Öğretmenlik görevime on sekiz yaşında başladım. Çiçeği
burnunda bir köy öğretmeni olmuştum. İdealist duygular taşıyordum. Yurdumun her
bucağının şanla dolması en birincil amacımdı.
Köyde,
beni şaşkına çeviren bir sürpriz bekliyordu. Okul bir yıl önce acıkmıştı ve kızlarımızın
kaydı yapılamamıştı! Oysa üç yıl sonra cumhuriyetin 50. kuruluş yılı
kutlanacaktı. Karadeniz Bölgemizin bir köyünde görev yapıyordum. Altı yıl
çalıştım aynı köyde. Çok az sayıda kız öğrenciyi ancak ikna yöntemiyle okula
alabildik.
Bilinir,
Karadeniz bölgesinde arazi aşırı kırıktır. Köyler derin vadilerin yamaçlarına
kurulmuştur. Yol, su elektrik yoktu henüz köylerde. Yük ve eşyalar insan
sırtında taşınıyordu büyük çoğunlukla. Bu iş benim cefakâr, çileli insanlarım
kadınların üzerine kalıyordu. Patika yollarda un çuvalını yüklenip kan-ter
içinde yürüyen kadınların iki büklüm hallerini hâlâ anımsar, insanlığımdan
utanırım.
Doğduğum
köyde okullaşma cumhuriyetin kuruluş yıllarında başlamış. İlkokulda okuduğum
yıllarda kız-erkek tüm çocuklar okullu olmuştu. Kızlarımız okuma-yazma
öğrenmişlerdi. Okuma yazma bilmeleri kaderlerini fazlaca değiştirmemişti anne
ve kız kardeşlerimin. Yine de okulun insanımızın yaşantısında olumlu katkıları
olmuştu. Tarlada-çayırda, bağda-bahçede kadın erkek birlikte çalışıyorduk.
Çiftçilikle ilgili çalışma biter, gün akşam olur kadınlarda yemek telaşesi
başlardı. Artı çamaşır yıkama benzeri işler de kadınların üzerineydi.
Bu kez
Kocaeli’nin bir köyüne atandım. Fiziki
haritalarda yeşil renkle biçimlenmiş bir batı kentindeydim. Kadınlarımız bu
yörede de ailede en büyük sorumluğu alıyorlardı. Mısır ve ay çiçek çapalamakla
başladıkları işleri sonbaharda pancar hasadı ile devam ediyordu. Sığırların
sağımı, sütlerin işlenmesi… İş iş iş köylerde iş bitmez.
2 Eylül
Kenan Evren rejimi biz öğretmenlere zorunlu yetişkinlere okuma-yazma çalışması
yaptırdı. Kocaeli’nin merkeze bağlı köyünde 16-44 yaş aralığında bir sınıf dolu
kadına okuma-yazma öğretme çabasında oldum.
Doksanlı
yılların sonunda sekiz yıllık zorunlu eğitim başladı yurdumuzda. O yıllarda
dünyamızda zorunlu eğitimin beş yıl olduğu çok az ilke vardı. Şu cümle hala
aklımda. “2000 yılında ülkemizde sınıf mevcutlarımız azami 30 olacak ve ikili öğretimi
de ortadan kaldırmış olacağız.” Bu sözleri başbakanlık yapmış bir siyasimiz
söylemişti.
Sekiz
yıl zorunlu eğitim yeterli değil ülkemiz için. Şimdi bilindiği gibi 4+4+4
sistemine geçtik. Ne güzel. Adı üstünde zorunlu eğitim. Anayasal zorunluluk var.
Çocuklarımız okusun bilimin aydınlatıcı ışığı ile aydınlansın beyinleri.
Şöyle
bir soru soralım. Şu 4+4 ün sekiz yıllık kısmı tamam diye kabul edelim. Peki,
zorunlu son 4 yılı kırsal kesimde ve kentlerimizin varoş semtlerinde yaşayan
özellikle kızlarımız okuyabiliyor mu? Bu soruya evet demeyi ne kadar çok
isterdim. Kazın ayağı hiç öyle değil. Son dört yılı kızlarımız büyük çoğunlukla
okuyamıyor.
Yukarıda
ülkemizdeki eğitim-öğretim çalışmalarından kısa kısa örnekler sundum.
Kadınlarımızın durumunu betimlemeye çalıştım.
