Aslında Kim kimdir?
Tarihimizin sevimli, esprili ve güldürürken düşündüren, fıkralarıyla
gönüllerimizde taht kuran bir filozofumuz var-dı; halk arasında adı Nasreddin
Hoca’ydı.
Fıkraya bir örnek: Hoca, kavağa tırmanırken azığını ve pabucunu da
yanına almıştı. İnsanların şaşkın bakışları karşısında şu meşhur sözü
söylemişti: “Kavaktan öte yol vardır.” Hocamız, bu sözüyle yola çıkarken her
ihtimale karşı tedbirli olunması gerektiğine dikkat çekmişti. İnsanlara
tedbirli olmayı öğütleyen bu ve benzeri çok sayıda sözleri hafızalarımızda ve
günlük yaşantımızda yaşamaya devam ediyor.
Tarihimize mâl olmuş; “gönüller sultanı” diye bildiğimiz bir kahramanımız
daha vardı; adı Mevlana Celaleddin-i Rumi! Aşağıda okuyacağınız araştırmalar
bizlere Mevlana’nın kim ve nasıl bir evliya olduğunu, Nasreddin Hoca diye
bildiğimiz fıkracı-esprili kişinin aslında Ahilik Teşkilatı’nın kurucu Piri
Ahi Evran olduğunu öğrenince çok şa-şıracaksınız.
Prof. Dr. Mikail Bayram, 2005 yılında “Sosyal ve Siyasal Boyutlarıyla
Ahi Evran-Mevlana mücadelesi” adıl kitabını çıkardı. Kitabında Mevlana ile
Nasreddin Hoca'nı’ birbirine düşman olduğunu öne süren Mikail Bayram, iki âlim
arasındaki gerginliğin temelini şöyle anlatıyor: Mevlana, bir Moğol ajanıydı.
Mevlana’ya maaş bile bağladılar. Türkmen çocuğu olan Nasreddin Hoca ise
Moğolların Anadolu’yu hâkimiyet altına almasına direndi. Düşmanlığın beyitlere
taşındığını da ileri süren Bayram, şu örnekleri verdi: “Sen çok gönüller kırdın,
cezan karşısına çıktı ve belanı buldun.” (Mevlana)
Nasreddin Hoca: “Ey ekşi suratlı. Arkamdan aleyhime kötü sözler
demişsin. Kerkesin (Akbaba) ağzı daima necis (pis) kokar.
Bayram iddialarını şöyle sürdürdü: Kaynaklara göre Mevlana Hoca’yı
cinsi sapıklıkla suçladı. Hoca’nın çocuğu olmadığı için Mevlana ve çevresi
onunla alay etti; hadım ve eşcinsellikle suçladı. Hatta Mevlana Divan-ı Kebir’inde
Nasreddin Hoca’ya zürriyetsiz” diye hitap etti.
1261 yılında Ahilerin başına da bulunan Nasreddin Hoca, Moğol yanlısı
Selçuklu yönetimine karşı isyan başlattı. Selçuklular da, Mevlana’nın müridi
olan komutan Cacaoğlu Nureddin’i görevlendirdi. Nureddin, Mevlana’dan da izin
aldı ve Hoca’yı öldürdü”
Ahi Evran, aslında Nasreddin Hoca’dır:
Aynı zamanda Bayram, Anadolu’da Türkmen tarikatına bağlanmış olan
Ahilik Teşkilatı’nın kurucusu Ahi Evran’ın Nasreddin Hoca ile aynı kişi
olduğunu iddia etti. Bayram’ın araştırmalarına göre, 13. Yüzyılda Moğollar Anadolu’yu
işgal ettiklerinde Mevlana Moğollarla işbirliği yapmıştır. Ahi Evran ise
Anadolu Türk Teşkilatlanmasını küçük birlikler halinde bir araya getirerek,
diğer unsurların baskısı altında yok olmaktan kurtarmaya çalıştı. Bu nedenle
Ahi Evran ile Mevlana arasında büyük bir mücadele söz konusudur ve Mevlana ile Nasreddin
Hoca arasındaki tek görüş ayrılığı felsefi konular değildir. Moğol istilasına
karşı direnişe önderlik eden Nasreddin Hoca, diğer adıyla Ahi Evran, bu nedenle
1261 tarihinde Moğollar tarafından öldürülmüştür. Öte yanda, Mikail Bayram,
Nasreddin Hoca ve eşinin Moğolların Anadolu’yu hâkimiyet altına almalarına
karşı uzun süre direndiğini dile getirerek, Nasreddin Hoca’nın eşi Fatma
Bacı’nın Moğollar tarafından esir alındığını iddia etmiştir.
Örgütlenen Türkmenleri tehdit eden unsurların başında Moğollar
geliyordu. Anadolu’yu işgal eden Moğollara karşı Türklerin birliğini sağlamaya
çalışan Ahi Evran, Nureddin Caca tarafından öldürülmüştür. Nureddin Caca ise
Mevlana’nın müridi ve yakın dostuydu. Bununla birlikte Ahi Evran,
öldürüldüğünde O’nun yanında Mevlana’nın oğlu Alaüddin Çelebi de öldürülmüştür.
