Sevgili yazarım ve de saygı duyduğum…
Çekincelerimi imha ettim ve de ima
yoluyla yargılandığım kadar yadsıyorum tüm ihtimalleri.
Geniş açılı devasa acılı bir rahmet
benimki ne de olsa…
Acı çekmektir ilk ilgi duyduğum
mademki insan olarak geldim dünyaya ve mademki sevgiyle yarattı beni Mevla…
Bilemedim de sevginin acı vereceğini
ama ilintili olan ne var ne yok umursamadan sevdim ben sevmekteyim de en az
sizi ve yazmayı sevdiğim kadar…
İştigal olduğum tek mecra yok ve ifa
ettiğim çok vazifem var ama devasa bir es verip konuyu edebiyata getiriyorum
çünkü edebiyat benim var olma amacım ve ihtimalim ötesinde tek gerçeğim yolum
nasıl ki Allah yolundan geçiyor ve her ne akla hizmetse Allah rızası için
yazıyorum çünkü Allah aşkı ile yaşıyorum ve işte bu yüzden teğet geçen
duygulara hürmet edip aslında ben Allah’ımı bulduğum kadar da kendimi arıyorum…
Sözcükler derin dondurucuda saklı ve
alt belleğimde kayıtlı daha doğrusu kayıtlı imiş çünkü yaza yaza alt belleğim
infilak ediyor bu da beni ayakta tutuyor.
Renkler misal ve ben hala beyazım.
Rakımı ise İlahi bir farkındalık
sayesinde kendime kucak açtığım bir o kadar itildiğim ölçüde daha çok seviyorum
sevmeyi.
Rüzgârına kapıldığım aşksa başlı
başına yaşama amacım ve aşka âşık olduğum için insanüstü ve doğaüstü bir coşkuyla
varım ben dünya denen yalan düzenekte.
Aşkın da arın da namusun da ayaklar
altına alındığı ve kadın-erkek fark etmez insanların neye tekabül ettiğini tek
bilen yüce Tanrı.
İhtimamla sevdiğim doğrudur ve
ihtimamla yazdığım da…
Azgın dalgalar arasına sıkışan o tek
damlamla ben kâinatı tek solukta içime çekmeyi de başarmışken asla yalnız
olduğumu iddia edemem bir o kadar da s/avunurum çünkü ben yalnız olduğum kadar
İlahi Aşka mazharım.
Bir tufanda kayığım ters döndü ve su
aldı.
Küreklerimse çalındı.
Bense sadece bana ait bedenimle ve
kollarımı da kürek gibi kullanıp ne karalar ne okyanuslar aştım asla da
batmadım.
Gelin görün ki, sevgili yazarım
insanlar beni kendi çamurlarında yerin dibine batırdı bense İlahi Rüzgârla en
tepeye kondum ve işte İlahi Rakımda hem aşkı hem kendimi buldum.
Kaygılı mıyım ya da korkak?
Gülerim hem de çok.
Kimse beni hafife alan ağrıma gitse
de ağırdan alırım hayatı ki ağır olduğum için Molla derler bana.
Kaftanım ve de yerleri süpüren.
Cübbem belki de sökük.
Cüssemse ne kadar?
Cüret ettiğimse aşk ve doğrular.
İltifat etmem insanlara ama güzele
güzel derim ve de bu, beni güzel kılar gerçi kendimi güzel bulmam ama…
Ruhumun ihtiva ettiği ayrıcalıklar
var ve de detaylar ve ben o detaylarda savrulur boğulurum da ve bir detayda
mutlu olup hayata genellerim…
Hayta rüzgâr ve genlerim.
Hoyrat dünya ve engebeli yollarım.
Bir kuş gibi sekerim.
Kör bir kurşun gibi hedeften saparım
da ama illa ki bulurum doğruyu ve buldum da Rabbimi.
Kendimi arayışım ise hız kesmedi.
Kendimi kaybettiğim kadar mutluyum ve
de acı çektiğim kadar ve tüm iç acılarımın toplamında denk düşerim o dış açıya
elbet dış sesin baskın olduğu günümüzde iç sesimle iştigal ve sekerim yine bir
yürekten diğerine…
Sevgili yazarım ve de Saygın…
Sevgi ile saygı bir arada olduğu
ölçüde yol doğrudan ve doğruluktan sapmaz bense girdiğim tali yollarda yeniden
kaybolup yeniden bulurum kendimi ve kemale erdiğim kadar da selamımı esirgemem
insanlardan ve karşılık bulmadığım kadar yüce Mevla sahip çıkar bana.
Sıfatlar var ve de zanlar uçuşan.
Oysaki benim ak alnım kadar ak da bir
ismim var bu yüzden sıfatlar bağlamaz beni ve ithamlar da karalayamaz lakin ben
karalar da karalarım beyaz sayfayı ama namusuna o sayfanın ve de benim namusuma
tek laf edemez insanlar gerçi namus denen mefhum günümüzde itibar görmese de ve
herkes bir o kadar namusun zirvesindeyken…
Allah korkumdur belki de insanlara
duyduğum saygı sevgide beni engin kılan ve sevdiğim kadar mutluyum ve sevdiğim
kadar da acı çekerim ve acı çektiğim kadar yazarım ve de yazdığım kadar acı
çekerim ve açarım gonca gonca…
İsmimle müsemma mı?
Bir de diğer ismim ve ben Yıldızlar
kadar uzağım da yeryüzüne çünkü sevgim de neşem de çalındı çalınalı ben sadece
ışırım içime ben sadece severim içten içe ve o çetelede saklıdır ruhum ve
çengeline takılı olduğum kadar da umarsızım.
Sızan yürekten.
Ve derinde saklı o sızı.
Kimyam böyle: yaşımla ıslanır evren
ve rahmet bilirim sevmeyi acı çekmeyi de…
Sevgili yazarım, sizi de gözümden
sakınırım Allah yukarıda ve gözümü kırpmadan da yok sayarım lakin yeriniz bende
ayrıdır ve size kızgın olduğum kadar kırgınlığımı gömdüm derine oysaki beni yok
sayan da gömen de siz iken…
Devreleri atmış iken ruhumun.
Ve değişik evrelerde evrim
geçirirken.
Çeyiz sandığımda buldum hem ben
kalemimi ve kale bildim o günden beri bu yüzden de ben kalemle izdivaç kıldım
ve kale bildiğim kadar ruhumu duygularımı da kale duvarında bayrak gibi
sallandırdım.
Sallantıda bu aralar benliğim.
Sallama çay içerken insanlar ben
yüreğimi sallıyorum ve konuyorum en tepeye ve aşkla haykırıyorum.
Sizi sevdiğim kadar kendimi de
sevseydim ya…
O zaman asla yazmazdım ve asla da
kabul etmezdim yazgımı.
Yalnızlığım ve metanetim ile
savurduğum bir nidadan damlayan yaşımla ve yasımla yasa bilmişken de sevmeyi ve
yazmayı…
Ben kendimi sonunda kabullendikten
sonra size asla laf düşmez.
Bana düşense beklemek.
Zaten bir ömrü içtimada ve nöbette
geçirmişken varsın tüm cihan geçiştirsin beni…
Yâd edilesi şüheda mazimde ben
yeniden küllerimden doğmanın müjdecisini verirken mümkün mü yazmamak?
Aşkla ve umutla ihtiva eden hangi
duygumsa yüreğimi ve kalemini kürediğim kadar mutlu ve huzurluyum.
Nüktedan bir günüme daha denk
geldiniz yoksa ben çoktan ve de defalarca silmiştim sizi…
Saygıda kusur etmeden var olunuz,
değerli yazarım…
Duygularımız da karşılıklı bu yüzden
kaç kere bozguna uğrasam da ben hep de tozu dumana katmadım mı…