Yaşamak İçin Doğuma Gerek Vardı.
Yaşamak için doğuma gerek vardı, bende şimdi nerede hangi günde bu öykü anı yazıyı anlatmak için, nerede nasıl hangi günün doğumuyla anlatayım bilemedim. Doğarken bize sahip çıkan anne ve babayı yanımızda var eden Rabbimize, elimizi açarak şükür etmekle başlayayım. Doğarken anne ve babamıza hangi gözle duygu ve hislerle baktığımızı Rabbimiz bilir, Rabbim her şeyiyle tam yaratırken, bizler büyünce tam olanı eksik etmenin peşinde koşar, verdiklerine şükür etmeden ömrü tamama erdirmeyi seçeriz. Bakınca karşındakine kendinde var olan eksiklikle bakarız, o eksiklikle hayaller düşler kurarız tamama ermez hep yarım kalır. İnsanın ne istediği var bu âlemde diye düşünürken Yavuz, aslında iyilikten güzellikten başka götürecek bir şeyi olmadığını düşünürken, kardeşi Yakup’un aklı parada güçte idi. Anlaşamazlardı bir türlü.
Yolları bir yerde keşişse, hemen ters yöne giderlerdi. Aynı baba ve anneden olmalarına rağmen, Yavuz bunda bir hikmet var düşüncesiyle kardeşine yaklaşmaya başladı. Kardeşine yaklaştı o yaklaştıkça o kaçsa da yaklaşmayı seçti. Ne kadar serseri olsa da damarların da ki kanda hücrelerinde aynı soydan gelmenin genleri vardı. Yavuz uzun uğraşalar sonucunda bir başarı elde edemezse de beklemeyi uygun gördü, her şeyi zamana bıraktı.
Hatırında tutmakla, onunla aynı düzlemde olması aynı değildi bunu anladı. Kardeşinin bu ölü haliyle serseri kendini bilmez hali, bir gün sevinçle değişecekti buna inanıyordu. Her olumsuz hal ve hareketlerinde başından aşağıya kaynar sular dökülse de, bu gönül yangınlarını soğutacak bir nehir bularak serinletiyordu. İnsan doğarken canlı doğar ve canlı yaşardı, bu canlılık uzun süre doğumdaki gibi belli olmazsa da kıçına vurulan bir darbe ile ayıkıtıldığı gibi, onu ayıklatacak diri tutacak bir şamarın gelmesini bekliyordu. Hayat bu unutmak için gelinen bir dünya değil ki, aynı kanda olanlar olmazsa da dahi hemen unutulacak bir mekân hiç değildi. Sabit adımlarla doğruya doğru yürümeye devam etti, ta ki bir gün kardeşiyle aynı yol üzerinde karşılaşarak sarılıncaya kadar.
Mehmet Aluç