BİR HATIRA
Yaz tatillerinde fırsat buldukça anneannemlere gidi-yorduk. O gün dayım bize geldiği için köye birlikte gittik. Akşam hoş beş sohbetle, hal hatır sormakla, ikram fasıllarıyla geçti.
Sabah uyandığımda bu ahşap evin ufacık
pencerelerinden güneş, yüzüme vuruyor; hayvan sesleri odaya doluşuyordu. Bu
güzel ahengi, köpeklerin havlamaları bozuyordu.
Küçük dayım, kahvaltıda hayvanları otlatmaya
beraber gitmemizi teklif etti. İlk kez böyle bir şeyde yer alacağım için çok
mutluydum. Babamdan izin koparmak, bu işe alışmaktan çok daha zor oldu.
Hayvanları, ahırdan çıkardık. Birlikte yola
koyulduk. Irmağı, tozlu yolları, daracık patikaları geçtik. Geldiğimiz bu
yokuşlu yol, otlarla ve çalılarla bezenmiş; ağaçlarla kuşatılmış, rengârenk
elmalarla donatılmıştı. Burada herkese göre bir şeyler vardı.
Yukarıdan aşağıya bakınca evler kaplumbağa gibi görünüyordu.
Ben gideceğimiz yeri bilmediğim için “Daha ne kadar var?” diye sürekli
soruyordum. Kötü alışkanlık sigarayla ilk tanışmamız, alışık olmadığımız fakat
bir şehirli çocuğun merak edip büyük zevkler aldığı bu maceramızda oldu.
Hayvanları otların bol olduğu yere götürdük. Hayvanların
iple bağlı oldukları küçük kazıkları çaktıktan sonra büyük bir ağacın altına
oturduk. Konuşurken, oynarken, şakalaşırken vakit bir hayli ilerledi.
Bizler iyice yorulmuştuk. Nevalemizi çıkarıp
bir şeyler yedik. Ben de, kardeşim de sigarayı doğru dürüst içmesini
beceremiyorduk. Dumana boğulup pöh pöh öksürdük. Genzimiz yandı, gözlerimiz
yaşardı... Dayımın keyfine diyecek yoktu.
Oynarken, koşarken, hayvanların iyi
otlamaları için yerlerini değiştirirken ikindi oldu. Midelerimiz garip sesler
çıkarıyordu. Nevalemiz çok azdı. Kim almaya gidecekti? Bütün problem buradaydı.
Kardeşimle dayım gitse bu dağ başında ben korkacaktım. Kardeşimle ben gitsek
dayım, başımıza bir şey gelmesinden, kaybolmamızdan korkacaktı. Dayım,
kardeşimle gitmeye karar verdi. Ben, mecburen onayladım.
Dayımla kardeşim gitti. Ben zararlı bir şey
var mı diye etrafı dolaşarak kolaçan ediyordum. Yalnızlıktan sıkılmaya, bu
ıssız diyarda korkmaya ve ürkmeye başladım. Etrafta in cin top oynuyordu.
Terörist ya da ayı, kurt, domuz gibi bir hayvan bana zarar verir diye endişe
duymaya başladım. Böyle bir durum karşısında neler yapabileceğimi diye düşünüyordum.
Ne olduğunu ayırt edemediğim garip sesler duydum.
Bu, biraz da korkunun eseriydi. Sesin geldiği tarafa kulak kesildim. Ses,
çalılıklar arasından geliyordu.
Ben:
- Kim var orada? Ortaya çık, diye ikide bir bağırıyordum.
Bağırmalarım, nafileydi. Aklıma pek parlak
bellediğim bir fikir geldi. Onu hemen uygulamaya koyuldum. Ses, teröristlere
ait zannıyla bir şey olmuş gibi yere yığılıverdim. Beni, böylece serbest
bırakırlar diye düşündüm. Gözlerimin ucuyla sesin geldiği yöne doğru
bakıyordum.
Birinin, bana doğru koştuğunu fark ettim. Ben
“Tamam! Şimdi halim pek yaman.” dedim. Vallahi nefes almaktan bile korkuyordum.
Biraz mesafenin uzaklığı, biraz da korkudan geleni tam olarak ayırt
edemiyordum. Bütün gücümü ve cesaretimi topladım. O garip sesleri çıkartanın
da, bana doğru koşanın da dayım olduğunu anlamakta gecikmedim. Kardeşim,
dayımdan gerideydi.
Onların da bana bir şey olduğunu zannederek
renkleri falan uçmuştu. Dayım, beni teskin etmeye çalışıyor, bense gülmekten
kırılıyordum. Benim gülmelerim, dayımın şaşkınlığını bir kat daha artırdı. Ona
durumu anlatmaya başlayınca o da başladı gülmeye. Ne de olsa zavallının benden
daha çok gülmeye ihtiyacı vardı! Neticede dayım, kendi kazdığı kuyuya düşmüştü.
Bu hatıramı, herkes pür dikkat dinledi. Onlar
da bu gülüşlere iştirak ettiler. Yengem, tavşankanı çaylarla içeri girdi.
Yengem:
- Haydi bakalım! Herkes çaylarını alsın.
Pastalar şimdi geliyor. Bu kadar gülüştüğünüz yeter, dedi.
Dayım, yengemin bakışlarıyla biraz
sakinleşti. Kardeşim, “Abi! Bu ne zaman olmuştu? Ben hatırlayamadım.” dedi.
“Sen daha o zaman küçüktün. Hatırlamaman doğal.” deyince dayımın tekrar gülme
krizleri tuttu. Dayım, yengemin “Artık yeter!” bakışlarıyla karşılaşınca odada
uzun sayılabilecek bir sessizlik oldu.
Dayım, çayını yarılar yarılamaz bana dönerek:
- Ümit! Allah aşkına, şunu bir daha
anlatsana, demez mi?
Yengemin bakışları, bu sefer daha yumuşaktı.
Ben, makaslamalar yaparak anlattım yaşananları. Çay faslı son bulmuştu. Dayım,
istifini hiç bozmadan gülmeye devam ediyordu.