Piri Reis, Osmanlı İmparator'luğunun en görkemli yıllarının yaşandığı Kanuni Sultan Süleyman döneminde yetişmiş en büyük bilim adamlarından biridir. Bu nedenle, sık sık değinildiği gibi Piri Reis’in Bahriye’si, bir denizcilik kitabı olmanın ötesinde bir coğrafya atlası, Akdeniz’in bir sosyal ve ekonomik coğrafya kitabıdır. Üstelik içerdiği bilgilerin gözlemlere ve araştırmalara dayandırılmış olmanın yanı sıra, gereken yerlerde kaynak gösterilerek bilgilerin güvenirliği pekiştirilmiştir.
O günlerin koşulları içinde böyle bilimsel nitelikli bir yapıtın hazırlanabilmesi, ancak yazarının bugünkü anlamda bir bilim adamı olmasıyla açıklanabilir. Piri Reis’i çağdaşı bilim adamlarından ayıran en göze çarpan özelliği, çalışmalarını bugünkü bilim adamı anlayışıyla yapıp ortaya koymasıdır. Piri Reis’in yapıtları ve özellikle Bahriye, özetlenen görüşler açısından ele alınırsa, onun çağdaş bilim adamlarının yukarıda belirtilen niteliklerine sahip olduğunu görüp hayranlık duymamak olanaksızdır. Bu noktada ilk vurgulanacak husus, Piri Reis’in gerek haritalarını ve gerek kitabını kendi yapmış olduğu gözlemlere, topladığı kaynak belgelerine ve yine kendi araştırma ve deneylerine dayandırarak bilimsel biçimde hazırlamış olmasıdır. Bilgi toplama, araştırmanın temelini oluşturmaktadır.
Piri Reis için bilgi toplamanın bir ayağı gözlem, bir ayağı da inceleme ve araştırmadır. Özellikle gözlem onun için kaynak bilgi ve deneyim demektir. Doğal olarak araştırmacının gözlemlerini bilimsel sonuçlara dönüştürmeyi de başarması özelliği Piri Reis'te de bulunmaktadır. Nitekim daha Bahriye’sinin ilk sayfalarında, onun çalışmalarını gözlem, araştırma ve bunların değerlendirilmesine dayandırdığı anlaşılmaktadır. Aşağıdaki örnekler Piri Reis’in gözlem, araştırma ve kaynak bilgiye verdiği önemin kanıtlarıdır Günümüzde piri reisin hayatını okuyan ve öğrenen 26 yaşındaki seyit han bu bilgi ve keskin zekanın karşısında hayretler içinde kalarak derin düşüncelere dalmıştı.Üniversite öğrencisi olan Seyit han, doktora tezinde piri reis,eserleri ve hayatının Osmanlı dönemine ve bugünümüze nasıl ışık vurduğunu ve bu yansımalarla denizcilik alanındaki bilgilerinin günümüzde nasıl yansıtılması gerektiği ve trajedik ölümündeki, sır perdesini aralayacak tez üzerinde çalışarak bir an önce teslim etmenin uğraşında iken,aylarca araştırdığı piri reisin hayatını okumanın ve araştırmanın yorgunluğu içinde uykuya daldı.
Daldığı bu derin uykuda denizde tek başına yol alırken yolunu kaybederek ıssız bir adaya düşerek piri reis ile karşılaştığı rüyanın etkisi ile derin hissiyatlar, içinde heyecanla kalbi yerinden sökülürcesine atıyordu.Kaptanı derya yaşlanmış üzgün ve mahzundu.Kendi kendine ağaçlardan kurduğu kulübede otururken gördü.Yanına yaklaştı.Tanıyıp,tanımamak arasında gitti geldi.Cesaretle
-Siz,meşhur Osmanlı donanmasının kaptanı piri reis değil misiniz?
-Doğrudur bre evladım.
-Siz burada ıssız
adada tek başına yalnız neden duruyorsunuz? Oysa siz Osmanlı
İmparatorluğu döneminde uzun çalışmalarla denizde yolunu ve
yönünü kaybedenlere çizdiğiniz haritalarla yönlerini
gösteren,şimdi günümüzde gelişen teknoloji ile uydudan çekilen
dünya resimlerinde bile olmayan ayrıntıları bundan asırlar önce
bilerek çizen dahi ve keskin zeka sahibi olan bir gönül insanı ve
kaptan derya tek başına benim gibi denizde yolunu kaybetmiş ıssız
adada kalıyor!!
-Haklısın
bre evladım,beni iyi tanımışsın.Rüyana girme nedenime
gelince;”hayat hikayemi ve eserlerimle ilgilenmen ve mezarda
yatarken kemiklerimi sızlatan beni ganimet hırsızı olarak”
yargılayarak boynumu vurmalarına neden olan asılsız olayı gün
yüzüne çıkarman için bre evladım girdim.
-Bende
çok üzüldüm kaptanı derya!
-Şimdi beni iyi dinle evladım.Karamanda günlerden bir gün, hava
hafiften rüzgarlı, mahallede oyun oynayan çocuklar içinde ilk
bakışta keskin bir zekaya sahip olduğu ilk görüşte belli
oluyordu.Arkadaşları oyun peşinde koşuştururken o evin kapısının
önünde elinde kağıt ve eski kırık bir kalemle bir şeyler
çizmekle meşguldüm. Dünya hakkında sorduğu sorusu karşısında
cevap veremeyen şaşkınlığını gizlemeyen hocasının takdirini
alan çocuktum .Bu yukarda anlatılan olayı günlerce rüyasında
görerek çözmenin ve çizimlerle uğraşarak kendince haritaya
benzemese de çizimlerin bir gün insanların yollarına ışık
tutacağını görerek kan ter içinde uyanan dahi ve Osmanlı
denizcisi olarak tarihe keskin zekası ile hizmet eden Ahmet Muhittin
Piri reisten başkası değildi.Pîrî Reis, Ahmet Muhiddin Piri,
Ahmet ibn-i el-Haç Mehmet El Karamani (d. 1465-70, Gelibolu – ö.
1554, Kahire), Osmanlı denizcisi. Amerika’yı gösteren Dünya
haritaları ve Kitab-ı Bahriye adlı denizcilik kitabıyla
tanınmıştı.Piri
Reis’in babası Karamanlı Hacı Mehmet, amcası ise ünlü denizci
Kemal Reis’tir. Piri denizciliğe amcası Kemal Reis’in yanında
başladı; 1487-1493 yılları arasında birlikte Akdeniz’de
korsanlık yaptılar; Sicilya, Korsika, Sardunya ve Fransa kıyılarına
yapılan akınlara katıldılar.Şaşkındı.Hayretler içinde,piri
reisi dinlerken aynı olayları yeniden yaşıyorlardı. Piri
reis
-Asıl
adım Muhiddin Piri'dir. Karamanlı Hacı Ali Mehmed'in oğluyum ve
ünlü Osmanlı denizcisi
Kemal Reis'in yeğeniyim. Akdeniz salmış ünlü bir korsan
olan amcasıKemal
Reis’in
(1450-1510)
“Gelibolu çocuçocukları su içinde tıpkı bir timsah gibi
yetişirler dediği gibi yetiştim.. Tekneler benim beşiğim, gece
gündüz denizlerin çırpıntısı ninnilerimdi.” dediği gibi
burada yetiştim ve 11 yaşına geldiğinde onun tayfalarına
katıldım(1481). 1487'de Onunla birlikteİspanya'daki
Müslümanların yardımına
gittik.
1491-1493 arasında Sicilya,Sardunya,Korsika adalarına
ve Güney Fransa kıyılarına yapılan akınlara katıldım. Ben14
yıl boyunca amcam Kemal Reis’in Akdeniz’deki seferlerine
katıldık. Hayatının bu dönemini, tüm gittikleri yerlere ait
gözlem ve deneyimlerini yazdığı, dünyaca ünlü denizcilik
kılavuzu Kitab-ı Bahriye’den izleyebiliyoruz. 1494 yılında
Grenada’da (İspanya) zor durumdaki Endülüs Müslümanlarının
Osmanlıdan yardım istemesi üzerine,Amcam Kemal Reis buradaki
Müslüman toplumu gemileriyle Kuzey Afrika’ya taşıdık.1495’te
Fatih
Sultan Mehmet’in
oğlu Beyazıt hükümdar olunca, geniş topraklara yayılmış olan
imparatorluğun ancak çok güçlü bir deniz gücüyle burada
egemenliğini sürdürebileceğini düşünüyordu.. Bunun üzerine
Akdeniz’de korsanlık yapan yetişmiş, iyi savaşçı Türk
denizcilerine Osmanlı donanmasına katılmaları için davette
bulunurdu.Amcam Kemal Reis’in de Osmanlı donanmasına
katılmasıyla, amiral olan amcamın yanında ben Pir reis, gemi
komutanı olarak Akdeniz’deİspanyol,Ceneviz,Venedik donanmalarıyla
ve pek çok deniz üssünün alınmasında savaştık. Yine bu sırada
bulunduğu denizlerin rüzgar, akıntı gibi özelliklerini not
alıyorum, ada ve sahillerin coğrafi ayrıntılarıyla birlikte
haritalarını çıkarıyordum. Savaşlarda ele geçirilen düşman
gemi ve esirlerinden onların denizcilik ve haritacılık bilgilerini
araştırıp, bulduklarını kendi elimdekilerle birleştir ererek
özenli bir arşiv oluşturuyordum.Yine
bir gün denizde seferdeyiz,apazlama istikametinden gelen rüzgarla
alabora olduk olacağız. Halat volta etmek için ağaç veya
metalden yapılmış silindirik biçimde güverte veya rıhtıma
bağlanmış bir eleman rüzgarın etkisi ile koptu kopacak.dayım
kemal reis,etrafa emirler yağdırıyor.Gemiyi kontrol altına almak
için,bu işin üstünde gelmek için etrafına bağırarak
-Haydi cihanın bütün arslanlarım canlarım ha gayret. Ortalık karışık, beyaz olanlar, siyah olanlar hepsi gemiyi kurtarmanın telaşında -Aganta arslanlarım aganta. Bende kopacak elemanı sarmak ile bulduğumuz iple sarmanın telaşındayım.
-Alama kürek aslanlarım,alberaber
Herkes küreklere hücum etti,deniz bizi girdaba doğru çekiyor.Saatler sonra rüzgar durdu,tam rahatladık derken korsanların saldırısına uğradık.Güç ve dermandan kesilen ben, dayım ve tayfalar ağır kayıplar verdi ve dayım kemal reisi burada kaybettik.Ana omurga zarar gördü.Dayım -Arslanlarım,arıya ha arıya, Yani sancakların ve çubukların aşağı indirilmesi olan bu deyimi korsanları aşağıya atalım demek istiyordu. Ben ve tayfalar gemiye bağlı iplerler den uçarcasına savaş veriyorduk,ama nafile kemal reisi kaybettik. -
-Çok üzülmüşsünüz?
-Evet evlat çok üzüldüm.Büyük üzüntü içinde bir süre denize açılmadım. Daha önceki tecrübelerim ,bilgilerim işinde çizim yaparak haritalar çizmeye başladım.Amerika kıtasını gösteren haritayı o zaman yani 1513 de çizdim.Ve kitabım,kitabı bahriyeyi de o dönemlerde yazdım. Allah'ın takdiri bu olay olmasa idi ben bu haritayı ve kitabımı yazamayacaktım ve bu çizimlerimi yapamayacaktım,1516 yılında Osmanlı donamasına kaptan olarak geçtim.O günü hiç unutamıyorum.Padişah 1 Selime Yavuz beni çağırmıştı,heyecanla ne yapacağımı bilmiyor ve heyecandan kalbim yerinden sökülecek gibi oluyordu.Huzuruna vardım.Gözlerine baktım.
-Gel kaptan,methini çok duyduk,seni Osmanlı donanmasına kaptan olarak görevlendirildim.
-Devletlüm nasıl münasip görürlerse.
-Bilirsin kaptan etrafımızda Müslümanlar zalimin zulmü altında iniler,onlara yetişmek gerek,halleri ile haldaş olmak gerek ,işin zordur kaptan.
-Bilirim devletlüm bilirim. Dedikten sonra huzurundan ayrıldım işte evlat bundan sonra, savaşlarım başladı.1517 çizdiğim haritaları 1.SelimYavuza-teslim ettim.1521 de kitabı bahriyeyi bitirerek 1522 de Rodos seferine çıktım.1524 de sadrazam makbul İbrahim paşayı, mısıra götüren gemiye kılavuzluk ettim.Daha sonra sadrazamın ilgisi ile tekrardan gözden geçirerek1 .Kanuni sultan Süleyman''a sundum.1528 de çizdiğim ikinci haritamı da padişah'a armağan ettim.Korsanlık yıllarımda bile hiçbir masuma saldırmadım,Müslümanlara ve masum olanlara, ister Müslüman olsun olmasın haklarını korumak için seferlere çıktım ve savaştım.1528 de güney denizlervde görev aldım.
Osmanlı
Donanması’nın Venedik Donanması’na karşı sağlamaya
çalıştığı deniz kontrolü mücadelesinde Osmanlı donanmasında
gemi komutanı olarak yer aldım, böylece ilk kez savaş kaptanı
oldum. Yaptığım başarılı savaşların sonucunda Venedikliler
barış istediler ve iki devlet arasında bir barış anlaşması
yapıldı. Ben Piri Reis, 1495-1510 yıllarında İne bahtı,, Moton,
Koron, Navarın, Midilli, Rodos gibi deniz seferlerinde görev aldım.
Akdeniz’de yaptığım seyirler sırasında gördüğüm yerleri ve
yaşadığım olayları, daha sonra Kitab-ı Bahriye adıyla dünya
denizciliğinin de ilk kılavuz kitabı olma özelliğini taşıyacak
olan kitabımın taslağı olarak kaydettim. Bazı tarihçilere göre,
Osmanlı padişahı dünya haritasına bakmış ve ‘Dünya ne kadar
küçük…’ demiştir. Sonra da, haritayı ikiye bölmüş ve ‘biz
doğu tarafını elimizde tutacağız..’ demiştir.. Padişah, daha
sonra 1929′da bulunacak olan diğer yarıyı atmıştır.
Seyit
han
-Bazı kaynaklarca,
günümüzde bulunamamış olan doğu yarısını, Hint Okyanusu’nun
ve onun Baharat yolunun kontrolünü ele geçirmek için, Padişahın
yapacağı olası bir sefer için kullanmak istediği bile iddia
edilmektedir. Senin seferden sonra, tuttuğunuz notlardan, bahriye
için bir kitap yapmak amacıyla Gelibolu’ya döndünüz değil
mi?.
-Evet evladım
döndüm.
-Derlediğiniz
denizcilik notlarını bir Denizcilik Kitabı (Seyir Kılavuzu) olan
Kitab-ı Bahriye’de bir araya getirdiniz. Kanuni Sultan Süleyman’ın
dönemi, büyük fetihler dönemiydi. Sen 1523′deki Rodos seferi
sırasında da Osmanlı Donanması’na katıldın. 1524′de Mısır
seyrinde kılavuzluğunu yaptığı sadrazam Pargalı Damat İbrahim
Paşa’nın takdiri ve desteğini kazanınca, 1526′da gözden
geçirdiği Kitab-ı Bahriye’sini, İbrahim Paşa aracılığıyla
Kanuni’ye sundu. Sen Piri Reis’in 1526′ya kadar olan yaşamını
içine Kitab-ı Bahriye’den okudum. Daha sonra 1528′de, ilkinden
daha içerikli, ikinci dünyayı içine aldığın haritanı çizdin.
1533 yılında Barbaros Hayrettin Paşa kaptan-ı derya olunca Sende
de Derya Sancak Beyi (Tümamiral) unvanı alan sen, sonraki yıllarda,
güney sularında devlet için çalıştın.
-Aferin
evlat çok iyi araştırmışsın? Evlenemedim evlat ömrümde,bir
anneme sarıldım birde geceleri soğukta rüzgara sarıldım da
yattım.Sevdaları hep deniz feneri gibi bekledim, varlığını
hissettiğim ama bulamadığım tüm deniz fenerlerim ışıksız
çıktı.Geceleri gökyüzünü yorgan yaptım da üstüme örtümde
yattım evlat.Sıcak bir yuva ve ev hasreti ile içim yandı,içimi
söndürecek birini ararken,acıyan içimi saracak ALLAH ı buldum
evlat. Denizcilere sevda zordur, zalim bir meslektir, hastalıktır.Biz
vatanımız için milletimizin selameti için kalbimizi denize
çaldırdık ve bu mutluluk dan vaaz geçtik evlat.Bilir misin evlat,
şöyle güzel bir hatunun gözlerine bakışta bir defa içimiz
ısınmadı.Deniz bakışları köpük köpük, sonsuzluğu anlatan
mavilikti.Deniz bakmaya doyamadığım, derinliklerinde kendimi
kaybettiğim Rabbimin lütfüdür biz denizcilere…Balıkların
sevdasını bilir misiniz? Onların bizim gibi birbirlerini sımsıkı
sarıp sevgilerini gösterecekleri kolları yoktur. Dokunamazlar
birbirlerine ama, yüreklerinde hissederler sevgiyi işte bende
dokunamıyorum denizin maviliğine, o eşsiz güzelliğe ama
yüreğimde ta derinlerde hissediyorum denize olan sevdamı...
Piri
reisin gözleri buğulandı iki damla yaş yanaklarında süzülerek
yere damlayarak yerdeki kumları yakarak ,denizi dağladı.Seyit han
üzgün,sessiz dinliyordu
-Annemin
gözlerinden başka kadın gözü göremedim hayatımda, annemin ve
babamın kollarından başka kimsenin kollarına sarılamadım
evlat.Denizcinin yüzlerce sevdalı olan limanları vardır,
sevdalısı yoktur.Gerçi son zamanlarda anne ve babama da
sarılamadım, kokularını içime çekemdim, gidişlerin kapısını
açık bırakıp, dönüş kapılarını hep kapalı tuttum. Bu
sevdalardan da mahrum kalırsın evlat,senin gibi bir evladım
olmasını o kadar çok arzuladım ki; vicdansız zalimlerin
zalimliğine yetişmekden aile olmaya , baba olmaya
yetişemedim,vatan,ve milletimizin dertlerine yetiştik oda bize
yettielhamdülillah.
Piri
reis ve seyit han yutkundular ve birbirlerinin gözlerine bakarak
başlarını öne eğdiler.Piri reis
-Evladım
olsa ne olacak ki bana doyasıya sarılamadan,bana baba demekten
mahrum kalmaktan başka nesi olacaktı?Babasını
görmedikten,sarılmadıktan sonra olsa da ne anlamı olurdu? Mahzun
gözleri ve gönlü hep yollara bakarak geçirecekti.Ama olsun özlem
duymayı bilirdik baba,oğul olarak.Milletimiz,padişahımız sıcacık
yataklarında, sıcacık hanımları ile yatsınlar diye bunlardan
vaaz geçtik evlat,biz bu duyguları görebilecek kadar yakın,
dokunacak kadar uzak yaşadık .
Seyit
han özlem dolu gözlerle
-Beni
oğlun farz et ve gel bana baba şefkati ile sarıl Hızır reis,oruç
reisin kardeşi,denizlerin fatihi Barbaros baba, bana sarıl babam
gibi.Benimde babam yoktu üç yaşında vefat etmişti.Gel sarıl da
baba kokusunu duyayım, duyayım,şefkati bilemedim gel sarıl da
bileyim, damarlarımda hissedeyim,Barbaros babam.
İkisi
de birbirlerine özlemle sımsıkı sarıldılar.
-Gel aslan oğlum benim can içinde can olan oğlum seyit han.
Bu sahneye tüm gökyüzü ağlarcasına yağmurla doldu denizler taştı ve arkasında güneş tüm sıcaklığı ile bedenlerini kavuşmanın sıcaklığın hissettiren sıcaklığı içinde bedenlerini sardı ve gülümsedi.
-Çocukluğumda oynamama engel olan sebep neydi bilmiyorum,gökyüzünü yıldızları izler,kainatı seyreder kafamda yollar çizerdim.Büyüdüğümde deniz benim bir hayat parçam oldu,ondan uzaklaştıkça nefes alamıyordum.bir gün ayrı kalsam beni sanki çağırıyordu.Nereye nasıl gideceğimi hiç düşünmeden yelkenler fora der denize koşar okyanusun serin dalgalarında hayat bulurdum.
-Deniz hayatınızdan önde gidiyor, hayat arkasından takip ediyor der gibisin, Kaptanı derya babam.
-Doğru söyledin bre evlat, anne babamdan yurdumdan ayrılınca geceleri dümen başında ağlardım,ama denizden ayrı kalınca sıkılırdım nefes alamaz olurdum evlat.Sukuneti ümmete sunmak için gece gündüz aylarca seferlere çıkardım,ümmet için gecelerimi uykusuz geçiridim onlar rahat uyusunlar diye evlat.
Seyit hanı bu sözler karşısında şimdiye kadar tatmadığı bir sızı ve hüzünle gözlerinde bir kaç damla aktı.
Kaptanı derya babam,sevgiyi huzuru Allah'ın izni ile her yerde estirmek için kendi ömrünü feda etmişsin,ve sonucunda ise zalim kıskanç bir iftira ile sonun hazin bir ölüm oldu.
-Doğru söyledin bre evlat,ben insanların gönlüne gittim,onların gönlünde huzur esmesi için çabaladım,söyle bu dünyada yaratılış gayemiz insanların gönlüne sevgi ile girmek onlara huzuru getirmek değil midir evlat.
-Ah birde sen şimdi gel gör halimizi...Hiç aşık olmadınız mı kaptanı derya babam bir güzel kıza?
-Evlat zaman mı vardı zalimden nefes almak için,bir güzelin gönlüne konarak kelebekler gibi uçmaya,denizden karaya inerek akşamın sümbül kokularını güzel bir kızın saçında koklamaya zaman mı var dı evlat.Yoktu böyle bir zaman evlat!
Beraberce adayı dolaşmaya ve yemek için balık tutmak için yürüyüşe çıktılar.Denizin maviliği pırıl pırıldı.Hava güneşli ve çok sıcaktı.Piri reis seyit hanı tepeden tırnağa süzdü – Sevdiğin bir kız var mı evladım?Aşkı aramak için kendinden bir şey verdin mi? Sevmek istediğine veya hoşlandığın bir kıza; bu vermek hediye vermek, kur yapmak, değil kendinden bir parça gönlünden canından kalbinden bir parça sevgi verebildin mi? Karşılıksız, olarak seni sevmese bile bu uğraş sonucunda.
-Anlayamadım, açık konuşurumsun,kaptanı derya babam?
-Açık değil mi konuşmam?
-Anlayacağım şekilde, açık değil. Kendimden bir parça derken, kalbimi söküp vermem gerektiğini mi söylüyorsun?
-Hayır evladın onu söylemek istemedim. Söylemek istediğim kendinden bir parça derken; gönlündeki aşkı ve sevgiyi vermedin mi, aradın mı?
-Hayır,verdim ama aramadım. Aramam mı gerekirdi?
-Evet. Nasıl?
-Arayarak, aşk sadece; arayanların bulabileceği bir sevgi selidir. Aşka layık olmak gerekir ki aşkı ve sevgiyi bulasın, yoksa birisini sevmekle asık olursun ama aşkı bulamazsın sadece kendini avutursun, aşkı buldum diyerek. Kendini aşkı yaşamaya layık görmezsen aşkı bulamazsın.
-Şimdi bir kızı beğenmek, sevmek onunla hayat boyu beraber olmak ve bunun sonucunda ,çocuklarımızın olması aşk değil mi?
-Gerçek aşk değildir ki evladım, gerçek aşk karşılık
vermeden ve sevmek ve sevmenin sonucunda dediğim gibi karşılık
alma san'da, hayata küsmek değil sevmeye devam etmektir evladım.
Senin dediğin gibi sevmek kendinden bir şey katmadan gönlünü
avutmaktır, bir süre sonra sevgin biter monotonlaşırsın ama
kendinden bir parça verirsen, her zorluğa rağmen bu bazen bir
bedeninde parça olur bazen de onun istediğine karşılıksız razı
olursun usanmadan hoşnutluk içinde. Aşka layık olmak için, layık
olmak gerekir. Gerekirse bir ömür boyu usanmadan onun istekleri
karşısında bıkmadan usanmadan, çalışmak gerekir. Ona
özgürlüğünü vereceksin. Şöyle açıklayayım beğenmediğin
bir huyu veya yaşamında hoşlanmadığın insanı değiştirmeye
çalışmak için önce, kendinde değiştirmek istediğin o huyu ve
yaşamını kendinde değiştireceksin ki, karşındakini kötü
huyunu ve yaşamı değiştirebilesin. Yoksa karşındakinin
özgürlüğünü, kısarsan bir süre sonra ona taktığın bu
kelepçe veya boyunduruk onu boğar veya sıkar, bir ana önce
kaçmanın hayali ile yaşar sana bir şey veremez.
-Vermek derken mal ev, araba mıdır?
-Hayır,
vermek bu değil kendinde olanı vermek. Bu dediklerin dünya
metasıdır ihtiyaç olur da kullanılır diye verilendir verirken
kılı kırk yararak vermek değildir karşındakine. Verirsem, buna
layık değildir yerine ben vermeye layık mıyım karşılık
gözetmeden onu incitmeden vermektir. Yoksa ev, araba, gibi dünya
istekleri gelip geçici olur ve insan arzuları, almakla tatmin olmaz
sürekli ister. İstemeden vermek layık mı değil mi değil, ben
vermeye layık mıyım karşılıksız olarak, budur aşkta önemli
olan. Sevdim âşık oldum diye evlenenler, bir süre sonra
boşanıyorlar ve hayal kırıklığına uğrayarak hayata
küsüyorlar.
-Çok
güzel anlattın şimdi anladım. Evliliği sürdürmek için ne
yapılmalıdır?
-Evlilik
iki kişinin bir ömür boyu iyi ve kötü günde bir arada olup bu
zorluklara karşı göğüs germesi gereken bir yaşam şeklidir.
Mehmet Aluç
Devan edecek İnşALLAH
Kaynak:
http://www.metin1.net/piri-reis-ve-haritaları/)
İslam
Ansiklopedisi (cilt 9, sayfa 503, MEB 1964)
Osmanlı
Tarihi (Ord.Prof. İsmail Hakkı Uzun çarşılı, cilt II, sayfa
397, TTK
1983)
http://www.rehberim.net/forum/tarih-rehberim-217/872177-kanuni-sultan-suleymanin-pargali-ibrahimi-oldurme-sebebi.html#ixzz2KpXzTmeO
http://www.shodb.gov.tr/pirireis/oturumlar/bilim_adami_yonu_piri_reis.htm