Her ülke
yurttaşlarının nitelikli bir biçimde eğitilmesini ister. Hele toplumların en
küçük yapı taşı olan aile düzeninin sağlam olması istenir. Mutlu toplum yapısının
oluşması tolumun temel taşı dinamik ailelerin varlığı ile olanaklıdır. Ailede
anne, çocukların ilk öğretmenidir. Annelerin bilgi düzeyinin yüksek olması
çocukların hayata güvenli başlamalarının en önemli göstergesidir.
Bu
gerçekler ışığında Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar çalışmalarında en birinci
alana eğitim-öğretimi koyup halkın aydınlanması için büyük çabalar
harcamışlardır. Eğitim Birliği Kanunu ile ülkemizde kız-erkek bütün
çocuklarımızı zorunlu eğitime tabi tutulmuş. Köylünün aydınlanması için Köy
Enstitüleri açılmış. Öğretmen Okullarına büyük önem verilmiş.
Peki,
daha sonra ne yapıldı. Az önce adını yazdığım okullar kapatıldı. Hızla
cumhuriyetin kuruluş ayarlarıyla oynanmaya başlandı. Kutsal dinimiz halka doğru
öğretilmedi. Halkımızın % 99 Müslüman. Bu mu Müslümanlık? Kadınlarımız sırtında yük taşıyacak! Bağda
bahçede erkeklerden daha çok çalışacak!
Din
görevlilerinden açıklama yapıldı. “Kızlarımız 17, erkeklerimiz on sekiz yaşında
evlenebilir.” Altı yaşında okula başlayan bir kızımız 4+4+4= 12 yılını zorunlu
eğitim artı altı yıl eder 18 yıl. Demek ki, kızımız lise son sınıfta
evlenebilir. Reşit olma yaşı 18. Azıcık bekleyin kızlarımız 18 yaşına gelsin!
Şu zorunlu eğitimlerini bir tamamlasınlar! Sayın din görevlileri,
açıklamalarınızı mevcut kanunlara göre yapın. Olmaz mı?
Sözün
özü devletin önde gelen en asıl görevi yurttaşlarının eğitim, sağlık ve güvenlik
sorunlarının kendisinin çözmesidir. Kesinlikle inanıyorum eğer cumhuriyetin
ilan edildiği yıllardaki ruhla eğitim-öğretim çalışmalarına devam edilseydi
bugün yurdumuzda güllük gülistanlık içinde yaşıyor olacaktık.
Kadılarımız
konusunda yaşanan olumsuzlukların birinci nedeni eğitim-öğretim
çalışmalarımızın bilimsellikten uzak yürütülmesinden kaynaklanmaktadır.
Aydınlanmamış beyinler sorunlarını kaba kuvvetle çözme yolunu seçerler.
Duygudaşlık yapamazlar. Hayvani güçlerini fiziksel yönden daha güçsüz olan
kadınlar üzerinde kullanırlar. Kadınlar konusunda Peygamberimiz bakın ne diyor
Veda hutbesinde:
Kadınların
haklarına riâyet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muâmele ediniz! Onlar
hakkında Allâh’tankorkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allâh’ın emâneti
olarak aldınız; onların nâmuslarını ve iffetlerini Allâh adına söz vererek
helâl edindiniz! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde
hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların, âile şerefini
hiçbir kimseye çiğnetmemesidir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşrû
bir şekilde her türlü yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir. Bir kadının,
kocasının izni olmadan, onun malından hiçbir şeyi, başkasına vermesi helâl
olmaz!
Benim
için şu cümle daha bir dikkate değer “Sizin kadınlar
üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.”
Burada
erkeklerin kadınlar üzerindeki haklarıyla kadınların erkekler üzerindeki
haklarında bir eşitlik söz konusu. Zaten cumhuriyet idaresi kadınlarımıza seçme-seçilme
hakkıyla birlikte erkeklerle eşit yurttaş olma hakkını teslim etmiştir. O halde
biz erkeklere düşen görev kız-erkek ayırımı yapmadan çocuklarımızı bilimin en
son verilerine göre yetiştirmek olmalıdır.
Yaşamın
her alanında başta meclisimiz olmak üzere kadınlarımıza en az erkeklerin oranı
kadar oranda yer ayırmalıyız. İşte o
zaman güzel dinimiz ve insanlık adına vicdanlarımızı rahatlatacak iş yapmış
oluruz. Annelerimize, kız kardeşlerimize, eşlerimize ve kızlarımıza karşı
haksızlık yapmaktan kendimizi kurtarırız.