Yüksek dağların eteklerinde bir köyde doğmuşum. İlkokula
başladığım yıllarda büyük sınıflarda ilkokul düzeyine göre çok büyük ağabey ve
ablalar vardı. Hele bir Mevcut, Yahya ağabeyler vardı evlere şenlik!..
Özellikle bu iki ağabeyin sakallarının terlediğini hala anımsarım. Büyük
ağabeyler aralarında güreş yapar, güvercin taklası oynar, biz küçükler onların
oyunlarını hayranlıkla izlerdik. Benimle okula başlayan arkadaşlarım gibi
ikinci ve üçüncü sınıflar genelde normal okul yaşında okula başlayan
çocuklardık.
Dört
ve beşinci sınıflarda ilk gençlik yıllarını yaşayan erkekleri, yaptıkları
hareketleri, konuşmalarını mesafeli ve hayranlıkla izlerdim. Ablaların
konuşmaları, saçlarına taktıkları sarı, yeşil…
kurdelelerine hayrandım. Özenle seyrederdim, her gün özenle taralı bir
omuzdan bir omuza yayılan saçlarını…
Bir Zehra Abla vardı! Güzelliğini betimleyecek
kelime bulamazdım o yıllarda. Haziran sonunda olgunlaşıp kırmızının tanımsız
güzel tonları gibi al yanakları vardı. Dranas’ın Fahriye Abla’sına hissettiği
çocuksu duyguların kat kat fazlasını hissederdim köyümüzün en güzel ablasına.
Teneffüslerde yaşıtlarıyla oynarken tatlı gülüşlerini, nazenin hareketleri
sürekli izlerdim…
Geçen
yıllardan sonra Dranas’ın fahriye Ablasının “hayalinde tek bir çizgi” kalması
gibi Zehra Abla da benim hayalimde al yanakları ve upuzun saçlarıyla kaldı. Ve
ne güzel bir ablamızdı Zehra Abla…
“Hava
keskin bir kömür kokusuyla dolar
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar
Bu afyon ruhu gibi baygın mahaIIeden
Hayalimde tek çizgi bir sen kaImışsın sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa Gülen
Gözlerin, dişlerin ve akpak gerdanınIa
Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye AbIa.”
Her gün okula seve gitmekte sadece
benim bildiğim kimselere söylemediğim bir sır vardı içimde. Al yanaklı Zehra Ablayı
bir kez daha görebilmek. Karne alıp yaz tatiline girdik. Yaz tatili olunca beni her gün heyecanlandıran
şansımı kaybettim. Tatil günlerinde güneş ışınları yetesiye aydınlatmıyordu
dünyamı. Tin dünyamı aydınlatan güneşim aydınlatmıyordu çevremi… Uzun yaz
tatili bitti. Okullar yeniden açıldı. İçimde tarif edilmez bir heyecan vardı.
Zehra Ablamı yeniden görebilir miyim diye. Oysa O,nun beş yıllık ilkokul süresi
sona ermiş, okuldan mezun olmuştu. Boş bir hayaldi benimkisi!
Zehra Ablanın Trabzon’da Öğretmen
Okulu’na gittiğini duydum. Kaygısız çocukluk yılları rüzgâr hızıyla geçiyordu.
Okul, dersler, arkadaşlarla oyunlar derken ilkokul yılları çabucak bitiverdi.
Zehra Abla ile mahallelerimiz hayli uzaktı. Yukarı yaylada yapılan Pancarcı
eğlencelerinde gördüm Zehra Ablayı ilkokul yıllarından hayli zaman sonra.
Giysileri köy kızlarından farklıydı. Köy kızları gibi başı kapalı değildi.
Yaşıtları arasında bir prenses bibi fark ediliyordu.
Zehra Abla, aynı zamanda Öğretmen
okuluna giden köyümüzün ilk kızıydı. Köyümüzden ebe ve hemşire okuluna giden
ablalar vardı gerçi. Lakin köyden çıkan ilk öğretmen Zehra Abla oldu.
Güzelliği, hanımefendiliği gibi köy kızlarına okulculuğun önünü açmak gibi
soylu bir eylemde de farklılık yarattı. Mona Lisa tablosunu hayranlıkla
seyreden bir sanatsever duygularıyla izleme şansım olurdu Zehra Ablayı. O’nu
çok az görebiliyordum.
“Gönü
verdin derlerdi o delikanlıya
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya
Bilmem şimdi hala bu ilk kocanda mısın
Hala dağları karIı Erzincan da mısın
Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırısın
Hatırada kalan şeyler değişmez zamanda
Ne vefalı komşumuzdun sen Fahriye AbIa.”
Aradan yıllar geçti. Yaz mevsimi çayır
biçme zamanı geldi. İşlerin sıkı zamanı… Gençler çayırda, tarlada işlerimizin
başındayız. Güneşin doğmasını beklemeden çayırların başında olurduk. Güneşli bir
temmuz günü, elde tırpan çayır biçiyoruz. Biraz ilerimizde Şavşat-Ardahan
Karayolunda araba konvoyu gözüktü. Konvoy mola verdi. Kısa sürede bir kalabalık
oluştu araçların yanında. Davul-zurna yöreye has gelini ağlatma ezgisini
çalmaya başladı!..
Dranas’ın Fahriye Ablasının dağları
karlı Erzincan’a gelin gitmesi gibi Zehra Abla da dağları gerçekten karlı
Ardahan’a gelin gidiyordu. İlkokul yıllarımın sevgili Zehra Ablanın düğün alayıydı
araç konvoyu.
Bir buruk acı bıraktı bu düğün ruhumda.
Ardahan’a gelin giderken mesut olmasını dilemiş, ilenmemiştim kesinlikle…
Köyümüzün en güzel kızı, genç öğretmenin köyümüzden bir delikanlıyla
evlenmesini, köyümüzde yaşamasını isterdim.
Garip bir olay yaşandı. Birkaç yıl
sonra duyduk acı haberi. Zehra Abla eşini bir trafik kazasında kaybetmiş.
Çocuğu yokmuş henüz. Baba evine döndü.
Kaderin cilvesi mi demeli. Köyümüzden bir öğretmenle evlendi Zehra Abla.
…Duyduğum kadarıyla mesutmuş. İki de çocuğu varmış…