TARIKATÇILARIN ZIKIR ŞEKLI CÂIZ MIDIR?
Mukaddime:
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…
Hamd, -âlemlerin Rabbi olan- Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve Rasûlüdür…
Bundan sonra:
Soru: Tarikatçıların zikir şekli câiz midir?
Sorunun tam metni: Bazı tarikat ehlinin dans ederek, hoplayıp zıplayarak veyahut sağa sola sallanarak, bağıra çağıra koro halinde yaptıkları zikir gibi bir uygulama dînde var mıdır?
Cevâb: Hamd ve hüküm, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya mahsustur.
Sözünü ettiğiniz şekilde; dans ederek, hoplayıp zıplayarak veya sağa sola sallanarak yüksek sesle koro halinde yapılan ve bazılarınca adına da zikir denilen bir ibâdet şekli İslâm Dîni’nde yoktur. Ne Kur’ân’da, ne Sünnet’te böyle bir şey bulunmamaktadır. Hiçbir Ehl-i Sünnet âliminden böyle bir şeyin varlığına veya meşruluğuna dâir tek bir satır dahi vaki olmuş değildir. Hiçbir temele dayanmayan uyduruluşmuş çok çirkin bir bidâttır. Şeytânın aldatmacası ve sapıklıktan başka bir şey değildir. Bu amel, her bidat gibi amel sâhiblerine geri çevrilir.
İmâm Şâtıbi rahîmehullâh, geceleri toplanarak tek bir ağızdan koro halinde müzik ve dans ile cehri zikir yapan kimselerinden bahsederek onların yaptıklarını soranlara şöyle fetvâ verildiğini nakletmiştir: “Cevap olarak denildi ki: Bunların hepsi sonradan uydurulmuş bidatlerdir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in, ashâbının ve güzellikle onları takip edenlerin yoluna muhaliftir… Onlar sapıtmışlar ve kendileri gibi câhillerin peşinden gitmişlerdir. Kur’ân âyetlerini ve hadisleri okumaya başlamışlar fakat onları da ilim sâhiblerinin söylediklerine göre değil, kendi kafalarına göre yorumlamışlardır. Sıratı müstakimin dışına çıkmışlardır. Neticede yine toplanıyorlar ve içlerinden birisi Kur’ân’dan bir şeyler okuyor, fakat bu okuyucu güzel sesli, hoş nağmeli ve makam bilen birisi oluyor, okuyuşunda kötülenen şarkılara benziyor. Sonra da: ‘Gelin Allâh’ı zikredelim’ diyorlar. Seslerini yükseltiyorlar, sırayla bu zikre devam ediyorlar. Bir tarafta bir grup, diğer tarafta bir grup, şarkıya benzer şekilde koro halinde zikir yapıyor. Bunun da mendûb olan zikir meclisler inden olduğunu iddia ediyorlar. Onlar yalan söylüyorlar! Eğer bunların yaptıkları doğru olsaydı, bunu böyle anlamaya ve böyle amel etmeye selefi sâlihin daha layık idi. Aksine, onların yaptığı şekilde zikir yapmak, Kur’ân’ın ve Sünnet’in neresinde görülmüş?” [Şâtıbi, el-İtisam]
Irbâd bin Sâriye radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Sizi (dîn adına) sonradan ortaya atılan işlerden sakındırırım. Çünkü sonradan ortaya atılan her iş bid’âttır ve her bid’ât sapıklıktır.” [Ebû Dâvûd (4607); İbn Mâce (42)…]
Âişe radîyallâhu anhâ’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Her kim, bu işimizde (dînimizde) olmayan bir şeyi ihdâs ederse (uydurursa), o ihdâs ettiği şey kendisine iâde olunur.” [Buhârî (2697); Müslim (1718) …]
İmâm Acurri rahîmehullâh şöyle demiştir: “Şüphesiz Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, ashâbını, bidâtten sakındırmış, bidâtin sapıklık olduğunu, Kur’an’a Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in raşid halifelerinin sünnetlerine ve sahâbelerin kavline uygun olmayan her amelin veya konuşulan kelâmın bidât olduğunu, onun sapıklık olduğunu, onu söyleyen veya yapan kişiye reddedilmiş olduğunu onlara bildirmiştir. Onlardan biri de; İbrâd bin Sâriye’nin: ‘Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem bize gözleri yaşartan, kalpleri titreten belagatli bir vaaz etti’ demesidir. Bu sözü iyi anlayın! Onun vaazında, bayıldık, bağırdık, başlarımıza vurduk, göğüslerimizi yumrukladık, kendimizi attık, (cahilleri'n çoğunun yaptığı gibi) dans ettik demiyor! Onlar vaaz esnasında bağırır, bayılır düzenbazlık yapmaya çalışırlar. Bütün bunlar şeytânın onlarla oynamasıdır. Bunların hepsi bidat ve delalettir.
Böyle hareket edenlere şöyle denilir: Bil ki! Şüphesiz Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem insânların en doğrusudur. Ümmetine en güzel nasihat edenidir. Kalbi en rikkatli olanıdır. Ashâbı da kalbi en rikkatli olanlardır. Onlardan sonra gelen insânların en hayırlılarıdır. Akıl sahibi için bunda şüphe yoktur. Onlar vaaz esnasında çığlık atmazlar, bağırmazlar, dans etmezler, hoplayıp zıplamazlardı. Bu doğru bir şey olsaydı buna insânların en hak sâhibi olanlar Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in zamanında olanlar olurdu. Ancak bu, bidâttir, batıldır, münkerdir.” [el-Acurri, Kitâbu’l-Erbain]
Sonuç olarak: Zikir, bir ibâdet çeşidi olarak İslâm Dîni’nde var olan amellerdendir. Her ibâdet gibi nasıl yapılacağı da tevkîfîdir. Yani şekli ve vakti gibi kendisine özel durumlar Kur’ân ve Sünnet ile belirlenmiştir. Hiç kimsenin bunun dışına çıkma salahiyeti yoktur. Delîl olmadan konuşmak ve amel etmek kimse için câiz değildir. Bu tip zikir şekileri de bunlardandır. İslâm’da yeri yoktur. Bidât ve sapıklıktan başka birşey değildir.
HATİME:
Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.
Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.
O, her şeyin en iyisini bilendir.
Muvahhid Kullara Selâm Olsun.
Polat Akyol.
KAYNAK :
Abdullah Saîd el-Müderris.
1439h./2017m.