Mayıs ayında bizim bölgemizde köylerde göç başlar. Koyununu, sığırını önüne katanlar yayla yollarına dizilir. Şenliktir bu göç. Neşeli, heyecanlı ve telaşlı… Bir an önce yaylaya varmak. Yayla evini şenlendirmek telaşı gün boyu devam eder. Bir yandan yayla evinin özellikle çatısında varsa onarıl isteyen kısımlar onarılır. Koyun sürülerine ağıl yapılır ve iki ay sürecek bu birinci yayla ikameti için odun tedariki bir günde tamamlanır.
Bu tatlı telaşeleri yaşamak benim için çok çok gerilerde kaldı. Artık sayıları üç basamaklı sayılarla ifade edilecek koyun sürümüz yok. Sığırlarımız mandalarımız da yoklar listesine sırasını aldı çoktan. Kardeşim üç beş tavuk besliyor hayvan olarak hepsi o kadar. Tomas’ımızı unutmayalım. Köpeğimiz Tomas’la gideriyoruz hayvan sevgimizi.
Köy şenliğimiz anne-babamın vefatıyla sona erdi. Memuriyet, değişen koşullar hepimiz savrulduk en güzel çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızı yaşadığımız köyümüzden. Sadece savrulanlar arasında ben değildim. Benim kuşak değil, benden küçük olanlar hatta bazı aileler köydeki ev, arazi tüm menkullerini satıp göç kervanına katıldılar. Köy boşaldı kısa süre içinde. Beş sınıf okulumuz kapandı.
Yarım asır içinde yaşandı tüm bu olgular. Şimdilerde köyün değeri arttı. Büyük ümitlerle yaşam kavgası içine dalanlar, bizler köye dönmeye başladık yaz aylarında olsa bile. Ahşap evlerin yerini betonarme binalar aldı. Büyük şehirlerin kalabalığından sıkılanlar kısa bir tatillerde bile köyün yolunu tutuyor. Emekliler ise yaz boyu köyün havasını teneffüs ediyor. Nisan başında köye dönüp meyve ağaçlarının çiçeklenmesini ve yeşermesini gözlemlemenin tanımsız güzelliğini gün gün yaşıyorlar.
Kırlara açılıp yeşile kesen çayırlarda yeşil rengin bütün tonlarının içinde yaşamanın güzelliğini tüm duygularıyla hissediyorlar. Köy, doğduğum toprakların özlemi terk etmedi hiç beni. İlkbaharın yaklaşmasıyla büyülü bir güç iter beni adeta sılaya doğru. Nihayet eşimle mayıs ayının bir gününün erken saatlerinde yolculuk başlatırız. Hedef tamı tamına 1300 kilometre uzaklıktaki köy.
Mutat yolculuğumuzu bu yaz başı da yaptık. Bulutlara komşu köyümüze vardığımızda karşıki dağların başı ak rengini birazcık kaybetmiş karlarla kaplıydı. Çiçeğe durmuştu kırlar. Fundalıklar arasında mor menekşeler fark ediliyordu. Yeşil çimenler boy atmaya başlamıştı. Köy yavaş yavaş şenleniyordu. Mavi mavi dumanlar yükseliyordu evlerin bacalarından. Evimiz soğuktu. Bizde sobayı tutuşturduk.
Gün gün havalar ısındı. Karşıki dağların başındaki karlar yerini yeşilliklere bırakıyordu. Evimizin ilerisindeki ormandan kuş sesleri ve hafif hafif esen rüzgâr sesine karışıp tatlı bir senfoni oluşuyordu. Şehirlerin gürültüsü, egzoz dumanından tamamen azat olmuştuk.
Derken bahçe işleri başladı. Her yılki gibi fasulye, biber, salatalık… Ekim işleri yaparken toprağa dokunmak bir tatlı huzur verir vücuduma. İlk günler biraz yorulsam bile yorulmak da güzeldi doğduğum topraklarda. Hele sabahları evimizin ormana bakan bahçesinde ormanın yeşillik denizinin karşısında kahvaltı yapmak kış boyu ne çok özlemiştim.
Uzun yaz geçti hiç farkına varmadan. Eylül derken ekim ayı da geliverdi. Bahçe işlerini de yoluna koyduk. Fasulyeleri toplamak ayıklamak eğlence gibi geldi. Meyvelerin hasadı yapıldı. Yazın köye dönenler köyü buruk bir gönül kırgınlığında işyerleri şehirlere döndüler. Günler kısaldı, geceleri havalar iyice soğudu. Bazı geceler çayırlarda oluşan kırağı doğayı kar yağmışçasına beyazlara bürüyordu.
Yayvan yapraklı ağaçlarda yeşil yapraklar yerine gökkuşağının yedi renginin farklı tonlarına bıraktı.
Ve: “Böylemi, esecekti/ Son günümde bu rüzgâr.
Bütün kuşlar vefasız/ Mevsim artık sonbahar.”
Şarkısının sözlerindeki gibi rüzgâr sert esmeye başladı. Her gün ağaçlar yapraklarını döktü bir önceki günden daha fazla olarak. İlkbaharda doğayı eşsiz müzikleriyle şenlendiren kuşlar da vefasız çıktı. Ormanlarımızı yetim bıraktılar. Evet, mevsim artık sonbaharın tüm hüznü ile yaşanmaya başladı. Köyde insanlar iyice azaldı. Çok az evin bacalarından yükseliyordu dumanlar.
Sonbaharlar benim için ayrılık mevsimidir. Bir yandan iflas eden tüccar gibi ağaçların çırıl çıplak kalması, ilkbahar ve yazın coşkusunun artık hissedilmemesi ruhumda onulmaz acılar bırakır. Geçmiş yılları anımsarım. Köyden ayrılırken anne-baba dost akrabalar olurdu bizi uğurlayan. Şimdilerde hiç kimse kalmadı. Bahçemizdeki çıplak ağaçlar, karşıki ulu dağlara veda edip gurbetin yolunu tutuyorum yıllar önceki gibi. Hayalimde geçen yıllarda bize el sallayıp uğurlayan büyüklerimin hayali beliriyor silik bir siyah beyaz kare resim olarak. Ruhumda sonbahar hüznü…
(
Sonbahar Hüznü başlıklı yazı
sahara tarafından
11.11.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.