Buğulanmış bir pencere
önünde durduğum ve kerelerce yazmaktayım adımı. Devamı yok hiçbir cümlenin.
Telafisi de yok kırılan ne varsa gönlümü kanatan.
Ne çok teferruat ne çok
edim ne çok izlek arda kalan.
Noktanın izdüşümü kadar
baskıcı aslında hissettiklerim. Kaçıp gitme arzusuyla yanıp tutuşuyorum.
Buharlaşmak ve görmeyen gözleri ile dokunurlarken ruhuma.
Acıyor hem de nasıl.
Kanıyor tüm o
ısırıklar.
Bir fikir bir hayal ve
hiçliğe tekabül eden ne varsa kıyısında tüm o söylencelerin…
İnsanların senkronize
halleri. Tüm enerjinin yayılımı ile çarpılan ve çarpıtılan istemsizce.
Vakıf olmak kadar
sınırları ihlal edilmiş bir devinim dönenip dururken eksenimde.
Bitimsiz bir tahakküm
her daim süre gelen ve biteviye yükümlü kılındığım çözmekse evet, çözmek o
semavi özü. Boynumun borcu ne de olsa. Tek sorumlu olduğum merci yine de
insanların anlamamakta direndiği.
Her bir satır bir
enstantane aslında şu silik hayatlardan. Üzerlerini fosforlu kalemle çiziyorum
eşleşirken yol üstünde rast geldiğim kim varsa.
Bazen uçuk pembe
gölgeler bazen simsiyah koyultulmakta hissettiğime kani olduğum ve o durağan
seyri yol üstünde durup da koparttığım her bir çiçek ve ciyaklarken koparmaya
kıyamadığım zaman zaman çığlıklarına kani olduğum o melun yaprakları ile ayrılmaz
istemezken köklerinden.
Gitsem keşke ama
nereye…
Kaç kez yeltendim oysa
ve her bir edimde sil baştan hayat.
Sevebilir miyim yeniden
peki? Ne zaman pes ettim ki, deme hakkım olsa keşke ve keşke ruhumu kemiren
şüpheyi koparıp atsam. Derinden ve sessizce kemirilirken ruhum demleniyorum her
yeni gün ve direniyorum değişmemek adına. Nefsin çukurlarına düşmemek tek gayem
ve sıyrılmak ait olmadığım o komünün sıradan bir üyesi olarak addedilsem de…
Olduğum gibiyim ve
herkes kendince zannımca eşleşme gayesi gütmesem de farklılığımın farkındalığı
çalıp çırpan tüm hevesimi.
Tanımsız çoğu duygu
Sayısız mekân izafi
aslında
Varmak adına
Çok ama çok uzaklarda
saklı…
Günlerden bu gün ve
duygulardan imkânsız. Seyri âlemindeyim yine devranın kuşbakışı olsa da tek
namzet anlamak adına bilinmezi kar bildiğim ne çok duygu ve adsız kahramanları
şu kalbin.
Cinsiyetler izafi ne de
olsa. Ne de olsa hükmeden tek güç ve İlahi Adalet. Bir yanımda çocuk ben bir
yanımda yaşı kemale ermiş bir varlık. Varlıksızlıkla imtihan edildiğim kim
bilir kaçıncı faslı şu garip gönlün. Ehli keyif alabildiğine ve fazlasıyla
mağdur hatta mağrur bir yenilgi kerelerce işgal edilmiş olduğum ve kontağını
çoktan kapadığım kara kutu.
Mil çekilmiş gözlerime
belli ki… Belli ki yine uçuyorum ayaklarımın kim bilir kaçıncı kesilişi yer
bildiğim o düzlemden.
Kaç milyonuncu boyutta
kulaç attığım ise koca bir bilinmez.
Eşkâlini bilmediğim ne
çok insan ve vicdanımın sesi nüksederken gecenin bir vakti…
Kaçıncı ömrün kaçıncı
baharı kaçıncı sanrısı hatta kim bilir neyin tahayyülü bir bilinmezde yol
alırken vicdanımla baş başa.
Kaçıncı söylem
Tanrı’nın duymakta usandığı hatta vakıf olamadığım o saklı yarınlar içinde üç
beş izlek dünden kalan.
Anın izdüşümü her yeni
güne gebe iken gece.
Günün tüm kazanımı
belki de biriken içimde ve bir bir döküyorum eteğimdeki taşları bir yandan
eşelerken toprağı.
Tanımaksa insan denilen
eşref-i mahlûkatı işte işe yine kendimden başladım onca örselenmeye inat.
Mazoşist bir ruhun yanılgısı mı tüm olup biten yoksa görmez gözlerimle el
yordamı ilerlerken…
Teneffüs ettiğim şu
havada saklı ne çok molekül var kim bilir ve tüm o kimyası ruhumun neye tekabül
ettiğini bilmez iken yarınların ve tüm o yarımlarım hala bütüne ulaşamamışken.
Sefil ve yordanası
kimlikleri ile arz-ı endam ettiler kaçak ruhlar ararlarken izdüşümlerini ve
gölgelere sığınırken sırlar, bir bir örtüyorum üstlerini. Sözüm ona gizliyorum
ve sığınıyorum o sis perdesine ulaşılmamak adına.
Serzenişleri ayyuka
çıksa da isyanları zaten günah unsuru.
Bir çocuk görüyorum
koşturup duran. Ha düştü ha düşecek. Annesinin umurunda bile değil. İyi de bana
ne oluyor ki ve kollarımla sarıyorum veledi. Annesi kızgın ve öfkeli. Çocuk
mutlu ben ise huysuzum. Suçumu biliyorum aslında ama yine de sindiriyorum içimdeki
telaşlı beni.
Bir kadına rast
geliyorum. Yaşlı ve çok zayıf. Bu sefer içimdeki o sakil merhamet cıvıldıyor ve
dinliyorum iç sesimi. Bir selam gönderiyorum belli belirsiz. Kadın fazlasıyla
şaşkın ve etrafına bakıyor. Belli ki selamın muhatabı kim, anlayamadı.
Anlayamadığım pek çok
hiçlikle dolu gün bir diğerinden farksız yine.
İftar vakti gelmek
üzere ve ürkünç gölgeler sığınmış batan güneşe bir yanda ezanın o efsunlu
sesine odaklanmış iken sayısız insan. Şükür vesilesi şu güzel akşam vakti ve
koşturmakta insanlar görevlerini ifa etmenin verdiği o huzurla.
Merhamet diliyorum
Tanrı’dan. Sadece O’ndan istiyorum içimde ne varsa dile getiremediğim. Yine
dile getiremesem de içimi okumasının verdiği rahatlıkla o merhameti tüm insan
yüreklerine ekmesini diliyorum.
İnsanlar bir oraya bir
buraya koşturmaya devam ediyor ve devinmekteyim nazire edercesine insanlara.
Tıklım tıklım ruhum belki yorgun belki ayık belki uykulu ama asla pes etmeyi
düşünmeyen.
Kasvetengiz ağaç
kovuklarında saklı büyülü sırlar. Her şeye rağmen dününü gömüp ayakta kalan
nice insan. Ne görüyorsam bir bir kayıt ediyorum bilincimin derinliklerine
ertesi gün kullanmak adına. Ne çok gözlem ve nasıl bir yorgunluk katsayısı.
İzafi bir neşe değil asla içimde saklı olan bilakis büyük bir umut birikintisi
yarına dair.
İmgelerin coşkusu mu
yoksa bel bağladığım yoksa yeni bir fırtına mı tozu dumana katacak ve yine beni
benden edecek… Ne olursa olsun toz konduramadığım tüm o varsayımlar andan değil
yeni yarınlardan mükellef ruhumun tüm direncine rağmen…