapağında solmuş bir kelebek resmi vardı. Çocuk defteri kaldırdı, ama onun için bu sadece sıradan bir hareketti. Oysa sıradan görünen her hareket, görünmez bir zincirin halkasıydı.

Bir gün, yaşlı adam radyodaki şarkıyı hatırlayacak. Genç kadın bardakların titreşiminden bir melodi bulacak. Çocuk defterin içindeki cümleleri okuyacak. Ve hepsi, birbirinden habersiz, aynı görünmez zincirin halkaları olacak. O adamın adı Rıza’ydı. Gençliğinde, Ankara’nın eski kahvelerinde gitar çalar, kendi yazdığı şarkıları söylerdi. O şarkılardan biri, yarım kalmış bir aşkın hikâyesini anlatıyordu. “Bir gün kanatlarım olacak,” diyordu şarkı, “ama uçtuğumda kimse fark etmeyecek.”

Rıza o şarkıyı bir deftere yazmıştı. Defter yıllar içinde kayboldu. O kayboluş, onun hayatındaki kırıkların sembolü oldu. Yıllar geçti, şarkı unutuldu, defter kayboldu, ama içindeki cümleler bir yerlerde yaşamaya devam etti. Defter, yıllar sonra bir çocuğun ellerine geçti. Çocuk, o cümleleri okuduğunda kendi hayallerini kurmaya başladı. Annesi defteri gördü, kendi gençliğini hatırladı. Ve böylece, Rıza’nın kaybolmuş şarkısı görünmez bir zincirle başka hayatlara dokundu. Rıza, o akşam eline aldığı kitabın kapağını ilk başta önemsememişti.


Kütüphanenin tozlu raflarından seçtiği, kapağı hafif yıpranmış o roman, sadece gecenin sessizliğini kırmak için seçilmiş basit bir eşlikçiydi. Zaman geçirmekti niyeti, başka bir şey değil. Kitabın sayfaları sararmış, kenarları hafifçe kıvrılmıştı. Ama Rıza buna alışkındı; eski şeyleri seviyordu. Eski defterleri, eski şarkıları, eski sesleri… belki biraz da eski kendisini.

Bir sayfayı çevirdi. Sonra bir sayfa daha. Metin ağır ağır ilerliyor, kahramanlarıyla birlikte Rıza’nın zihninde yer açıyordu. Ve tam bir paragrafın ortasında, hiçbir şey beklemezken, gözleri bir cümlede takılı kaldı. “Bir gün kanatlarım olacak…”Rıza önce anlamadı.
Cümle ona sadece tanıdık geliyordu; bir yerlerden, bir zamanlardan taşınmış sanki…
Sonra sayfanın geri kalanını okudu. “…ama uçtuğumda kimse fark etmeyecek.” Rıza’nın parmakları sayfanın kenarında titredi. Bir anlığına nefesi kesildi, odanın sessizliği ağırlaştı.
Sanki radyo bile o anda cızırtılarını durdurmuş, duyduklarını sindirmeye çalışıyordu.

Rıza, büyük bir dikkatle, yavaşça kitabı kapattı. Eli hafif titriyordu. O cümleyi… O satırı… Yıllar önce, bir defterin kenarına kendi el yazısıyla yazmıştı. Kampüsün taş merdivenlerinde otururken, rüzgâr yüzüne vururken, gençliğin kendine özgü coşkusuyla, umutla, kırgınlıkla, bir şeyler ifade etmeye çalışarak… Kaybolmuş bir defterin en kırık, en özel satırlarından biriydi bu. Şimdi ise bambaşka birinin kitabının ilk cümlesi olmuştu. Rıza gözlerini kısmadan, nefesini tutarak kitabın iç kapağındaki yazıyı okudu: Genç bir yazarın adı… tanımadığı bir isim.
Tertemiz bir imza. Ve altında küçük bir not: “Bu satır, hayatımda duyduğum ilk melodiye borcudur.” Rıza’nın boğazı düğümlendi. Sanki biri yıllar önce kayboldu sandığı gençliğinin içinden bir parça alıp ona geri getirmişti. Sanki defterin kayboluşu, ona ihanet değil; onun cümlelerinin yolculuğuydu. Rıza kitabı yeniden açtı; parmakları sayfaları okşar gibi çevirdi.

Satırlar arasında kendi gençliğinin gölgesini aradı. Ve buldu. Kelimelerin ritminde, yazarın sesinde, o cümlede saklı duran titrek ama inatçı umutta… Yıllar önce yazdığı o şarkının, küçücük bir kanat çırpışı misali başka bir kalbe değdiğini anladı. Rıza’nın gözlerinden yaşlar sessiz, nazik bir şekilde süzüldü. Yaşlar yanaklarına değil, yıllarına akıyordu sanki. 
Mehmet Aluç
( Ankaranın Taş Sokaklarından Esen Rüzgr-1- başlıklı yazı kul mehmet tarafından 20.11.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu