Düşlerini giyin de gel, sevgili Nilgün ve yaşadığın kadar yaşattığın sözcüklerine serildiğim ilk günden beri minnetle andığım yüreğine bir bakıver bakalım rastlayacak mısın ektiğim tohumlara?

 

Lütfu Tanrının elbet bahşedilen her mevsim: ah, bir de ölüm olmasaydı ya…

 

Şimdi kırptım düşlerimi ve ters lale inşa ettim hislerimden: bazen başa aldığım bazen son noktada kendimi bulup dağladığım yüreğim elbet mermer mezar başlığı nerede mevcut yazmadan son şiiri nasıl vesile olur ki ölüm söylemediğim son sözüme?

 

Kanımda saklı bilinmez ve vuku bulan nice acı, mimlenen yüreğime feveran eden çarpık düzen ve işte kavisli yollarda dönendiğim bazen düz yolda düşüp yuvarlandığım aslında gözyaşlarımla ihya ettim ben kalemi ve bitmeyen matemimi ve sözcük avında kendimi yakalayıp içine serpildiğim şiirlerin titrinde bir yangın olmaya meyletmedim de öncesinde.

 

Düşlerim kayboldu, sevgili Nilgün sonra ben kayboldum ve sancılı bir doğumda yeniden doğmak adına ölümü bekledim elbet vadenin dolmadığı bazen faiziyle çektiğim acıların çoğaldığı ne de olsa haram bunca acı yoksa faizi olsun ister miydim dünün ve mubah olmayan yaftalar ve karalamalar artık insanların yürekleri nasıl sisliyse.

 

Gün ışığında kayboldum ve geceye hapsoldum gel gör ki yetmiyor geceler g/izlenmeme ve yetmiyor şiirler kendimle olan savaşımda yattığım siper dahi kundaklandı ve içine düştüğüm mayın tarlasında defalarca imha etsem de kendimi…

 

Biliyorum da artık bir imla hatası olduğumu kimi zaman ismimle örtüşmeyen haletiruhiyem ve kat çıktığım duvarlar elbet üstüme üstüme geldikleri yetmiyormuş gibi göğü de göremiyorum artık ve kaç öğün ise şiirsiz geçen günüme atıfta bulunuyorum ne de olsa mutluluğun verdiği o kocaman este şapkamı çıkarıp hüzün meleğimi selamlıyorum.

 

Boyumun ölçüsünü de aldım hani insanlardan ve asla dokunaklı bir son dilemezdim Rabbimden.

 

Yalnızlığım tek sırrım.

 

Sır bildiğim her duygu ise beni uykumdan alıkoyan.

 

Duvar dibindeki saksıya yerleştiğimden beri açmaz oldu çiçeklerim hatta bir çiçek olduğumu dahi unutup sadece toprakla örtüyorum üstünü yüreğimin ve dualarımla yeniden çiçek açacağım günü bekliyorum, sevgili Nilgün.

 

Kimi zaman bir yakamoz gibi sözcükler.

 

Belki de çatal karam diye sesleniyor babam, kabrinden oysaki ben onun sarıpapatyasıydım ve dokunmaya dahi kıyamadığı tek gül elbet cennet bellediğim ömrün bitiminde yan gelip yatmaksa kabrine sözcüklerimle sağladığım d/okunulmazlığıma bakıyorum da ve ellerimin kirini akıtıyorum ne de olsa alnım açık ve temiz ve yeniden sağaltıyorum acıları.

 

Ne mi demiştin, sevgili Nilgün ya da kimse kelimelerine d/okunan…

 

‘’Çığlıklar içerisinde, çığlığın tünelini kazımak, nereye ulaşacağını bilmeden, bir çığlık tüneli kazımak… Ve suskuyu, her şeyin karşısında öngörülmüş suskuyu. Çaresizliğin, direnemeyişin, tükenişin suskusunu yazmak kalmıştı işaretleyicilere. Hepsi bu muydu?’’

 

Acının kaçıncı evresi ise belki de Susam Sokağında şen kahkahalar atan kuklalardan olmak vardı, sevgili Nilgün gel gör ki biz yaşamayı ve duyumsamayı seçmiştik ki yaşama hakkımızı bile elimizden almak isterken insanlar…

 

Düşlerine sahip çıktın mı sen de benim gibi yoksa düşler miydi bizi dışlayan ve gerçeklerin merkezinde gerekçelerimizi de sunduk bir bir sonra da sözüm ona hizaya gelecekti insanlık ve ne yazık ki yazmadan son fermanımızı kurşuna tutulduk tıpkı bir tutkuda aşkı ve ümidi resmederken karanlık bir tabloya hapsolduk sonsuza kadar.

 

Dünya.

 

Dünyamız, sevgili Nilgün elbet dünyaydı burası hele ki göğüyle, deniziyle var olan dünya ve de bizim hiç katılmadan yaşadığı bir yer.

 

D/üşüyorum, Nilgün hem de hiç olmadığı kadar ve bir düşün midesinde oturuyorum an geliyor ki karabasana dönen bir düş bu ve şiirlerim olsun kalemim olsun ben bir düş kasabasında yaşıyorum tıpkı senin de yaşadığın üzere ve ne yazık ki insanlar için bu olanaksız gel gör ki acıları ve düşleri terfi ettiren biz değiliz ve beylik söylemlerle de karın doymuyor bu yüzden gıdamızı acılardan alıyoruz ve de aşktan kimi zaman çok uzak bir kıpırtı addedilen aşk gel gör ki içimizde saklı bir tema.

 

Yalnızlığın öyküsünü dikiyorum imge imge ve şiirlerimle yaşadığımı haykırıyorum ve sonsuzluğa kanat açıp da…

 

Belki de senin söylediğin gibi, sevgili Nilgün…

 

Hepsi bu muydu?

 

İyi de henüz neyi gördük ki bu kısacık ömürde?

 

En azından hiç kimsenin görmediği her duygu ve düşünceye vakıf olduk ve olacağız da gerçi onların gözünde bizler imalata hatası olsak bile…

 

Hepsi bu muydu, sahi, Nilgün?

 

 


( Henüz Ne Gördük Ki, Nilgün? başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 10.08.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu