الْوَلاَءُ، وَالْبَرَاءُ فِي الْإِسْلاَمِ

                                                                                                                 (İslam'da biat ve inkar)

İSLAM'DA DOST VE DÜŞMAN EDİNMEK

Mukaddime: 

Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…

Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…

Bundan sonra:

Veli edinmek sözlükte sevgi beslemek demektir. Bir karşılık söz konusu olmaksızın sevilen her kimse veli yani dost edinilmiş olur. Velilik yani dostluk, düşmanlığın zıddıdır. Kısacası veli edinmek sevgi beslemek, yardım etmek ve uymak anlamındadır. Bir şeye yakınlık ve yakınlaşmak hissini verir.

Düşman bilmek ise düşmanlık ve uzaklaşmak anlamındadır. Bu ise zarar vermek kastı ve intikam arzusunun kalpte yerleşip, şuur haline gelmesidir. Kısacası düşmanlık, uzaklaşmak ve ayrılmak demektir.

Veli edinmenin esası, sevgidir. Düşman bilmenin esası ise, nefrettir. Her ikisinde kalbin ve azaların veli edinmenin ve düşman bilmenin gerçek anlamına giren birtakım amelleri ortaya çıkar.

Yardım etmek, ünsiyet duymak, yardımlaşmak, cihad ve hicret gibi. O halde veli edinmek söz, fiil ya da niyet yolu ile bir şeye yakınlaşmak ve yakın olmaktır.

Allah'u Teâlâ mü’minlere, tamamen mü’minleri veli edinmeyi, tamamen de kafirlere düşmanlık beslemeyi farz kılmıştır! Mü’minleri veli edinmek ise ancak müşriklerden beri yani uzak olmak ile tamamlanır.

Ehl-i Sünnet vel-Cemaat olan selefi salihin akidesinin esaslarından birisi de, Allah'u Teâlâ için sevmek ve Allah'u Teâlâ için buğzetmektir. Yani sevgi ve dostluk mü’minler içindir. Buğzetmek ve onlardan uzak olmak ise, müşrikler ve kâfirler içindir.

Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَآءُ بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder ve kötülükten   alıkorlar  (Tevbe: 9/71)

Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُوا عَلَى الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُوا اللهَ إِنَّ اللهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

“İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın! Günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın! Allah’tan korkun! Kuşkusuz ki, Allah’ın azabı çetindir!” (Maide: 5/2)

Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

الْمُسْلِمُ أخُو الْمُسْلِمِ، لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ، مَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللهُ فِي حَاجَتِهِ، وَمَنْ فَرَّجَ

 عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللهُ يَوْمَ

 الْقِيَامَةِ

“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Müslüman Müslümana zulmetmez! Müslüman Müslümanı terk etmez! Herkim kardeşinin hacetinde bulunursa, Allah da onun hacetinde bulunur. Herkim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse, onun sebebiyle Allah da kendisinden kıyamet günü sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir. Herkim bir Müslümanı örterse, Allah da kıyamet gününde onu örter.” (Buhari 5/2262, Müslim 2580/58, Tirmizi 1930)

Huzeyfe bin el-Yeman (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarsınız! Ya da Allah Kendi indinden bir azap gönderir ki, sonra o azabı kaldırması için Allah’a dua edersiniz de size icabet olunmaz!..”  (Ahmed bin Hanbel Müsned 5/388, Tirmizi 2259, Begavi 4154, Albânî Sahihu’l-Cami’ 7070)

Bununla beraber şu hadiside unutmamamız gerekiyor!

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Kendi nefsini unutarak insanlara hayır öğreten âlimin örneği, insanları aydınlatmak için yanan kandil gibidir.”  (Tabarani Mucemu’l-Kebir 1681, Albânî Sahihu’l-Cami’ 5837)

Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

لاَ يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَآءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَالِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللهِ فِي شَيْءٍ

Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kafirleri veliler edinmesinler! Kim bunu yaparsa, onun Allah ile hiçbir dostluğu kalmaz!” (Âl-i İmrân: 3/28)

Allah'u Teâlâ başka bir ayette şöyle buyuruyor:

يَآ أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَآءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَآءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِّنْكُمْ

فَإِنَّهُ  مِنْهُمْ إِنَّ اللهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

“Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dostlar edinmeyin! Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz ki, o da onlardandır! Şüphesiz ki, Allah zalimler topluluğuna hidayet etmez!” (Maide: 5/51)

Ehl-i Sünnet vel-Cemaate göre el-Vela vel-Bera’nın önemine gelince, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şu hadisini okumamız gerekiyor:

Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

Biri muhacirlerden, diğeri Ensar’dan olmak üzere iki çocuk kavga ettiler. Bunun üzerine muhacir yahut Muhacirler:

–Yetişin ey Muhacirler! diye nida etti. Ensarî de:

–Yetişin ey Ensar! diye nida etti. Buna müteakiben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), (evinden dışarıyı) çıkarak şöyle sordu:

Nedir bu? Cahiliyet halkı davası mı?

Sahabeler:

–Hayır, ya Rasulallah! Öyle bir şey yoktur! Yalnız şu iki çocuk kavga ettiler de biri, diğerinin arkasına vurdu, dediler. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

–“O halde bir sakınca yoktur. Kişi, zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine yardım etsin! Eğer (kardeşi) zalimse, onu (yapmış olduğu kötü şeyden) men etsin! Kuşkusuz ki, bu onun için bir yardımdır. Eğer (kardeşi) mazlum ise, ona yardım etsin!”  (Müslim 2584/62, Tirmizi 2356)

Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, dost edinmekle düşmanlık etmenin önemli esaslardan birisi olduğuna ve bunun şeriatte büyük bir öneminin bulunduğuna iman ederler ve bu meseleyi şu 5 ana başlık altında açıklarlar:

1) Dostluk ve Düşmanlık, “Lâ İlâhe İllallah” Şehadetinin Bir Parçasıdır!

Çünkü bunun anlamı, Allah-u Teâlâ’dan başka kendisine ibadet edilen her şeyden uzaklaşmaktır.

Nitekim Allah'u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولاً أَنِ اعْبُدُوا اللهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ

“Andolsun ki biz, her millet için de Allah’a kulluk edin, tağuta tapmaktan kaçının diye bir Rasul gönderdik” (Nahl: 16/36)

2) Dostluk ve Düşmanlık, İman Kulplarının En Sağlam Olanıdır!

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

أَوْثَقُ عُرَى الْإِيمَانِ الْمُوَالاَةُ فِي اللهِ وَالْمُعَادَاةُ فِي اللهِ وَالْحُبّ فِي اللهِ وَالْبُغْضُ فِي اللهِ عَزَّ وَجَلَّ

“İman kulplarının en sağlamı, Allah için dostluk etmek, Allah için düşmanlık etmek, Allah için sevmek ve Allah Azze ve Celle için buğzetmektir.”  (Albânî Sisiletu’l-Ehâdî’s-Sahîha 798)

Başka bir hadiste Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

“Yedi sınıf insan vardır ki, Allah-u Teâlâ onları hiçbir gölgenin bulunmadığı günde kendi gölgesinde gölgelendirecektir.

1) Adaletli imam,

2) Allah’a ibadet içinde gelişen genç,

3) Tenha bir yerde Allah’ı anıp da gözleri yaş akıtan kimse,

4) Mescidden çıktığı zaman tekrar dönünceye kadar, kalbi mescide bağlanmış kimse,

5) Allah için birbirlerini seven ve bu sevgi üzere toplanan ve ayrılan iki kimse,

6) Mevki sahibi olan güzel bir kadın tarafından birlikte olmaya (yani cinsel ilişkiye) çağırıldığı halde; Ben Allah’tan korkarım, cevabı ile karşılık veren kimse,

7) Bir sadaka verdiğinde, bunu sol eli, sağ elinin yaptığı işi bilmeyecek kadar gizli olarak veren kimse.”  (Buhari 14/6661, Müslim 1031/91, Tirmizi 2500)

3) Dostluk ve Düşmanlık Kalbin İmanın Tadını ve Yakinin Lezzetini Almasına Vesile olur

ثَلاَثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ بِهِنَّ حَلاَوَةَ الْإِيمَانِ، مَنْ كَانَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِوَاهُمَا، وَأَنْ

يُحِبَّ الْمَرْءَ لاَ يُحِبُّهُ إِلاَّ لِلَّهِ، وَأَنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُودَ فِي الْكُفْرِ بَعْدَ أَنْ أَنْقَذَهُ اللَّهُ مِنْهُ كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ

فِي النَّارِ

Enes (Radiyallahu Anh) şöyle demiştir:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Üç haslet kimde bulunursa o kimse bu hasletlerle imanın tadını bulur.

1) Allah ve Rasulü kendisine başkalarından daha sevgili olmak,

2) Sevdiklerini yalnız Allah için sevmek,

3) Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra yine küfre dönmekten, ateşe atılmasından hoşlanmadığı gibi hoşlanmamak.”  (Müslim 67/43)

4) Dostluk ve Düşmanlık, Akidenin Gerçekleşmesine ve İmanın Tamamlanmasına Vesiledir.

Ebu Umame (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

مَنْ أَحَبَّ لِلَّهِ، وَأَبْغَضَ لِلَّهِ، وَأَعْطَى لِلَّهِ، وَمَنَعَ لِلَّهِ، فَقَدْ اسْتَكْمَلَ الْإِيمَانَ

“Kim, Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir ve Allah için de engelleyecek olursa, kuşkusuz ki, onun imanı kemale ermiştir.”  (Ebu Davud 4681)

Allah’ı ve Allah’ın dininden başkasını sevmek, Allah'u Teâlâ’yı, O’nun dinini ve o dinin mensuplarını sevmeyen ve onlardan hoşlanmayan kimse Allah'u Teâlâ’yı inkar eden kafir olur.

Çünkü Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

قُلْ أَغَيْرَ اللهِ أَتَّخِذُ وَلِيًّا فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلاَ يُطْعَمُ قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ أَوَّلَ

مَنْ أَسْلَمَ وَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكَينَ

“De ki; Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen, fakat kendisi beslenmeyen Allah’tan başka bir veli mi edineyim? De ki; Kuşkusuz ki, bana Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden de olma! (denildi)” (En’am: 6/14)

5) Dostluk ve Düşmanlık, İslam Toplumunun Temelini Oluşturan Bir Bağdır!

Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لِأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ

“Sizden biri kendisi için sevdiği şeyi kardeşi içinde sevmedikçe iman etmiş olmaz!”  (Müslim 71/45)

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ! لاَ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا، وَلاَ تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا، أَوَلاَ أَدُلُّكُمْ عَلَى شَيْءٍ

إِذَا فَعَلْتُمُوهُ تَحَابَبْتُمْ؟ أَفْشُوا السَّلاَمَ بَيْنَكُمْ

Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz! Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız! Size yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir işi göstereyim mi? Selamı aranızda yayın.”  (İbni Mace 68, Tirmizi 2828, Ebu Davud 5193, Müslim 72)

Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, dost edinmekle düşman edinmenin dinen farz olduğuna iman ederler. Hatta bu, “Lâ İlâhe İllallah” şehadetinin gereklerinden ve şartlarındandır. Akide ve imanın büyük bir esasıdır. Müslümanın buna riayet etmesi gerekir. Bu esası pekiştirmek için bir çok nas gelmiştir.

Bunlardan birisi Allah'u Teâlâ’nın şu emridir:

قُلْ إِنْ كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ

كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُمْ مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُوا حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ

بِأَمْرِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabalarınız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaretiniz, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasulünden ve Allah’ın yolunda cihad etmekten daha sevgili ise o halde, Allah emrini getirinceye kadar gözetleyin! Allah fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez!” (Tevbe: 9/24)

يَآ أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَآءَ

“Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin!” (Mümtehine: 60/1)

Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, dost edinmek ve kendilerinden uzaklaşmak bakımından insanları üç kısma ayırırlar:

1) Mutlak Anlamda Dost Edinmeyi Hak Edenler

Bunlar Allah’a ve Rasulüne iman eden, dinlerini Allah’a halis kılarak dinin belli başlı hükümlerini yerine getiren kimselerdir.

Nitekim Allah'u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ وَمَن

يَتَوَلَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ فَإِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ

“Kuşkusuz ki, sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah’tır, O’nun Resulüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir. Kim Allah’ı, O’nun Rasulünü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok ki, galib gelecek olanlar Allah’ın taraftarlarıdır.” (Mâide: 5/55, 56)

2) Bir Yönden Dost Edinmeyi Hak Eden, Bir Yönden de Kendilerinden Uzaklaşmayı Hak Edenler

Bazı farzları ihmal eden, küfre kadar ulaşmayan haramları işleyen günahkar Müslümanlara nasihatte bulunmak ve onların bu tutumlarına karşı tepki göstermek gerekir. Günahlarına karşı susmak, caiz değildir! Aksine onlara tepki gösterip iyilik emredilir ve kötülük yasaklanır. Günahlarından vazgeçinceye ve kötülüklerinden tevbe edinceye kadar onlara gerekli cezalar uygulanır.

Nitekim Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sarhoş bir halde getirilen ve sahabeden birisi tarafından kendi-sine lanet okunan Abdullah bin Hımar’a böyle yapmıştır. Bu sarhoş kişiye lanet edilince Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ona lanet etmeyin! Çünkü o, Allah’ı ve Rasulünü seviyor.”

Ömer (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in zamanında Abdullah adında bir adam vardı. İnsanlar tarafından ‘Hımar’ lakabı ile anılırdı. Bu adam Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i güldürürdü. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu adama şarap içtiği için değnek vurmuştu. Bir gün adam yine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e getirildi, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona değnek cezası vurulmasını emretti. O da değnekle dövüldü.

Topluluktan bir kişi:

−Ey Allah’ım! Bu adama lanet et! İçki yüzünden ne kadar çok dayak yemeye getiriliyor, dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Ona lanet etmeyiniz! Vallahi ben onun sadece Allah’ı ve Rasulünü sevdiğini biliyorum.”  (Buhari 6780, Begavi 2606)

Bununla birlikte Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona gereken cezayı da uygulamıştır.

3) Mutlak Anlamda Kendilerinden Uzaklaşmayı Hak Edenler

İster Yahudi olsun ister Hristiyan olsun ister Mecusi olsun, müşrik ve kâfir kimseler böyledir. Aynı şekilde bu hüküm küfre götüren işleri yapan Müslümanlara da uygulanır. Allah’tan başkasına yalvarmak, Allah’tan başkasından yardım istemek, Allah’tan başkasına tevekkül etmek, Allah’a veya Rasulüne veyahut da dinine sövmek, dinin bu çağa uygun olmadığı inancı ile dini hayattan ayırmak ya da kendilerine karşı delili ortaya koyduktan sonra bu tutumlar içerisinde bulunanlara karşı Müslümanların cihad edip onları sıkıştırmaları gerekir. Yeryüzünde fesad çıkarmak için onları terkedemezler.

Nitekim Allah'u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ

“Ey Nebi! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et! Ve onlara karşı sert davran! Onların varacakları yer, cehennemdir! Orası ne kötü bir dönüş yeridir!” (Tahrim: 66/9)

Allah'u Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

لا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءَهُمْ أَوْ

أَبْنَاءَهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, Allah’a ve Rasulüne düşman olanlara karşı sevgi beslediklerini göremezsin! (Mücâdele: 58/22)

Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, Allah'u Teâlâ için dost edinmenin, yerine getirilmesi gereken birtakım hakları olduğu görüşündedirler. Bu hakların bazıları şunlardır:

1) Hicret:

Kafirlerin yurdundan Müslümanların yurduna hicret etmek gerekir. Zulme uğramış zayıflar ve dini nedenlerle hicret edemeyenler bundan müstesnadır.

2) Can, Mal ve Dil İle Cihad Etmek:

Müslümanlara yardım etmek ve onları desteklemek, sevinç ve kederlerine ortak olmak.

3) İyiliği Elde Etmek ve Kötülüğü Yasakmak:

Yani kendisi için istediği şeyi, Müslümanlar için de istemek, onlarla alay etmemek, onları sevmeye, onlarla oturup kalkmaya ve onlarla danışmaya gayret göstermek.

4) Hastayı Ziyaret Etmek ve Cenazede Bulunmak:

Müslüman kardeşlerine karşı yumuşak davranmak, onlara dua etmek, onlar için mağfiret dilemek, onlara selam vermek, karşılıklı ilişkilerde onları aldatmamak veya mallarını batıl yollarla yememek gibi haklarını yerine getirmek.

5) Onlar Aleyhine Casuslukta Bulunmamak:

Onların haber ve sırlarını düşmanlarına taşımamak, onlara gelecek eziyeti önlemek ve aralarını düzeltmemiz gerekir.

6) Müslümanların Cemaatine Katılmak:

Onlardan ayrılmamak, iyilik ve takvada onlarla yardımlaşmak, iyiliği emredip, kötülükten sakındırmak.

Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, Allah'u Teâlâ için düşmanlık etmenin yerine getirilmesi gereken birtakım hakları olduğu görüşündedirler. Bu hakların bazıları şunlardır:

1) Şirke, küfre, şirk ve küfür ehline buğzetmek ve onlara düşmanlık beslemek.

2) Kafirleri dost edinmemek, onları sevmemek, yakın akrabalar bile olsalar, onlardan tamamen ayrılmak onlarla ilişkileri kesmek.

3) Küfür yurdundan hicret etmek, dinin emir ve yasaklarını açıkça uygulayabilmek kaydıyla zaruret olmaksızın onların yurduna yolculuk yapmamak.

4) Din ve dünya ile ilgili onların özelliklerinden olan konularda onlara benzememek. Din ile ilgili olarak onların dinlerinin şiarından olan konularda, dünya ile ilgili olarak da yeme, içme, giyinme şekilleri ve birtakım adetlerle Müslümanlar arasında yaygınlık kazanmamış konularda onlara benzememek.

Çünkü böyle bir tutum, içten içe onlara karşı bir tür sevgi ve dost edinmeyi doğurur. İçteki sevgi de açıktan onlara benzemeyi doğurur.

5) Kafirlerle yardımlaşmamak, onları övmemek, Müslümanlara karşı onlara yardım etmemek, onlardan yardım almamak, onlara meyletmemek, arkadaşlıklarını, onlarla birlikte oturup kalkmayı terketmek, kendilerine önemli işlerini görsünler diye onlara sır verecek şekilde onları sırdaş edinmemek.

6) Bayram ve sevinçlerine ortak olmamak, bundan dolayı onları tebrik etmemek. Aynı şekilde onlara “Beyefendi” ve “efendim” gibi usluplarla hitap edip yüceltmemek.

7) Onlar için mağfiret dilememek ve onlara rahmet okumamak.

8) Din adına onlara yağcılık yani dalkavukluk yapmamak, yapmacık sözler söylememek ve siyasi davranmamak.

9) Onların hükümlerine başvurmamak veya onların verecekleri hükümlere razı olmamak. Onların arzularına uymamak, hangi konuda olursa olsun onlara uymamak. Çünkü onlara uymak, Allah ve Rasulünün hükmünü terketmek demektir.

10) İslam’ın selamı olan “Es-Selamu Aleykum” diyerek, öncelikle onlara selam vermemek!

Hâtime:

Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.

Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.

O, her şeyin en iyisini bilendir.

Muvahhid Kullara Selâm Olsun.

Polat Akyol.

( İslam'da Dost Ve Düşman Edinmek başlıklı yazı Polat Akyol tarafından 7.01.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu