Kullanım süresini doldurmuş eski bir otobüsle
başladı yolculuğumuz. Kaptan sürücümüzün becerisine söz yok; adam işinin ehliydi.
Arada anlatıyordu. “Önceleri şehir içi dolmuşlarda başladım muavinliğe. Yeni
bitirmiştim ilkokulu. Beş erkek üç kız çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğuyum.
Çok fakirdik. Yaşıtlarım ortaokula başlarken ekonomik koşullarımızın
olanaksızlığı okumamı olanaklı kılmıyordu. Sürücülük belgesi almak için ilkokul
diploması yeterliydi. Ona da sahiptim…”
“Geçen
yıllara paralel sürücülük öğrendim. Sürücü belgesi alma yaşına gelinde ilk işim
sürücü belgesi almak olmuştu. Şoförlük sevdiğim bir meslekti Böylece uzun yol
sürücülüğü kapıları açıldı meslek yaşantıma.” Sürücümüz yolculuk süresince anılarını
anlatırken ikinci kaptan sorduğu bilmecelerle yolculuğumuzun sıkıcılığını bir
derece azaltıyordu. Bilmeceyi doğru yanıtlayan yolculara çikolata benzeri
armağanlar veriyordu.
İlginç
bilmecelerden bazılarını hâlâ unutmadım: “Gökte bir cicim ismi, ülkemizde bir
il ismi ve Trakya’da bir ilçe isminin birleşmesiyle oluşan İstanbul’un bir
semtinin adı?” Bir başkası. “Bir vasıta ismi ve bir peygamber isminin
birleşmesi ile oluşan ilimiz hangisidir… Bu yol nereye gidiyor?” Biz yolcular
varacağımız illerin adlarını söylüyor. Doğru cevaba ulaşamıyorduk bir türlü.
Cevaplar şöyleydi: Ay+ Van + Saray = Ayvansaray, Man + İsa = Hz. İsa. Yol
gitmiyor, giden otobüstür…
Yozgat
Kırıkkale arasında devam ediyordu yolculuğumuz. Bir anda top patlama sesi gibi güçlü
bir sesle sarsıldık. Yüreklerimiz ağzımıza geldi. Müthiş korktuk. Gözüm kısa
boylu tüy sıklet sürücümüze kaydı. Sürücümüz direksiyonun üzerine kapanmıştı.
Otobüs yavaşladı sekiz on metre ileride durdu. Bembeyazdı yüzlerimiz. Ağlayan
kadınlar vardı.
Otobüs
durunca telaşla dışarı attık kendimizi. Ön tekerin birinden abartısız orta boy
bir defter yaprağı büyüklükte bir parça kopmuştu. Ve parçası kopan lastik
asfalt yolda kolayca yok olmayacak düz bir çizgi çizmişti. Taşıtın devrilmemesi
şoförümüzün becerisi sayesinde önlenmişti.
Hareket halindeki bir taşıtın ön tekerinin patlaması taşıtın
devrilmesiyle sonuçlanır diye görüş bildirir deneyimli sürücüler. Yaşlı kadın yolcular
el açıp dua ediyorlardı…
Yolculuğumuzun
başlangıcı çok daha sıkıcı oldu. Yaz tatilini geçirdiğin Ağustos sonları görev
yaptığım Kocaeli’ne dönerim. Her yıl yol güzergâhım Karadeniz Sahil Yoludur.
Yaz sonu Artvin’den batı illerine yolcu sayısı artar. Artvin’den bilet almak
kısmet olmadı. Bu kez Ardahan İstanbul otobüsüne bilet buldum.
Kocaeli’ne
dönerken yağ, peynir benzeri yiyecekler götürürüz. Yiyeceklerimiz Şavşat
Ardahan Karayolu kenarındaki yaylalarda idi. Eşim ve iki çocuğumla sabah erken
saatlerde eşyalarımızı alıp yol kenarında vasıta beklemeye başladık. Saat
13.00’de Ardahan’dan kalkıyordu otobüsümüz. Ortalama 2500 m rakımlı yaylada
vasıta beklemek Goot’yu Beklemek gibi bir şeydi. Hava soğuk hafiften yağmur
çiseliyordu. Ve karayel doğduğumuza pişman ediyordu. Çocuklar ağlamamak için
büyük çaba harcıyordu.
Saatler
geçiyor karayolunda kuş uçmuyordu. Üç saate yakın bekledik. Sadece bir minibüs
geçti. Minibüste belki yirmi yolcu vardı büyük küçük. Ellerimi havaya açtım
göklerden bir ışık bekliyordum. Zamanında menzilimize varamazsak bilet yanacak,
yeniden bilet bulmak için günlerce beklemek gerekirdi.
Soğuk
filan hissetmiyordum. Eylül başında başlayacak seminerlere de yetişemeyecektim.
Gözlerim yolda kaldı. Saat tam 12.00 oldu. Sisler arasından kırmızı bir minibüs
belirdi. Ve birkaç yolcusu vardı sadece. Allah yüzümüze bakmıştı. Bir an önce otobüse yetişmemiz gereğini
sürücü arkadaşa anlattım. Bir güzel insandı sürücümüz. Eşyalarımızı yerleştirip
hemen hareket ettik.
Neşemiz
yerine geldi. Çocuklar gülüyordu. Dünyalar benim olmuştu. Sahara Dağı’nı aştık
kısa sürede. Ardahan köyleri vardır yol üzerinde. Değirmenli Köyü’nde önümüzde
ova köylerinde kullanılan dört tekerli üzerine ot yüklü bir vasıta yol boyu gidiyordu.
Köylü vatandaş vasıtamızın sesini duymamış olacak ki yolumuzu açmıyordu. Sürücümüz
kafasını pencereden çıkarıp kuvvetlice çoban ıslığı ile yol istiyordu. Belli ki,
klaksonu bozuktu. Neyse köylü arkadaş yolu açtı. Ardahan’a vardığımızda rahat
bir nefes aldım. On dakika daha zamanımız vardı.
Devam edecek…