Eski bir Acem şairi:

“Ölüm adildir diyor.

Aynı haşmetle vurur şahı padişahı.” Tesadüflere ne kadar da inanmazsam bile bazen öyle olaylara karşılaşıyorum ki, şaşar kalırım. Büyük amcamın, büyük kızından torunu benden bir yaş büyük yeğenim iki hafta önce telefonla aradı beni:

 

         “Dayı, teyzem hasta biliyorsun. Hafta başında Karasu’ya gideceğim. Sevim torunlara bakıyor. Birlikte gidelim. Gelir misin?” Yeğenim benden büyük olmasına karşın biraz da şaka olsun diye dayı diye hitap eder bana. Derince, adının anlamıyla pek de güzel örtüşür konumu. Ülkemizin en çukur yerlerinden bir. Hava kirliliğinin had safhada olduğu bir yurt köşesi. Kış mevsiminde hasta olmamak ne mümkün. O günlerde üst solunum yollarından rahatsızım. İlaç kullanıyorum. Ziyareti erteledik.

 

 Nihayet pazartesi hastamızı ziyaret etmek kısmet oldu. Ablam iki yıla yakın hasta. Seksenlere merdiven dayamış. Organları iflas etmiş. Ölüm meleği yakınlarda dolaşıyor. Gerçi kimin ne zaman öleceğini sadece Allah bilir ya. Züleyha ablamın her halinden günlerinin sayılı olduğu belli…

 

          Konuştuk, özlem giderdik… Almanya’da göçmen işçi olarak çalışmış eniştemiz hayli yorgundu. Ziyaretin iyisi kısa olandır denir ya, biz hayli uzun kaldık hasta evinde. Ara ara ablamın yatağına gittim. Kısa kısa sohbetler ettik. Helalleşip ziyaretimizi sonlandırdık. Salı günü erkenden bir telefonum yine çalmaya başladı. Arayan yine yeğenimdi. Titrek bir sesle konuşuyordu.

 

         “Dayı, teyzem sabaha karşı hakkın rahmetine kavuşmuş…” Elbette üzüldük bu haber üzerine ailece. Bir taraftan da iç sesimle; ölüm bir kurtuluştur. Uzun süre hastalıkla birlikte yaşamak. Hastahaneleri dolaşmak hem hasta hem bakıcı için ne kadar zor bir durumdur. Ablam ebediyen aramızdan ayrıldı. Tek tesellimiz; hastamızı son kez ziyaret edebilme ve de helalleşme güzelliğini yakalamamızdı sevgili yeğenimle. Tesadüf buydu. Aynı günün gündüzünde helalleş ve o günün ertesi sabaha doğru hastamızın Hakk’ın rahmetine kavuşması. Ziyaretimizi bir gün erteleseydik niçin ihmalkâr davrandık diye ah tüh edecektik…

 

Yetmişli yıllarda, iç göçle köylerimizin boşalması sonucu; İstanbul, Bursa, Sakarya ve Kocaeli gibi illeri yurt edinen akrabalar Akyazı’da buluştuk. Cenaze Çarşamba toprağa verildi. Allah’tan güneşli bir gündü hava sıcaklığının altı dereceleri göstermesine karşın. İnegöl’de oturan kardeşim ve yeğenim de gelmişti ablamıza karşı son görevini yapmamız için.

 

 Definden sonra kardeşimi Derince ’ye davet ettim. Yeğenimle birlikte konuğum oldular. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar bol bol sohbet ettik. Şavşat’taki günlerimizden anlattık. Kardeşimin çok hoş bir öyküsü var. Teması, birinci derecede benim ilgi alanıma destursuz girer bu öykünün. Bazı detaylarını unutmuştum. Hazır buluşmuşken o ünlü öyküsünü bir kez daha anlatmasını istedim…

 

         Kemal’in hoş bir anlatım tekniği var. Başladı anlatmaya:

 

         Eskiden bizim Şavşatlı bir adam kağnı arabasıyla ta Kars’a kadar gitmiş. Bu olay, kırklı yıllarda yaşanmış. II. dünya Savaşı’nın en civcivli zamanlarında. Ülkemizde normal askerlik yapanlardan öte babam anlatırdı; şimdi unuttum sayısını, kaç kurye gençler askere alınmış. Hatırlarsın babam dokuz yüz otuz dokuz gitmiş askere. Tam otuz altı ay askerlik yaptığını sen de duymuşsundur. O yıllarda köylerimizde kadınlar dirlik yapmışlar. Elde tırpan çayır, tarla biçenler olmuş…

 

         Kağnıcımız, aksakallı, yoksulluktan beli bükülmüş nur yüzlü bir ihtiyar… Güçlü, kuvvetli genç öküzleri var. İki gün ha babam, de babam diyerek iki güne varmış serhat şehrimiz Kars’a. Tırpan, dirgen, balta sapı, tırmık benzeri tarım araçları biraz da cevizden oluşan mallarını satar. İşlerini bitirir. Geceleri bir handa kalır. Kaya tuzu ve birazda zahire alıp eşyalarını arabasına yerleştirir. Son bir gece daha handa kalıp şafakla birlikte sılasına dönmektir amacı. Handa kalırken öküzlerini hancıya teslim eder. Hayvanlar hanın alt katındaki ahırda barınırlar. Bu mutat uygulama her gün aynı şekilde devam eder.

 

         Son gece, aksakallı amcamız, hesabını akşamleyin ödemiştir zaten. Tan yeri ağarmadan uyanır. Bir abdest alır. Namaz vaktine kadar ne kadar yol alırsam kardır hesabı öküzlerin yanına ahıra iner. Bir de ne görsün! Hayvanların yattığı yerde yeller esiyor! Hayvanlar buharlaşmış!

 

Köyümden bu kadar uzak bir yerde başına gelen bu felaketle yıkılır amcamız! Etekleri tutuşur! Kaynar sular dökülür sanki başından aşağı.

 

         Bir dost arar umarsızca. Uçan kuştan medet bekler. Öküzleri onun can yoldaşıdır. Tek taşıma aracının yerli motorudur! Hayvan hırsızları birkaç gündür dört gözle bekleyip karanlık emellerini gerçekleştirmişlerdir. Yer karasında ölüme çare yok sadece. Dert veren Mevla dermanını da beraber yaratmıştır. Her problemin bir çözüm yolu vardır elbette.

 

         Serinkanlılığı elden bırakmamak gerek. Sabah ola hayrola! Ezan sesi yükselmeye başlar yakındaki camiden. Müezzinin sesi güzeldir… Namaza ve kurtuluşa gelin, namaz uykudan hayırlıdır diye biraz da Karslı âşıkların türküleri ezgilerine yakın bir sesle müminleri camiye davet etmektedir. Cemaatle namaz kılmanın evde kılınacak namaza güre yirmi yedi kat sevabı vardır çünkü. Kim bilir hayvan hırsızı çetenin arkasındaki güç de namaza gidip hırsızlığın duyulmaması adına el açıp Allah’a yalvaracaktır… Bakalım yeni gün öküzlerini çalınan amcamıza nasıl sürprizler getirecektir.

 

         Öykümüz devam edecek…

 

        

 

        

 

        

        

 

( Kardeşimin Öyküsü -1- başlıklı yazı sahara tarafından 6.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu