Renkler, pek bir mahcup bu gün ve
sözcükler kırılgan saklı tutulası nice yeis insanların içinden geçeni okuma
yeteneğim olsaydı keşke ve işte yağmur şimdi yağmaya başladı.
Tartaklanmış bir gün ve yağma edilmiş
nice çiçek ruhumu tarumar eden karanlık ve karartılar bekası mı yalnızlığın
yoksa ben yine mi bakaya kaldım?
Ve işte usulca yürüyorum asker
adımlarında yalnızlığın kiremitler kırıyorum yağan rahmetle dolu gözlerim ve
özlemini duyduğum nice insan nice iklim, sayıklayansa ömür ah, ne desem beyhude
ve işte iklimin kanatlarında saklı tutulası bir hayali, ansızın boca ettiğim
sevgi çeşmesi.
Direktifler veren iç sesim ve sağdıcı
iken gülücüklerimin solumda açan bir çiçekle yola devam ettiğim.
Huysuz mizacım.
Aslında büyük haksızlık yaptığımın da
farkındayım elbet kendime ve kindar sözcükler değil kilitli ruhuma eşlik eden
şeffaf bir anahtar ile açmaya yelteniyorum kapıyı.
Gücüme giden ne var ki dünde
kalmışken diğer yarım?
Güme giden ömrü filan sermeyeceğim
sayfaya ve illa ki boşlukları dolduracağım.
Eş güdümlü bir döngü yüreğin
mateminden uzandığım o yol belki de içliğimdir hiçlik kaygım ve teşrif eden
duygular…
Külümden doğacağım yine ve mizacımı
azıcık soluklandırıp girişeceğim hayatla olan mücadeleme kaldığım yerden…
Hata bende ama ne de olsa herkesi kendimden
üstün görüp sırf kırmamak adına defalarca kırılıyorum kırıldığım yerde de
güller filan bitmiyor çünkü görüp göreceğim solmayan tek gül, ben kaldım.
İnsanlar pek bir sitemkâr bir o kadar
pişekar.
Yoksa pişkin mi demeliydim iyi de
kardeşim, ekmek midir bu fırında pişen ve işte ismimle sobelendiğim bir günün
ertesi artık kaç ismi bir bedende bir benlikte barındırıyorsam…
Belki de isim değişikliği yapmalıyım
halen insanlar bana sahip olduğum sevdiğim saydığım tek adımla hitap etmezken…
Gül mizaçlı.
Eh.
Yıldız kökenli…
Kuyruğum da var iken.
Nidaların çatlattığı kalbimi
çıtırdattığı kalemimi:
Benim sahip olduğum ve şerh düştüğüm
aslında tek ismim var ve her ne kadar birilerine bunu söylemek zor gelse de:
Kimlik numaramdan başlayım o halde
ve…
Cilt no ve dinim ve medeni halim.
İyi de savcılıktan temiz kâğıdı
almıyorum sadece insanların ismimi söylemekten neden imtina ettiklerini
anlamaya çalışıyorum çünkü benim tek adım var:
Gülüm.
Gelin görün ki; soyadımla yüzüme
çarpan tokatlar ve açılıp kapanan kapılar…
Eh, bir de sıfatlar olmaz mı?
Mücbir sebeplerden olsa gerek ya da
beni taklit edenler ve arkamdan konuşanlar.
Şükür ruh halim afiyette can sağlığım
da ve işte kırıldığım nokta:
Benliğime kıyanlar.
Hep mi canı yanar insanın?
Özgür irademle yaşadığım ve yazdığım
kadar kayıtsız kalamıyorum hayata ve bir film bandı gibi tekerrür ediyor dünde
kalan bu güne de nakil olan duygular ve ruh birikimleri.
Bir su birikintisi değildir hani
üstüne bastığınız kalbim ve hep mi yoklama alır hayat?
Dün de olan bu güne de sirayet eden.
Hazırlıkta okurken her nasılsa mutlu
mesut bir hayatım vardı ve benim tek mesleğim vardı: has öğrencilik.
Kıymete binmek mi?
Kıymet verdiğim kadar da kıymet
görmek mi?
O halde bir harf ihlali yapalım: adın
sanı gıybet olan aslında iki harf ihlali.
Bir maruzatım yok binlercesi var,
baylar bayanlar ve lütfen artık inceldiği yerden kopsun.
Çelik irademle ve kırılgan yüreğimle
ve güçlü kişiliğimle ve addedilen nice isim ve sıfat.
Doğranan ekmek gibi dilim dilim.
Ne dil yaram ne yürek dilim.
İçtimada geçen koca ömür.
Hitap ettiğimse bilumum insan aslında
koca cihan ve namı alıp yürümüşken hüznün ne yani, hiç mi gülümsemem
sanırsınız?
Renkler düşkün göğe.
Ben uçarken ayan beyan.
Uzaklık yakınlık fark etmezken ve
işte izafi olan ne varsa kabulüm.
Bir evin bir kızı.
Bir de ruhumun firarı.
Bir meslekle yetinmediğim ve her
nasılsa birden fazla ismimi bazen algılamakta zorlandığım…
Sevmiyorum, sevmiyorum işte:
insanların bana soyadımla hitap etmesini ve soğuk bir gezegen addedildiğim
Yıldız kimliğimi de diskalifiye ediyorum.
Tamam, kaldırın iyelik takısını
razıyım:
Ha Gül ha Gülüm ama restleşiyorum da
kendimle bazen cevap vermeyi geciktirdiğim her nasılsa başka başka isimler de
sunmakta insanlar.
Bir de demezler mi?
Bundan üç ya da dört sene evvel başıma
gelen…
Yeni tanıştığım birkaç insan ve
boşboğaz kadın demez mi?
‘’Gerçek isminiz nedir ki?’’
Gizli ajan değilim ya da emir eri hiç
değilim: eh, be kardeşim bu kadar da olmaz ve durumu idare etmek filan da
değilken tüm saygımla yanıtladım.
Zaten başıma gelen de hep bu yüzden
değil mi?
Kimse kırılmasın kimse incinmesin ve
üzülmesin diye herkesi her şeyi alttan almaktan yüzeye çıkmayan mutluluk ve hep
derinlerde yüzerken baskı altına alınan benliğim ve kişiliğim.
Doğurgan duygular bunlar bazen etken
bazen edilgen.
Reddettiğim nice yanlış nasıl ki
yalan söylemekten imtina ettim bir ömür…
Garbı ve garkı ve kaygı eşiği
hayatın.
Şark illerde seken bir kuş.
Rüzgârın hızını geçen bir var oluş
kaygısı.
Belki de bir o kadar çekince
yüklüyüm…
Güne bazen öylesine geriden
başlıyorum ki…
Ertelediğim ne varsa bir bir teşrif
ediyor bense ruhumla teftişe çıkıyorum günü ve ömrü.
Bir idare lambasında geçercesine ömür
idare ediyorum insanları ve yetinmeyi bildiğim kadar da diğer âleme yatırım
yapıyorum aslında yatıya kalan duygular bunlar asla ödün vermediğim değerlerim
ve kim kurcalarsa kurcalasın yüreğimi hep temiz tutuyorum.
Ruhumun röntgenini çektiğim yetmezmiş
gibi…
X-rey cihazında yanıp sönüyor boğulan
yüreğim.
Zihnimse coşkulu ve atıl olan
bölümünü de devreye sokup beklenmedik bir hamle ile aslında kendime nakavt
oluyorum.
Solan bir gün.
Solan bir gül.
Solgun yüzümden dökülen binlerce
sözcük ve cümle…
Ah, ben nasıl da belli ederim
duygularımı ve rötarlı mutluluğa talip olmakla kalmayıp arz ettiğim ne var ne
yok geri tepiyor.
Azıcık geriden geldiğim.
Ya da aşırı hızdan dolayı kalemimden
ceza yediğim.
Metruk hanelerden ve meczup
iklimlerden arda kalan ve de…
Meali elbet yüreğim meramı da Allah
katında saklı.
Bir metafor da olabilirim hani ve
işte ruhumun bahçesinde seken kuşlar ve de mevsimlerden mademki bahar…
Ben bir kere açtım çiçek misali Allah
katında sarmaşıklara da büründüm ve sarmalında mevtsimin kurdeşen döken toprağa
öykündüm ve üstümdeki ölü toprağını atıp nadasa da kalmışken mutluluk ve
kasıntı bir çehreyle değil içtenliğimle ve olduğum gibi iken hani, olur da:
olmazın oluru bir mutluluğa denk düşerim, diye…
Çünkü benim tek bir ismim var dün
imzalı ve kulağıma okunan ve rahmetli babamın koyduğu bir o kadar da
dokunulmazlığım var Allah katında mademki O’ndan geldim O’na gidiyorum ve Hak
Kapısında kabul görmek iken muradım ve de çaldığım kapılar ardına kadar kapalı
iken üstüne üüüstük insanlar bir selamı dahi sizden esirgerken…
Beğenin ya da beğenmeyin ve benim tek
lüksüm oldu hayatta:
Alabildiğine içten ve sevmeye hazır
ve nazır bir iklim olduğum kadar da kim varsa adımı ikileten bense ismimin
çoktan rüştünü ispatladığı Türkiye Cumhuriyeti topraklarında ve de resmi
kayıtlarda yer aldığı gibi ve de üzere üstelik yazarken mahlas kullanmadığım
gibi tek ismim var ve gerçekçi kimliğimle olduğum kadar hayalperest iç dünyama
da atıfta bulunup ve hayat her gün zincirlerime bir yenisi eklerken…
Çözüldüğüm nokta ve de tek lüksüm
iken sevgi ile yaşamanın kitabını yazmaya meyletmiş ve de yazarak kendimi
kucaklamam ve sevmem nihayetinde mümkün olmuşken…