Hava
o kadar güzeldi ki ben de evden kaçtım! Kaçmasına kaçtım da nereye gidecektim?
Bunu hesap edememiştim işte. Günü karanlığa teslim edene dek dolaştım
sokaklarda. En sonunda aklıma parlak bir fikir geldi. Niye sabahtan beri
düşünemedim diye kızıp durdum kendime. Hemen hemen her gün gittiğim ve
gezmekten en çok zevk aldığım yerlerden birisiydi market! Evet, markette
saklanacaktım. Bizim evin sokağının aşağısında kalan, şu kocaman market. Ben
istemedikten sonra kimsecikler bulamazdı orada. Çalışanlar yavaştan
toparlanmaya başlamıştı ben içeriye girdiğimde. Farkında değilmiş gibi yapıp
alışveriş sepetini geçiriverdim koluma. İlk reyonda gözüme ilişen rengârenk
çikolatalara bakarken ağzımın ısısı çenemi ıslattı.
“Teyzeciğim
az sonra kapatıyoruz. Bilgin olsun.”
Kara
kuru, çalı bacaklı bir kız gelmişti yanıma. Duymazdan geldi kulaklarım. Hep
böyle yapmaz mı zaten canının istediğini işitir, canının istemediğine de
sağırlaşır.
“Teyzeciğim!”
“Ne
var kızım teyze teyze! Tamam, anladık çıkacağız, yemedik ya dükkânınızı!”
Acele
etmeliydim. Santim santim bilirdim bu marketin her yanını. Yıllar yılı az mı
kapısında indirim kovaladık arkadaşlarla! Aklıma tuvalet kâğıtlarının olduğu reyon
geldi. Aklımın hızına yetişmekte geciken ayaklarım, ağır ve zorlu geçen
maratonun sonunda ulaştırdı nihai adresime. Hemen devasa tuvalet kâğıtlarını koridora
yığıp sığabileceğim kadar alanı boş bıraktım. Sağımı solumu kontrol ettim son
kez, o sıska kız oralarda dolaşıyor olabilirdi ya da gizlenip beni çocuklara
gammazlayabilirdi. Göze alamazdım. Hiç kimsenin olmadığından emin olduğum an,
ayaklarımdan beklenmeyecek bir çocuklukla sarıldım sığınağıma. Önüm sıra birkaç
devasa paketle görünmez kıldım kendimi. İşte şimdi tamamdı. Beni kim
bulabilirdi ki benden başka?
Aradan
biraz zaman geçti. Çalışanların gürültüsü iyiden iyiye kesilmişti. Beşiğinde
sallanan bebekler gibi neşeliydim. Marketin tüm ışıkları söndü ve çekildi
kepenkler. Her ihtimale karşı beş dakika daha bekleyip çıktım sığınağımdan.
Öyle de çişim gelmişti ki. Eskiden olsa saatlerce tutardım ama şimdi öyle mi
saniyesinde kaçırıveriyorum donuma. Sallana sallana sadece personellerin
girebildiği bölüme ayakbastım. Sol taraftaydı tuvalet. Rahatlayan bedenim bu
seferde açlık sinyalleri veriyor, karnımın içinde grev hazırlığına başlayan organlarım
aman vermiyordu. Buzdolapları hala serindi. En sevdiğim içecekleri önüme dizdim.
Hepsinden
birer yudum tadıp kalanını koridorlara ikram ettim. Cips, her daim gözlerime
cennetten kaçmış gibi gözüken çikolatalar, sucuk, pastırma, zeytin, paket ürünü
ne varsa hepsini sığınağıma taşıdım. Tuvalet kâğıtlarının desteğiyle yaptığım
tahtıma geçip yumuşaklığın verdiği huzurla karnımdaki savaşa bir son verdim.
Öyle güzeldi ki her şey. Neden daha önce düşünememiştim? Aramış, merak etmişler
midir acaba çocuklar? Oh olsun! Bir çikolatayı bile çok görmeselerdi onlar da.
Çok geçmeden üzerime, altından kalkamadığım bir ağırlık çöktü. Hemen sığınağıma
dönmeliydim aksi halde yakalanacaktım. Ama değil kalkıp ortalığı derleyip
toparlayıp sığınağıma kaçmak, parmağımı oynatacak halim yoktu.
Devamında
ne olduğunu hatırlamıyorum. Gözlerimi açtığımda kendimi, burnumu kemiren ağır
hastane kokusunun ortasında buldum. Bulanık da olsa etrafımda koşuşturan
“Hastamız uyandı. Ailesine haber verin!” sözcükleri dönüyordu.
Bir
hışımla yanıma yanaşan çocuklarımın fırça darbelerinden kaçındıkça sıçrıyordu
üzerime damlaları lafların. Nasıl yapmışmışım, nasıl onlara haber vermezmişim,
madem bu kadar çok canım çekmişmiş niye söylememişim, böyle hırsız gibi olmuş
mu, şimdi konu komşu, mahalle, gazetelerden okuyacakmış komik nine Ayşe’nin
maceralarını… Böylece sürüp giden cümleler silsilesi.
Ertesi
gün taburcu olunca evime getirdiler beni. Masanın üzerinde gazete yığını, ilk
sayfada; benim marketteyken, tuvalet kâğıdından tahtımın derinlerinde uyurken
çekilmiş bir kare poz. Manşet “Evden kaçan Ayşe Nine, markete sığındı.”
Utanmazlar! Hiç insan o vaziyetteyken fotoğrafı çekinir mi? Hadi çektiniz
yayınlanır mı? Meşhur olmak bir yana, bir süre mahallede dolaşamamak koyuyor
insana, en kötüsü de en sevdiğim, sokağın sonundaki devasa markete bir daha
gidememek.
BENGÜL ALKAN