Bu kadar dil dökmüş, hiç cevap alamamıştı. Sultan gidiyor muydu sahi? Artık geri dönüşü olmayan bir yola mı girmişti hayatı? Bu ayrılık sadece Kerim’i değil, Sultan’ı, doğacak çocuğu, Sultan’ın ailesini bile etkileyecekti. Hatta Emine Hanım’ı bile.
Trene binen orta yaşlı bir kadın önce boş vagona baktı. Kimseyi göremeyince kendilerine doğru yaklaştı. Önce yüzlerine baktı ardından O da derdini Sultan’a anlattı:
—Yavrum, güzel kızım, kaç gündür parasızlıktan evime dönemedim, şehit oğlumun mezarına geldim, cüzdanım çalındı. Bana bir yol parası ver de ben de şu vagonla gideyim evime. Allah seni karnındaki çocuğa, yuvana bağışlasın!
Kerim ve Sultan kadına baktı. Dilenci gibi bir hali yoktu. Üstü başı yerli yerindeydi. Üstelik evine vardığında parasını göndereceğine söz veriyordu. Doğru söylüyordu bu kadın. Sultan inandı. Çantasını açtı. Çantasından çıkardığı biletini kadına uzattı;
—Buyur teyzem, git evine, insanın yuvası gibi yok!
Kerim baktı. Yüzü gülüyor, gözlerinin içi sevinçten parlıyordu. Sultan hem kadına, hem de kendisinin anlattıklarına inanmıştı. Elinden tutup eşini kaldırdı. Diğer eliyle de bavula uzandı. Zafer kazanmışçasına vagondan inerken çok mutluydu.
Makinist kendisine doğru yaklaşarak bir dakikasını rica ettiğinde bavulu yere bıraktı. Şimdi de sevincinden makiniste bir şey söylemeyecekti ama onun ne diyeceğini de merak etmişti. Birkaç adım ilerde konuşmak istiyordu makinist. Yoksa dolandırıldıklarını mı söyleyecekti? İçerde hiç bilmediği bir kadına inanıp biletlerini vermişlerdi nihayetinde. Kısa boylu makinist yüzünü Kerim’e çevirmiş, arkasını da Sultana dönmüştü;
“Genç adam,” dedi. “Daha yolun başındasın, yolun yol değil, bak senin yüzünden sadece Ankara- Kayseri hattı değil, Eskişehir, Adana, Mersin, İstanbul hatları bile rötar yaptı. Sırf yuvan kurtulsun diye aslanım! Ayrıca o bilet isteyen kadını razı etmek de hayli zor oldu. Kendisi gar müdürünün kız kardeşidir ha… Herkesin tiyatroya yeteneği yok değil mi? Ayağını denk al, bundan sonra hata yapma, yoksa seni Devlet Demir Yolları değil, hiçbir yol kurtaramaz, hadi şimdi al hanımını, git sağlıcakla…”
Kerim, şaşkınlık ve sevinç karışımı bir gülümseme ile karşılık verdiğinde hanımına baktı. Ne kadar masumdu. Ne kadar iyiydi. Ne kadar fedakârdı. Telefonuna gelen “Bize gel, müsaidim,” mesajını henüz okumamıştı ama makinistin dedikleri de yabana atılır cinsten değildi doğrusu. Garı eşinin elinden sımsıkı tutarak terk ederken, trenin siren sesi duyuldu. Tren yolcularını alıp, raylar üzerinde seyre başladığında, vagonlarının pencerelerinden uzanıp el sallayanda yavaş yavaş kaybolmaya yüz tutmuştu. Dumanı tütmeye başlayan ilk vagondaki makinist gülümserken, tren yolcuları da yeni hayatlara yelken açmıştı.
Giden gitmiş, Sultan kalmıştı. Gar, yeni yolcularla doluyor, dilenci hâlâ önüne gelene elini uzatıyordu.
SON