En iyi arkadaş kitaptır. Kitaplar sayesinde edinilen
dostluklar maddi değerlerle ölçülemez. Kitapların büyülü dünyasına daldığımda
tüm sorunlarımı unutur zamanın nasıl geçtiğini fark edemem. Kitap
kahramanlarıyla bütünleşirim… Ruhum huzura bulur, sıkıntılarım kaybolur.
Raskolnikov’un
onulmaz iç sıkıntısını dinlerim kendi sesinden. Aynı cinayeti ben işleyebilir
miydim soğukkanlılıkla? Onun kadar vicdan azabı ile yaşayabilir mi insan uzun
süre? Böylesi sorulara yanıt arama tedirginliğiyle dalar giderim Dostoyevski’nin
Suç ve Ceza’sında. Daha nice roman
kahramanlarıyla bütünleştim. Sayıları yazsam sayfalar tutar! İnce Mehmet olup
dağlara çıktım Köroğlu gibi Yaşar Kemal’in destansı anlatımıyla İnce Memed
’inde…
Bazı
romanları okuduğumda gözlerimden yağmur gibi yaşlar dökerek ağladım. Genç
Wertherin Acıları’nın bitirdiğimde ağladığım gibi. Yaşamak ve Ölmek Zamanı
romanının finalini unutabilir miyim?
Kelebek romanın kahramanına ise öykünmüşüm: İnsanın özgürlük için nasıl
zorlukları yendiğinin anlatımı bana zorluklar karşısında sonuna kadar mücadele
etme ruhunu vermiştir dersem abartı değil.
Hangi
ortamda olursa olsun tanıştığım kişilerle sözü kitaplara getirmek gibi bir
alışkanlığım var. Tanıştığım kişi kitaplarla mesafeli değilse dostluk pekişir
hemencecik. Sohbetin içtenliği doruk yapar kısa sürede.
Kitapsever
arkadaşlarla kitap alış verişi başlar. Bir türlü edinemediğim kitaplar varsa
tanıştığım okuma sevdalısı dostla elimi yüzümün bir tarafına kapatmaya gerek
kalmaz. Dostlar arasında teklif olur mu hiç? Hemen edinemediğim kitapları iade
edilmek koşuluyla isterim. Ben de seve seve veririm dostumun beğendiği kitapları
kitaplığımdan. Bana kitap hediye edildiğinde aşk denize yeni dalan yaşamının
baharındaki gençler kadar sevinirim. Ben de arkadaşlarıma kitap hediye ettim
çok kere Onların da hediye bir kitap sahibi olmanın sevincini yaşadıklarından
kuşkum yoktur.
Ve
kitaplar üzerine sohbetin güzelliğini bilmem ki, nasıl anlatmalı! Covid-19’u
kazasız atlattık. Çok zor ve acı günler yaşattı dünyayı titreten bu adı yok
olası afet. Genç yaşlı demeden canlar kaybedildi. Coronaya karşı tedbirlere sıkı
sıkı uyarak yakayı sıyırdık derken eşim solunum yollarına musallat olan rahatsızlık
ve öksürüklü uzun süre cebelleşti.
Aynı rahatsızlığa yakalandım ben de. Gerçi
fazla rahatsın olmadım lakin bir türlü de öksürüğü terk etmedi boğazımı. Ve
sağlık ocağına gittim. Ocağımıza da yeni atanan genç kadın aile doktoruyla
karşılaştım. Karşımda güzel bir insan oturuyor ve gülümsüyordu. En yakınını
görmüşçesine karşındım!
İlk
karşılaştığım insanların karşısında köy çocukluğumdan miras kalan utangaçlığım
hükmetti duygularıma. Doktor hanım konuşmamı bekliyordu şaşırarak! Tutukluğum
uzun sürmedi. Konuşacağım kelimeleri sıraladım arka arkaya. Roman kahramanları
yetişti imdadıma.
“Boris
Pasternak’ın 1958 yılında Nobel Ödülü kazandığı Doktor Jivago romanda anlatır
roman kahramanı Jivago: Annemden bana kalp ağrısı ve balalayka kaldı…” Bu
sözlerle diyaloğu başlattım. “Bana da mesleğimden unutamadığım birçok
unutamadığım güzel anılarla beraber bir de boğaz ağrısı kaldı. Her yıl kış
mevsiminde kronikleşen öksürükle beraber falanjist hastalığım yalnız bırakmaz
boğazımı. Romanın aynı zamanda Oskar kazandığını da bir çırpıda söyledim.”
Doktor hanımın gözleri iyice ışıdı.
“O
romanı aldım bende. Yakında okuyacağım. Bu günlerde Oğuz Atay’ı okuyorum. Kalın
bir kitap. Biraz tıkandım. Romanı bir türlü bitiremedim. Yakında bitireceğim.”
“Durun
tahmin edeyim siz Tutunamayanlar’ı okuyor olmalısınız” dedim. Gülümsedi genç
doktor! “Oğuz Atay’ın İTÜ hocası olan Profesör Hüseyin İnan’ın hayatını
anlattığı Bir Bilim Adamının Romanı’nın da çok güzel olduğunu söyledim.” Doktorumuz kitap okumanın yaşamının olmazsa olmazları
arasında olduğunu okuduğu kitaplardan örnekler vererek anlattı. Kısa sürede
kırk yıllık dost gibi olmuştuk! Sanat, edebiyat nelere kadirsin!
Doktor
hanım ağzımı açtırarak boğazıma baktı. Kalabalıklardan uzak durmamı salık
verdi. Dedelerinin Bulgaristan geldiğini anlattı. Batıdan gelen soydaşlarımızın
ülkemizin kalkınmasına büyük katkı sağladıkları bağlamında içtenlikle sözler
ettim. Konuşma hayli uzadı. Kitaplar sayesinde yeni edindiğim kitap dostumum
yanında ben rahatsızlığı, doktor görevini unutmuştu. Ayrılık zamanı çoktan
gelmişti. Karşılıklı güzel dilekler dileyerek neşeyle aile hekimliğinden
ayrıldım.
Bu yaz
kitap dostu bir doktorla daha tanıştım. Kitaplarla ilgili yaşadığım
güzelliklerin tamamını anlatsam kalın bir roman ortaya çıkar. Yaza dönüp tıpkı
sağlık merkezimize yeni atanmış olan beni mutlu eden hafızamda yer tutan tatlı
sohbet benzeri bir sohbeti anlatmaya başlamak hoş bir olgu benim için.
Her ne
kadar sağlıklı olunsa bile bir insanın ellili yaşlarında en az bir kez
koronoskobi, endoskopi yaptırması gerekir der doktorlarımız. Ellileri geçeli
yıllar oldu. Eşimin de ısrarıyla malum işler için ilçe doktorundan randevu
aldık eşimle.
Karşılaştığımız
doktor kibar, dostça konuşan güzel bir insandı. Gerekli tahlilleri yaptırdık.
Kısa bir süre için gün aldık. Belirtilen gün özel hastahanelere has ilgiyle
gerekli müdahaleler yapıldı. Aynı odada eşimle karşılıklı yatarken doktor hanım
yanımıza geldi. İçtenlikli sözler etti. Durumuzu anlattı. İkiniz içinde : “Çok
çaba harcadım, barsaklarınızı iyice temizledim. Donuma kadar terledim!” donuna
kadar terleme sözü dudaklarımızda muzip bir tebessüm oluşturdu. Tahlil
sonuçlarının çıkması için iki hafta süre verildi.
İki
hafta sonunda yine doktorumuzun yanındaydık. Tahlil sonuçlarının temiz
çıkmasına sevindik. Doktor hanıma önerimi söyledim bir solukta:
“İlginize
teşekkür ederim. Sizin gibi güzel bir değeri tanımakla çok çok mutlu oldum.
Küçük bir hediye vermek isterim emeklerinize karşı. Emeğe saygım sonsuz… Okumak
isteyip şu anda edinemediğiniz bir kitap adı söyleyin. O kitabı alıp size
hediye etmek isterim.” Doktor hanımın zaten güleç olan yüzünde güller açtı
adeta. Teşekkür etti. Evinde elinin altıda okunacak çok kitabı olduğunu; ayrıca
sesli kitap dinlediğini söyledi. Benden bir şey rica etti:
“Bana
alacağın kitap yerine bir gence bir kitap al ve hediye et!” dileğini severek
kabul ettim. Eşimle benim sağaltmak adına çok çalıştığını; “donuma kadar terledim”
sözünü bir kez daha söyleyerek dudaklarımızda tatlı birer tebessüm bırakmayı da
ihmal etmedi. Sağlıklı olmanın güzel haberleri ve güzel bir insanla tanışmanın
mutluluğuyla hastahaneden ayrıldık.
Güzel
yurdumun güzel insanlarının okumayı hobi değil insana ekmek kadar su kadar
önemli olduğunu içselleştirmelerini diledim yaşadığım yıllar içinde. Okuyan
insan aydınlanır. Aydınlık yarınlara ise ancak yetesiye aydınlanmış kuşaklarla
ulaşılır. Böylece kitaplar ruhuma huzur verir, güzel dostlar kazandırır ve de
kitapları sevdirmek çabamla insanımızın aydınlanma yolunun döşenmesinde bir
taşla da olsa katkı sağlarım huzuruyla daha çok okumalı daha çok kitap edinmeli
diyorum… Çünkü insanımızın aydınlanmaya ekmek kadar su kadar gereksimini olduğu
gerçeği hiç ama hiç yadsınamaz.