YUVARLAK MASA

 

Kavurucu bir yaz günüydü. Güneş, bütün hararetini verebilmek için çırpınıyordu. İki arkadaşın canları, müthiş derecede sıkılıyordu. Bu sıkıntılarını giderebilmek için Turhal’a gittiler. Bir avuç içi kadar olan caddeyi dolaşmalarına ve mağaza vitrinlerini seyretmelerine rağmen can sıkıntılarını giderememişlerdi. İki arkadaş, yorgun düşmüştü. Yorgunluklarını dindirmek için bir pastanenin yolunu tuttular.

Yuvarlak bir masaya oturdular. İçerisi gayet serindi. Bu ortam, üzerlerindeki terlerin kurumasına iyi gelmişti. Pastane otantik bir şekilde dizayn edilmişti. Otantik yapı, Koray’ı çok etkiledi.

- Ne sipariş verirsiniz beyefendi, diye sordu garson onlara.

İkisi de dondurmalı baklava istedi. Koray, baklavayı çok severdi. Özer, dondurmayla başladı.

- Buraya sadece bir şeyler yiyip içmek için gelmedik. Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım. Konuşsana be Koray Bey! Niye sus pus duruyorsun? Bir derdin falan mı var senin? Hani bilelim arkadaş, dedi Özer.

Arkadaşını kırmamak adına; laf olsun, torba dolsun babından bir şeyler anlatma taraftarı değildi Koray. O, pastanenin otantik ortamıyla ilgilenmekle, pastaneyi yeniden dizaynla meşguldü. Bazı nesnelerin yerini hiç beğenmemişti. Zihnini, onları daha münasip bir şekilde nasıl dizayn edebilirim diye iyiden iyiye yoruyordu.

Arkadaşının tekrarladığı soruyu, duymamış gibi yaptı. Kendisini mecbur hissedince bazı eşyaların milimetrik hesaplarının ve simetrik duruşlarının yanlış olduğunu anlattı arkadaşına.

Özer Bey:

- Boş ver bunları şimdi, dedi.

O da arkadaşının kendisini sıkıştırdığını hissetti. Dayanamayarak ona bir anısını anlatmaya başladı:

- Üniversite ikinci sınıftaydım. Rahatsız olduğum için bir gün üniversitenin araştırma hastanesine gittim. Sırada fazla kişi yoktu. Kalp grafiği çektirecektim. Karşımda duran takım elbiseli ve kravatlı adam, bana “Nerede okuyorsun?” diye sordu.

Ben de:

- Türk dili, dedim ona en kestirme yoldan.

- Bu isim, bölümün için yeterli mi?

- Genelde böyle söylenir de…

- Uzun lafın kısası, bu şahsın beni uyarmasıyla genel olarak kullanılan bölümümün sonuna “ve edebiyatı”nı yerleştirdim. Sonra ikimiz de sustuk. Bazen bakışlarımızı kaçırdık birbirimizden.

Ben de bu adama:

- Siz nerede okuyorsunuz, diye sordum.

- Ben, okuyor gibi mi görünüyorum sence?

- Evet!

- Ben, iktisat fakültesinde Yardımcı Doçent Süleyman Tiftik’im.

- Büyük bir pot kırmıştım aslında. Gerçi adamın alnında unvanı yazmıyordu ama… Utancımdan yüzüm kıpkırmızı kesildi ve yerin dibine girmiştim sanki.

Konuşmuştu işte! Topu topu konuştuğu bunlardan ibaretti Koray’ın. Konuşması sadece bir hatıraydı alt tarafı. Onun bu huyunu ve karakterini iyi bilen ve iki yıldır kendi çizgisine bir türlü getiremeyen Özer de ona bir hatırasını anlatmayı yeğledi:

- Lise üçüncü sınıfa gidiyordum. Bir arkadaşımla şakalaşıyordum. Şakalaşmalarımız, birbirimizi koşarcasına yakalamaya dönüştü. Onu bir köşede sıkıştırdığımı zannettim. Çünkü sırtı, bana dönüktü. Arkasından çaktırmadan sessizce yaklaştım. Ensesine bir şamar vurdum. Hemen ardından da sırtına öyle bir atladım ki… Birden döndü bana. Meğer sırtına arkadaşım diye atladığım kişi, Davut Öğretmen’miş. Ama arkadan tıpatıp arkadaşımı andırıyordu. Ben nereden bileyim onun öğretmen olduğunu.   

- Hoca sana bir şey demedi mi?

- Allah’tan bir şey yapmadı. “Ne yapıyorsun böyle evladım?” dedi bana sakin bir tavırla.

- Acayip derecede kendimi mahcup hissettim. Elleri-mi kavuşturup karşısında süklüm püklüm, süt dökmüş kedi gibi duruşumu hiç unutamam. Durumu, sonra kendisine izah ettim ama…  

Yine bir suskunluk parsellediler aralarında. Özer, konuşması konusunda bir savcı edasıyla sıkıştırıyor fakat onu bir türlü ikna edemiyordu.

-          Konuştum ya! Bir hatıramla yetin işte!

Konuşmuştu doğrusu. Fakat laf lafı bir türlü açmamıştı. Nice yuvarlak masalar vardı ki muhabbetin en koyusu, tartışmaların en hararetlisi, kritik değerlendirmelerin en âlâsı onlarda gerçekleştirilirdi. Ama bu masada hiçbirinin adı bile okunmamıştı.

Özer, onun bu hatırasına da rıza göstermişti. Gerçi başka çaresi de yoktu. Birlikte kalktılar ve evlerinin yolunu tuttular.

 

 

 

 

 

( Yuvarlak Masa başlıklı yazı REİS-1 tarafından 12.01.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.