Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 7/18/2023
Okunma Sayısı : 379
Yorum Sayısı : 6
100.  Yıldonümünde  Lozan Antlaşması –3. Bölüm--

Lozan Antlaşmasını anlayabilmek için öncelikli olarak anlamamız gereken hususların başında Misak-ı Milli gelir. Çünkü Misak-ı Milli’de Türk Milleti adına milletin vekilleri, Türk Milleti için yeni bir vatanın sınırlarını belirlemişler ve ‘’ Bu kadarını düşmandan kurtarıp üzerinde bağımsız bir devlet olarak yaşayabilirsek bu bize yeter.’’ Demişlerdir.
Evet...Türk Milletinin vekilleri ‘’ Bu kadarcık bir vatan bize yeter.’’ Demişlerdir ama tabii ki bunun bir de karşı tarafı vardır. Karşı taraf yani I. Dünya Savaşında düşmanlarımız olan devletler ‘’ Hay hay... Buyurun alın yeni vatanınızı, güle güle oturun.’’ Demişler midir?
İşte bu noktada Lozan’ı anlamak için başka hususlara da bakmak gerekir.
Her şeyden önce biz Türk Milleti olarak Lozan’da masaya galip bir devlet olarak mı oturduk yoksa mağlup bir devlet olarak mı?
Bu soruyu bin kişiye sorun hatta bu bin kişinin tamamı tarihçi olsun, en az yedi yüz ellisi- sekiz yüzü ‘’ Lozan’da masaya galip bir devlet olarak oturduk. Diyeceklerdir.
İşte zurnanın zort dediği yer burasıdır.
Biz gerçekten de Lozan’da masaya galip bir devlet olarak mı oturduk? Galip bir devlet olarak oturduysak kime/ kimlere karşı kazanmıştık zaferimizi?
Böyle bir soru sorduğunuzda işler iyice Arapsaçına dönüşür. Çünkü vatandaş I. Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşını birbirine karıştırır, dahası 1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşının( 93 harbi ) kahramanı Nene Hatun, bakarsın Kurtuluş Savaşında, Erzurum Aziziye Tabyalarında, elinde nacak Moskof keferesini kovalıyor.
Millet ‘’ Çanakkale’de düşmanın anasını belledik.’’ Der. Veya son zamanlarda yeni yeni öğrendiğimiz Kut-El Amare zaferinden dem vurarak ‘’ Düşman ordusunu olduğu gibi esir aldık.’’ Der. Biraz daha mürekkep yalamış ise ‘’ Sütçü İmam, Şahin Bey, Rıdvan Hoca ‘’ der.
Bunları der lakin ‘’ Peki Nablus Savaşı?’’ diye sorsanız hapışır kalır.
Evet... I. Dünya savaşında yer yer büyük zaferler elde ettik ama maalesef nihai zafer bizim olmadı.
‘’Yahu tamam nihai zafer bizim olmadı. Peki kimin oldu?’’
Nihai zafer maalesef İngiltere’nin oldu.
Şimdi bazı okurlar ‘’ Hocam bir dakika. I. Dünya Savaşında bizim karşımızdaki Devletler İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya değil miydi? Nihai zafer nasıl tek başına İngiltere’nin olur? ‘’ Diyebilirler.
Hemen cevap vereyim:
Osmanlı Devletinin idam fermanı olan Mondros Ateşkes Antlaşması sadece ve sadece İngiltere ve Osmanlı Devleti arasında imzalanmışsa, İngiltere tüm İtilaf Devletleri adına bu ateşkes antlaşmasını imzalamaya yetkili kılınmışsa ve bu antlaşmanın 7. Maddesine dayanılarak Osmanlı ülkesinin bütün topraklarını işgal etme hakkı elde edilmişse ‘’I. Dünya Savaşının nihai zaferi İngiltere’nin olmuştur.’’ Demek sanırım hiç de yanlış bir yargı değildir.
İnşallah şimdi birileri çıkıp da ‘’ Hocam nasıl ya... İnönü, Sakarya, Dumlupınar’da zafer kazanan biz değil miydik?’’ Demez. Daha oraya gelmedik çünkü.
Evet... İngiltere I. Dünya Savaşında bizi öylesine perişan etmişti ki sonunda Kut-el Amare’de yenip esir ettiğimiz general Townshend’i serbest bıraktık ve ona ‘’ Aman gözünü seveyim ne yap et şöyle güzel bir ateşkes ayarla bize.’’ Dedik.
Townsend’in girişimleriyle 24 Ekim 1918’de bizim Bahriye Nazırımız Rauf Orbay ile İngiliz Amirali Galthorp, Limni Adasının Mondros Limanında, Agamemnon adlı Savaş Gemisinde bir araya geldiler. Bu arada hemen belirtelim: 24 Ekim 1918 tarihi itibariyle fiilen savaştığımız tek devlet İngiltere idi.
[Bu arada araya sıkıştırayım. 2021 yılında İzmir’in belediye başkanı, İzmir- Pasaport Limanındaki bir yüzer iskeleye Çanakkale’de Türk tabyalarını topa tutan ve daha sonra Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalandığı Agememnon savaş gemisinin adını verdi. Gelen tepkiler üzerine de ‘’ Agamemnon isminden rahatsız olmak nasıl bir ruh halidir? Bunu anlamakta zorlanıyorum.’’ Dedi.]
Peki neden Limni adası?
Çünkü İngilizler Çanakkale Savaşlarında bu adayı üs olarak kullanıyorlardı ve yaptıkları onca teşebbüse rağmen Çanakkale’yi geçememişlerdi. Şimdi ise topla, tüfekle, savaş gemisiyle, tayyarelerle ve yüz binlerce askerle geçemedikleri Çanakkale’yi hepi topu 25 Madde olan bir ateşkes antlaşması ile geçeceklerdi. ( Ve geçtiler. )
Evet.. Uzattım biraz farkındayım. Ancak Lozan’da masaya I. Dünya Savaşının galibi bir devlet olarak oturmadığımızı başka türlü izah edemezdim.
Yahu peki bizim İnönü, Sakarya, Dumlupınar zaferlerimiz ne ?
Efendim, Mondros Ateşkes Antlaşmasından hemen sonra İtilaf Devletleri, tavuk kümesine saldıran tiki misali ülkemiz topraklarını işgale başladı. Türk Milleti tarihinin hiç bir döneminde esareti kabul etmemiş ki şimdi etsin, sarıldı silaha. Silah bulamazsa kazma küreğe.. O da yoksa yumruk.
Bu arada 1918 Yılı itibariyle Ruslar I. Dünya Savaşından çekilmişlerdi. İtalyanlar, Anadolu’da adeta turist gibi dolaşıyorlardı ve İzmir’in Yunanlılara verilecek olmasından dolayı İngiltere’ye gıcık kapmışlardı. Fransızlar petrol bölgelerini İngiltere’ye kaptırmış olmanın şokunu yaşıyorlardı ve onlar da İngiltere’ye asla güvenmiyorlardı. Yani aslına bakılacak olursa düşman sayısı bire inmişti ve o da İngiltere idi.
Boğazlar dışında Anadolu’da herhangi bir toprak İngiltere’nin çok da umurunda değildi. Onun nazarında sömürgelerine giden yollar güvende olsun yeterdi. O sebeple de Anadolu topraklarında hiç bir güçlü devlete tahammülü yoktu. Kendisine sadık bir şekilde köpeklik yapacak bir devlete ihtiyacı vardı. Öte taraftan İngiliz anneleri ayaklanmışlar ‘’ yeter artık bitirin bu savaşı.’’ Diye isyan ediyorlardı. İngiliz anneleri, Çanakkale Savaşlarından sonra bir daha Anadolu topraklarında evlatlarının gömülmesini istemiyorlardı. (Fransız anneleri de aynı durumdaydı.) İşte bu kamuoyu baskısı sebebiyle İngiltere ateşi maşayla tutmaya karar verdi ve Yunanistan’ı Anadolu’ya sürdü.
Yani?
Yani hani hep diyoruz ya Sakarya- Dumlupınar.. işte 1921 yılının hemen başında ve İnönü Savaşları dediğimiz, akabinde de Sakarya ve Dumlupınar savaşları ile devam edip zafer kazandığımız savaşlarda karşımızda İngiltere değil, yüzlerce sene Türk’ün şamar oğlanlığını yapmış olan Yunanistan vardı. Bahsi geçen zaferler İngiltere’ye karşı değil Yunanistan’a karşı kazanılmış zaferlerdi.
Şimdi size bir soru:
Siz İngiltere’nin yerinde olsanız Lozan’da karşınızda oturan Türklerin Yunanlılara karşı kazandığı zaferi mi nazar-ı dikkate alıp barış şartlarını ona göre düzenlersiniz yoksa kendi kazandığınız Nablus Zaferini mi nazar-ı dikkate alırsınız?
Yahu dostlar! Sevgili okuyucular! Biz Lozan Antlaşmasında evet bir sürü devletle birlikte oturduk masaya ama asıl muhatabımız İngiltere idi ve Yunan’a karşı kazandığımız zafer İngiltere’nin zerre kadar umurunda değildi. Lozan’da İngiltere’nin tek umursadığı şey sömürge yollarının güvenliği idi. O sebeple de Anadolu toprakları üzerinde ha Yunanistan olmuş ha Türkiye olmuş çok da farketmiyordu. Hele hele de Mustafa Kemal Paşa - onca yardım ve destek görmesine rağmen- Komünizmi, dolayısıyla da Rusya’yı en büyük düşman olarak gördüğünü beyan ettikten sonra Anadolu’da Türklerin olması hiç de tehlikeli değildi ve dediğim gibi İngiliz anneleri fena bastırıyordu ‘’ Savaşı bitirin’’ Diye... Anadolu için çok fazla ısrarcı olmanın anlamı yoktu petrol bölgelerini ele geçirdikten sonra. Yani İngiltere I. Dünya Savaşı sırasında yapılan paylaşım antlaşmalarında nereleri talep etmişse ele geçirmişti. Daha fazlasında gözü zaten yoktu. ( Paylaşım antlaşmalarında İngiltere’nin bugünkü Türkiye topraklarından pay istememesi dikkat çekicidir. Yukarıdaki Sykes- Picot gizli antlaşmasına göre Osmanlı Devleti’nin paylaşımı haritasına bakarsanız İngiltere’nin bugünkü Türkiye topraklarında gözü olmadığını açıkça görürsünüz. Onun derdi hep petrol bölgeleri olmuştur. )
Kısaca... Biz Türk Milleti olarak Lozan’da İngiltere’nin karşısına Yunanistan’a karşı zafer kazanmış ama İngiltere’nin karşısında hezimete uğramış bir devlet oturduk ve muhatabımız Yunanistan değil İngiltere idi?
Daha açık ve anlaşılır bir şekilde ifade edeyim: Biz Türkiye olarak İngiltere’ye ‘’ Senin Anadolu’ya sürdüğün Yunan’ı yendim. O halde Anadolu benimdir ve sen bunu kabul etmelisin.’’ Deme hakkına sahiptik ama ‘’ Ben senin Anadolu’ya sürdüğün Yunan’ı yendim o halde Misak-ı Milli sınırlarım içinde olan Musul, Kerkük, Süleymaniye’yi hatta Bağdat, Erbil, Halep, Şam, Mısır, Sudan, Filistin, Hicaz, Yemen, Kıbrıs adasını bana geri vermelisin.’’ Demek hakkına sahip değildik.
Kısacası Lozan’da Türk tarafını sıkı bir pazarlık bekliyordu.
Peki nelerden taviz verilebilirdi? Ya da hangi konularda asla taviz verilemezdi?
Bugün ders kitaplarında ‘’Asla taviz verilmeyecek iki husus vardı: 1- Kapitülasyonlar kesinlikle kaldırılacaktı 2- Türk toprakları üzerinde bir Ermeni Devleti kurulmasına asla izin verilmeyecekti ‘’ Dense de sadece bu iki madde değildi İsmet Paşa’ya yazılı olan verilen emir ve direktifler.
Evet... İsmet İnönü cebinde on dört maddelik bir talimatla Lozan’a gidiyordu ve o talimatların sadece ikisi kesinlik arzediyordu: 1-Kapitülasyonlar kaldırılacak 2- Misak-ı Milli sınırları içinde bir Ermeni Devleti olmayacak.
Peki diğer on iki maddede neler vardı?
Gelecek bölümde inşallah.
( 100. Yıldonümünde Lozan Antlaşması –3. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 7/18/2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.