Pek de bir önemi kalmadı
gündüzlerin, gecelerin. Böyle gergin zamanlarda hep huzursuz ve herkese karşı
kızgınlık besliyor Ceren. Çok küçük bir şey böyle olmasına sebebiyet
verebiliyor. Bugün de diğer günlerin tekrarı olarak öğle saatlerinde açıyor
gözlerini. Yine gerginlik, huzursuzluk sarıyor her yanını.
Dolapta
kahvaltılık hiçbir şey göremeyince koltukta uyumakta olan küçük kardeşine
sesleniyor:
“Kalk Pelin!
Bakkala git. Ekmek, yumurta, peynir, zeytin hiçbir şey yok evde!”
“Ya abla, bakkal için uyandırıyorsun. O yüzden kalkmıyorum.” Diyerek tepkiyle yorganı kafasına kadar çekiyor.
Ceren, büyük
olan kardeşine sesleniyor:
“Sen kaldır
şunu! Seni dinliyor.”
“Nedenmiş?
Hipnoz yapmıyorum ya. İnsan gibi söylüyorum. O da yapıyor.”
Bu sataşmasına
uymamak için susmayı tercih ediyor Ceren. O arada uyanan küçük kardeşine:
“Hah! Bak. Madem
kalktın bakkala git.”
“Şimdi
gitmiyorum. Yarım saat sonra gideceğim.
Çünkü canım öyle istiyor.”
“Niye? Ama şimdi
kahvaltı yapacağız ya. Şu an gitmen gerekiyor.”
Birdenbire sözün
orta yerinde bodoslama giren büyük kardeş Dilek:
“Ya sen neden
sürekli insanlara emir veriyorsun? Azarlayıp durmasana çocuğu.”
Uzun süredir
dolu olan ve evde kapalı kalmanın verdiği psikolojisi içinde sinirleri bozulan
Ceren:
“Öyle mi? Peki
sen ikidir, üçtür, beştir avukatlık neden yapıyorsun ki?”
“Ben avukatlık
yapmıyorum. Pelin’i böyle sürekli azarlamandan sıkıldım artık. İnsan gibi
kaldırsan ya!”
“Sen kendi işine
baksan daha iyi olmaz mı? Ben onu azarlamadım. Kalk bakkala git dedim. Olan bu
yani.”
“Emirlerinden
sıkıldım. Bana da emir vereceksin de gücün yetmiyor.”
“Benim herkese
gücüm yetiyor. Sen kimsin de sana yetmeyecekmiş!”
Kavga ortamı
gittikçe kızışıyor. İki ablası gerilen küçük kardeş Pelin sadece seyrediyor.
“Yeter ya. Al
başını git bu evden. Madem çekemiyorsun.”
“Karantina
bitsin zaten gideceğim. Hepinizden bıktım. Hem seninle ne iletişimim var ki
ahkâm kesiyorsun? Bu hakkı kendinde nasıl görüyorsun?”
“Ya çekil git karşımdan. Yemek yiyeceğim.” Diyor sinirli fakat tedbirli olarak büyük kardeş.
Ceren mağrurca:
“Bana hiç kimse
emir veremez. Ben ne zaman istersem o zaman kalkarım masadan.”
Yanıtından sonra
Pelin’e dönüp:
“Bakkala gidiyor
musun?”
“Hayır!
Gitmiyorum.”
“Bak ablanın
burnunu sokması işe yaramadı!”
“Ben mi barıştıracağım
sizi sürekli? Bıktım ya!”
“Ben istemediğim
sürece hiç kimse biriyle barıştıramaz ya da küstüremez.”
“Küçük kızla
kavga et bakalım, kocaman kadın.”
“Kavga değil, Yapması gerekenleri söylüyorum. İşine bak benim işlerime burnunu sokma.” Diyerek hışımla odadan çıkıyor Ceren.
Az
sonra mutfağa döndüğünde ise, buzluktan çıkardığı ekmekleri kızartmaya başlıyor.
Uzun süredir kendisiyle konuşmayan annesi de köfte kızartıyor. Oturup masaya kuru
ekmekleri yemeğe çalışırken önüne bir tabak köfte konuluyor. Başını
kaldırdığında annesini görüyor. O anda Ceren’in içindeki buzul kütlesi
saniyelik bir sürede eriyerek gözyaşları olarak çıkıyor dışarıya. Dokunamıyor
mis gibi kokan köftelere ve gözyaşlarını saklamak için odasına kaçıyor.
Odasının kapısını kilitliyor. İçini çeke çeke biriken gözyaşı pınarlarını, açık
denizlere boşaltıyor.
İki
kız kardeş odasına geliyorlar az sonra. Ondan özür diliyorlar, sarılmalar,
öpüşmeler eşliğinde. Yüzü gözü öylesine şiş ve kızarık ki her halinden ağladığı
anlaşılıyor.
“Neden ağladın
abla? Yalnız mı hissettin kendini?”
“Yok! Annem
köfte yapmış. Bana da verdi. Önüme servis yaptı. Ama ben yemedim.”
İçli içli
ağlamaya devam ediyor ardından. Bu sözlerden bir şey anlamıyor büyük kardeş.
Ama küçük kız:
“Seni sevmese
köfte vermezdi ki!”
“Yok. Barışmaz o
benimle.”
“Ya merak etme
biz barıştırırız.”
Diyaloga katılan
büyük kız:
“Ya Pelin,
annemi biliyorsun bence barışmaz. Anlayışsız bir kadın o. Hem kızar bize aracı
olursak.”
“Olsun siz
söyleyin.” Diyor Ceren ansızın.
Ufak
kardeşi, oyun gibi bu görevi yerine getireceğinden memnun, büyük ablasıyla
kalkıyorlar. Gidiyorlar dışarıya. Bu arada muzip küçük kız, arkasına dönüp
Ceren’e gülerek:
“Ben bakkala
gidiyorum.” Diyor.
Yalnızlığında;
denizleri sulamaya devam ediyor Ceren. Mis gibi kokan anne eli değmiş, iki
köftenin benliğinde yarattığına şaşırarak. Vicdanın sesine kulak veriyor ve
onunla konuşuyor hıçkırıklarla sessizce.