NAMAZ
KİTABÜ'S-SALÂT (NAMAZ BÖLÜMÜ)
DEVAMI 5
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…
Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…
Bundan sonra:
Namazda kıraati sesli veya sessiz yapmanın sınırı:
Yukarıda sayılan farzlar dışında namaz kılan kişinin kıraati sessiz yapması sünnettir. Bunun sünnet
olduğu hususunda üç mezheb İmamı görüş birliği etmişlerdir. Mâlikîlerse bunun sünnet olmayıp
mendub olduğunu söylemişlerdir. Vitir ve benzeri nafile namazlarda kıraatin sesli veya sessiz
yapılması hususunda mezheblerin çeşitli görüşleri vardır ki, bunları aşağıda ele almış bulunmaktayız.
Malikiler dediler ki: Geceleyin kılınan bütün nafile namazlarda sesli kıraatte bulunmak, gündüzün
kılınan nâfileîerdeyse sessiz kıraatte bulunmak mendubtur. Yalnız bayram ve yağmur namazları gibi
hutbeli nafile namazlarda kıraati sesli yapmak, gündüzün kılınmasına rağmen mendubtur.
Hanbeliler dediler ki: Bayram, yağmur, güneş tutulması, teravih ve vitir namazlarında kıraati sesli
yapmak sünnettir. Yalnız vitrin, teravihten sonra kılınması hâlinde kıraatin sesli yapılması sünnet olur.
Bunlardan başka kılınan namazlardaysa kıraati sessiz yapmalıdır.
Şafiiler dediler ki: Bayram namazında, ay tutulması namazında, teravih namazında, ramazanda
kılınan vitir namazında, geceleyin veya sabahleyin kılınan iki rek'athk tavaf namazında kıraati sesli
yapmak sünnet olur. Bunlardan başka nafilelerde kıraat sessiz yapılmalıdır. Ancak geceleyin kılınan
nafilelerde mutlaka kıraati seslice yapmak sünnet olur. Bu namazlarda bir kez sesli kıraatte bir kez de
sessiz kıraatte bulunarak orta bir yol da tutulabilir.
Hanefiler dediler ki: Ramazanda vitir namazının her rek'atinde, bayram namazlarında ve teravihte
kıraati sesli yapmak vâcibtir. İmam veya tek başına namaz kılan kişinin güneş tutulması, yağmur
namazı ve gündüzleyin kılman nafile namazlarında sessiz kıraatte bulunması vâcibtir. Geceleyin kılınan nafile namazlarında da istenirse sesli, istenirse sessiz kıraatte bulunulabilir.
Namazdaki kıraatin sesli veya sessiz yapılmasının erkeğe ve kadına göre sınırıyla ilgili olarak
mezheblerin görüşleri aşağıda sunulmuştur.
Malikiler dediler ki: Erkeğin sesli kıraatinin en azının sının, yanındaki birinin duymasıdır. Sesli
kıraatin yüksekliğine sınır yoktur. Erkeğin sessiz kıraatinin en az sınırı, dilini hareket ettirmesidir.
Yükseklik sınırı ise kendi duyabileceği kadardır.
Kadına gelince onun sesli kıraatinin bir tek derecesi vardır. Ki o da sadece kendi duyabileceği kadar bir
sesle okumasıdır. Sessiz kıraatinin derecesi de mûtemed görüşe göre dilini hareket ettirmesidir.
Şafiiler dediler ki: Sesli kıraatin en az sınırı, kişinin yanmdakinin bir tek kişi de olsa sesini
duymasıdır. Bu, erkek ve kadına göre değişmez. Yalnız kadın, yabancı birinin yakınında olması
hâlinde sesli kıraatte bulunamaz. Sessiz kıraatinin en az sınırı da kendi duyabileceği kadar bir sesle
okumasıdır. Tabiî bu sesini de yabancı bir erkeğin işitmemesi gerekir.
Hanbeliler dediler ki: Sesli kıraatin en azı, kişinin yanmdakinin bir kişi de olsa duymasıdır. Sessiz
kıraatin en azı da kendi duyacağı kadar okumasıdır. Kadına gelince onun sesli kıraatte bulunması
sünnet değildir. Ama yabancı birinin duymaması hâlinde sesli kıraatte bulunmasının bir sakıncası
olmaz. Yabancı birinin duyması hâlinde sesli kıraatte bulunması haramdır.
Hanefiler dediler ki: Sesli kıraatin en azı, kişinin fazla yakınında olmayan, meselâ birinci saftaki
kimselerin duyması kadar olanıdır. Birinci saftakilerden bir veya iki kişi (İmamın) sesini duyacak
olursa bu yeterli olmaz. Sesli kıraatin üst sınırı yoktur. Sessiz kıraatin en azı ise, kişinin bizzat
kendisinin veya yakınında bulunan bir veya iki kişinin duyması kadar olmalıdır. Tashih-i hurûf ile
birlikte dilin hareket ettirilmesi sahîh kavle göre sessiz kıraat için yeterli olmaz. Kadına gelince setr-i
avret bahsinde de denildiği gibi onun sesi, mûtemed görüşe göre avret değildir. Buna göre namazın kıraati hususunda kadınla erkek arasında bir fark yoktur. Yalnız bu, kadının sesinde bir nağme veya
gevreklik olmaması şartına bağlıdır. Çünkü böyle bir sesi duyan erkeklerin şehvetleri galeyana
gelebilir. Bu takdirde kadının sesi avret sayılır. Bu nitelikteki sesiyle kıraati de edâ etmesi namazını
bozar. Kadının ezan okumaktan men edilmesi de bu sebebten ileri gelmektedir.
Namazda oturuş şekli:
Namazın sünnetlerinden biri de, otururken elleri baldırların üzerine koymaktır. Bu durumda parmak
uçları dizin üzerinde olup kıbleye yönelik tutulmalıdır. Şâfiîlerle Hanefîler bu hükümde ittifak
etmişlerdir. Mâlikîlerle Hanbelîler bu görüşe muhalefet etmişlerdir.
Malikiler dediler ki: Elleri baldırların üzerine koymak, sünnet olmayıp mcndubtur.
Hanbelîler: Sünnetin yerine gelmesi için, parmakları dizlerin üzerinde kıbleye yönelik tutmaksızın da
olsa elleri baldırların üzerine koymak yeterli olur, dediler.
Namazda oturuşun şekline gelince bununla İlgili olarak mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya
alınmıştır.
Malikiler dediler ki: Erkeğin ve kadının “ifdâ” şeklinde oturması mendubtur. “İfdâ” demek, kişinin
sol ayağını sol kaba etiyle birlikte yere koyması ve sol ayağını sağ ayağı tarafına getirmesi, bundan
sonra da sağ ayağını onun üzerine dikerek bu ayağının başparmağının tabanını yere getirerek
oturmasıdır.
Hanefiler dediler ki: Erkeğin sol ayağını yere yatırıp sağ ayağını dikerek ve bu ayağının da
parmaklarını kıbleye yönelik tutarak oturması sünnettir. Bu oturuşta sağ ayağının parmak tabanları da
mümkün mertebe kıbleye yönelik olmalıdır. Kadmmsa kaba etinin üzerine oturup baldırını baldırının
üzerine koyması, sol ayağını da sağ kaba etinin altından çıkararak “teverrük” şeklinde oturması
sünnettir.
Şâfiîler: “İftiraş” şeklinde oturmanın sünnet olduğunu söylemişlerdir: “İftiraş”, sol ayağının iç kısmı
üzerine oturmaktır. Bu oturuşta sol ayak dikilir. Yalnız son kâdede (oturuşta) bu şekilde oturulmaz.
Son kâ'dedeyken “teverrük” yapılması sünnettir. “Teverrük”, kişinin sol uyluğunu yere koyması, sağ
ayağını da dikmesi şeklindeki oturuşudur. Kişi, eğer sehiv secdesi yapacaksa son kâ'dede de “iftiraş”
şeklinde oturması sünnet olur.
Hanbeliler dediler ki: İki secde arasında ve birinci teşehhüdde “iftiraş” şeklinde oturmak sünnettir.
İftiraş, kişinin sol ayağını yere serip üzerine oturması, bunun yanında sağ ayağını dikip sol ayağını da
onun altından çıkarması, dikilen sağ ayağının parmaklarının uçlarını kıbleye yönelik tutmasıdır. Dört
ve üç rek'atli namazlarda birinci teşehhüdde teverrük şeklinde oturmak sünnettir. Teverrük, kişinin sol
ayağını yere serip sağ ayağını dikmesi ve her iki ayağını da sağ taraftan çıkararak kaba etlerini yere
koymasıdır.
Teşehhüdde işaret parmağıyla işarette bulunmak ve selâmın veriliş şekli:
Namazın sünnetlerinden biri de mezheblerdeki tafsilâta göre teşehhüd esnasında işaret parmağıyla
işarette bulunmaktır.
Malikiler dediler ki: Teşehhüdde otururken sağ elin işaret parmağı ile baş parmağı dışındaki
parmakları baş parmağın altında dürmek, işaret ve başparmağı serbest bırakmak, ayrıca işaret
parmağım hafif bir hareket ile sağa ve sola devamlı olarak hareket ettirmek mendubtur.
Hanefiler dediler ki: Sadece sağ elin işaret parmağıyla işaret edilir. Bu parmak kesik veya sakat
olursa sağ veya sol elin diğer parmaklarından biriyle teşehhüdün sonunda işaret vermek doğru olmaz.
Teşehhüdün sonunda Allah'tan başka tanrılar inkâr edilirken, yani “Lâ ilahe” denirken, işaret parmağı
kaldırılır. “İllallah” denirken de indirilir. Bu durumda parmağın kaldırılması inkâra, indirilmesi de
isbâta işaret olur.
Hanbeliler dediler ki: Sağ elin serçe, yüzük ve orta parmakları dürülerek başparmakla bitiştirilir.
Teşehhüd duası esnasında lafza-i celâl anılırken, işaret parmağıyla işaret edilir. Yalnız, işaret esnasında
parmağın hareket ettirilmemesi gerekir.
Şafiiler dediler ki: Teşehhüd esnasında işaret parmağından başka diğer parmakların tümü yumulur.
Kelime-i şehâdette derken bu parmakla işarette bulunulur. Parmak kaldırıldıktan sonra birinci
teşehhüdden ayağa kalkıncaya kadar, son teşehhüdde de selâm verinceye kadar parmak aynı şekilde
durdurulur. Bu parmak, sahibince de gözlenir. Parmakları dürerken başparmakları yana doğru yumup
avuç kenarına koymak, diğer şekillerden daha faziletlidir.
Sağ yanak arkadan görünecek kadar sağ tarafa dönerek birinci selâmı vermek de sünnettir. Bu hususta
mezhebler görüş birliği etmişlerdir. Sadece Mâlkîler buna muhalefet ederek aykırı görüş ileri
sürmüşlerdir.
Malikiler dediler ki: İmama uyan kişinin tahlîl selâmını sağ tarafa yapması mendub olur. Bu selâmla
namazdan çıkılır. Bu kişinin İmama selâm vermesi de sünnettir ki, bu da kıble tarafına doğru olur. Sol
tarafında bulunup da kendisiyle beraber bir rek'at veya daha fazla kılan kimselere de selâm vermesi
sünnettir. İmam veya tek başına namaz kılanlarsa tahlil selâmı denilen bir tek selâm verirler. Yine
bunların, selâma kıble tarafına yönelikken başlayıp arkadan yüzlerinin profili görünecek kadar sağa
dönmeleri ve selâmı da “Aleyküm” deki “kâf” ve “mim” ile bitirmeleri mendub olur. Tahlil
selâmından başka selâmlarda “selâmün aleyküm” ve “ve aleykes selâm” demek yeterli olur. En iyisi
“ve rahmetüllahi ve berekâtühü”yü eklememektir.
Selâm verirken sağda ve solda bulunanlara da selâm vermeye niyet etmek:
Namazın sünnetlerinden biri de namaz kılan kişinin, birinci selâmıyla sağındakilere, ikinci selâmıyla
da solundakilere selâm vermeye niyet etmesidir. Mezheblerin bununla ilgili detaylı görüşleri aşağıya
alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Selâm verirken kişinin önce sağ, sonra sol tarafına selâm vermesi sünnettir. Sağ
tarafına selâm verirken sağ yanağının, sol tarafına selâm verirken sol yanağının arkadan görünecek
kadar sağa ve sola dönmesi de sünnettir. Unutarak önce sol tarafa selâm veren kişi, bundan sonra
sadece sağ tarafına selâm verir. Sol tarafına vermiş olduğu selâmı ikinci kez yenilemez. Ama sağa veya
sola dönmeksizin karşı tarafına selâm veren kişi, bundan sonra sağına ve soluna selâm verir. Selâm
veren kişinin “Esselâmü aleyküm ve rahmetüllâh” demesi sünnettir. İkinci selâmı verirken, sesini
birinciye oranla kısmalıdır. Kişi İmam olarak namaz kıldırıyorsa “aleyküm” kelimesinin sonundaki
“küm” muhatap zamiri ile, kendisiyle birlikte namaz kılan insanları, cinleri ve melekleri de
kasdetmelidir. İmama uyarak namaz kılan kişi, bu muhatap zamiriyle İmamına ve kendisiyle birlikte
namaz kılanlara selâm vermeyi kasdetmelidir. Tek başına namaz kılan kişi ise bu zamirle, muhafaza
meleklerine selâm vermeyi kasdetmelidir.
Şafiiler dediler ki: Selâmın başından sonuna kadar selâm vermekte olan kişi; meleklerden, ins ve
cinnin Mü’minlerinden kendisine selâm vermeyenleri kasdetmelidir. Selâmı alırken de İmam ve
İmama uyanlardan kendisine selâm verenleri kasdetmelidir.
Hanbeliler dediler ki: Selâm verirken kişi, namazdan çıkmaya niyet etmelidir. Verdiği selâmla
melekleri ve kendisiyle birlikte namaz kılanları kasdetmesi sünnet değildir. Ama bu selâmla namazdan
çıkmanın yanısıra muhafaza meleklerine ve kendisiyle birlikte namaz kılanlara selâm vermeye niyet
ederse bunun bir sakıncası olmaz.
Malikiler dediler ki: Namaz kılan kişinin birinci selâmıyla namazdan çıkmayı ve eğer İmam değilse
bunun yamsıra meleklere de selâm vermeyi kasdetmesi mendubtur. Ama İmamsa bu selâmıyla
namazdan çıkmaya, meleklere ve kendisine uyanlara selâm vermeyi de niyetinde bulundurmalıdır.
İmamın ve tek başına namaz kılan kişinin bundan başkasını yapması gerekmez. Önce de geçtiği gibi,
İmama uyan kişinin durumu bunun tersinedir.
Son teşehhüdde Peygamber Efendimize salât getirmek:
Namazın sünnetlerinden biri de son teşehhüdde Peygamber Efendimize salât getirmektir. Salâtin en
faziletlisi şudur:
“Allah’ım! Muhammed'e ve Muhammed'in âline; İbrahim'e ve İbrahim'in âline rahmet ettiğin gibi
rahmet et. Muhammed'i ve Muhammed'in âlini; İbrahim'i ve İbrahîm'in alini iki dünyada kutlu kıldığın
gibi kutlu kıl. Sen övgüye lâyık ve üstün şeref sahibisin.”
Bu kalıpta okunan salât, Mâlikî ve Hanefîlere göre sünnettir. Şafiî ve Hanbelîlere gelince, onların buna
ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Şafiî ve Hanbeliler dediler ki: İkinci teşehhüdde Peygamber Efendimize salât getirmek farzdır.
Nitekim bunun detayları da mezheblerden her birine göre daha önce anlatılmıştı. Hanbelîlere göre en
faziletli salât duası şudur:
Şâfiîlerin müteahhirîn ulemâsı, salata “seyyid” kelimesini de eklemişlerdir. Yani salât okuyan kişi,
“Seyyidinâ Muhammedin” ve “Seyyidinâ İbrâhîm” demelidir.
Son teşehhüdde duâ:
Namazın sünnetlerinden biri de Peygamber Efendimize salât gönderildikten sonra duada bulunmaktır.
Bununla ilgili olarak mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Son teşehhüdde Peygamber Efendimize salâttan sonra kişinin Kur'an lâfızlarına
benzer dualarda bulunması sünnettir. Meselâ,
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Rabbena Lâ tüziğ kulûbenâ” 241 Âl-i İmrân: 3/8.
demek gibi. Sünnet
lâfızlarına benzer duaları okumak da aynı hükme tâbidir. Meselâ şu duayı okumak gibi:
“Allah'ım! Ben nefsime çok zulmettim. Günâhları senden başka afvedecek biri yoktur. Kendi katından
bir bağışlayışla beni afvet. Ve bana merhamet et. Çünkü sen kesinlikle çok bağışlayıcı ve merhamet
edicisin.” 242 Buhârî, Ezan, 149; Müslim, Müsâfırîn, 201; Zikr, 47; Tirmîzî, Daavât, 96.
Bu esnada insanların lafızlarına benzer dualarda bulunmak caiz olmaz. Meselâ: “Allah'ım beni falanla evlendir” veya, “bana şu kadar altın, gümüş ve makam ihsan et” demek gibi. Bu dualar, teşehhüd
miktarı oturmaktan önce okunurlarsa namazı iptal ederler. Teşehhüd miktarı oturduktan sonra ve
selâmdan önce okunurlarsa vâcib kaçırılmış olur.
Malikiler dediler ki: Son teşehhüdde Peygamber Efendimize salât getirdikten sonra kişi, dünya ve
âhiret hayırlarından dilediği bir şeyle duada bulunabilir. En faziletlisi ise şu duayı okumaktır:
“Allah'ım! Bizi, ebeveynimizi, İmamlarımızı, bizden önce mümin olarak gelmiş olanları kesin bir
bağışlayışla afveyle. Allah'ım! Yaptığımız, yapacağımız, gizlediğimiz, açıkladığımız, bizden daha iyi
bildiğin şeyden (gizli kalmış suçlarımızdan) afvet. Rabbimiz, bize dünyada iyilik, âhirette de iyilik ver
ve bizi cehennem azabından koru.”
Şafiiler dediler ki: Son teşehhüdde Peygamber Efendimize salâttan sonra ve selâmdan önce dîn ve
dünya hayırlarıyla duada bulunmak sünnettir. Haram bir şeyi veya imkânsız veya muallakta kalmış bir
şey için dua etmek caiz olmaz. Aksi takdirde namaz bâtıl olur. En faziletlisi, Peygamber (s.a.s.) den
nakledilen duaları okumaktır. Meselâ bunlardan biri şudur:
İmam olarak namaz kıldıran kişinin okuyacağı dualar, teşehhüd ve salâttan daha uzun olmamalıdırlar.
Hanbeliler dediler ki: Namaz kılan kişinin son teşehhüdde Peygamber (s.a.s.) Efendimize salât
getirdikten sonra şu duayı okuması sünnet olur:
“Cehennem ve kabir azabından, hayâtın, ölümün ve Deccal Mesih'in fitnesinden Allah'a sığınırım.”
Bunun yanısıra Peygamber Efendimizden nakledilen duaları da okumak sünnettir. Peygamber (s.a.s.)
den nakledilen dualara benzemeseler bile âhiretle ilgili dualarda bulunmak da sünnettir. Hitâb “kâf’ını
(“sep” zapirini) kullanmaksızın belirli.bir şahıs için de duada bulunulabilir. Hitâb “kaf’ını kullanma
hâlinde namaz bâtıl olur. Meselâ kişinin; “Ey baba, Allah’ımdan dilerim ki seni cennete koysun”
demesi gibi. Ama, “Allah’ım onu cennete koy” derse namazı bozulmaz. Zîrâ bu cümlede muhâtab
zamiri olan “kâf” yoktur. Kişinin teşehhüdde dünyevî lezzet ve şehvetlerini kasdedici dualarda
bulunması da namazı bozar. Meselâ “Allah’ım bana güzel bir câriye nasib et” veya, “Allah’ım bana
leziz yiyecekler nasib et” demesi halinde namaz bâtıl olur. İmam olarak namaz kıldıran kişi, duayı
uzattığı takdirde cemâate ağır gelmeyecekse bunun bir sakıncası olmaz. 243 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 337-359.
Namazın Mendubları
Daha önce de anlattığımız gibi Şâfiîlerle Hanbelîler, mendubla sünnet ve müstehab terimleri arasında
bir ayırım yapmamışlardır. Onlara göre bu terimlerin tümü aynı anlamı ifade ederler. Namazın mücmel
ve mufassal sünnetleri daha önce anlatılmıştır. Ki bu sünnetler, onlara göre mendup ve mustehap
olarak da adlandırılabilirler. Mâlikî ve Hanefîlerse mendubla sünnet arasında ayırım yapmakta
olduklarından bunlara göre namazın mendublarını aşağıda sıralamış bulunmaktayız.
Malikiler dediler ki: Namazın mendubları kırksekiz tanedir:
1. Namaz edâ olarak kılınacaksa edasına, kaza olarak kılınacaksa kazasına niyet edilmelidir.
2. Namazın kaç rek'at olarak kılınacağına niyet edilmelidir.
3. Huşu': Allahm azamet ve heybetini, O'ndan başkasına ibâdet edilmeyeceğini kalbte tutmalıdır. İşte
bu, mendubtur. Huşu'un aslı ise vâcibtir.
4. Sadece iftitah tekbiri esnasında elleri omuz hizasına kadar kaldırmalıdır. Bundan sonra da vakarla
salıverilmelidİr.
5. Fâtiha'dan sonra bir sûre okumalıdır.
6. Sabah ve öğle namazlarında kıraat uzatılmalıdır. Bunu yaparken öğle namazının kıraatinin
sabahınkinden az olduğunu düşünmek gerek.
7. İkindi ve akşam namazlarında kıraat kısa tutulmalıdır.
8. Yatsı namazında kıraat, orta miktarda olmalıdır.
9. Sûre bakımından ikinci rek'ati birinciden kısa tutmalıdır. İkinci rek'ati birinciye eşit tutmak veya
ondan uzun etmek, tenzîhen mekruhtur.
10. Namaz kılan kişi, sessiz kıraatli namazlarda kıraati kendine duyurmalıdır.
11. Sessiz kıraatli namazlarda İmama uyan kişi kıraatte bulunmalıdır.
12. Hem sesli hem sessiz kıraptli namazlarda İmama uyan kişi veya tek başına namaz kılan kişi “amîn”
demelidir.
13. Sadece sessiz kıraatli namazlarda İmam “amîn” demelidir.
14. “Amîn” sessizce telâffuz edilmelidir.
15. Rükû esnasında sırt dümdüz tutulmalıdır.
16. Rükû esnasında eller, dizlere konulmalıdır.
17. Eller, dizlere iyice tutturulmalıdır.
18. Dizler, kırılmaksızin dik tutulmalıdır.
19. Rükûda, “Sübhane rabbiye'1-azîm” diyerek tesbih çekilmelidir.
20. Rükûda erkekler, dirseklerini böğürlerinden uzak tutmalıdırlar.
21. İmama uyan veya tek başına namaz kılan kişi, rükûdan kalkarken, “Rabbena lekel hamd”
demelidir.
22. Eğilme ve kalkma hâlinde tekbir getirmelidir. Yalnız iki kişi cemâat olarak namaz kılarken kıyama
kalkmakla böyle yapmayıp, İmam kendi başına kalkıncaya kadar ona uyanlar tekbiri bekletirler. İmama
uyan kişi, İmam tam olarak kendi başına kalkmayınca kalkmaz.
23. Secde hâlinde alın, yere iyice temas ettirilmelidir.
24. Secdeye varırken eller, dizlerden önce yere konulmalıdır.
25. Secdeden kalkarken eller, dizlerden sonra yerden kaldırılmalıdır.
26. Secdede elleri kulak hizalarına veya yakın bir yere koymalıdır.
27. Elleri yere koyarken parmaklar birbirlerine bitiştirilmelidir.
28. Parmak uçları kıbleye yöneltilmelidir.
29. Secdede erkekler dizleriyle dirseklerini birbirlerinden uzak tutmalıdır.
30. Karınlarını da baldırlarından uzak tutmalıdırlar.
31. Ayrıca pazularını da böğürlerinden uzak tutmalıdırlar.
32. Bunu yaparken de orta bir yolu tutmalıdırlar.
33. Kadınınsa secde hâlinde örtünmeyi iyice yapabilmesi için yumulması gerekir.
34. Secdede kuyruk sokumu kısmı yukarıya kaldırılmalıdır.
35. Secdede duâ edilmelidir.
36. Secdede tesbihte bulunmalıdır.
37. Secdeden sonraki oturuşta ifdâ şeklinde oturmalıdır.
38. Otururken eller, baldırların uç kısmına konulmalıdır.
39. Otururken baldır araları açık tutulmalıdır.
40. Sağ elin işaret parmağıyla baş parmağı dışındaki parmaklar, teşehhüd oturuşu için mutlak surette
yumulmalıdır.
41. İşaret parmağı, sürekli olarak sağa-sola hareket ettirilmelidir.
42. Özellikle sabah namazında Kunut okunmalıdır.
43. Bu dua, ikinci rekata varmadan okunmalıdır. Ki metni de şudur:
“Allah’ım. Senden yardım dileriz. Senden afv dileriz. Sana inanır ve sana tevekkül ederiz. Sana boyun
büker; günâhlardan sıyrılırız. Seni inkâr edenleri terkederiz. Allah'ım ancak sana ibadet ederiz.
Namazı senin için kılar, secdeyi sana yaparız. Sana doğru seğirtip koşarız. Rahmetini umar, büyük
azabından korkarız. Şüphesiz senin azabın, kâfirlere erişendir.” (Bu duayı İmam Mâlik rivayet
etmiştir).
44. Selâm vermeden önce duada bulunmalıdır.
45. Bu duâ sessizce okunmalıdır.
46. Teşehhüd sessizce okunmalıdır.
47. Duâ, herkes için yapılmalıdır.
48. Namazdan çıkmak için sadece sağ tarafa selâm vermelidir.
Hanefiler dediler ki: “Mendup”, “edeb” ve “müstehab” aynı anlama gelir ki, Peygamber (s.a.s.)
Efendimizin devamlı olmaksızın yaptığı işlere denir. Namazın âdabına gelince bunları şöylece
sıralayabiliriz:
1. Namaz kılan kişi, kendisini namazdan alıkoyacak bir şeye bakmamalıdır. Meselâ duvarda asılı
levhayı okumamalı veya duvardaki nakışlara zihnini takıp onlarla meşgul olmamalıdır.
2. Kıyam hâlinde secde yerine bakmalıdır.
3. Rükû hâlinde de ayakların üstüne bakmalıdır.
4. Secdedeyken burun kemerine bakmalıdır.
5. Otururken de göğüs kısmına bakmalıdır.
6. Selâm verirken omuzlara bakmalıdır.
7. Elde olmayarak gelen öksürük, mümkün mertebe giderilmeye çalışılmalıdır. Yapmacık olan
öksürüğe gelince bu, bir özre dayanmadığından ötürü, ileride geğirme bahsinde de anlatılacağı gibi bir
harfi kapsayacak olursa namazı bozar.
8. Namazdayken gelen esnemeler de mümkün mertebe giderilmeye çalışılmalıdır. Zîrâ Peygamber
(s.a.s.) buyurmuştur ki:
“Namazda esnemek şeytandandır. Sizden biri esneyecek olursa onu, alt dudağını ısırarak bertaraf
etsin. Eğer bu şekilde önleyemezse ağzını yeni ile veya sol elinin dış kısmıyla kapatsın.” 244
9. Fatihayla zamm-ı sûre arasında besmele çekilmelidir.
10. İftitah tekbirini alırken erkekler ellerini yenlerinden çıkarmalı, kadınlarsa örtünmeyi sağlama
açısından bunu yapmamalıdırlar.
11. Kamet esnasında “Hayye ala's-salâh” denildiğinde oturan kişiler ayağa kalkmalıdırlar.
12. Kamet esnasında “Kad kameti's-sâlâh” denildiğinde İmam namaza başlamalı.
13. Namaz kılan kişi, önünden geçecek birini hafif bir işaretle geçmekten alıkoymalıdır. Bundan
fazlasını yapmak doğru olmaz. 245 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 360-363.
Namazda Ön Tarafa Sütre Koymak
Sütre'nin tanımı:
Sütre, namaz kılan kişinin önüne kürsü, değnek, kanepe, duvar veya bunlara benzer şeyleri almasıdır
ki; namaz kılarken önden başkasının geçmesine mâni olunabilsin. Sütrenin duvar ve direk gibi sabit
şeylerden olmasıyla, sabit olmayan şeylerden olması arasında bir fark yoktur. Üç mezheb İmamı bu
hususta görüş birliği etmişlerdir. Yalnız Şâfiîler, onlara muhalefet ederek aykırı görüş beyânında
bulunmuşturlar.
Şafiiler dediler ki: Sütrenin dört mertebesi vardır: Bu mertebeler arasındaki sıraya uymak gereklidir.
Birinci mertebeyi uygulamak mümkün olmadığı takdirde ikinciye veya üçüncüye veyahut da
dördüncüye intikâl etmek sahîh olabilir. Aksi takdirde sahîh olmaz.
Birinci mertebe: Duvar ve direk gibi sabit ve temiz eşyalarla yapılan sütredir.
İkinci mertebe: Dikili sopa ve diğer eşyaları sütre miktarı ön tarafa yığmakla olur.
Üçüncü mertebe: Namaz kılan kişinin seccade, aba ve benzeri şeyleri namaz için önüne sermesidir. Ki
bunların da mescidin sergilerinden olmamaları gerekir. Mescidin sergileri sütre için yeterli olmaz.
Dördüncü mertebe: Namaz kılan kişinin, ön tarafına uzunlamasına veya enlemesine çizgi çekmesidir.
Uzunlamasına çizmesi daha iyidir. Birinci ve ikinci mertebede sütrenin, zira'ın üçte ikisi veya daha
fazla bir yükseklikte olması şarttır. Bir de sütre ile namaz kılan kişi arasında ayakta duran kimseye
nisbette ayak parmaklarının uçlarıyla sütre arasında, oturan kimseye nisbetle ise dizleriyle sütre
arasında üç zira'dan fazla bir mesafenin bulunmaması gerekir.
Üçüncü ve dördüncü mertebelerdeyse sütrelerin kıble tarafına uzamaları, üçte iki veya daha fazla zira’
uzunluğunda olması da şarttır. Bir de kıble yönüne koyduğu şeyin son tarafıyla parmak uçları arasında
üç zira’dan fazla bir mesafenin bulunmaması şarttır.
Sütre'nin hükmü:
Sütre koymak mendubtur. Namaz kılan kişinin bu sayılan sütrelerden birini önüne koyması,
mezheblerin ittifakıyla mendubtur. Bilindiği gibi Şâfiîlerle Hanbelîler, mendubla sünnet arasında
anlam bakımından bir ayırım yapmamaktadırlar; Bunlar, sütrenin sünnet olduğunu söyledikleri gibi,
mendub olduğunu da söylerler. Hanefîlerle Mâlikîlerse sütrenin mendub olduğunu ve bunun anlam bakımından sünnetten daha aşağı bir mertebede olduğunu söylerler. Bunlar derler ki: Bir kişi,
insanların gelip geçmekte oldukları bir yolda sütresiz olarak namaz kılar ve bu esnada da bir kişi
önünden geçerse, kendisi yolda namaz kıldığından ve bu hususta tedbir de almadığından ötürü
günahkâr olur. Şâfiîlerle Hanbelîlerse bu durumda namaz kılan kişinin günahkâr olmadığını, sadece
mekruh bir davranışta bulunduğunu söylerler. Sütre edinmemenin günâh olmayacağı hususunda görüş
birliği etmişlerdir. İmam ve tek başına namaz kılan kişinin sütre edinmesi mendubtur. İmama uyarak
namaz kılmakta olan kişinin sütre edinmesi mendub değildir. Zırâ İmamın sütresi, İmama uyan kişi
için de yeterli olur. Sütreyle ilgili şartlara gelince bunlar, mezheblere göre değişik olup aşağıya
alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Sütreyle ilgili bazı şartlar vardır:
1. Sütre, bir zira' veya daha fazla uzunlukta olmalıdır. Kalınlığının ölçüsü yoktur. Herhangi bir kalınlık
veya incelikteki bir sütreyi öne koymak sahîh olur. Kalem kalınlığında olsa bile yeterli olur.
2. Sütre, doğru olmalıdır. Eğri bir şeyi sütre edinmek sahîh olmaz.
3. Namaz kılan kişinin ayağıyla sütre arasında üç zira’ miktarında bir mesafe bulunmalıdır.
4. Kişi sütre edinebileceği bir şeyi bulur da yerin sertliğinden ötürü dikemezse onu ön tarafına uzunluk
veya enlemesine koyması sahîh olur. Enlemesine koyması daha faziletli olur.
5. Kişi sütre edinecek bir şey bulamazsa ön tarafına hilâl şeklinde bir çizgi çizer. Düz veya eğik çizgi
çizse de sahîh olur. Ama en faziletlisi hilâl şeklinde çizilenidir.
6. Bir insanın sırtını sütre edinmek de sahîh olur. Meselâ namaz kılan kişinin önünde, arkası dönük biri
oturmaktaysa bunun sırtına doğru namaz kılarak sütre edinmek sahîh olur. Oturan kişinin yüzü namaz
kılana yönelikse sütre edinilmesi sahîh olmaz. Tabiî önde oturanın kâfir bir erkek veya yabancı bir
kadın olmaması da şarttır.
7. Namaz kılan kişi, sütre olarak, gasbedilmiş veya necis bir şeyi bulursa -gasb eylemi her ne kadar
haramsa da- bunu sütre edinmesi sahîh olur.
Şafiiler dediler ki: Sütre ile alakalı şartlar şunlardır:
1. Sütre, en azından zira'ın üçte biri uzunluğunda olmalıdır. Kalınlığının ölçüsü ise yoktur. Hanefî ve
Hanbelîler de bu görüştedirler. Mâlikîlere gelince onlar buna muhalefet etmişlerdir. Ki onların buna
ilişkin görüşleri kendi bölümlerinde anlatılacaktır.
2. Sütre edinilen şey, doğru ve düzgün olmalıdır. Hanefî ve Hanbelîler de bu görüştedirler.
3. Namaz kılan kişinin ayak ucuyla sütre arasında üç zira'lık bir mesafe bulunmalıdır. Hanefî ve
Hanbelîler de bu görüşü paylaşmışlardır. Mâlikîler buna muhalefetle; namaz kılan kişiyle sütre
arasında rükû veya secde mahallinden itibaren bir koyunun, ya da bir kedinin geçebileceği kadar bir
mesafe bulunmalıdır, demişlerdir.
4. Namaz kılan kişi, önünden herhangi bir kişinin geçeceğinden endişe etse de, etmese de1 sünnet
gereği olarak sütre edinmelidir. Hanbelîler bu görüştedirler. Mâlikîlerle Hanefîlerse buna muhaliftirler.
5. Sütre olmaya elverişli bir şeyi bulan kişi, yerin sertliği dolayısıyla onu yere dikemezse, ön tarafına
uzunlamasına veya enlemesine koyabilir. Enlemesine koyması, Hanefî ve Hanbelîlerİn de dedikleri
gibi daha uygundur. Mâlikîlerse buna muhalefet ederek sütreyi, uzunlamasına veya enlemesine öne
koymak yeterli olmayıp aksine, yere dikmek zorunludur demişlerdir.
6. Sütre edinecfe bir şey bulunmazsa, ön tarafa uzunlamasına veya enlemesine düz bir çizgi çizilir.
Uzunlamasına çizilmesi daha uygundur. Şâfiîler, ön tarafa çizilecek çizginin hilâl gibi kavisli olması
daha uygun olur diyen diğer mezheb İmamlarına muhalefet etmişlerdir.
7. Ön taraftaki bir insanın sırtını veya cephesini sütre edinmek mutlak surette sahîh olmaz. Mâlikîlerle
Hanefîler buna muhalefet ederek ön taraftaki bir kişinin sırtının sütre edinilmesinin sahîh olacağını
söylemişlerdir. Hanbelîler de Şâfiîlerin bu görüşüne muhalefet ederek ön taraftaki bir kişinin sırtını
veya yüzünü sütre edinmenin sahîh olacağını söylemişlerdir.
8. Gasbedilmiş bir şeyi sütre edinmek sahihtir. Hanefîlerle Mâlikîler de bu görüşü paylaşmışlardır.
Hanbelîlerse buna muhalefet ederek gasbedilmiş bir şeyin sütre edinilmesinin sahîh olamayacağını, bu
sütreye yönelik olarak namaz kılmanın mekruh olacağını söylemişlerdir.
9. Necis bir şeyi sütre edinmek de sahihtir. Mâlikîler dışındaki diğer mezheb İmamları bu görüşe
katılmışlardır. Mâlikîler aslen necis ve sonradan necislenmiş (hela kamışı gibi) şeyleri sütre edinmek
sahîh olmaz demişlerdir.
Mâlikîler: Sütre ile alâkalı şartları şöylece sıralamışlardır:
1. Sütre, bir zira’ veya daha fazla uzunlukta olmalıdır. Kalınlığı da mızrak kalınlığından az
olmamalıdır.
2. Namaz kılan kişinin rükû veya secde yerinden itibaren sütre arasında bir koyun veya bir kedi
geçebilecek kadar bir mesafe bulunmalıdır,
3. Sütre, yere dikilmiş olmalıdır. Yerin sertliğinden dolayı dikilemezse onu ön tarafa uzunlamasına
veya enlemesine koymak yeterli olmaz.
4. Önde oturan adamın yüzünü değil de sırtını sütre edinmek sahih olur. Yalnız ön taraftakinin kâfir bir
erkek veya mahrem olmayan bir kadın olmaması şarttır.
5. Gasbetmek her ne kadar haramsa da, gasbedilmiş bir şeyi sütre edinmek sahîh olur. Necis bir şeyi
sütre edinmekse sahîh olmaz.
6. Sütre edinilecek bir şey bulunmadığı takdirde ön tarafa çizgi çizilebilir. Çizilecek çizginin hilâl gibi
kavisli olması daha iyidir. Edinilen sütrenin duvar veya değnek veya kürsü olması arasında bir fark
sözkonusu değildir. Bu hususta ittifak vardır.
Hanbelîler: sütre ile alâkalı şartlan şu şekilde sıralamışlardır:
1. Sütre, bir zira' veya daha fazla uzunlukta olmalıdır. Kalınlığının belli bir ölçüsü yoktur. Hanefîlerle
Şâfiîler de bu görüştedirler.
2. Sütre, düzgün ve doğru olmalıdır. Eğik şeyin sütre edinilmesi sahîh olmaz.
3. Sütre ile, namaz kılanın ayakları arasında üç zira'lık mesafe bulunmalı.
4. Sütreyi, yer sert olduğu için dikmek mümkün olmazsa bu durumda ön tarafa enlemesine koymak
gerekir. Enlemesine koymak, uzunlamasına koymaktan daha faziletlidir.
5. Sütre edinecek bir şey bulamayan kişi, önüne hilâl şeklinde bir çizgi çizer. Hilâl şeklinde olması
diğer çizgilerden daha uygundur.
6. Ön taraftaki birinin yüzünü veya sırtını sütre edinmek sahîh olur. Yalnız ön taraftaki kişinin
müslüman olması ve yabancı bir kadın olmaması şarttır.
7. Gasbedilmiş bir şeyi sütre edinmek sahîh değildir.
8. Necis bir şeyi sütre edinmek sahihtir. 246 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 363-366.
Namaz Kılanın Önünden Geçmek
Özürsüz olarak, önüne sütre koymamış olsa bile namaz kılanın önünden geçmek haramdır. İnsanların
fazlaca gelip geçtikleri yerlerde sütresiz namaz kılarak başkalarının, önünden geçmesine zemin
hazırlamak da haramdır. Bu durumda sütreyi terkettiği için değil de, başka birinin önünden geçmesi
nedeniyle günahkâr olur. Sütresiz olarak namaz kılıp da önünden kimsenin geçmemesi hâlinde
günahkâr olmaz. Çünkü sütre edinmek, asıl itibariyle vâcib değildir. Namaz kılan kişi, başkalarının
geçmesine zemin hazırlar ve önünden geçen de, geniş yer olmasına rağmen önünden geçerse her ikisi
de günahkâr olurlar. Ama namaz kılan, başkalarının geçmesine zemin hazırlamaz ve önünden geçen de
geniş yer bulunmadığından ötürü önünden geçerse ikisi de günahkâr olmazlar. İkisinden birisi kusurlu
olursa, kusurlu olan günahkâr olur. Mâlikîlerle Hanefîler bu hükümde ittifak etmişlerdir. Şâfiîlerle
Hanbelîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Şafiiler dediler ki: Namaz kılanın önünden geçmek haram değildir. Meğer önünde, anılan şartları hâiz
bir sütre bulunsun. Sütre bulunmaması hâlinde geçmek haram ve mekruh değilse de iyi bir davranış
sayılmaz. Namaz kılan, başkasının önünden geçmesine zemin hazırlar, sütre edinmez ve biri de
önünden geçerse ikisi de günahkâr olmazlar. Yalnız, namaz kılan kişinin başkalarının gelip geçtikleri
yerlerde namaz kılması, önünden kimse geçmese bile mekruhtur.
Hanbeliler dediler ki: Başkasının geçme ihtiyacında bulunduğu yerde namaz kılan kişi, önünden biri
geçse de geçmese de, mekruh işlemiş olur. Şâfiîler de bu görüştedirler. Bu mekruh, sadece namaz
kılanla ilgilidir. Önünden geçene gelince, geçeceği başka bir yol olduğu halde yine de önünden geçerse
günahkâr olur. Saftaki boşluğu doldurmak için namaz kılanın önünden geçmek câizdir. Bunu yapacak kişi ister namaz
başlamadan önce namaz kılanlarla beraber olmuş olsun, ister namaz başladığında gelmiş olsun aynı
hükme tâbidir. Mâlikîler dışındaki diğer mezhebter bu hükümde ittifak etmişlerdir.
Malikiler dediler ki: Namaza başlamamış kişinin bunu yapması caiz olmaz. Meğer ki namaz kılanın
önünden geçecek başka bir yol olmasın...
Kâbe'yi tavaf etmekte olanın da namaz kılanın önünden geçmesi, mezheblerdeki tafsilâta göre câizdir.
Malikiler dediler ki: Mescid-i Harâm'da sütre edinmeksizin namaz kılan kişinin önünden geçmek
caizdir. Sütre edinenin önünden geçmek de diğerleri gibidir. Sütre edinen kimsenin önünden tavaf eden
birinin geçmesi mekruhtur. Sütre edinmeyenin önünden geçmekse mekruh değildir.
Hanefiler dediler ki: Kabe'yi tavaf eden birinin namaz kılan kişinin önünden geçmesi caizdir. Aynı
şekilde Kabe'nin içinde veya Makâm-ı İbrahim'in ardında namaz kılan kişinin önünde sütre bulunsun
bulunmasın geçmek caizdir.
Hanbeliler dediler ki: Mekke'nin hareminde veya herhangi bir yerinde namaz kılan kişinin önünden
geçmek haram değildir.
Şafiiler dediler ki: Kabe'yi tavaf edinin, namaz kılan kişinin önünden geçmesi mutlak surette caizdir.
Namaz kılanın önünden geçilmesi haram olan miktarla ilgili olarak mezheblerin detaylı görüşleri
aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Kişi büyük bir mescidde veya sahrada namaz kılıyorsa, ayaklarının bastığı yerle
secde ettiği yer arasından geçmek haramdır. Eğer küçük bir mescidde kılıyorsa, ayaklarının bastığı
yerle kıble duvarı arasından geçmek haramdır. Bunun ölçüsü de muhtar olan görüşe göre kırk zira'dır.
Malikiler dediler ki: Namaz kılan kişi, önüne sütre koymuşsa kendisiyle sütre arasından geçmek
haramdır. Sütrenin ötesinden geçmek haram değildir. Eğer sütresiz olarak namaz kılıyorsa rükû ve
secde yerlerinden geçmek haramdır.
Şafiiler dediler ki: Namaz kılanla sütresi arasından geçilmesi haram olan kısım, en azından üç zira'lık
bir mesafedir.
Hanbeliler dediler ki: Namaz kılan kişinin önünde sütre varsa, aradaki mesafe ne kadar uzak olursa
olsun, kendisiyle sütre arasından geçmek haramdır. Eğer önünde sütre yoksa, ayaklarını bastığı yerden
üç zira'lık bir mesafe ötesine kadar aradan geçmek haramdır. Ötesinden geçilebilir.
Namaz kılanın, önünden geçeni göz, el veya baş işaretiyle geçmekten menetmesi; geri dönmediği
takdirde gücü yettiği kadarıyla onu defetmesi sünnettir. Bunu yaparken de en kolay olan yöntemi tercih
etmelidir. Yalnız, namazı bozacak kadar fazla hareket etmemek gerekir. Şâfiîlerle Hanbelîler bu
hükümde ittifak etmişlerdir. Hanefîlerle Mâlikîlerin bu husustaki görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Önden geçeni menetmek, sünnet olmayıp ruhsattır. Şu halde önden geçecek
olanı baş veya göz işaretiyle veya “sübhanallah” diyerek geri çevirmek mümkündür. Bundan fazlasını
yapmak caiz değildir. Kadının önünden geçecek olanı menetmesi için, ellerini bir veya iki defa
birbirine vurması caizdir.
Malikiler dediler ki: Namaz kılan kişinin, Önünden geçecek olanı itmesi mendubtur. 247 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 366-368.
Namazın Mekruhları
Namazın mekruhlarına gelince, bunları şu ;ekilde sıralamak mümkündür:
1. İhtiyaç olmaksızın elbiseyle veya sakalla oynamak. Ter silmek veya yüze eziyet veren toprağı
silmek gibi ihtiyâçtan ötürü bazı hareketleri yapmak mekruh değildir.
2. Parmaklan namazdayken çıtlatmak ve bunları birbirine girdirmek. Peygamber (s.a.s.), İbn Mâce'nin
rivayet etmiş olduğu bir hadîste buyurmuşlardır ki:
“Namazda iken parmaklarını çıtlatma.” 248 İbn Mâce, İkâme, 42.
Yine namazda iken elleri birbirine girdirip taraklayan birini
gören Peygamber Efendimiz, o kişinin parmaklarının arasını açmıştı.
3. Namaz kılan kişinin, elini böğrüne koyması. Eşyasını muhafaza etmek gibi bir ihtiyâcı olmaksızın
sağa veya sola dönüp bakması. Bununla ilgili olarak mezheblerin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Boynu sağa ve sola çevirmek mekruhtur. Ama gözleri sağa ve sola çevirmek
mubahtır. Tam bir rükün süresi kadar göğsü, kıbleden başka tarafa çevirmek namazı bozar.
Şâfiîler dediler ki: Yüzü sağa ve sola çevirmek mekruhtur. Göğsü çevirmekse mutlak olarak namazı
bozar. Zîrâ bu durumda kıble yönünden sapılmaktadır.
Malikiler dediler ki: Kişinin ayakları kıbleye yönelik olduktan sonra bütün cesediyle de olsa sağa
veya sola dönmesi mutlak olarak mekruhtur. Ama ayaklarıyla birlikte dönerse namazı bâtıl olur.
Hanbeliler dediler ki: Sağa veya sola bakmak mekruhtur. Kabe'de veya şiddetli bir korkudan ötürü
olmadıkça kıbleye sırt çevirmek veya sağa yahut sola bedeni çevirmek namazı bozar. Yüzü veya göğsü
çevirmek, bedenin tümü dönmediğinden dolayı namazı bozmaz.
4. İk'â şeklinde oturmak. 249 İk'â: kişinin kaba etlerini yere koyup dizlerini dikmesidir.
Ebû Hüreyre'den şöyle bir hadis rivayet edelir:
“Rasûlullah (s.a.s.) beni, secdeyi horozun yem yemesi gibi hafif tutmaktan; köpeğinki gibi (İk'â
şeklinde) oturmaktan ve tilki gibi (sağa-sola) dönmekten men etti” 250 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/211.
Bu hükümde mezhtebler ittifak etmişlerdir. Yalnız Mâlikîler bu ittifakın dışında kalmışlardır.
Malikiler dediler ki: Bu anlamda ik'â şeklinde oturmak haramdır. Haram olmasına rağmen kuvvetli
görüşe göre namazı bozmaz. Mekruh olan ik'â'nın şu şekilleri vardır: Ayak parmaklarının altını yere
getirip ayaklan dikmek; kaba etleri topukların üzerine getirmek; ayakların üstünü yere getirerek üzerine
oturmak.
5. Yırtıcı hayvanların yaptığı gibi kolları öne uzatıp yere koymak da namazın mekruhlarındandır.
6. Kolların yenini sıvamanın mekruhluğu hususunda da Mâlikîler dışındaki diğer mezhebler ittifak
etmişlerdir.
Malikiler dediler ki: Kolların yenlerini sıvamak, namaz için yapıldığı takdirde mekruh olur.
Namazdan önce bir ihtiyaç nedeniyle kollar sıvanıp da bu şekilde namaza girilmişse veya sıvama işi
namazdan dolayı olmadığı halde namazdayken sıvanırsa bile mekruh olmaz.
7. Namazdayken kaş, göz, el ve benzeri şeylerle İşarette bulunmak; selâm almak ve benzeri
nedenlerden ötürü işarette bulunmak mekruh değildir. Bu hususta Şafiî ve Hanbelîler görüş birliği
etmişlerdir. Hanefîlerle Mâlikîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Selâm almak için bile olsa işarette bulunmak mutlak olarak mekruhtur. Yalnız,
namaz kılan kişi, önünden geçecek birini geri çevirmek kastıyla işarette bulunursa mekruh olmaz.
Malikiler dediler ki: Selâm almak kastıyla el veya başla işaret vermek namazdayken vâcibtir. Selâm
vermek için de işaret vermek kuvvetli görüşe göre caizdir. Hafif olmak kasdıyla bir işaret vermek, eğer
bir iş içinse caiz olur. Aksi takdirde caiz olmaz. Aksıran kimseye “Yerhamükellah”, yani “Allah sana
merhamet etsin” demek de namazdayken caizdir.
8. Namazdan önce saçları başın arka kısmına bağlayıp bu şekilde namaz kılmak; bunu namazdayken
yapmak amel-i kesîri gerektirdiği takdirde namazı bozar. Mâlikîler dışındaki diğer mezhebler bu
hükümde ittifak etmişlerdir. kişinin kaba etlerini yere koyup dizlerini dikmesidir. Malikiler dediler ki: Saçı namaz için başın arka kısmında bağlamak mekruh olur. Namaz için
olmadığı takdirde bağlamakta kerahet yoktur.
9. Namaz kılan kişinin önünde veya arkasındaki elbisesini toplaması. Bununla ilgili olarak Peygamber
Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Yedi kemik üzerine secde etmek, elbise ve saç avuçlamamakta emrolundum.” 251 Müslim, Salât, Bâb: 227.
10. İhram gibi kolları çıkaracak bir deliği olmayan bir örtüye bürünerek namaz kılmak mekruhtur.
Fıkıhçılar bunun için “iştimal-i sema” deyimini kullanırlar. Kişinin örtünecek başka elbisesi yoksa
böyle bir örtüye bürünerek namaz kılması caizdir. Yahudilerin örtüye bürünmesi gibi de
bürünmemelidir. Bu, Mâlikî ve Hanefîlere göre mekruhtur. Hanbelîve Şâfiîlerin buna ilişkin görüşleri
aşağıya alınmıştır.
Hanbeliler dediler ki: İştimal-i sema şeklinde örtüye bürünmek; kişinin entarisinin ortasını sağ
omuzunun altına alıp iki ucunu sol omuzunun üstüne koyması ve ayrıca bunun altında başka bir
elbisenin bulunmaması hâlinde mekruh olur. Altında başka bir elbise varsa mekruh değildir.
Şafiîler dediler ki: İştimal-i sema şeklinde örtüye bürünmek, namazın mekruhlarından sayılmaz.
11. İhram ve entari gibi örtüyü, omuzunun üzerinden, iki ucundan birini diğer omuzuna getirmeksizin
sarkıtmak mekruhtur.
12. Özür olmaksızın erkeğin ağzını örtmesi de mekruhtur. Şayet bir özürden dolayı örtmüş ise mekruh
olmaz.
13. Gömleği sağ koltuğun altından alıp sonra ucunu sol omuzuna atmak ve diğer omuzu açık olarak
bırakmak da Hanefî ve Hanbelîlere göre mekruhtur. Mâlikî ve Şâfiîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya
alınmıştır.
Hanbeliler dediler ki: Entariyi omuzların üzerine atmak mendubtur. Hattâ mescid İmamının bunu
yapması gereklidir. Mümkün olduğu takdirde bu entarinin altı zira' uzunluğunda ve üç zira’
genişliğinde olması mendubtur. Bornoz şeklinde bir giysi de bunun yerine geçebilir.
Şafiîler: Anılan gömlek veya entarinin sarkıtılmasmı namazın mekruhlarından saymamışlardır.
14. Zamm-ı sûreyi rükû hâlinde tamamlamak mekruhtur. Fâtiha’yı rükû hâlinde tamamlamaya gelince,
Fâtiha'nın okunması farz olduğundan bu şekilde tamamlanması namazı bozar. Hanefîler dışındaki diğer
mezheb İmamları bu hususta ittifak etmişlerdir.
Hanefiler dediler ki: Rükû hâlinde Fâtiha'yı tamamlamak da zamm-ı sûreyi tamamlamak gibidir ve
mekruhtur. Önce de anlatıldığı gibi, Hanefîlere göre namazda Fâtiha'yı okumak farz değildir. Ancak
zamm-ı sûrenin tersine Fâtiha'yı rükû esnasında tamamlamak tahrîmen mekruhtur.
15. Namazın biı rüknünden diğer birine geçerken gerekli zikir veya tekbirleri, zamanından ve yerinden
başka yer ve zamanda telâffuz etmek de mekruhtur. Zîrâ bu zikir veya tekbirlerin, bir rükünden
diğerine geçerken söylenmeye başlanması; geçiş tamamlandığı anda da telâffuzun tamamlanmasıdır.
Buna göre, sözgelimi rükûa geçiş yapan kişi, geçişi tamamladıktan sonra “Allahü ekber” diyecek
olursa veya rükûdan tam olarak kalkıp doğrulduktan sonra “semiallahü limen hamide” diyecek olursa
mekruh işlemiş olur. Oysa namaz kılan kişiden istenen şey onun, rükûa geçişi tekbirle doldurmasıdir.
Diğer rükünlere de geçişin başlamasıyla tamamlanması arasını da ilgili zikirle doldurması gerekir.
Hanefîlerle Şâfiîier bu hükümde ittifak etmişlerdir. Mâlikîlerle Hanbelîlerin buna ilişkin görüşleri
aşağıya alınmıştır.
Hanbeliler dediler ki: Bunu kasıtlı olarak yapan kişinin namazı bozulur. Meselâ bir kişi kasıtlı olarak
rükûu tamamladıktan sonra rükû tekbiri alırsa namazı bozulur. Eğer bunu bir dalgınlık veya unutkanlık
sonucu yapmışsa sehiv secdesi yapması vâcib olur. Zîrâ tekbiri veya zikri, geçişin başlangıcıyla tamamlanması arasında telâffuz etmek vâcibtir.
16. Namazdan alıkoyacak veya zihni anlamsız şeylere takacak şeyleri görmemek gibi faydalı bir
sebebe dayanmaksızın gözleri yummak da mekruhtur. Bu hususta ittifak vardır.
17. Namazdayken gözleri göğe dikmek de mekruhtur. Bu meyanda Peygamber (s.a.s.) Efendimiz
buyurmuşlardır ki:
“Gözlerini namaz kılarken göğe diken kimselere ne oluyor? Bunlar bu işe bir son vermeliler. Veya
gözleri kapılıp alınsın.” 252 Buhârî, Ezan, Bâb: 92; Müslim, Salât, Bâb: 117.
Gözleri namaz kılarken göğe dikmek Hanefî ve Şâfiîlere göre mutlak olarak mekruhtur. Hanbelî ve
Mâlikîlere gelince onların buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Malikiler dediler ki: Eğer bu bakış, gökteki ilâhî âyetlerden ve alâmetlerden ibret ve nasihat almak
içinse mekruh olmaz.
Hanbeliler dediler ki: Geğirmeden ötürü gözleri göğe kaldırmak mekruh sayılmaz.
18. İkinci rek'atte okunan sûrenin, birinci rek'atte okunan surenin üst tarafında olması mekruhtur.
Meselâ birinci rek'atte İnşirah sûresini okuduktan sonra ikinci rek'atte Duhâ sûresini okumak veya
birinci rek'atte, Şems sûresinin âyetini okuduktan sonra ikinci rek'atte aynı sûrenin birinci âyeti olan
âyetini okumak gibi. Aynı sûreyi bir rek'atte veya iki rek'atte tekrar okumak, kişinin ezberinde başka
âyetler varsa farz ve nafile namazlarda mekruh olur. Şafiî ve Mâlikîler bu görüştedirler. Hanbelîlerle
Hanefîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler: Bunun sadece farz namazlarda mekruh olduğunu, nafile namazlardaysa tekrar etmenin
mekruh olmayacağını söylemişlerdir.
Hanbeliler: Bunun mekruh olmadığını, mekruh olan hususun, Fâtiha'yı aynı rek'atte tekrar etmek ve
Kur'an-ı Kerîm'in tümünü nafile değil de farz bir namazda hatmetmek olduğunu söylemişlerdir.
19. Mecûsilere benzeme durumu olduğundan ötürü namaz kılanın ön tarafında tandır veya içinde ateş
közü bulunan bir mangalın bulunması da Şâfiîler dışındaki diğer mezheblerin ittifakıyla mekruhtur.
Şâfiîler: Tandır veya ocak-mangal gibi şeylere karşı namaz kılmayı mekruh davranışlardan
saymışlardır.
20. Namaz kılanın karşısında, kendisini meşgul edecek bir canlı resminin bulunması mekruhtur.
Kendisini meşgul etmeyen resmin bulunması Mâlikî ve Şâfiîlere göre mekruh değildir. Hanefîlerle
Hanbelîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Kişiyi meşgul etmese bile canlıların resmine karşı namaz kılmak; bu resimler
namaz kılanın başının üstünde, önünde, ardında, sağında, solunda, veya hizasında olsa da, mutlak
surette mekruhtur. Mekruhluğun en şiddetlisi resmin, namaz kılanın ön tarafında olması, sonra üst
tarafında, sonra sağında, sonra solunda bulunmasıdır. Yalnız resim, para üzerindekiler gibi iyice bakıp
düşündükten sonra belli olacak kadar küçük ise mekruh olmaz. Buna göre, üzerinde resim bulunan
paralarla birlikte namaz kılmak mekruh olmamaktadır. Büyük de olsa başı kesik resimlere karşı namaz
kılmak mekruh değildir. Kişiyi meşgul etmeyecekse ağaç resmine doğru namaz kılmak da mekruh
değildir.
Hanbeliler: Kişinin önünde, iyice bakıp düşündükten sonra belli olacak kadar küçük de olsa dikili
resim bulunması hâlinde namaz kılmak mekruhtur, dediler. Ama arkasında veya üst tarafında veya
sağında veya solunda bulunur veya ön tarafında olmakla birlikte dikili olmazsa mekruh olmaz.
21. Öndeki safta boşluk olmasına rağmen geride namaz kılmak, Hanbelîler dışındaki diğer mezheblerin
ittifakıyla mekruhtur.
Hanbeliler dediler ki: Öndeki safta boşluk olması hâlinde geri tarafta tek başına namaz kılan kişinin
namazı bâtıl olur. Ama bu kişinin yanında bir başkası varsa namazları mekruh olur.
22. Çöplükte, mezbahada, yol ortasında, hamamda, develerin çöktükleri yerlerde, necasetten emin
olunsa bile namaz kılmak mekruhtur. Şâfiîlerle Hanefîler bu hükümde görüş birliği etmişlerdir.
Mâlikîlerle Hanbelîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Malikiler dediler ki: Necasetten emin olunsa bile çöplükte, mezbahada, yol ortasında namaz kılmak
kerâhetsiz caiz olur. Emin olmaz da, bu emin olmayışı tahkiki veya zannî olursa namazı bâtıl olur.
Emin olmayışı şüpheden ileri gelirse, buralarda kıldığı namazı sadece vakti varsa iade eder. Yalnız,
mescidin dar olmasından ötürü yol ortasında kılmışsa, necasetten emin olmayışı da şüpheden ileri
geliyorsa iade etmez. Arapça “alel” adı verilen develerin ikinci defa su içmek için çöktüğü yerde,
necasetten emin olunsa bile namaz kılmak mekruhtur. Kasıtlı olarak kılınmışsa iki görüşten birine göre
bu namazı vakit içinde iade etmek gerekir. Develerin geceledikleri ve öğleden sonra uyudukları yerlede
necasetten emin olduğu takdirde namaz kılmak, mûtemed görüşe göre mekruh değildir.
Hanbeliler dediler ki: Çöplükte, mezbahada, yol ortasında, hamamda ve develerin çöktükleri yerlerde
hapsedilmek gibi bir mazeret olmaksızın namaz kılmak haramdır. Kılınan namaz da bâtıldır. Bu gibi
yerlerin damları da aynı hükme tâbidir. Yalnız cenaze namazı bundan müstesnadır. Cenaze namazım
bu gibi yerlerin damında veya mezarlıkta kılmak sahihtir.
23. Mezarlıklarda namaz kılmak da mezhebierin tafsilâtına göre mekruhtur.
Hanefiler dediler ki: Kişi, huşu içinde namaz kılarken gözü, karşısındaki kabre iliştiği takdirde
huşûuna halel geleceğinden ötürü mezarlıkta namaz kılması mekruh olur. Ama mezar, arkasında veya
üst tarafında bulunursa mutlak surette mekruh olmaz. Eğer mezarlıkta necaset ve pisliklerden
arındırılmış bir namazgah bulunursa burada kılmayıp mezarlar arasında kılmak mekruh olur.
Peygamberlerin kabirleri yanında namaz kılmak, mutlak surette mekruh değildir.
Hanbeliler dediler ki: Mezarlıkta namaz kılmak mutlak surette namazın bozulmasına sebeb olur.
Mezarlık en azından defin için vakfedilen bir arazide üç mezarın bulunmasıyla teşekkül eder. Böyle bir
arazide üç değil de sadece bir veya iki mezar bulunursa ve bunlara karşı durmaksızın namaz kılınırsa
kılınan namaz, kerâhetsiz olarak sahîh olur. Ama böyle bir yerde mezara karşı kılmak mekruh olur.
Şafiiler dediler ki: Üzeri açılmamış mezarlıklarda namaz kılmak mekruhtur. Bu mezarlar, namaz
kılanın ardında veya önünde veya sağında veya solunda veyahut da alt tarafında bulunsa da buralarda
namaz kılmak mekruhtur. Yalnız şehidlerin ve peygamberlerin mezarları yanında bunları ta'zîm kasdı
olmaksızın namaz kılmak mekruh değildir. Aksi takdirde haramdır. Üzeri açık ve örtüsüz mezarların
yanında namaz kılmak, içlerinde necaset bulunduğu gerekçesiyle bâtıldır.
Malikiler dediler ki: Necasetten emin olunduğu takdirde mezarlıklarda namaz kılmak herâhetsiz
olarak caizdir. Necasetten emin olunmadığı takdirde çöplüklerde namaz kılmayla ilgili tafsilât burada
da geçerli olur. 253 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 368-374.
Namazın Mekruhlarının Toplu Sayımı
Bu bölümde namazın mekruhlarını, her mezhebe göre toplu olarak .saymış bulunmaktayız. Ki
okuyucular, kolayca okuyup zihinlerine yerleştirebilsinler.
Hanefîler: Namazın mekruhlarını şu şekilde sıralamışlardır:
1. Vacibi veya müekked sünneti kasden terketmek tahrîmen mekruhtur. Vacibi terketmenin günâhı,
müekked sünneti terketmenin günâhından daha fazladır.
2. Elbise veya bedenin bir tarafıyla oynamak.
3. Secde için değil de başka maksatlar için ön taraftaki çakılları bir kez temizlemek.
4. Parmakları çıtlatmak.
5. Parmakları birbirine girdirip taraklamak.
6. Elleri böğürlere koymak.
7. Gözle değil de boyunla sağa sola dönmek. Gözle sağa sola bakmak mubahtır. Göğüsle sağa sola
dönmekse namazı bozar.
8. İk'â hâlinde oturmak.
9. Secde halindeyken kolları yere sermek.
10. Kol ağızlarını sıvamak.
11. Entari giymeye muktedir olunmasına rağmen şalvar ve benzeri şeylerle namaz kılmak.
12. İşaretle selâm almak.
13. Özürsüz olarak bağdaş kurmak.
14. Saçları başın arka kısmında bağlamak.
15. Ortasını açık bırakarak başı mendille bağlamak.
16. Ön veya arkasındaki elbiseyi secdeye giderken kaldırmak.
17. Entariyi sarkıtmak.
18. Kolları çıkaracak deliği olmayan bir elbiseye bürünmek.
19. Elbiseyi sağ koltuğun altına alıp uçlarını sol omuzun üzerine atmak. Veya bunun tersini yapmak.
20. Kıraati, kıyam hâli dışında, (meselâ rükûda) tamamlamak.
21. Nafile namazların iki rek'at hâlinde kılınanlarında birinci rek'ati uzatmak. Yalnız Peygamber
Efendimizden veya sahabelerden bunun tersine özel bir rivayet varsa mekruh sayılmaz. Meselâ vitir
namazının birinci rek'atinde A'lâ sûresini, ikinci rek'atinde Kâfirûn sûresini, üçüncü rek'atinde de İhlâs
sûresini okumak gibi. Vitir de kıraat açısından nafile namazlar grubunda mütalaa edilir.
22. Farz namazların tümünde ittifakla, nafile namazlarda da sahîh olan kavle göre, ikinci rek'ati
birinciden üç âyet miktarı fazla uzatmak.
23. Farz namazların bir veya iki rek'atinde aynı sûreyi tekrarlamak. Nafile namazlarda bu mekruh
değildir.
24. İkinci rek'âtte, birinci rek'atte okunanın üst tarafındaki bir sûreyi okumak.
25. Birinci rek'atte okunan sûreden sonra gelen sûreyi, ikinci rekatte okumayıp ondan bir sonraki
sûreyi okumak. Meselâ birinci rek'atte îhlâs sûresini okuduktan sonra ikinci rek'atte Felâk sûresini
atlayıp Nâs sûresini okumak gibi. Bunun mekruh olması da Kur'an-ı Kerîm'in bazı sûrelerini tercih,
bazılarını da terketme sebebinden ileri gelmektedir.
26. Kasıtlı olarak koku koklamak.
27. Elbise veya yelpaze ile bir veya iki defa yellenmek. İki defadan fazla yapıldığı takdirde narnaz
bozulur.
28. El ya da ayak parmaklarını secde hâlinde ve diğer hâllerde kıble yönünden saptırmak.
29. Rükû hâlinde elleri dizlerin üzerine koymamak.
30. İki secde arasında ve teşehhüd esnasında otururken elleri baldırların üzerine koymamak.
31. Kıyanı esnasında sağ eli sol elin üzerine koymamak.
32. Esnemek. Esneme bastırdığında mümkün mertebe yutmak gerekir. Bunu yapmak için de kıyam
esnasında, meselâ sağ elin dış kısmını veya yenleri ağza dayamak; başka zamanlardaysa sol elin sırtını
ağza dayamak gerekir.
33. Bir fayda olmaksızın gözleri yummak.
34. Gözleri göğe dikmek.
35. Gerinmek.
36. Namaza zıt olan bir hareketi az miktarda yapmak. Namazla ilgili hareketlere gelince bunlar zaten
istenilen hususlardır. Teşehhüd esnasında işaret parmağını kaldırmak gibi.
37. Özürsüz olarak biti yakaladıktan sonra öldürmek. Ama bit kendisini ısırdığı takdirde kanının namaz
kılana bulaşmamasına dikkat ederek öldürülmesi mekruh değildir.
38. Ağzı veya burnu örtmek.
39. Erimeyen bir şeyi ağza almak. Eğer alman bu şey, namazdaki kişiyi sünnet olan kıraattan
alıkoyuyor veya zihnini meşgul ediyorsa mekruhtur.
40. Sarığın kenarı üzerine secde etmek.
41. Mazeretsiz olarak sadece alın üzerine secde etmek, tahrîmen mekruhtur.
42. Namazı yolda, hamamda, kenefte, mezarlıkta, necasete yakın yerde, sahibinin razı olmadığı bir
yerde kılmak.
43. İdrar, yellenme veya dışkının sıkıştırması hâlinde namnz kılmak. Bu durumda namaza başlamış
olanın namazı kesmesi mendubtur. Ancak vaktin çıkmasından veya cerahatin kaçırılmasından
korkulursa namaz kesilmez.
44. Kirlerden korunmayan iş elbisesiyle namaz kılmak.
45. Erkeğin tenbellik ederek baş açık namaz kılması. Ama zillet ve tazarru' niyetiyle baş açık kılmak
kerahetsiz olarak caizdir.
46. İştah çekici bir yemeğin hazır olması durumunda namaz kılmak. Yalnız vaktin çıkmasından veya
cemaate ulaşamamasından korkulursa namazı kılmak gerekir.
47. Zînet ve benzeri zihni meşgul edici veya oyun ve eğlence gibi huşûa halel getirici şeylerin yanında
namaz kılmak. Bunun gibi koşarak namaza gitmek de mekruhtur. Aksine sünnet olan, ağır ve vakarlı
bir edâ ile namaza gitmektir.
48. Okunan âyet ve tesbihleri parmakla, saymak.
49. İmâmın tam olarak mihrabın içinde durması. Yalnız, mihrabın dışında kıyamda durur da secdeyi
mihrabın içinde yaparsa mekruh olmaz. Ayrıca camide yer darlığı nedeniyle İmam, mihrabın içinde
namaz kılarsa mekruh olmaz.
50. İmamın cemaate göre bir zira' yükseklikteki bir yerde namaz kılması. Veya cemaatin bir zira'
alçaklıktaki bir yerde namaz kıldırması.
51. Bir kişinin mescidde kendine özel bir yer ayırıp âdet olarak devamlı şekilde orada namaz kılması.
52. Boşluk bulunan safın gerisinde namaz kılmak.
53. Resimli elbise içinde namaz kılmak.
54. Resme yönelik olarak namaza durmak.
55. Tandıra veya içinde köz bulunan mangala karşı namaz kılmak. Kandile veya lambaya karşı kılmak
mekruh değildir.
56. Uyumakta olan kimselerin yanında namaz kılmak.
57. Zararsız bir toprağı namazdayken alından silmek.
58. Başkalarını değil de illâ belirli bir sûreyi okumayı âdet edinmek. Yalnız, kolay geldiği için her
zaman aynı yeri veya sûreyi okumak mekruh değildir.
Şâfiîler: Namazın mekruhlarını şu şekilde sıralamışlardır:
1. Sırt üstü uzanarak namaz kılan kişi dışındaki kimselerin göğüslerini değil de yüzlerini sağa veya sola
çevirmeleri. Bir özür nedeniyle sırtüstü namaz kılan kişinin yüzünü sağa veya sola çevirmesi namazı
bozar.
2. İftitah tekbirini alırken, rükû ve secdeye varırken, birinci ve ikinci teşehhüdde otururken, birinci
teşehhüdden üçüncü rek'ate kalkarken erkeğin, ellerini yen içinde bırakması. Kadının bırakması ise
mekruh değildir.
3. Dilsiz de olsa ihtiyaç olmadığı durumda kaş, göz ve benzeri şeylerle işarette bulunmak. Ama selâm
almak ve benzeri ihtiyaçlar için bu gibi işaretlerde bulunmak mekruh değildir. Hülâsa, namazın
ciddiyetiyle oynamaksızın işarette bulunmak mekruh değildir. Aksi takdirde namaz bozulur.
4. Sesli kıraatli namazlarda sessiz kıraatte bulunmak veya bunun tersini yapmak, bir ihtiyaçtan ötürü
değilse mekruhtur.
5. “Âmîn” deme dışında, İmama uyan kişinin sesini yükseltmesi.
6. Elleri ihtiyaç olmaksızın böğüre koymak.
7. Bir vacibi eksiltmemekle birlikte namazı çabuk kılmak, namazın mekruhlarındandır. Vâcib
eksiltildiği takdirde namaz bâtıl olur.
8. Çıplak olmayan erkeğin pazularını böğürlerine yapıştırması. Rükû ve secde hâlinde karnını
baldırlarına yapıştırması. Kadın veya çıplak erkeğin bu şekilde yumulması gerekir.
9. İk'â şeklinde oturmak da mekruhtur.
10. İtmi'nan şartını yerine getirmekle birlikte secdeye varırken alnı yere vurmak. îtmi'nan yerine
getirilmediği takdirde namaz bâtıl olur.
11. Hiç gerek yokken yırtıcı hayvanların yaptığı gibi secde esnasında kolları yere sermek.
12. Her zaman camiin aynı yerinde namaz kılmayı îtiyad edinmek. Yalnız İmamın her zaman mihrabta
namaz kılması bundan müstesnadır.
13. Rükûda başı fazlaca eğmek.
14. Birinci teşehhüdü uzatmak. Bu teşehhüdü son teşehhüdün sonunda okunması mendub dualarla da
uzatmak mekruhtur. Tabiî bu anlattığımız, İmama uymayarak tek başına namaz kılan kimseleri
ilgilendirmektedir. İmama uyan kişininse bunu yapması mekruh değildir.
15. Gömleği sağ koltuğun altına alıp ucunu sol omuzun üzerine atmak ve sağ omuzun üstünü açık
bırakmak.
16. Parmakları birbirine girdirip taraklamak.
17. Parmakları çıtlatmak.
18. Vücûdun üzerine atılan örtüyü yere kadar sarkıtmak.
19. Bir mazeret olmaksızın gözleri yummak. Ama diyelim ki, saflarda çıplak insanlar varsa gözleri
yummak vâcib olur. Nakışlı bir duvara karşı namaz kılan kişinin de gözlerini yumması sünnettir.
20. Namazdayken gözleri göğe dikmek. Aslında göğe bakmak, sadece abdestten sonra sünnettir.
21. Namazdayken etrafa saçılan saçları veya elbiseyi toparlamak.
22. İhtiyaç olmaksızın ağzı el veya başka bir şeyle kapatmak. Ama esnemeyi gidermek gibi bir
sebebten dolayı böyle yapmak mekruh değildir.
23. Namazdayken ön tarafa, sağa veya sola tükürmek.
24. Defi hacet dolayısıyla sıkışıkken namaz kılmak.
25. İştah çeken yiyecek veya içecekleri hazır olduğu esnada namaz kılmak.
26. İnsanların fazlaca gelip geçtikleri bir yolda namaz kılmak.
27. Hamam veya kilise gibi günâh işlenen yerlerde veyahutta necasetle ilgisi olan çöplük, mezbaha,
develerin çöktükleri yerler gibi necis mahallerde namaz kılmak.
28. Kabre karşı durup namaz kılmak.
29. Tek ayak üzerinde durarak namaz kılmak.
30. Ayakları yanyana bitiştirerek namaz kılmak.
31. Uyku bastırdığında namaz kılmak.
32. Cemâat hazırken tek başına, saftan ayrı olarak namaz kılmak. Cemâat hazır değilken tek başına
kılmak mekruh değildir.
Bütün bu anlattıklarımız, vaktin müsait olması hâlinde söz konusudurlar. Aksi takdirde kerahet söz
konusu olmaz.
Malikiler dediler ki: Namazın mekruhlarını şöylece sıralayabiliriz:
1. Aslî farz namazlarda kıraatten önce eûzü çekmek.
2. Aynı şekilde Fâtiha'dan veya zamm-ı sûreden önce besmele çekmek. Nafile namazlar nezredilmiş
olsalar bile bunlarda eûzü besmeleyi çekmemek evlâdır. Ama ihtilâftan kurtulmak için farz ve diğer
namazlarda besmele çekmek, en iyİsidir.
3. Kıraatten önce veya kıraat esnasında duada bulunmak.
4. Rükûda duada bulunmak.
5. Teşehhüdden önce duada bulunmak.
6. Son teşehhüdden sonra değil de birinci teşehhüdden sonra duada bulunmak.
7. İmamın selâm yermesinden sonra, İmama uyan kişinin duada bulunmaya devam etmesi.
8. Namazda okunması istenen duayı seslice okumak.
9. Teşehhüdü seslice okumak.
10. Namaz kılan kişinin, kendi elbisesinin üzerine secde etmesi.
11. Sarığın kıvrımı üzerine secde etmek. Sarığın, üzerine secde edilen kısmı bir veya iki kıvrımlık
kadarsa bundan ötürü namazı iade etmek gerekmez. Bundan fazla olduğu takdirde namazın vakit içinde
iade edilmesi îcâb eder.
12. Namaz kılan kişinin, namaz kılanlardan başkasının elbisesi üzerine secde etmesi.
13. Mescide ait olmayan sergi veya yumuşak hasırların üzerine secde etmek Mescide ait olanların
üzerine secde etmek mekruh değildir.
14. Rükû veya secde esnasında duâ kasdı olmaksızın kıraatte bulunmak.
15. Her zaman âdet edinerek belli bir duayı okumak.
16. Mühim bir ihtiyaç olmaksızın namazdayken etrafa bakmak.
17. Parmakları birbirine girdirip taraklamak ve çıtlatmak.
18. Elleri böğürlere koymak.
19. Kişiyi meşgul edecek bir korku bulunmadığı takdirde gözleri yummak.
20. İbret alma niyeti olmaksızın gözleri göğe dikmek.
21. Tek ayak üzerinde namaz kılmak. Ama bu bir zorunluluktan ötürü yapılıyorsa mekruh olmaz.
22. Ayaklardan birini diğerinin üzerine koymak, veya sürekli olarak bitişik tutmak.
23. Namazdayken dünya işlerini düşünmek.
24. Kollarının yenine bir şey saklamak. Veya harflerin çıkmasına engel olmayacak bir şeyi ağza
koymak. Ağza konan şey, harflerin çıkmasına engel olursa namaz bozulur.
25. Sakal ve benzeri şeylerle oynamak.
26. Aksıran kişiye namazdayken “Yerhamükellah” demek.
27. Namaz kılan kişi aksinp da başkası kendisine “Yerhamükellah” dediğinde buna karşılık olarak el
veya başla işarette bulunmak.
28. Örfe göre az da olsa zaruret olmaksızın vücûdun herhangi bir yerini kaşımak. Bu bir zaruretten
ötürü olursa mekruh değildir. Örfe göre çok sayılan bir kaşıma ise namazı iptal eder.
29. Örfe göre az da olsa keyfî olarak tebessümde bulunmak. Zarûretten dolayı olsa bile örfe göre çok
denecek miktarda tebessümde bulunması namazı bozar.
30. Kasıtlı olarak hafif bir sünneti, örneğin bir tekbiri veya tesmi'i etmek. Farz namazların ilk iki
rek'atlerinden sonraki rek'atlerde zamm-ı sure veya âyet okumamak gibi müekked sünnetleri terk
etmekse haramdır.
31. Namazla ilgili bir ihtiyaçtan ötürü erkek veya kadının ellerini birbirine çırpması.
32. Gereksiz yere sübhanallah demek.
33. Kolları çıkaracak deliği olmayan bir örtüye bürünmek.
34. Gömleği sağ koltuğun altına alıp ucunu sol omuzun üzerine atarak ve sağ omuzun üzerini açık
bırakmak.
35. Yere bitişik olsun olmasın namaz kılan kişinin, üzerine secde ettiği şeyi imâ ile kaldırması.
36. Üzerine secde etmek için güneşte veya gölgedeki çakılları taşımak.
37. Arapça okumaya muktedir olan kişinin başka dille duada bulunması.
Hanbelîler: Namazın mekruhlarını şu şekilde sıralamışlardır:
1. Çökmüş bir yerde namaz kılmak.
2. Bâbil toprağı gibi azâb inmiş bir mıntıkada namaz kılmak.
3. Değirmende ve damında namaz kılmak.
4. Tuzlu toprakta namaz kılmak,
5. Gömleği sarkıtmak.
6. Kolları çıkaracak deliği olmayan bir örtüye bürünmek.
7. Yüzü, ağız ve burnu örtmek.
8. Sebepsiz yere kol ağızlarını sıvamak.
9. Zünnara benzer kemer bağlamak.
10. Erkeğin ve kadının gömlek üzerine kemer bağlaması. Bu kemer-i mendil gibi olup zünnara
benzemeseler bile yine mekruhturlar. Kaftan gibi giysilerin üzerine kemer bağlamakta kerahet yoktur.
11. Vitirden başka namazlarda, bir musibet yokken Kunut duasını okumak. İmam Âzam'a göre, cuma
namazı dışındaki bütün namazlarda Kunut okunması sünnettir.
12. Azıcık da olsa gereksiz yere sadece yüzle veya yüzün yanı sıra göğüsle sağa veya sola dönmek.
Ama, tümden kıbleye arka çevrilecek kadar dönüldüğü takdirde namaz bâtıl olur. Yalnız bu şekildeki
bir dönüş, şiddetli bir korku nedeniyle olursa veya Kabe içinde bulunulursa namaz bâtıl olmaz.
13. Geğirme hâli dışında gözleri göğe dikmek. Cemâatle namaz kılan kişi, geğirdiği takdirde
yanındakilere eziyet vermemek için yüzünü göğe kaldırırsa mekruh olmaz.
14. Karşıda dikili bulunan resme doğru durarak namaz kılmak.
15. Resim üzerine secde etmek.
16. Namaz kılanın küçük de olsa para gibi, üzerinde resim bulunan bir şeyi üstünde taşıması.
17. Bir insanın veya hayvanın yüzüne karşı namaz kılmak.
18. Kişinin zihnini meşgul edecek bir şeye karşı namaz kılmak. Meselâ nakışlı duvara karşı namaz
kılmak gibi.
19. Kişinin zihnini meşgul edecek bir şeyi namaz kılarken üzerinde bulundurması.
20. İçinde az da olsa lâmba, kandil, yanmakta olan mum gibi ateş bulunan şeylere karşı namaz kılmak.
21. Ağzı açmak, dili çıkarmak veya ağza bir şeyler koymak.
22. İnsanların konuşup sohbet ettikleri bir meclise karşı durarak namaz kılmak.
23. Uyumakta olan bir kimseye veya kâfire karşı durarak namaz kılmak.
24. İhtiyaç olmadığı halde bir şeye dayanarak namaz kılmak. Bu dayanılan destek, çekildiği takdirde
kişi düşmezse namaz mekruh olur. Düşerse namaz bâtıl olur.
25. Sıcaklık ve soğukluk gibi namazın kemâline engel durumlarda namaz kılmak.
26. Secde hâlinde yırtıcı hayvanlar gibi kolları yere sermek.
27. İk'â şeklinde oturmak.
28. İdrar, dışkı veya yellenmenin sıkıştırdığı durumda namaz kılmak.
29. Yeme, içme veya cinsel ilişkinin arzulandığı bir durumda namaz kılmak.
30. Çakıl tanelerini bir kenara atmak.
31. Namazdayken bir şeylerle oynamak.
32. Eli böğre koymak.
33. Yelpazeyle serinlemek. Yalnız çok yapmadıkça bir ihtiyaçtan ötürü serinlemek mekruh değildir.
34. Bazan bir ayağa, bazan diğerine ağırlık vermek.
35. Parmakları çıtlatmak. Birbirine girdirip taraklamak.
36. Oturma hâlinde ağırlığı ellerin üzerine vermek.
37. Kendi isteğiyle elini arkaya bağlayarak namaz kılmak.
38. Saçları başın ardında bağlamak.
39. Sarkan saçları ve elbiseyi toparlamak.
40. Secdeye giderken elbiseyi elle toparlamak.
41. Secde ederken alnı belirli bir şey üzerine koymak.
42. Alında kalan secde izlerini temizlemek.
43. Kıble tarafında bulunan bir yazıya karşı namaz kılmak.
44. Kıble tarafına kılıç ve Mushaf gibi şeyler asmak.
45. Özür olmaksızın secde yerini düzeltmek.
46. Fâtiha'yi aynı rek'at içinde tekrar okumak. Kılınan namaz farz da olsa aynı rek'atte içinde birden
fazla zamm-ı sûre okumak mekruh değildir.
47. Bir farz namazda Kur'an-ı Kerîm'in tamamını hatmetmek mekruhtur. 254 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 374-382.
Mescidlerde Yapılması Mekruh Olan Ve Olmayan Davranışlar
Mescidden geçmek: İhtiyaç olmaksızın mescidin yol edinilmesi mezheblerin ileri sürmüş oldukları
detaylara göre mekruhtur.
Hanefiler dediler ki: Özür olmaksızın mescidi yol edinmek tahrîmen mekruhtur. Fakat bir özür
nedeniyle caiz olur. Yalnız her gün için girişler mükerrer de olsa bir defa tahiyyetü'l-mescid namazını
kılmak yeterli olur. Özür olmaksızın birçok defalar geçmekle mescidi yol edinmeyi âdet hâline getiren
kişi günahkâr olur. Bir veya iki defa geçmekle günahkâr olunmaz. Günahtan kurtulmak için de itikâfa
niyet edilmelidir. Mescidde beklenmiyecekse bile itikâfa niyet etmek yine de gereklidir.
Malikiler dediler ki: Fazla olmadıkça mescidden geçmek caizdir. Mescidin binası yoldan ileride
olduğu takdirde mescidden çok defa geçmek mekruhtur. Aksi takdirde mekruh olmaz. Mescidden
geçecek olanların mutlak olarak tahiyyetü'l-mescid namazı kılmaları istenmez.
Şafiiler dediler ki: Temiz veya cünüb kimselerin mutlak olarak mescidden geçmeleri caizdir. Hayizlı
kadının mescidden geçmesi, bir ihtiyaçtan ötürü olsa bile mekruhtur. Bu kadının, mescidi kirletmekten
emin olmayarak geçmesi haramdır. Mescidden geçecek kişinin temiz olması veya yakın bir yerde
temizlenmesi mümkün olduğu takdirde her girişte tahiyyetü'l-mescid namazını kılması sünnet olur.
Hanbeliler dediler ki: Temiz veya cünüb kimselerin mescidden geçmeleri mekruhtur. Cünüb kimsenin abdestsiz olarak mescidde beklemesi her ne kadar haramsa da mescidden geçmesi sadece
mekruh olur. Aynı şekilde ihtiyâç yokken hayızlı veya nifaslı kadınların mescidi kirletmiyeceklerinden
emin olmaları hâlinde yine mescidden geçmeleri mekruhtur. Mescidden geçmek bir ihtiyaçtan ötürü ise
bu sayılanların tümünün geçmesi mekruh olmaz. Mescidin kestirme bir yol olması da bir ihtiyaç
sayılabilir. Bu durumda oradan geçmek mekruh olmaz.
Mescidde uyumak ve yemek yemek:
Mescidde uyumak, mezheblerin ileri sürdükleri detaylara göre
mekruhtur.
Hanefîler: İtikâftaki kimselerle yabancıların mescidde uyumalarının mekruh olmadığını
söylemişlerdir. Mescidde uyumak isteyen kişi itikâfa niyet etmeli; niyetlendiği, ibâdetleri yapmalıdır.
Bundan sonra uyumasında kerahet kalmaz.
Şafiiler dediler ki: Mescidde uyuyan kişi, namaz kılanları şaşırtacak veya yanıltacak derecede
horlamıyor ve yüksek ses çıkarmıyorsa, uyuması mekruh olmaz.
Hanbeliler dediler ki: İtİkâfta olan ve olmayan kimselerin mescidde uyumaları mubahtır. Yalnız,
uyuyan kimselerin namaz kılanların önlerine uzanmamaları gerekir. Uyuyan kimselere karşı durarak
namaz kılmak mekruh olduğundan, namaz kılanlar bu durumda uyuyanları uyandırabilirler.
Mâlikîler: Öğleyin mescidde uyumanın caiz olduğunu söylemişlerdir. Bu mescid şehirde de olsa,
çölde de olsa hüküm aynıdır. Gece uykusuna gelince, çöl mescidlerinde geceleyin uyumak caiz olur.
Şehir mescidlerindeyse, evi olmayanların veya geceleyin evlerine gitmeleri zor olan kimselerin uyumaları mekruhtur. Mescidde devamlı kalan, kendini ibâdete adayıp başka iş ile meşgul olmayan
erkekler için caizdir. Kadının sürekli olarak mescidde kalmasıysa helâl değildir,
Aynı şekilde itikâfa girmeyenlerin mescidde yemek yemeleri de mezheblerin aşağıda sunulan detaylı
görüşlerine göre mekruhtur.
Hanefîler: Pis kokusu olmayan şeyleri yemenin tenzîhen mekruh olduğunu söylemişlerdir. Soğan,
sarımsak gibi pis kokulu şeyleri mescidde yemek tahrîmen mekruhtur. Bu gibi şeyleri dışarıdayken
yeyip gelenler, mescide girmekten men edilirler. Ağız kokularıyla namaz kılanlara eziyet veren
kimselerle, dilleriyle eziyet veren kimseler de mescide girmekten men edilmelidirler.
Mâlikîler: Mescidden başka sığınacak yer bulamayan gariplerin mescide sığınmaları ve kirli artık
bırakmayan hurma gibi şeyleri yemelerinin caiz olduğunu söylemişlerdir. Kirli artık bırakan
yiyecekleri sofra veya bir deri parçası sererek mescidi kirletmekten emin oldukları takdirde
yiyebilirler. Ayrıca bu yiyeceklerin pis kokulu olmamaları da gerekir. Pis kokulu yiyecekleri mescidde
yemek haramdır.
Şafiiler dediler ki: Mescidde yağ, bal gibi zifirli şeyleri mescidi kirletmemek kaydıyla yemek
mubahtır. Aksi takdirde haramdır. Bunlar her ne kadar temiz yiyecekler iseler, de mescidi bunlarla
kirletmek haramdır. Bakla gibi kirletici olmayan ve fakat çer-çöp bırakan şeyleri yemek mekruhtur.
Hanbeliler dediler ki: İtikâfta bulunan kişinin, mescidi kirletmemek, kemik ve benzeri şeyleri
mescide atmamak şartıyla her çeşit yiyeceği yemesi mubahtır. Bu gibi şeyleri attığı takdirde
temizlemesi gerekir. Tabiî soğan ve sarımsak gibi pis kokulu şeyleri yemesi mekruhtur. Bu gibi şeyleri
dışarıda yiyen ve ağzı kokan kimselerin mescide girmeleri mekruhtur. Girdikleri takdirde eziyeti
gidermek amacıyla mescidden çıkarılmaları müstehab olur. Nitekim mescidde yellenmek de bu
sebebten ötürü mekruhtur.
Mescidde sesi yükseltmek:
Mezheblerin ileri sürdükleri tafsilâtlı görüşlere göre mescidde konuşarak
veya zikrederek sesi yükseltmek mekruhtur. Mezheblerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Mescidde namaz kılanların zihinlerini karıştırmayacak ve uyuyanları
uyandırmayacaksa, zikir yaparak sesi yükseltmek mekruh değildir. Aksi takdirde mekruhtur. Hattâ
zikredenlerin kalbini îkâz etmek, üzerlerine gelen uykuyu bertaraf etmek, ibâdet için zindeleşmelerini
sağlamak açısından sesi yükseltmek daha faziletlidir. Helâl olmayan konuşmalarla sesi yükseltmek
tahrîmen mekruhtur. Helâl içerikli konuşmalarla sesi yükseltme hâlinde, namaz kılanların zihni
karıştırılacak olursa mekruh olur. Aksi takdirde mekruh olmaz. Özellikle konuşmak için mescide
girilirse konuşmak, mutlak surette mekruh olur. Yalnız ibâdet için mescide girildiği takdirde konuşmak
mekruh olmaz.
Şafiiler dediler ki: Namaz kılanların, ders verenlerin, okuyanların, ders mütâlâa edenlerin,
uyandırılmaları mesnun olmayan kimselerin zihni karıştırılıp uykuları kaçırılacak olursa mescidde
zikirle sesi yükseltmek mekruh olur. Bu sayılanlar vuku bulmadığı takdirde mekruh olmaz. Mevzu
hadîsleri mütâlâa ederek veya benzeri helâl olmayan konuşmaları yaparak sesi mescidin içinde
yükseltmek mutlak surette haramdır. Helâl içerikli konuşmalarla mesciddeki kimselerin zihinleri
karıştırılacak olursa, sesi yükseltmek mekruh olur.
Mâlikîler dediler ki: Zikir ve ilimle de olsa mescidde sesi yükseltmek mekruh olur. Yalnız dört şey
bundan istisna edilmiştir:
1. Müderrisin, talebelere sesini duyaracak kadar yükseltmesi mekruh değildir.
2. Sesi, namaz kılanların zihinlerini karıştıracak kadar yükseltmek haramdır.
3. Mekke veya Minâ mescidlerinde telbiye yaparak sesi yükseltmek mekruh değildir.
4. Düşman sınırında nöbet bekleyen kişinin tekbir alırken sesini yükseltmesi mekruh değildir.
Hanbeliler dediler ki: Mescidde namaz kılan kişilerin zihinlerini karıştırmayacak kadar zikirle sesi
yükseltmek mubahtır. Aksi takdirde mekruhtur. Mescid içerisindezikirden başka mubah konuşmalarla
sesi yükseltmek namaz kılanların zihinlerini karıştırmadığı takdirde mekruh olmaz. Mubah olmayan
konuşmalarla sesi yükseltmekse mutlak surette mekruh olur.
Mescidde alışveriş yapmak:
Mezheblerin ileri sürdükleri tafsilâta göre alım-satım gibi akidleri
mescidde yapmak mekruhtur. Buna ilişkin olarak mezheblerin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Alım-satım, kira gibi takas akidlerinin mescidde yapılması mekruhtur. Hibe ve
benzeri akidlerin yapilmasıysa mekruh değildir. Hattâ nikâh akdinin yapılması müstehabtır. İtikâftaki
kimsenin kendi şahsı ve çocuklarıyla ilgili satış akitlerini mescidde yapması mekruh olmaz. Yalmz,
akde konu eşyanın mescidde bulundurulmaması şarttır. Ticâret akidlerine gelince bu, diğerleri gibi
itikâftaki kimse için de mekruhtur.
Malikiler dediler ki: Alış veriş ve benzeri akidlerin mescidde yapılması mekruhtur. Yalnız, satılan
eşyayı döndürüp bakma olmadığı hâlde bu akidleri yapmak mekruh olmaz. Simsarlık alarak mescidde
satış yapmak haramdır. Hibe ve benzeri akidlerle nikâh akdini mescidde yapmak caizdir. Hatta nikâh
akdini yapmak mendubtur. Nikâh akdinden maksat, sıhhat Sırtlan dışındaki diğer şartlan ve fazla
konuşmaları söylemeksizin salt olarak îcâb ve kabulden ibarettir.
Hanbeliler dediler ki: Mescidde alım satım ve kira akidlerini yapmak haramdır. Bu akitler mescidde
yapılsalar da geçersiz olurlar. Yalnız, nikâh akdinin mescidde yapılması sünnettir.
Şafiiler dediler ki: Mescidin alım-satım yeri yapılması, mescidin saygınlığını zedelediği takdirde
haram olur. Saygınlığını zedelemeyerek bir ihtiyaçtan ötürü mescidde yapılan akitler de, namaz
kılanlara sıkıntı verılmediği takdirde mekruh olur. Sıkıntı verildiği takdirde haram olur. İtikâftaki kimselerin nikâh akidlerini mescid içerisinde yapmaları caizdir.
Mescidlerin süslenmesi:
Mescidin altın ve gümüşten başka şeylerle nakışlanıp süslenmesi mekruhtur.
Altın ve gümüşle süslenip yaldızlanması ise haramdır. Şâfiîlerle Hanbelüer bu hükümde ittifak
etmişlerdir. Mâlikîlerle Hanefîlerin bu husustaki görüşleri aşağıya alınmıştır.
Malikiler dediler ki: Mescidin mihrab, tavan ve duvarlarının altın ve gümüşle de olsa nakışlanıp
yaldızlanması mekruhtur. Mescidin sıvanması ve yapısının sağlam yapılmasıysa menduptur.
Hanefiler dediler ki: Mescidin mihrabını ve kıble duvarını, vakıf malı dışındaki helâl bir malla
finanse ederek altın suyu kaplamasiyla nakışlamak mekruhtur. Haram bir mal veya vakıf malıyla
finanse ederek nakışlamak haram olur. Mescidin tavanını ve kıble dışındaki duvarlarını vakıf olmayan
helâl bir malla finanse ederek nakışlamak mekruh olmaz. Yalnız, vakıf malının zâlimlerin elinde zayi
olmasından korkulması veya mescidin binasını koruma amacının bulunması veya bizzat vakıf sahibinin
yapması hâlinde vakıf malıyla finanse ederek nakışlamakta bir sakınca yoktur.
Necis şeyleri mescide koymak:
Bizzat necis veya sonradan necislenmiş bir şeyi kuru da olsa mescide
koymak haramdır. Mescidi necâsetli petrol veya yağla aydınlatmak, aynı şekilde mescidin binasını
necâsetli katkı maddeleriyle inşa etmek; necis bir şeyle sıvamak caiz değildir. Yine bunun gibi,
mescide idrar ve benzeri pislikleri yapmak, zaruret olmayınca kap içinde olsa bile caiz değildir. Yalnız,
necis ayakkabıyla mescide girmek bundan istisna olup ihtiyâç hâlinde caizdir. Bu ayakkabılardan necâsetli maddelerin mescide düşüp bulaşmasından da sakınmak gerekir. Mâlikîlerle Şâfiîler bu hükümde
ittifak etmişlerdir. Hanefîlere gelince, onların buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Necis veya sonradan necislenmiş bir şeyi mescide koymak veya necis olmuş bir
petrol veya yağla mescidi aydınlatmak, mescidin binasını necis katkı maddeleriyle inşa etmek veya
meseidde idrar yapmak tahrîmen mekruhtur.
Hanbeliler dediler ki: Necis bir şeyi veya necislenmiş bir şeyi mescide koyma hâlinde bunlardan bir
pislik mescide düşerse haramdır. Düşmezse haram olmaz. Necis bir yakıtla meseidde aydınlanmak
haramdır. Bir kap içine olsa bile meseidde idrar yapmak haramdır. Mescidin necis bir katkı maddesiyle
inşâ edilmesi veya necis bir şeyle sıvanması mekruhtur.
NOT: Değerli okucucular; Ben araştırmalarım da, Abdeste başlarken veya Namaza başlarken Niyet, kalple olur. Bu Niyet, Namaz Abdesti, Gûsül Abdesti, Teyemmüm Abdesti, Farz Namaz, Sünnet Namaz veya Nafile Namazlarda da aynıdır. Ben konu bölünmesin diye olduğu gibi yazdım. En doğru kaynak, hiç şüphesiz Kur'an ve Sünnet'tir. Bunun dışında alimler ve imamlar hata yapabilirler yani nadiren de olsa görüşlerinde yanlış bilgi verebilirler. Birde, bu temizlik ve namaz bölümlerinde yazmış olduğum Dört Mezhep İmamlarının görüşleri, yazmış olduğum tüm konularda tamamı, İmamlarımızın kendi görüşleri değildir bir kısmı yani kendilerinden sonra gelen, onları takip eden (öğrencilerinin) İmamların görüşleridir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ onlara Rahmet etsin. Bu notu yazmamdaki amaç, yanlış bilgi verip, gerek değerli imamlarımızı gerekse kendimizi zan altında bırakmamak içindir. Sizlere buradan tavsiyem eğer, tüm bu yazmış olduğum konularla alakalı, yanlış olduğunu düşündüğünüz veya bildiğiniz bir şey varsa, onu Kur'an ve Sünnet'ten araştırmanızdır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ bize ve Tüm Müslüman kardeşlerimize dinimiz İslâm'ı doğru öğrenmeyi ve hayatımızın her alanında doğru uygulamayı nasib etsin İnşeAllâh. Allâhümme Amin.
Hâtime:
Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.
Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.
O, her şeyin en iyisini bilendir.
Muvahhid Kullara Selâm Olsun.
Polat Akyol
NOT: KONUNUN DEVAMI VAR
KAYNAKLAR:
241 Âl-i İmrân: 3/8.
242 Buhârî, Ezan, 149; Müslim, Müsâfırîn, 201; Zikr, 47; Tirmîzî, Daavât, 96.
243 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 337-359.
244 Tirmîzî, Salât, Bâb: 156.
245 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 360-363.
246 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 363-366.
247 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 366-368.
248 İbn Mâce, İkâme, 42.
249 İk'â: kişinin kaba etlerini yere koyup dizlerini dikmesidir.
250 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/211.
251 Müslim, Salât, Bâb: 227.
252 Buhârî, Ezan, Bâb: 92; Müslim, Salât, Bâb: 117.
253 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 368-374.
254 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 374-382.