Melikşah Kimdir
“9 Cemâziyelevvel 447’de (6 Ağustos 1055) doğdu. Daha küçük yaşta iken babası Alparslan ona özel ilgi ve ihtimam gösterdi ve Gürcistan seferine çıkarken oğlunu da yanında götürdü. Melikşah, Vezir Nizâmülmülk ile birlikte karargâhta kalıp babasına vekâlet etti (456/1064). Daha sonra bizzat Melikşah’ın da katıldığı bir muhasara neticesinde Bizans kuvvetlerince korunan bir kale ele geçirildi (Ahbârü’d-devleti’s-Selcûkıyye, s. 24).
Sultan Alparslan, dedesi Selçuk’un mezarını ziyaret maksadıyla gittiği Cend şehrinden dönerken uğradığı Râdgân’da 458’de (1066) düzenlediği törende Melikşah’ı veliaht ilân etti (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 50). Alparslan, gāşiyesini omuzuna alıp at üzerindeki Melikşah’ın önünde yürümek suretiyle onu müstakbel sultan olarak tanıdığını gösterdi ve bütün ülke topraklarında veliaht sıfatıyla adına hutbe okunmasını istedi (a.g.e., a.y.). İslâm dünyasında eskiden beri sürdürülen geleneğe uygun biçimde Abbâsî Halifesi Kāim-Biemrillâh da veziri Amîdüddevle İbn Cehîr ile hil‘atler gönderip Melikşah’ın veliahtlığını tasdik etti (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 70-71; Bündârî, s. 43-44). Sultan Alparslan, Malazgirt Muharebesi’nden önce de şehid olduğu takdirde yerine Melikşah’ın geçmesini vasiyet etti (Ahbârü’d-devleti’s-Selcûkıyye, s. 33). Melikşah’ın veliaht ilân edilmesi hiç şüphesiz onun şahsî meziyetleri yanında annesinin Karahanlı hânedanına mensup bir prenses olması da önemli rol oynamıştır. Veliahtlığı süresince Hârizm, Fars, İsfahan ve Rey’de görev yaptığı ve emrinde her an harekete hazır 15.000 süvari bulunduğu bilinmektedir (a.g.e., a.y.).
Sultan Alparslan, Melikşah’ın da katıldığı Mâverâünnehir seferi sırasında Yûsuf el-Hârizmî tarafından yaralanınca Nizâmülmülk’e ve kumandanlarına Melikşah’ı sultan tanıyıp itaat edeceklerine dair yemin ettirdi (6 Rebîülevvel 465 / 20 Kasım 1072). Ayrıca Melikşah’a babası Çağrı Bey’in idaresindeki toprakları oğlu Ayaz’a, Kirman ve Fars’ı da kardeşi Kavurd Bey’e vermesini vasiyet etti; hânedan mensuplarının bulunduğu bölgelerde Melikşah’a tâbi olarak hüküm sürmelerini istedi. Alparslan’ın ölümü üzerine toplanan devlet adamları ve kumandanlar 10 Rebîülevvel 465’te (24 Kasım 1072) Melikşah’ı sultan ilân ettiler (a.g.e., s. 38; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 76; Bündârî, s. 46). Halife Kāim-Biemrillâh’ın, veziri Amîdüddevle İbn Cehîr ile gönderdiği hil‘atlerle Selçuklu tahtına çıkan Melikşah, hem veliaht hem sultan ilân edilmesinde önemli katkıları olan Nizâmülmülk’ü vezirlik görevinde bıraktı. Cülûs bahşişi dağıtarak, ayrıca askerlerin maaşlarını arttırarak onların ve devlet adamlarının sevgisini kazandı. Babasının cenazesini Merv’de toprağa verdikten sonra Nîşâbur’a gelip Abbâsî Halifesi Kāim-Biemrillâh’a elçi gönderdi ve adına hutbe okunmasını istedi. Bunun üzerine 8 Receb 465’te (20 Mart 1073) Bağdat’ta Sultan Melikşah adına hutbe okundu. Melikşah bütün vilâyetlere ve komşu hükümdarlara haber gönderip babasının vefat ettiğini ve kendisinin tahta çıktığını bildirdi.
