Neyi Kaybedeceklerdi Ki? Kaybedecek Bir Birikimleri Yok İken!-1

 Hastalık Derecesinde Kararsız Kalma Durumu: Aboulomania - Ekşi Şeyler

-Hey Süleyman neredesin? Yine neyin peşine düştün de kayboldun böyle?

  Rüstem yine ateşli ateşli ateşlenmiş sinirli haliyle arkadaşı Süleyman’ı arıyordu. Bu ateşli araması pek hayra alamet değildi. Bu aramasındaki heyecan bir şeyleri almak ya da bulması için olabilirdi. Yoksa neden bu kadar heyecanla ve ateşi çıkmışta sayıklıyormuş ya da kuyruğuna basılmış kedi gibi ciyaklaması bu yüzdendi. Zaten yüzden aramış olsaydı bu kadar telaşlı olamazdı. İşin içine birde telaşın heyecanını katın ve hayal edin artık. Aradan geçen on dakika sonrası Süleyman’dan hala ses yoktu. Tüm odayı gezdi yoktu, çatı katına çıkmış olabilir diyerek çatı katına doğru çıktı. Bu çıkmalar zirveye çıkmaya benzemiyor, sadece varmak için çıkıyordu. Bu çıkma konusunda çok sevdiğim yazar olan Veysel Yol bilirin katkısı olabilir bundan faydalanalım. Bu sevdiğim yazarın iki eseri var severek okudum.

1-Her çıkışın bir inişi vardır

2-Her inişinde bir çıkışı vardır.

  Birinci kitabından birkaç paragraf okuyalım. ”Çıkışlar iniş için bir zemindir, çıkmasını bilen sonunda inmesini de bilir. Bu bilmek sanıldığı gibi bilmek değil, geriye dönüş ve geldiği yere yeniden varmak içindir.

  Neyse çatı katına vardığında Süleyman elinde kalem kâğıt bir şeyler yazıyordu ya da hesap ediyordu. Sinirli bir eda ile.

-Sen sağır mısın? Saatlerdir bağırıyorum duymuyor musun beni?

Bir anda dalgın olan Süleyman sıçrayarak

-Kusura bakma hesap kitaba dalmıştım.

-Hani nerede kitap, önünde karaladığın birkaç sayfa var?

Böyle devam ederse aksiyonlu bir kavga çıkacak gibi. Zaten zeminde hazır, bakalım ne olacak?

-Mecazi anlamda söyledim.

-Ne mecazı bende mecal kalmadı seni aramaktan! Bu neyin hesabı söyler misin?

  Süleyman Rüstem’e baktı önündeki kâğıtlarda ki hesaplara baktı, söylesem mi söylemesem mi diye kararsızlık içinde birden aklına gelen cin fikirle.

-Döviz kurlarındaki yükselme inişlerdeki dalgalanmalardaki kaybı önlemek için, paramızı kur korumalı bir hesaba mı yatıralım, yatırınca getirisi götürüsü ne olacak onu hesaplıyordum.

  Rüstem’i bir gülme tuttu, sanki birisi durmadan gıdıklıyordu. Sonun da.

-Süleyman senin aklın başında mı?

-Bak başımda!

-Öyle ise bizim meteliksiz olduğumuzu zor geçindiğimizi bildiğin halde, boş gereksiz şeylerle oyalanıyorsun öylemi?

-Karşıdan bakınca öylemi görünüyor?

-Evet, oğlum zaten günlük kazanıp günlük yiyoruz.

  Beraberce aşağıya indiler. Bu kararsızlıkla dolu hayatlarındaki çırpınış anlarını anlatmak için en iyisi bir bilene danışalım. Yine karasızlıkla dolu anları bertaraf etmek için çalışmaları olan yazarım Şevket Bertaraf’ın eserlerine göz atalım. Onunda bu konuda iki eseri var.

1.       Karasızlığı Bertaraf etmek

2.       Kararsızlığı Öte Tarafa İtelemenin Püf Noktaları

İkinci kitabından birkaç satır okuyalım.” Günlük hayatı yaşarken soluk alırken nefes almak gibi olan kararsızlığı yok eden karar, nefes almakta güçlük çekene nefes olması için karar almayı gerektiren bir durum karşısında bu karşılaşmayı hoş karşılayarak, kapıdan içeriye almayarak anında kolayca karar almazlar ise, hayatı zor olur katlanılmaz bir hale gelir! Ne yapacağı yönünde bu karasızlığıyla bir ayağı yere basanlar gibi olmayarak bir türlü karar veremeyen emin olamayanlar yaşadıkları ikilem konusunda zaten akılları uçmuş onlara bir fayda sağlamayan kafalarını bir hayli meşgul edemeyerek boşa kürek çekerler”

 

Öyle ise ani bir kararla bir karar almak zorundalar. Rüstem.

-Ben seni niye kıçına nişadır sürülmüşte beş kilometrelik yolu bir saatte değil de bir dakikada alan gibi kıvranarak yanarak arıyorum?

-Bilmiyorum! Neden ki?

-Biz bugün kimlere söz verdik?

-Bilmiyorum ben kimseye söz vermedim, senide bilmiyorum!

-Şimdi salaklığa yatmanın zamanı değil. Ayten Ve Zehra bugün bizde yemek yemeleri için dün davet etmedik mi?

-Ettik mi?

-Etmedik mi?

-Ne bileyim!

-Vakit akşama doğru geliyor. Birazdan burada olurlar, söyle bakalım akşama ne yemeği yapacağız, mutfak bomboş!

-Boş mu?

-Boş tabi inanmıyorsan gel de bak! Beni sinirlendirme!

  Bu sinirli hava vurdumduymaz Süleyman’ın tutumuyla kavgaya dönüşecek. Bu dönüşüme yol vermemek, yolunu kapatmak gerek. Yoksa birazdan bu samimi dostluk çekişmeyle sona gidecek. Bu sinirli havayı hisseden Süleyman, yumuşatmak için sözleri yumuşatıcı yumoş’la (arada bir reklam almalı insan-Bu eserde ürün reklamı yapılmıştır ve yapılmaya da devam edilecektir) yumuşatarak konuşmaya karar verdi.

-Sinirlenme ben şimdi çözerim bu işi.

-Söyle nasıl çözeceksin? Batigonla mı çözeceksin, kireç mi ki ”Kor Çöz’le mi çözeceksin?(yine ürün reklamı yapılmıştır)

-Sen sakin ol ben şimdi Bakkal Remzi amcaya uğrar bu işi çözerim.

-Vay akıllım, benim aklıma gelmedi sanki senin aklına geldi. Şimdi dayağı yersin. Bizim borcumuz boyumu aşmış, ödemeden bir daha bir şey vermem demedi mi geçen gün?

-Böyle mi dedi?

-Beni kızdırmak için zorlama seni parçalarım, sende yanımdaydın ya!

  Bazen birisinin yanında olmak yanında olmakla hiç alakası olmuyordu! Bu yanında olmanı dönüm noktasından uzaklaştıran düşüncelerle uzaklaşarak insanı tek başına bırakmak gibiydi. İnsanın iç dünyası ve duruşuyla yanında olmakla olmamanın tezahürü işte karşımızdaydı.

-Tamam, unutmuş olabilirim!

-Ne unutması, önem vermiyorum duyarsızım demiyor da!

-Tamam, sakin ol, ben şimdi bunun için bir yol bulurum.

 

  Arayarak bulmak çok güzeldi, zaten arayanlardır bulanlar. Bakkala doğru evden çıkan Süleyman, derin düşünceler içinde yürürken kendisine doğru gelen sevdiği kız Ayten’e çarparak kendine gelebildi. Ayten bu elim derin çapı ölçülemeyen sarsıcı çarpışma ile yere düştü. Hemen Süleyman bin pişmanlık içinde.

-Kusura bakam sevdiğim, çok dalgındım, kusuruma bakma.

Fazla bir hasar görmeyen Ayten’i elinden tutarak kaldırdı. Ayten.

-Bu kadar dalgın nereye gidiyorsun dikkat etmesen Allah korusun bir araba çarpar aman dikkat!

 Zaten parasızlık yüzünde çarpıldığımız kadar çarpılmışız demek isterken, bir anda vazgeçti. Bazen susmak gerekirdi, sustu


Mehmet Aluç

Arkası Yarın, İnşallah.
( Neyi Kaybedeceklerdi Ki-1- başlıklı yazı kul mehmet tarafından 11.01.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu