KUTSAL KÖLELİK
Konumuza İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in şu anlamlı sözüyle baş-lıyorum: “İşçinin ücretini alın teri kurumadan önce ödeyiniz.”
Bu
kutlu sözü özünden anladığımızda; bu sözün evrensel bir mesaj olduğu hemen
anlaşılır. Müslüman bir beldede çalışan bir gayri Müslim de olsa, alın terinin
karşılığını tam ve zamanında alması gerektiğini beyan ediyor.
Geçmişten
günümüze kadar insanların fikri ve bedeni melekeleri gelişmiş, çok sayıda
meslek gurupları ortaya çıkmıştır. Eğitim yoluyla da çok sayıda meslek
gurupları ortaya çıkmıştır: Bilim, fen, tıp, teknoloji, uzay bilimleri,
sosyoloji, psikoloji, felsefe, teoloji gibi.
Modern çağda,
her meslek gurubunun haklarını savunmak için çeşitli sendikalar kurulmuştur:
İşçi hakları, 1-10 Aralık 1948 günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nca kabul edilmiştir.2 oylamaya katılan BM üyesi 48 devletin temsilcileri olum-lu oy vermiştir. Türkiye de, “olumlu” yönde oy vermiştir. (wikipedia.org)
İlk sendikalar, 1794 yılında Philadelphia'da ayakkabıcılar tarafından kurul-muştur. Birliklerin devamı şeklindeki ilk sendikaların üyeleri aynı meslek ve zanaat dalında çalışan nitelikli işçilerden oluşuyordu.
Bilinen ilk sendika türü örgütlenme, İstanbul'da Tophane fabrikasındaki işçilerce gizli olarak kurulan Amele-i Osmani (Osmanlı Amele) Cemiyeti-dir. 894-95 yıllarında kurulan bu örgüt, kısa bir süre sonra ortaya çıkarıl-mış ve dağıtılmıştır.
Günümüz itibariyle bu sendikalar, çalışma şartlarını, ücretleri, beslenme biçimlerini günün şartlarına uygun hale gelmesi için yönetim ile masaya oturarak çözümler üretirler. Ancak üzülerek belirtelim ki; bu sendikalar geçmişte olduğu gibi günümüzde de “sarı” sendikalara dönüşmüş; hükü-met ile yapılan müzakerelerde patronların lehine olacak kararlar çıkmıştır.
Çalışma hayatı; rant odaklı olduğu ve gerekli iş güvenliği sağlanmadığı için yıllar boyu ülkemizde “iş kazaları”, kimine göre “iş cinayetleri” yaşan-mış, çok sayıda işçimiz hayatını kaybetmiştir.
Türkiye'de sosyal güvenlik kurumu verilerine göre 2018 yılında toplam 430 bin 985 iş kazası meydana gelmiştir. Bunlar içinde ölümcül kaza sayısı 1541 olarak belirtiliyor. Bir diğer deyişle Ülkemizde 280 kaza başı-na 1 ölümcül kaza meydana geliyor. Rakamlar Türkiye'de her gün 4,2 iş-çinin hayatını kaybettiğini gösteriyor.
Son
zamanlarda, Soma'daki maden kazasıyla ilgili yargılama sürecine ilişkin medyada
yer alan çeşitli haberlerde, ILO'nun “ölümcül iş kazaları” açısından
Türkiye'yi dünya ülkeleri arasında üçüncü sıraya yerleştirdiği”
belirtilmektedir. Ülkemiz için çok vahim bir tablo!
Yaş grupları arasında en az iş kazası 14 ve altı yaş grubunda meydana gelmiştir. Diğer taraftan en çok iş kazası yıllar itibariyle 25 - 29 yaş guru-bunda gerçekleşmiştir. Bunu 30 - 34 yaş gurubu takip etmektedir. ortala-ma kaza sayıları ele alındığında, 25 - 29 yaş grubu en büyük ortalama iş kazasına sahiptir.
Ölümlü iş
kazalarının sebeplerine baktığımızda:
İş kazaları açısından Türkiye, dünyada üçüncü ve Avrupa'da ise birinci sırada yer almaktadır. Bu kazalarının dört temel nedeni vardır ve “4M” ku-ralı olarak bilinir. Bunlar; insan, makine, ortam/çevre ve yönetim olarak sı-ralanmaktadır.
İş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen üyenin ortalama aylık kazan-cının %70'i, hak sahipleri olan eş, çocuk, ana ve babasına Vakıf Senedin de yazan hisseler oranında ölüm geliri olarak bağlanır.
Kaynak: Doğrulukpayi.com
Sözün özü:
Yönetimlerin desteğini alan sermaye sınıfları, kutsal alın teri üzerinden sömürü düzenlerini devam ettirmek için tedbirsizlik sonucu ortaya çıkan ölümlü iş kazalarını “kader, şükür” gibi dini kılıflara büründürüp, toplumsal infiali önlemeye çalışmaktadırlar. Bu sözlerin kutsi büyüsüne kapılan halk kitlesi ve emekçiler, bu çarpık-bozuk çalışma hayatının “Kutsal Kölelik” olduğunu anlayamıyor. Anlayan işçiler ve iş kazalarında hayatını kaybe-den yakınları ve bir takım sivil toplum örgütleriyle, bazı sendikalar ve siya-setçiler, bu iş cinayetlerini durdurmak için günler süren hak ve adalet mücadelesi vermişlerdi. Ancak bu güne kadar tedbirsizlik nedeniyle işçile-rin ölümüne neden olan patron/sermaye sınıfı hakkında herhangi bir hu-kuki süreç başlatılmadı. Göstermelik tutuklamalar ve verilen cezalar dışın-da suçlular yani asıl sermaye sınıfı deyim yerindeyse “nerede kalmıştık" anlayışıyla kutsal alın terini sömürmeye devam ediyorlar.“Düzene çeki düzen" diyerek, konuyu tamamlıyorum.