Melikşah’ın genç yaşta Selçuklu tahtına çıkmasını fırsat bilen Karahanlılar ve Gazneliler, Selçuklu hâkimiyetindeki topraklara saldırmaya başladıkları gibi bazı hânedan mensupları da Selçuklu tahtında hak iddia ederek ayaklandılar. Batı Karahanlı Hükümdarı Şemsülmülk Nasr b. İbrâhim, Tirmiz ve Belh’i ele geçirip kendi adına hutbe okuttu (465/1073). Gazneliler de yaklaşık otuz yıl önce Selçuklular’a kaptırdıkları Horasan’ı geri almak için faaliyete geçtiler. Cemâziyelevvel 465’te (Ocak 1073) Melikşah’ın amcası Emîrü’l-ümerâ Osman’ın idaresindeki Tohâristan’ın Çiğilkent (Sakalkent) şehrini yağmalayıp Osman’ı esir aldılar. Öte yandan Melikşah’ın Kirman meliki olan amcası Kavurd Bey de tahta Melikşah’tan daha çok lâyık olduğunu ileri sürerek isyan etti. Sultan Melikşah ile Nizâmülmülk hemen onun üzerine yürüdüler. 4 Şâban 465’te (15 Nisan 1073) Kavurd mağlûp edildi. Melikşah amcasını affetmek istediyse de Nizâmülmülk ileride başlarına dert açabileceği şeklindeki ikazına uyarak onu öldürttü. Melikşah Kirman ve Uman’ı Kavurd’un evlâdına bıraktı. Ayaklanmanın bastırılmasındaki gayret ve başarısından dolayı Nizâmülmülk’e hil‘at verdiği gibi eski iktâlarına Tûs şehrini de ekledi. Bütün devlet işlerini ona bıraktı; kendisine bazı lakaplarla birlikte atabeg (el-emîrü’l-vâlid) unvanını da verdi (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 80). Kavurd isyanının bastırılması Melikşah’ın itibarını arttırdı ve iktidarını pekiştirdi. Sultan Melikşah’ın talebi üzerine Halife Kāim-Biemrillâh, 2 Safer 466’da (7 Ekim 1073) yapılan bir merasimde Melikşah’ın hükümdarlığını tasdik ettiğini bildiren bir menşuru ve kendi eliyle bağladığı bir sancağı sultana gönderdi (a.g.e., X, 90). Ayrıca kendisine “Kasîmü emîri’l-mü’minîn, Yemînü emîri’l-mü’minîn, Muizzüddünyâ ve’d-dîn, Celâlüddevle ve’d-dîn” gibi lakap ve unvanlar tevcih etti.
Sultan Melikşah daha sonra Mâverâünnehir seferine çıktı (466/1073); Belh ve Herat’ın ardından Tirmiz’e yöneldi. Muharrem 467’de (Eylül 1074) Karahanlı Hükümdarı Şemsülmülk Nasr b. İbrâhim’in kardeşinden emanla teslim aldığı Tirmiz’i (Ahbârü’d-devleti’s-Selcûkıyye, s. 42) Emîr Savtegin’e bırakıp Şemsülmülk Nasr b. İbrâhim ile savaşmak üzere Semerkant’a hareket etti. Selçuklu kuvvetleri Semerkant’a yaklaşınca Nasr başşehrini terkedip af diledi. Sultan, Nizâmülmülk’ün aracılığıyla onu affedip görevinde bıraktı (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 92). Belh ve Tohâristan’ı kardeşi Tekiş’e vererek Rey’e döndü. Ardından Büyük Selçuklu Devleti’nin merkezini Rey’den İsfahan’a nakletti... TDV Ansiklopedisi”
Devam edelim.
Melikşah koltuğunda oturmuş düşünmekteydi. Terken Hatun huzura çıkmak için izin istedi. Melikşah içinden” yine istekleri bitmeyecek olan geldi. Gelişiyle üzerime akşam güneşi sanki doğuyor” diye geçirirken kabul etti. İçeriye huzura girdi selam verdikten sonra. Melikşah.
-Buyur ne istersin, görüyorsun devlet işleri için ölesiye düşünceler içinde yollar ararken ne istersin?
-Vay yıkılasın dünya yıkılasın, herkese kucak açan Melikşah bana gelince mi kucak açmıyorsun? Bir gün derdime olmadın çare, beni hep yalnızlığıma ittin…
-Bre hatun sen ne söylersin?
-Hakikati söylerim. Seninle bir yuva kurmak istedim, beni içinde tek başına bıraktın. Canın ne zaman isterse odama geldin, ondan da arkanı döndün de yattın.
-Bre hatun ben senin yanına huzur bulmaya gelirim, sen yeşeren ağaçlarımın dallarını kesersin. Duyduğuma göre benim vefat eden Kıpçak hatunu Başulu'yu mezarını açtırmak için adım atmışsın! Bre hatun ölmüş kadından ne istersin bırak ta mezarında rahat yatsın.
-Sor bakalım neden açtırtmak istedim?
-Sormayacağım, nedensiz ihtirasların boyunu aştı artık!
-Yine beni kendi karanlığına atarak terk edeceksin öyle mi?
-Ne alakası var hatun? İsfahan da bilmez misin, dünyanın gördüğü ilk ve en tehlikeli terör örgütünün lideri var. İkna gücü ile kaleleri teslim alan, fedaileri ile sokaklara korku salan Selçukluyu yıkmaya azmetmiş bir terörist var. Kurduğu istihbarat ağı ile en hususi bilgilere ulaşan, insanların zaaflarından faydalanarak gücü elde eden birisi var, onu alt etmenin peşinde düşünceler içinde iken senin bu haline kıskançlıklarına bak. Binlerce masumun kanını elinde tutan azılı katillerin azmettiricisi; Hasan Sabbahı yıkmak için bin dereden bin atlıyı geçirmeye çalışırken, sen kalkmış, yıkıl karşımdan, kendine bir çeki düzen vermeden bir daha karşıma çıkma.
Biraz Terken Hatun Hakkında bilgi öğrenelim TDK İslam ansiklopedisin de alıntı ile:
“Devrin kaynaklarında Terken Hatun’a dair ilk bilgiler kızı Mâh-Melek Hatun’a Halife Muktedî-Biemrillâh’ın tâlip olmasıyla ilgilidir. Buna göre halifenin veziri bu talebi bildirmek üzere İsfahan’a geldiğinde Sultan Melikşah onu Terken Hatun’a göndermiş, Terken Hatun kendisine kızını Karahanlı ve Gazne sultanlarının da istediğini, 400.000 dinar başlık vermesi halinde halifeyi tercih edeceğini söylemiş, halife ile bu tür pazarlığın yakışık almadığının hatırlatılması üzerine 50.000 dinar süt hakkı, 100.000 dinar mehir ödemesi, ayrıca halifenin başka bir eşi ve câriyesi olmaması kaydıyla kızını vermeye rıza göstermiştir. Düğün 480 (1087) yılında yapılmış, düğünün ertesi günü bir ziyafet veren Halife Muktedî-Biemrillâh, Terken Hatun ile yanındaki kadınlara hil‘atler göndermiştir.
Terken Hatun siyasî olaylarda aktif rol almıştır. Onun küçük oğlu Mahmud’u, Nizâmülmülk’ün ise Sultan Melikşah’ın büyük oğlu Berkyaruk’u veliaht tayin ettirmek istemesi çatışmayı kaçınılmaz hale getirdi. Terken Hatun sultan nezdinde açıkça Nizâmülmülk aleyhtarlığı yapıyor, onun yerine kendi veziri Tâcülmülk’ü getirtmek istiyordu. Neticede Melikşah ile Nizâmülmülk’ün arası açıldı. Melikşah Bağdat’a giderken Nizâmülmülk’ün bir Bâtınî fedaisi tarafından öldürülmesi Terken Hatun’u hedefine biraz daha yaklaştırdı. Melikşah ile Terken Hatun’un İsfahan’da bir hilâfet sarayı inşa ederek Mâh-Melek Hatun’dan olan torunları Câfer’i orada halife ilân etmeyi planladıkları ve Terken Hatun’un Câfer’e babası Muktedî-Biemrillâh hayatta olmasına rağmen “emîrü’l-mü’minîn” diye hitap etmekten çekinmediği kaydedilmektedir. Urfalı Mateos dışında kaynaklarda açık bir itham bulunmamasına rağmen bazı araştırmacılar Sultan Melikşah’ın yediği av etinden zehirlenip şaibeli bir şekilde ölmesinden Terken Hatun’u da sorumlu tutmaktadır. Beş yaşındaki oğlu Mahmud’u veliaht yapmak ve daha sonra tahta çıkarmak için giriştiği mücadele bu suçlamanın başlıca sebebi olmalıdır.
Yönetimde kontrolü kaybetmemek için Sultan Melikşah’ın ölümünü gizleyen Terken Hatun, Halife Muktedî’den oğlu Mahmud adına hutbe okutmasını istedi. Gazzâlî’nin çocuğun yaşının küçüklüğünden dolayı sultan olamayacağına dair fetvasına ve halifenin itirazına rağmen bazı şartlarla Mahmud adına hutbe okutmayı başardı (22 Şevval 485 / 25 Kasım 1092). Berkyaruk’u yakalatmak için kocasının yüzüğünü verdiği Kürboğa’yı İsfahan’a gönderdikten sonra kendisi oğlu Mahmud ile birlikte Bağdat’tan ayrıldı. İsfahan’ı teslim alarak Nizâmülmülk’ün adamlarınca Rey’e götürülen Berkyaruk üzerine bir ordu gönderdi. Bu ordu Burûcird savaşında yenilgiye uğrayınca (16 Zilhicce 485 / 17 Ocak 1093) Berkyaruk İsfahan’ı kuşattı. Terken Hatun ona babasının mirasından 500.000 dinar verip İsfahan ve Fars dışındaki yerlerde saltanatını kabul etmek zorunda kaldı. Mücadeleden yılmayan Terken Hatun, Berkyaruk’un dayısı ve Azerbaycan Meliki İsmâil b. Alp Sungur Yâkūtî’ye evlenme teklif etti ve saltanatta ortaklık önerdi; ordusunu teçhiz için ona her türlü yardımda bulundu. Ancak İsmâil, Kerec yakınlarında Berkyaruk’a karşı girdiği savaşı kaybederek (486 yılı başları / Şubat 1093) İsfahan’a sığındı. Terken Hatun burada onu çok iyi karşıladı; Mahmud ile birlikte adına hutbe okunup para bastırıldı. Kumandanlar İsmâil’in Terken Hatun ile evlenmesine karşı çıktığından evlilik gerçekleşmedi. Ertesi yıl Emîr Üner idaresinde gönderdiği ordunun yenilgiye uğraması da (Cemâziyelâhir 487 / Haziran-Temmuz 1094) Terken Hatun’u yıldırmadı. Tahtı ele geçirmek için harekete geçen kayınbiraderi Tâcüddevle Tutuş ile gücünü birleştirmek üzere İsfahan’dan hareket etti; fakat yolda hastalanarak geri döndü. Bir süre sonra İsfahan’da öldü (Ramazan 487 / Eylül-Ekim 1094). Bağdat’ta Hanefîler için Terken Hatun Medresesi yapıldığı gibi İsfahan Cuma Camii avlusunun kuzey tarafında yer alan, teknik ve estetik özellikleri bakımından kusursuz sayılan kubbeli bölüm de Terken Hatun adına 1088’de inşa edilmiştir. Türk tarihinde hatunlar İslâm öncesi dönemden beri güçlü konumdaydı. Selçuklular zamanında bu gelenek güçlenerek devam etmiştir. Terken Hatun, siyasî olaylar içinde yer alan birçok erkek hânedan mensubunun ve onlar adına sayısız entrikalar çeviren devlet adamlarının mâruz kalmadığı ağır ithamlara muhatap olmuş önemli bir simadır. “
Devam edecek inşallah
Mehmet Aluç