Bu durumda Mevlana’nın kendi oğlu, Anadolu’daki işgal durumunda kendi babasına
karşın Ahi Evran’ın yanında yer almıştır.
Mikail Bayram’ın en can alıcı iddialarından biri de Şems-i Tebrizi’yi
Nasreddin Hoca’nın öldürdüğüne dair söyledikleridir. Buna karşılık Prof. Dr.
Hayri Kaplan, öldürülen kişinin Şems-i Tebrizi değil, Nasreddin Hoca olduğunu id-dia
etmiştir.
Konumuza onedio. com’dan devam edelim:
Mevlana, oğlunun cenaze namazını neden kıldırmadı?
Ahi Evran, Şems’in öldürülmesine neden izin verdi? Bu soruların birden
cevaplanması çok zor. Bu yüzden, belki de en temkinli yaklaşmamız gereken alan
tarih ve asıl metinlere giderek karşılaştırmalı okumalar yapmalı. Şimdi içeriği
okuduğumuzda sorun kendinize, bakalım Mevlana mı haklı, yoksa Ahi Evran mı?
Doğan’a göre Mevlana, saraya yakındır ve Moğolların adamıydı. Moğol
ordusu Anadolu’yu baştanbaşa yakıp-yıkarken onlara yardım etmişti. Hatta
tarihte denir ki, Moğolların katliamları ta Afrika’dan duyulmuştu. Mevlana’nın
Moğollarla münasebeti ve Ahi Evran ile düşmanlığını yazan İlk tarihçi Doğan
değil, Mevlana’nın torunu Ulu Arif Çelebi’nin hizmetine giren Ahmet Eflaki ise
14. Yüzyılda yazdığı “Ariflerin Menkıbeleri’nde Mevlana’nın doğrudan
Moğollardan yana olduğunu açıkça belirtmiştir. Mesela Mevlana; Anadolu’yu işgal
eden, binlerce Türk’ü katleden Moğol Komutan Baycı Nayon’ı “Evliya” olarak
nitelendirmiştir. Aynı kaynaklarda Mevlana, Moğol ordularını Allah’ın orduları
olarak görmüş ve karşı gelinmemesini istemiştir.
Prof. Dr. Mikail Bayram’a göre Mevlana’nın Moğollarla ilişkisi hocası
Şems-i Tebrizi ile tanıştığında başlamıştır. Ayrıca Bayram’a göre Mevlana’nın
bir diğer hocası Seyyid Burhaneddin de bir Moğol yanlısıydı.
13. yüzyılda yaşamış bir başka tarihçi İbn-i Bibi ise Moğol ordusunun
yanında savaşan Kalenderi dervişleri olduğunu naklediyor. Mikail Bayram, Şems’in
de bir Kalenderi olduğunu ve bu iki bilgiyle çok açık olduğunu söylüyor.
Anadolu’yu yerle bir eden Moğolların yanında saf tutan Mevlana, Ahi ve
Türkmenlerle mücadele etmesinin ödülünü de almıştır. Moğollar, Ahilere ait olan tekke ve zaviyeleri
Mevlevilere vermiştir. Hatta Eflaki’nin verdiği bilgilere göre Kayseri’yi ele
geçirip binlerce insanı katleden Moğollar, o sırada Kayseri’de olan Seyyid
Burhaneddin’in eteklerine paralar saçmıştır, ayrıca Seyyid Burhaneddin
öldüğünde onun türbesini de Moğollar yapmıştır.
Anodolu Selçuklularının Kösedağ Savaşı’nı kaybetmesi üzerine Moğollar
birçok şehri yağmalarken, Kayseri’de Ahiler, Moğollara karşı 17 gün boyunca
şehri savunmuştur. Sonunda şehre girmeyi başaran Moğollar, pek çok Ahi’yi
katledip, ev ve iş yerlerini yakmış; Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı da Moğollara
esir düşmüştür. Eflaki’nin verdiği bilgilere göre Mevlana’nın baş düşmanı olan
Ahi Evran ise bu sırada Konya’daydı.
Bu arada, Ahi Evran’ın Nasreddin Hoca olup olmadığı tartışmalı bir
konu olup, Mikail Bayram, Ahi’nin latifeler içeren iki kitabını ortaya
çıkarmıştır. Ve bu kitapları Nasreddin Hoca fıkralarıyla karşılaştırmıştır.
Bazı fıkralar bizzat aynı, bazıları da oldukça benzerdir. Ahi Evran da bir
dönem Kırşehir’de yaşamıştır. Ayrıca Mevlana, Ahi Evran için Mesnevi’nde
‘Cuhat’ (komik, güldüren) olarak nitelendirip hicvetmiştir. Bu da iddiaları
güçlendirmektedir. Ayrıca Eflaki, Ahi’den “Vezir Nasreddin” diye
bahset-miştir.
Mevlana ile Ahi Evran arasındaki anlaşmazlık, 2. Gıyaseddin Keyhüsrev
döneminde başlamıştır. Mevlana, Keyhüsrev’e yakın iken, Ahi Evran Alaüddin
Keykubat’a yakın durmuştur. Hatta Ahi Evran, Keyhüsrev döneminde tutuklanmıştı.
Keyhüsrev’in ölümünden sonra Ahi ve Türk menler için af çıkarmış ve Ahi Evran
serbest kalarak Denizli’ye yerleşmiştir. Ancak 2. İzzeddin Keykavus, Ahi
Evran’ı Konya’ya getirmiş ve vezir yapmıştır. Böylece Ahi ve Türkmenler, Moğollara
karşı Keykavus’un yanında toplanmış; Şems’in öldürülmesi de bu dönemde gerçekleşmiştir.
Ahi Evran’ın dergâhında yapılan bir törende, Konya’nın şeyh ve âlimleri bir araya gelmiştir. Törenden sonra Şems içlerinde Mevlana’nın oğlu Alaüddin Çelebi’nin de bulunduğu yedi kişi tarafından öldürülmüştür. Cesedi de Ahi Bedrüddin diye bilinen bir kişinin bahçesindeki kuyuya atılmıştır. Bu olay, Ahi Evran ile Mevlana’nın arasını iyice açmıştır. Alaüddin Çelebi artık asi olmuş ve baba evinden ayrılmıştır. Şems’in öldürülmesi olayından sonra Ahi Evran da Konya’dan ayrılarak Çelebi ile birlikte Kırşehir’e yerleşmiş ve bir isyan başlatmıştır. Mevlana ise Ahi’yi yılan diye nitelendirerek oğluna 3 mektup yazarak geri çağırmıştır. Hatta Mevlana, özlem ve kinini şu mısralarla dile getirmiştir. “Ey sevgili, hata ettin. Bir başka sevgiliye koşulup gittin. (…) Dedim sen bir balıksın. Yılanla niye arkadaş oldun? Ey yanlış iş yapan, yine yalana koşulup gittin.” Ancak Alaüddin Çelebi, babasının tüm çabalarına rağmen Kırşehir’den ayrılmamıştır. Moğol yönetimi ise Kırşehir’de Ahi ve Türkmen isyanının bastırılması için Cacaoğlu Nureddin görevlendirilmiştir. Caca, emrindeki orduyla Kırşehir üzerine yürümüş ve Ay tutulması olduğu bir gecede Kırşehir’deki Ahileri katletmiştir. Bu katliamdan ne Ahi Evran ne de Mevlana’nın oğlu sağ çıkmıştır. Çelebi’nin cesedi Konya’ya getirildiğinde Mevlana cenaze namazı kıldırmamıştı; çünkü Moğol yönetimine başkaldırmış bir asiydi artık.
Konumuzu, Gönüller Sultanı diye tanıdığımız Mevlana’nın Nasreddin
Hoca’nın öldürülmesinden duyduğu memnuniyeti dile getiren şu dizeleriyle
tamamlayalım:
“Cebbarcasına ululanır, bir yere
dokunmasın diye eteğin çeker, kaldırır. Kibirle yürür giderdi. Âşıklarla alay
ederdi, aşkı bir oyun, bunu bir oyuncak sayardı O. 20 nice kuş vardır, tuzaktan
uzak, havalanır gider, fakat kaza elinden bir belâ okudur, fırlamış, uçup
gelmededir O’na. O hoca da bir sarhoşcağızdı, kendiciliğinden geçmişti.
Âşıklara el çırpardı, eğlenirdi onlarla. Ululuğuna aldanmıştı, esrimişti de
Tanrı’yla güreşe kalkmıştı. Başına yazılandan haberi yoktu, başını göklere
yüceltmişti. Kesesi altınla, gümüşle doluydu, kulağı var ol sesiyle. Halkın el
çırpmasından, a-yağına kapanmasında, şairlerin saçma sapan övüşlerinden, yavercilerin
ayverlerinden öylesine ululanmıştı ki. Keremin de bir afeti var, çünkü kerem,
erde ululuk belirtir, yaltaklananların halleri insanı vehme düşürür, hasta
eder. İhsanda bulunuyorum diye paralar verir, hâlbuki o paraları kendisi
yaratmamıştır ki. Başkasının malından-mülkünden ihsanda bulunmakla adam cömert
mi olur hiç. Bir firavun kesilmişti, bir şeddat olmuştu; öylesine bir tuluma
girmişti ki, içi hava dolu. Karıncaydı yılan olmuştu. Yılan da bir ejderha
haline gelmişti. Aşk, kutluluk sırrıyla Musa’nın sopasıdır sanki pusudan öylesine
bir ok attı ki hoca onun açtığı yarayla iki büklüm oldu, yaya döndü. O, ağır
yaranın tesiriyle o anda yüzüstü düştü, sa-rası tutmuş adamlar gibi hırıldamaya
başladı, insanı yok eden ölüm hırıltıları arasında yerlere yuvarlandı.”