—Aman Allah’ım! Bir sinek!


Naile sineği görür görmez koşturmaya başladı. Aceleyle ilaç dolabından sinek ilacını alıp üzerine defalarca sıktı. Nerden girmişti bu sinek eve anlamıyordu. Oysa kapısını, penceresini hiç açık bırakmazdı. İki dakika geçmemişti ki, sineği öldürdü. Önce onu tiksinerek büyük bir kâğıt peçeteyle aldı, evinin dışına bıraktığı çöp kovasını başka bir peçeteyle açarak sineği attı. Ardından sineğin düştüğü zeminin üzerine en tesirli bildiği deterjanları döktü. Dakikalarca ovalayıp temizledi. Şimdi bütün evi yeniden silmesi, yeniden toz alması, hatta perdeleri de yıkaması gerekecekti. Bu sinek kim bilir nerelere konmuştu?


Naile elinde bir bez, bir kova su bütün gün temizlik yapar, hiç usanmazdı. Hayata temizlik yapmak için geldiğine inanıyordu. Annesinden öğrenmişti titizliği; ama işi abartmış, hastalık derecesine getirmişti. Birkaç kez doktorun verdiği ilaçları kullanmış; ama temizlik aşkını azalttığı için devam etmemişti. Bu hastalığı, ortaokul yıllarında üzerine çöp konteynırının devrilmesiyle başlamış; kendisini saatlerce yıkayan annesine temizlenmediğini hâlâ çöp koktuğunu söyleyerek bütün gün banyoda kalmıştı. O günden beri, ayak tabanlarının derisi çok ovalamaktan soyuluyordu ve dirsekleri şaşılacak derecede temizdi. Dışarı çıktığında daima uzun kollu giyinir, çoğu zaman eldiven kullanırdı. Her gittiği yerde dikkat çeker, bu durumundan da rahatsız olmazdı. Mahalleli ondan bahsederken -Titiz Naile- der, bunu da her görüştüklerinde dile getirirlerdi. Çoğu, ona imrendiğini söylese de kendisine hayatı zehir ettiğine içten içe kızanlar da oluyordu. Sohbetini çok sevmelerine rağmen, evine fazla kimse gidip gelmezdi. Onunla konuşmak isteyen ya balkonundaki sandalyelerinde oturmaya razı olacak ya da ayakta kapı önü sohbetine katlanacaktı. Tatlı dilliydi aslında. Kimseyi kırmazdı. İnsanlara en çok temizlik konusunda bilgi verir, temizliğin incelikleri konusunda her soruya cevap verebilirdi.


Naile’yi evine davet eden de çok olmuyordu aslında. Gittiği evlerde ev sahibine huzur vermez; oturduğu, kalktığı yerin temiz olup olmadığını inceler dururdu. İçtiği kahvenin fincanına dikkatlice bakması davet edeni, ettiğine pişman ettirirdi. Naile, titizlikten çok kibirli olarak anımsanmaya başladığında da iş işten geçmiş, etrafında sadece bir kişi kalmıştı. Karşı dairesinde oturan Tülay Hanım… O kendisini hem anlıyor, hem de öğrettiklerini uyguluyordu. Bir çaydanlığın nasıl parlatılacağından, bir bardağın nasıl estetik konulacağına kadar öğretiyordu ona. Naile’ye göre temizlik öğrenilen bir şeydi. Bu yüzden bir tek Tülay ile görüşüyordu. Onun evinden gelince sadece elini yüzünü yıkayıp, çoraplarını değiştirmesi yetiyordu. Tülay da arada ona çay içmeye gelir ve oturup kalkarken çok dikkat ederdi. Öyle ki elişi yaparken ipini dahi yere düşürmemeye dikkat ederdi. O yüzden bütün dertlerini paylaştığı en yakını Tülay idi. Tülay, etraftan “Naile’nin evinde nasıl rahat oturuyorsun ayol?” diyerek kendisine soranlara da onu olduğu gibi kabul edebildiği için hiç sorun yaşamadıklarını anlatıyordu.


Üç hafta kadar önce, eşi Naile’yi terk etmişti. Etraflarındaki diğer erkeklere göre çok daha temiz ve düzenli bilinen Şemsi bile onun aşırı titizliğine katlanamamış, evinde huzur bulamayınca da ayrılmıştı. Sorunları ufak bir tozdan, eve girmeden çıkarmasını istediği çoraplarından, banyodan bulduğu tek bir kıldan oluyor, zavallı Şemsi evde bir saat rahat edemiyordu. Artık ondan ayrılmanın bir kurtuluş olduğunu düşündüğü gün, “Sana temizlik malzemelerinle mutlu bir yaşam dilerim.” yazarak gitmişti.


Naile’nin en çok kullandığı malzeme sabundu. Sık sık el yıkamaktan el derisi soyuluyor, kendine bir türlü hâkim olamıyordu. Lise son sınıfta okulu bırakmış, okulun sağlık açısından çok tehlikeli olduğunu iddia etmişti. Ona göre her teneffüste bütün sıralar silinip temizlenmeli, mikroplardan arındırılmalıydı. Annesi ve babası da kızlarının bir an önce evlenmesini istediklerinden, kendisine en uygun olan Neriman’ın oğlu Şemsi ile baş göz etmişlerdi. Neriman da oğlunu kendi gibi titiz yetiştirmiş, kız gibi düzenli alıştırmıştı. Ne var ki Naile, Şemsi’nin evi terk edişini henüz ailesine bile söyleyememişti. Tek bilen Tülay’dı ve o da haylice üzülmüştü. Diğer komşulardan onun eve gelmeyişini fark edenler ise bu kadar zamandır bu kadına dayanabilen Şemsi’yi de takdir etmişler, ona hak vermişlerdi.


Naile bulaşığı iki kez yıkar; üç kez durular, iki dakika boş kalsa nereyi temizlesem diye düşünür, ekmeği fırında kendine özel yaptırır, meyve ve sebzelerini saatlerce yıkardı. Ona göre hayat sadece sabun ve su idi. Dışarıya çıktığında giydiği çorabı yıkayıp ütülemeden bir daha asla kullanmazdı. Çok az yemek yer, ama temizlik için enerjisi de hiç tükenmezdi. İnsanlar üzülüyordu. Perdeleri çamaşır makinesine attı. Sinek muhakkak dolaşmıştı üzerinde. Sonra bütün odaların lambalarının tozunu aldı. Vitrinin dışını sildi. Sabah saatlerinde Tülay kapıdan ona yeni bir deterjan getirmiş, dün kapısına gelen bir satıcıdan aldığını ve çok memnun kaldığını söyleyerek denemesini önermişti. Şimdi o deterjanla yapma çiçeklerini yeniden silecek, ardından lavabonun temizliğini de yapacaktı. Üç günde bir mutfak lavabolarının borularını söker, en etkili ilaçlarla temizlerdi. Aklı hâlâ bugün evine giren sinekteydi. Nasıl girmişti? Acaba sabah Tülay’ın verdiği deterjanı banyoya bırakıp gelene kadar açık kalan kapıdan mı sızmıştı? O sırada Tülay’ın sesini duydu. Balkondan kendisine sesleniyordu. Tel takılı salon camını aralayarak başını eğerek sordu:


—Efendim Tülaycığım?


—Eve sinekler dolmuş, sende de var mı?


—Evet, bir tane vardı; ama öldürdüm.


—Ayol temizlik ürünü satan bayan gelmiş yine, çağırayım mı bakacak mısın? Haşarat için müthiş ürünler var. Bak herkes alıyor.


Naile’nin gözleri parlamıştı. En çok para harcadığı ihtiyacı bu malzemelerdi sonuçta. Onlara bakmak, yeni ürünler keşfetmek en büyük hobisiydi. Hayır diyebilir miydi?


—Hadi çıkıyorum hemen! der demez camını kapattı. Lavaboya gidip ellerini sabunladı. Ardından terliklerini çıkardı ve onları terlik dolabına özenle yerleştirdi. Bir peçeteyle dışarı terliğini giydi. Kapıya çıktığında Tülay’ın kapısının önünde duran bayana baktı.


Uzun boylu, sarı dalgalı saçları, hafif makyajlı temiz, tertipli, güzel bir kadındı. Elinde şeffaf eldivenleri vardı. Tülay’ın verdiği sandalyeyi bir bezle temizlediğini görünce komşusuna baktı. Gülümsedi.


—Bak Naile bu da senden, diyordu Tülay. Hatta seni de geçmiş. Naile hem şaşırmış hem sevinmişti. Kendisi kadar titiz birini görmek binde bir rastladığı şeydi. Satıcıyla merhabalaştı. Bayan, elinde eldivenleri olduğu için elini uzatmamıştı. Oturduğu sandalyeye bir büyük bez parçası açıp dizlerinin üzerine serdi, içinde malzemelerin bulunduğu çantayı da kucağına aldı ve açtı.


—Naile Hanım, biz komşunuza yeni ürünlerimizi tanıttık. Size de gösterelim. Bu mutfak tezgâhı ve dolapları için. Bu ürünü süngerle dolap kapaklarınıza sürüp on dakika bekliyor, ardından temiz su ile duruluyorsunuz. Leke, mikrop, iz hiçbir şey kalmıyor. Kirlenmesini de geciktiriyor.


—Çok güzel. Gerçi ben her gün bir kez dolap kapaklarını siliyorum; ama yine de daha temiz olacaksa bunu da denemek isterim.


Naile bütün ürünlerin tanıtımını dikkatlice dinlerken, Tülay da aldığı ürünlerin memnuniyetinden bahsediyordu. Satıcı kadın, güzel olduğu kadar da çekici ve espriliydi.


—Hepsinden almanızı öneririm Naile Hanım, siz de benim kadar titizsiniz sanırım. Bakın bu özellikle haşarat için. Bunu evinize sıkıyorsunuz. Bir hafta boyunca eve giren sinek, böcek ne varsa öldürüyor, hiçbir yerinizi kirletmeden kurtuluyorsunuz. Kokusu muhteşem, özellikle eşiniz bayılacak bunların kokusuna. Erkekler ağır temizlik ürünlerini sevmez bilirsiniz.


Naile acı bir gülümsemeyle Tülay’a baktı. Erkeği Naile’yi bu yüzden terk etmemiş miydi zaten? Ardından daha samimi konuşmalar başlayıvermiş, Tülay kahve yapıp getirmiş, satıcı bayan da tam kendine uygun bir erkekle bu ürünler sayesinde yeni tanıştığını anlatmaya başlamıştı.


—Adam fena titiz, çok belli etti. Tam bana göre. Memur adamdan beklenmeyecek bir hassasiyet, görünce elbet şaşırdım. Kahve ikram edecekti. Kendine ait fincanlarını dolabından çıkardı, tekrar yıkadı, dakikalarca temiz olup olmadığını kontrol etti. Suyu on dakika kaynattı. Çay kaşığı bile pırıl pırıldı. Bayıldım adama.


—Senin titiz olduğunu anlamıştır. Kur yapmıştır, dedi Tülay. Ses tonunda ima vardı.


—Anladı, ama her anlayan böyle yapmıyor ki. Allah aşkına hangi erkeğin çekmecesinde böyle malzemeleri var? Çaycının getirdiğini temiz mi pis mi aldırmadan içmiyor mu hepsi? Güzeller, adam üç ürün aldı, yine uğra dedi, bekâr sanırım, yüzüğü falan yok. Belki de duldur, öylesi adamı yalnız bırakır mı kadınlar?


Tülay sordu:


—Hadi hayırlısı. Bayılırım aşk hikâyelerine. Nerde çalışıyor bu adam?


—Meydandaki postanede çalışıyor. Tülay ve Naile birbirlerine baktılar.


Naile’nin eşi de orda çalışıyordu. Naile hemen sordu:


—İsmi ne?


Satıcı bayan, ürünlerinin dışını bezle silerek yerleştirirken biraz yüzünü ekşitti.


—İsmi pek iç açıcı değil, ama vallahi kendisi bulunmaz bir adam. Adı Şemsi. En kısa zamanda yeni ürünlerle yanına gideceğim. Belli mi olur; bekârsa kaçırmamak lazım, değil mi?


Naile de Tülay da cevap vermemişti.


—Alacak mısın Naile Hanım?


—Bilmem, ben biraz düşüneyim, sizi ararım.


Naile ilk kez böyle davranıyordu. Şaşkınlıktan gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Erkek milleti değil miydi? Kendisi o kadar fedakârken terk etmiş, birkaç hafta geçmeden de yanına gelen güzel bayana kur yapmıştı işte. Bunların hepsi böyleydi. Kadın güzel olmasa Naile belki umursamayacaktı; ama kadın aklını çoktan takmıştı Şemsi’ye. Henüz boşanmamışlardı; ama kendisini terk edip giden eşinin hayatına biri girerse, Şemsi dava açmak için bir an beklemezdi, tahmin edebiliyordu. Canının sıkıldığını belli etmeden kadının kartını alıp evine girdi. Önce çoraplarını çıkarıp çamaşır makinesine attı. Ardından banyoya gidip duş aldı. Üzerini değiştirdi. Uzun uzun saçlarını taramakla oyalandı. Kafası iyice karışmıştı.


Şemsi’yi düşündü. Aslında çok iyi adamdı Şemsi. Seviyordu onu. O kadar temiz ve düzenli olmasına rağmen, bilmeden hayatı ona zindan mı etmişti? Şemsi şimdi sahiden başkasıyla mı ilgileniyordu? Bu güzel kadın kafayı ona takmışsa er ya da geç aralarında bir şey olabilirdi. Onu kayıp mı ediyordu? Zaten kaybetmemiş miydi? Hayır, henüz etmemişti. Kendisini bırakıp gittiği gün bile bu kadar sıkılmamıştı yüreği. Şemsi’yi ne kadar sevdiğini fark etti yeniden. Ona haksızlık etmişti. Gittiğine aldırmamış gibi yapmış, gizli gizli ağlamış, bir gün arayıp sormamıştı. Acaba bir adım atsa Şemsi evine döner miydi? O da kendisini özlemiş olabilir miydi? İşyerinde hâlâ titiz davrandığına göre temizlikten nefret etmiyor olmalıydı. Bütün gece uyumadı. Ağzına bir lokma bir şey koymadı.


Sabah kalktığında kararını vermişti. Yanına gidip konuşacaktı. Önce güzel bir duş alıp giyindi. Demlenmiş çayından bir bardak doldurup kahvaltılık malzemelerle masasını hazırladı. Birkaç lokma yerken bile boğazına düğümlendi. Ne zamandır bu evde tek başına yemek yemekten iyice sıkılmıştı. Evlilik hayatından sonra bekârlık ne kadar ağır bir yüktü. Temiz ve özenle hazırladığı bu yiyecekleri, tatlı sohbetiyle eşiyle yiyemedikten sonra sanki hayat anlamsızlaşıyordu. Yutkundu; üzülmüştü. Özlemişti de. Kahvaltı masasını topladı. Bugün temizlikle oyalanmayacak, iyice süslenecek ve eşini yeniden kazanacaktı; kararlıydı. Üzerine giydiği açık sarı, kolsuz elbisesine uygun taşlı, şık bir kolye taktı. Saçlarını sardı. Makyajını yaptı. Küpelerini taktıktan sonra kendisine aynanın karşısında alıcı gözle baktı. Orta boylu, siyah saçlı, ela gözlü bir kadındı. Şu an dalgalı olan saçı ve hafif makyajıyla alımlı görünüyordu. Sarı kendisine çok yakışıyordu. Eşinin aldığı bu elbiseyi giymesi de çok anlamlı olacaktı elbette. Topuklu ayakkabılarını giyerek çantasını koluna taktı. Evi kontrol ederek kapıyı çekip çıktı.


            Gidiyordu. Acaba Şemsi onu görünce şaşıracak mıydı? Elbette şaşıracaktı. Üç haftadır hiç arayıp sormayan eşi, onun için hazırlanmış ziyaretine gelmişse belki de sevinecekti. Yoksa artık başkasıyla ilgilendiği için Naile’nin ziyareti onu üzecek miydi? Postanenin önüne geldiğinde kalbi heyecandan yerinden fırlayacak gibiydi. Postane içinde sıradaki bütün herkes dönüp Naile’ye bakmıştı. Demek ki çok şık görünüyordu.


Eşinin odasına doğru ilerledi. Odasında kendisini işe vermiş olarak çalışan Şemsi, kapının vurulmasıyla başını kaldırıp baktı. Karşısında Naile muhteşem bir halde duruyordu.


—Merhaba Şemsi.


Şemsi ayağa kalktı. İstemsizce eli saçlarına gitmiş acelece düzeltmişti.


—Hoş geldin Naile. Hayırdır? Bu ne güzellik?


—Senin için süslendim.


Şemsi şaşırmıştı. Bakışlarından eşine yeniden âşık olduğu anlaşılıyordu. Oturması için masasının önündeki koltuğu gösterdi. Hal hatırı önce Naile sormuş, Şemsi de zannettiğinden çok daha ilgili davranmıştı. Birlikte içtikleri kahve sırasında Şemsi gözlerini Naile’den hiç ayırmıyordu. Arada, konuşacak bir şey yokmuş gibi sessiz olsalar da giren çıkan dahi ortamı bozmamak için odayı hemen terk ediyordu.


—Mahallede ne var ne yok?


—Herkes iyi.


—Komşu Tülay Hanım nasıl?


—İyi, sineklerle uğraşıyor, dün onun evine de bizim eve de sinek girmişti. Tahmin edersin ki bir sürü iş çıktı bana.


Şemsi gülümsemişti. Hem çıkan işleri tahmin ediyor hem de Naile’nin “bizim ev” diye bahsetmesine seviniyordu. Demek ki Naile terk edildiğini kabul etmiyor, evliliklerinin bittiğine inanmıyordu. Naile öğle yemeğine gitmeyi teklif etse, Şemsi gelir miydi acaba? Bu kez lokantada garsonlardan kaşık, çatal değiştirmesini istemeyecek, evliliği hatırına titizliğinden ödün verecekti.


—Bana yemek ısmarlar mısın bugün?


—Olur, dedi Şemsi. Hemen çıkabiliriz, ben şefime bir söyleyip geleyim. Bekler misin iki dakika, hemen geliyorum.


Naile’nin yüzü gülüyordu. Beklemez miydi hiç? Bütün gece eşini tamamen kaybettiği korkusundan uyuyamamış bir kadın, bu kadar ilgiye karşılık değil iki dakika saatlerce bekleyebilirdi. Şemsi ile arasını düzeltebilirse çok iyi olacaktı. Onun odadan çıkmasıyla, çantasından çıkardığı aynaya baktı, gayet güzel görünüyordu. Şemsi, şefin odasına kapısını tıklatarak girmişti. Önce durumu anlatıp müsaade istedi. Anlayışlı adamdı şef. “Bir saatliğine Nazım ilgilensin senin işlerinle,” demişti. Ardından Şemsi izin isteyerek telefona sarıldı.


—Alo, Sevgi Hanım, merhaba. Nasılsınız? Ben Şemsi, postaneden arıyorum. Evet, iyiyim. Teşekkür etmek için aradım. Çok iyi rol yapmışsınız, eşim geldi biraz önce, birazdan yemeğe çıkıyoruz. Tülay Hanım ve senin hakkın ödenmez doğrusu. Evet, o da beni dün aradı. Temizlikçiye toplattığım o kadar sinekten sadece birini eve sokabilmiş; ama “Bir sinek bile yetti” dedi. Senin de titizliğinden bahsetti, harika oynamışsın. Tamam, gelişmeleri haber veririm. Görüşmek üzere. Sağ olun.


Telefonu kapattığında şef konuşulanları anlamaya çalışır gözlerle Şemsi’ye bakıyor, Naile ise eşinin odasında heyecanla onu bekliyordu.


(Ne Mutlu Canına isimli kitaptan) 

( Naile Neden Terk Edildi? başlıklı yazı F.Ç.Kabadayı tarafından 17.09.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu