Onbaşı Günbudun kutlu sulardan Seyhun Irmağı’nı çok seviyordu.
Kam dedesi ona çocukken hep Seyhun Irmağı’nı anlatırdı.
Tanrı Dağları'na yağan kar Köktanrı’nın izniyle erirdi, işte bu eriyen kar akar Irmak olur ve çağlar Türk Budun’a hayat verirdi.
Fergana Vadisi’nde Narin Irmağı ile Kara Derya Irmağı birleşir Seyhun olurdu.
Seyhun Irmağı boyunca onun kıyılarında Türk obaları kurulurdu.
Seyhun Irmağı sırlı esrarlı idi. O Sır’ı Derya idi.
Seyhun Irmağı Türk Budun’a can veren hayat damarı idi. Su hayat demekti.
Ki hem hudut idi Seyhun Irmağı Türk Budun için.
Bu hududun kuzeyine Köktanrı’nın izniyle hiçbir yağı girememiş asla da giremezdi.
Seyhun Irmağı’nın kuzeyinde Türk Ata’lar ruhu dolaşırdı, buraya Türk olmayan kişi girdiği zaman, Köktanrı kızar felaket olurdu.
Tanrı Dağlarından doğan Seyhun kutlu sulardan Aral’a akardı, derya olurdu.
Aral çepeçevre Türk obaları ile bezenmişti.
Köktanrı kutlu sulardan Aral’ı Türk Budun için yaratmıştı.
Korkut Ata’da benzer şeyler söylemişti diye anımsıyordu Onbaşı Günbudun.
Korkut Ata söylediydi; Hak Muhammed Yalavaç’ın Uçmağ’da akan sulardan biri Seyhun’dur, Seyhun kutsaldır dememiş miydi! (Seyhan deniliyor kaynaklarda, fakat o dönem seyhan diye bir nehir yoktu, hadisin dogrusu Seyhun'dur)
Yemiş veren ağaçlar bu suyu içer, yanan bağırlar onunla serinler, algazınlar (algazın:yabani hayvanlar) onunla suya kanardı.
Onbaşı Günbudun düşünüyor, türlü şeyler düşünüyor, eski hatıralar gözünde canlanıyordu.
Bu hatıralara Kam dedesinin vakti zamanında anlattıkları karışıyor, şimdi Onbaşı Günbudun hayalinde o eski çağlara uzanmış, o çağları yaşayan bir bahadır gibi kendinden geçmiş bir haldeydi.
Türk Soyu’nun en büyük gayesi neydi ki! Köktanrı ne beklerdi ki Türk oğullardan!
Otağlar kurardı yiğitler, Otağlar çoğalınca birleşir Oba olur, bu yiğitler soy soylar Oymak olur, Oymaklar Boy olur, Boylar birleşir Budun olur, Budun olunca Türk’ler kut kazanırdı.
Kişioğlu’nun ne önemi vardı, Budun olmadıktan sonra acunda dirlik düzen nasıl sağlanırdı.
Türkoğlu acuna dirlik düzen getirmek için yaratılmış kişioğulları değil miydi!
Tanrıkut Oğuz Metehan’dan sonra Türk Budun parçalanmıştı.
Türk Boyları birliğini yitirince Budun çile çekerdi. Budun zaten Türk Boyların birleşmesi ile oluşan kutlu birlikten başka neydi ki!
Evet Boylar birleşmeli ve Budun olmalıydı.
Büyük Hun Birliğinden sonra defalarca Türkler birlik olmayı denemiş ve bunu başarmışlardı.
Apar’lar Devleti, sonrasında Türk-Hun Devleti (Tuyu-Kun) kurulmamış mıydı!
Sonra yine birlik dağılmışken Bumin adlı Türk yiğit onbin bahadırı toparlamamış mıydı!
Onun kaldırdığı Türk Tuğ’u ile Han’lık büyümüş, Bumin Türk Tanhu’su olmamış mıydı!
Tanhu’yu kim seçerdi! Tanhu Türk Budun’un en ulu Baş’ı idi. Baş Kan’ı idi.
Bumin’in kurduğu devlet kişioğulları varolduğu müddetçe, Türkoğulları şu acunda varolduğu müddetçe duracak, bunu Köktanrı buyurmuş Tanhu’ya duyurmuştu.
Tanhu’yu Köktanrı seçerdi, Kağan’lık kurulur yıkılır, Han’lık belki kurulur yıkılır fakat Tanhu olunca artık o devlet sonsuza değin varolurdu.
Bu ölümsüz olan Köktanrı’nın dileği idi.
Türk’ler birliği yitirdiği, herşeyi unuttuğu çağlarda bile Türk doğan her kişioğlunun al kanında bu duygu gizli bir mühür gibi akacak çağlayacak, Türk olan her kişioğlu bunu hiçkimseden duymadan, hissedecek ve bilecekti.
Bunlar Köktanrı’nın dileği idi.
Kişioğlunun kurduğu devlet yıkılır fakat Türk Devleti yıkılmazdı.
Ad değiştirir, yer değiştirir, zaman değiştirirdi, fakat Köktanrı’nın kurduğu Türk Devleti acun durdukça duracak, Oğuz Budun, Türk Budun’un öncüsü, Türk Budun tüm kişioğullarının öncüsü olacaktı.
Türkler yaman kişioğullarıydı.
Üç Tatar’dan Yedi Tatar Boyları'na,Otuz Tatar Boylarından OtuzÜçTatar Boyları'na, Tunguz’lardan Mançurlar’a, Üç Oğuzlar'dan Beş Oğuz Boyları'na, Yedi Oğuzlardan Dokuz Oğuz’a, On Oğuzlar'dan Gök Oğuzlar’a, Ak Oğuzlar'dan Yirmi-İki Oğuzlara (Kaşgarlı Mahmut Oğuzlar 22 Boy diye kaydetmiştir.) kadar bütün Türk Boyları birleşecekti, bu acun durdukça Türk kişioğullarının gayesi olacaktı.
Acunda Oğuz asla bitmezdi, Köktanrı Oğuzlara ulu Baş’lar, Baş Kan’lar verirdi.
Baş’lar Baş’a bağlı, nihayet en başta olan Baş ise Köktanrı’ya bağlıydı, bunu Köktanrı buyurmuş Türkoğullarına duyurmuştu. (Baş’lar Baş’a bağlı, en başta olan Baş ise Allah'a bağlı, bu ilke Türk teşkilatçılığının bilinen en eski ilkesidir)

İşte şimdi de Türk Bilge Kağan’ı düşünüyordu Onbaşı Günbudun, Kam dedesinin sözlerini hatırlıyordu.
Kimdi Türk Bilge Kağan!
Türk Bilge Kağan değişik dönemlerde Köktanrı’nın yolladığı ve Türklere Tanhu olan ulu kişi idi. (Tanhu Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesidir, Osmanlı eski Türklerdeki bu inanca islami ton ile zillullah diyecektir. Bu inanç ve makam halife üstü bir makam, çünkü halife peygamberin yerine emir'ül müminin demek iken, Zillullah direk Allah'ın yeryüzündeki görevli halefidir)
Kağanlık kurar ve Türk Türe’sini acuna yayardı.
Türkler Kağanlık olunca görev bitmez, aksine göreve yeni başlamış sayılırdı.
İşte Türk Bilge Kağan Türk’ün o birtek ölümsüz ruhuydu.
Yine bir Türk Bilge Kağan gelecekti, mutlaka gelecekti demişti Kam dedesi.
Onbaşı Günbudun bunu hatırlayınca yüzü gülmüştü, şimdi gönlü rahat şekilde vurulduğu Türk kızı, Abakay Ozan olan, Kıpçak El’den hilal kaşlı Bige’yi düşünebilirdi.
Onbaşı Günbudun bu düşüncelerle kendinden geçmiş uykuya dalmıştı...


988 Yılının Mayıs ayı henüz bitmemişti ki, Gürcü Krallığı elçileri gelmişlerdi.
Elçi heyeti 100 atla gelmişler, yanlarında çeşitli eşyalar hediyeler bohçalar sandıklar getirmişlerdi.
Yınal Yabgu haçlı Gürcü elçilerini kabul etmiş ve görüşmeler bitmişti.
Onbaşı Günbudun’un da canı herkes gibi sıkılmıştı.
Yınal Yabgu tüm hediyeleri ve sandık dolusu altınları kabul etmiş, Temir Yalığ’a da Kınık Obasında tutulan tüm esirlerin elçi heyetine teslim edilmesi emrini vermişti.
Selçuk beğ Yınal Yabgu’ya içerlemiş fakat Yabgu’nun buyruğuna herkes gibi boyun eğmişti.
Selçuk beğ Yabgu’yu anlayabiliyordu.
Yabgu’nun Gürcü Krallığı ile hududu olmadığı gibi, hudut komşusu olmayan Gürcü Krallığı ile hasım olmasında bir fayda yoktu elbet.
Peki Selçuk beğ için durum böyle miydi!!!
Selçuk beğ’in kafasında kurduğu hesaplar bambaşkaydı.
Selçuk beğ Korkut Ata ile ve babası atası Dukak beğ ile neler neler hedefliyorlardı.
Kafkaslar, Pers toprakları, Anadolu hepsini Türk Yurdu yapmak, Oğuz Budun’a yeni yurt yapma fikri, müthiş bir çılgınlıktı.
Çok kan akması gerekecek, nice başlar vurulacak, yaman cenk edilecekti.
Elçiler on gün kadar Oğuz Yabguluğu’nun topraklarında kaldıktan sonra, serbest kalan esirlerle gitmişlerdi.
Onbaşı Günbudun, Binbaşı Börükan, Tümenbaşı Doğu Han, Mikail Alp, İl Tutmuş, Kül Erkin, Ozan Ay ve nice bahadır oturuyorlardı.
Bir sessizlik oluşmuştu çeşitli konuşmalardan sonra ki, Tümenbaşı Doğu Han birden eline aldığı çalgısını çalmaya başladı.
Evet Tümenbaşı Doğu Han aynı zamanda bir Ozan’dı.
Bu Oğuzlar yaman kişioğulları idi.
Köktanrı Oğuz Budun’a nice maharetler vermişti.
İşte cenklerde Bozkurt gibi Kartal gibi döğüşen vuruşan bu bahadırlar, aynı zamanda herbiri ayrı bir işle de uğraşıyorlardı.
Tümenbaşı Doğu Han bıçak ustası idi, aynı zamanda da bir Ozan’dı.
Onbaşı Günbudun Mikail Alp ve Kül Erkin herbiri bir yanında oturuyor vaziyette çalgıyı dinliyorlardı.
İşte Doğu Han söylemeye başlıyordu bile....
Akın ettik Gürcü El’e...
Benziyorduk coşkun sele...
Mızrap vuruyorum tele...
Yabgu boynumuzu büktü...

Komutanı bahadırı...
Esir ettik ne kadarı...
Doldurduk dokuz çadırı...
Yabgu’nun haberi yoktu...

Üç bin tane küçükbaş’ı...
Verdik ganimet üleşi...
Hür kaldı Gürcü kalleşi...
Yabgu üstümüze çöktü...

Tümenbaşı Doğu Han çok içerlemişti Yınal Yabgu’ya, Gürcü esirlerin serbest bırakılması herkes gibi onu da üzmüştü. Selçuk beğin en iyi komutanı Doğu Han işte Ozan’da olan Doğu Han, ağır sözlerle serzenişte bulunuyordu.
Ozanların sözü kutlu idi, asla kesilmezdi.
Doğu Han zaten söz esirgeyecek kişi değildi, Oğuz Budun’un yaman bir evladı idi.
Şimdi Doğu Han bırakınca Ozan Ay çalgısını almış çalmaya başlamıştı.
Ozan Ay Kınık Boyu içinde en sevilen Ozan’lardan birisi idi.
Bakalım neler söylüyordu.

Bahadırım onbeş yıldır...
Selçuk beğ’im Tuğ’u kaldır...
Buyruk verip de ki; saldır...
Bizler uğrunda ölelim...

Hep cenk ettik Türk El’lerle...
Soyu bir olan İl’lerle...
Artık savaş Gürcü’lerle...
Yeni topraklar alalım...

Vuruş kırış bize düğün...
Oğuz Budun ile öğün...
Geldi artık altın çağın...
Kınık’lar bir El olalım...

Ozan Ay’dan sonra arka taraflardan bir Ozan çalmaya başlamış, tüm bahadırlar türlü düşüncelere dalmış fakat hepsi bir yol aynı kapıya çıkan şeyler düşünüyorlardı.
Kendinden geçmişti hepsi derin düşlere dalmışlardı...
Ozan söylemeye başlamıştı....

Türk’ün usu pusat gibi...
Türk Türe’si ruhsat gibi...
Yabgu biraz vasat gibi...
Başbuğ Selçuk beğ’im olur...

Gürcü’lerle savaşlarda...
Vuruşlarda kırışlarda...
Yabgu şimdi barışlarda...
Köktanrı Oğuz’u bilir...

Köktanrı Türk’ü yarattı...
Akdoğan’lar coştu öttü...
Yınal Yabgu oyun etti...
Selçuk beğ intikam alır...

Şimdi kalabalığa doğru iki atlı yaklaşıyordu.
Kır atı ile Selçuk beğ’den başkası değildi bu gelen.
Yanında da Korkut Ata vardı alacalı atıyla.
İki Oğuz ulusu atların üstünde Tulpar gibi duruyordular. Ozanları duymuşlar mıydı yoksa duymamışlar mıydı bilinmez. Kırk at boyu kadar bir mesafede durdular.
Selçuk beğ yayını omzundan aldı, üç ok yerleştirdi ve gezledi.
Bir vakit baktılar kalabalığa ve sonra iki Oğuz atları yüzüngeri ettiler, kısa sürede yorgaya kalktı atlar, güneye doğru dörtnala uzaklaştılar.

Oğuz Yabguluğu'nun da bağlı olduğu Karahanlı Devleti'nin Hakan'ı çok sert mizaçlıydı. Ali Arslan Kara Tonga Han tıpkı babası gibiydi.
Kül Bilge Kadır Han'ın torunu Satuk Buğra Han döneminde, islam olan Karahanlı Hanedanlığı çok parlak bir dönem yaşamıştı.
Çünkü Satuk Buğra Han islam olmamış olan bilumum Türk Boyları ile iyi anlaşmasını bilen bir Hakan olmuştu hep.
Fakat Satuk Buğra Han'ın büyük oğlu olan Musa Baytaş Tonga İliğ Han dönemi bu durum değişmişti.
Musa Baytaş Tonga İliğ Han'ın uyguladığı siyaset çeşitli Türk Boylarından ciddi tepki alıyordu.
Hatta isyanlar meydana gelmişti.
Çok katı bir islam siyaseti neticesinde islam olmayan Türk Boyları birer birer veya hatta birleşerek isyan edip duruyorlardı.
İşte Ali Arslan Kara Tonga Han babası Musa Baytaş İliğ Tonga Han'ın katı islam siyasetini devam ettiriyordu.
Selçuk beğ Türk Türe'sine her Türk gibi bağlıydı.
Fakat bu vaziyetin sonu hayırlı değildi Türk Budun için.
Evet Selçuk beğ Oğuz Yabguluğu'na bağlıydı, Oğuz Yabguluğu ise Karahanlı Hakan'ına bağlıydı, fakat Karahanlı Hakan'ı yanlış siyaset izliyor ve hep Türk kanı akıyordu.
Türk kanı aksın akmaya ama eğer Türk Budun'a yararı olacaksa aksın, halbuki Türk kanı akmasına gereksiz nesneler için sebebiyet veriliyorsa elbette Selçuk beğ bu durumu kabullenemezdi.
Nitekim Ali Arslan Kara Tonga Han Samanoğulları üzerine akın yapması için Oğuz Yabguluğu'na baskı yapıyordu.
Yınal Yabgu kabul ederse bu demekti ki, Yınal Yabgu büyük ihtimalle Selçuk beğ'e yani Kınık Obası'nın Samanoğulları'na akın etmesini isteyecekti.
Selçuk beğ bu olacakları şimdiden görüyordu.
Zaten haçlı Gürcülere akın kararı alınırken Yınal Yabgu'nun bu sene bize akın edilebilir iması Samanoğulları'nı işaret ediyordu.
Öyle ya Karluk'lar, Çiğiller, Hazar'lar hiçbiri şuan Oğuz Yabguluğu'na bir akın etme vaziyeti göstermiyorlardı.
Samanoğulları ile neden durduk yere savaş yapılacaktı, sonuçta Samanoğulları neredeyse tamamen bir Türk El'i değil miydi!
Yağılık etmiyorlardı ki, Ali Arslan Kara Tonga Han batıya giden ticaret kervanlarının güzergahına tamamen hakim olmak için, aynı zamanda da Abbasi'leri himaye etmeyi sürdürüp Arap'lar yani islam topraklarının nimetlerinden ziyadesiyle istifade etme maksadı güttüğünden Samanoğulları devletini tamamen ortadan kaldırmak istiyordu.
Selçuk beğ tüm bu hesapları çözdüğü için, bu oyunların hepsini bozmaya kararlıydı.
Bu hesapları bozarken Yınal Yabgu'ya karşı gelmek istemiyordu, Yınal Yabgu'yu ve dolayısı ile amcası Temir Yalığ'ı ve Oğuz Yabguluğu'nun bağlı olduğu Türk'lerin merkezine hakim olan Karahanlı Hakan'ı Ali Arslan Kara Tonga Han'ı da karşısına almak istemiyordu.
Karahanlı'lar yüzlerce yıldır Türk'lerin başkenti olan Ötüken'i de başkentlikten çıkarmış, işte başkenti Kaşgar yapmışlardı.
Bu Türk Türe'sine uygun muydu!
Ötüken savunma için elverişli mi değildi, neden değiştirilmişti, Bumin Kağan'ın ruhu sızlamıyor muydu!
Selçuk beğ esasen bu durumlardan hiç memnun değildi.
Selçuk beğ babası atası Dukak beğ'in de fikrini alıp, yanında Korkut Ata ile birlikte Samanoğulları Emir'i II.Nuh'un komutanlarından biriyle görüşmeye gelmişti. Tüm olup biteni vaziyeti ve öngörülerini bir yol ona da anlatıp, Emir'iniz II.Nuh bir an önce Oğuz Yabgu'su Yınal Yabgu'ya elçiler ve hediyeler göndermeli, barış içinde dostane ilişkilere ikna etmelidir, yoksa Yabgu kısa sürede Karahanlı Hakan'ı Ali Arslan Kara Tonga Han'ın isteği doğrultusunda sizin üstünüze akın kararı alacaktır.
Yabgu'yu ikna ederseniz Karahanlı'lar size doğrudan kendileri bu sıra akın etmezler, çünkü iç isyanlarla uğraşıyor Hakan.
Kendisi de Oğuz soylu olan Samanoğulları komutanı dikkatle dinliyordu Selçuk beğ'i.
Selçuk beğ ne kadar bilge olduğunu, işte bilgeler bilgesi uluğ beğ Korkut Ata yanında olduğu halde ispatlıyordu.
Türk Yurtları için faydalı olan her ne ise, işte Selçuk beğ onu diliyor ve yapıyordu
Samanoğulları Kutlu sulardan Hazar'ın güney kıyılarına kadar hakimiyet kurmaya başlamışlardı, haçlı Gürcü'lerle daha nice uğraş vermek niyetinde olan Selçuk beğ, bu sayede hem güvenli şekilde o topraklardan geçebilecekler hem de sebepsiz yere Türkler birbirini kırmayacaklardı.
Samanoğulları bünyesindeki Türk'lerin neredeyse tamamı müslüman olmuştu. Ayrılırken Allah'a ısmarladık dilekleri ile ayrıldılar.
Gece olmak üzereydi, Selçuk beğ ve Korkut Ata şimdi Samanoğulları toprağından ayrılacak Oğuz Yabguluğu topraklarına Oba'larına döneceklerdi.

Onbaşı Günbudun yine bütün gece gözünü kırpmamış hep Bige'yi düşünmüştü.
Kıpçak güzeli ayyüzlü hilal kaşlı Abakay Ozan olan Bige'yi.
Sabaha karşı bir ara uykuya dalmış, fakat işte kısa bir zaman geçmişken telaşlı bir şekilde uyanmıştı tekrar.
Onbaşı Günbudun düşünde Kam dedesini görmüştü.
Yattığı yerden kalkıp üstünü başını düzelten Onbaşı Günbudun bir sağa bir sola seğirtip duruyordu otağında.
Eşiğe vardığında bir yol dışarıya baktı, hava aydınlanmamıştı daha.
Kendi kendine daha vakit var dedi, acıktığını farketti.
Süt kaynatıp çay yaptı, içine tuz ve bol karabiber atıp tereyağ eritti.
Ve sonra çayın içine açma hamur ekmeği doğradı, bazlamadan daha kalınca bir ekmekti bu.
Yemekten sonra pusatlarını kuşandı ve otağından çıktı. Şimdi doğruca yüzbaşısı Ay Tigin'e gidiyordu.
Yüzbaşı Ay Tigin güngörmüş bir bahadırdı. Kınık Boyu'na mensuptu, 4 tane oğlu 2 tane de kızı vardı. İşte büyük oğluyla kılıç talimi yapıyordu otağının önünde.
Onbaşı Günbudun yaklaşırken vuruşmayı seyrediyordu. Yaman kılıç vuruşturuyordu baba oğul.
Onbaşı Günbudun Yüzbaşı Ay Tigin'i çok seviyor ve sayıyordu.
Yaklaşınca önce vuruşmanın bitmesini bekledi, Yüzbaşı Ay Tigin Onbaşı Günbudun'u işte şimdi daha yeni görmüştü.
Onbaşı saygıyla selamladı Yüzbaşı'sı Ay Tigin'i.
Ay Tigin gülümserken ilk sözü "kılıç çek Günbudun", oldu.
Onbaşı hiç tereddüt etmeden kılıcını çekti, işte kılıç vuruşturuyorlardı.
Onbaşı Günbudun'da yaman bir bahadır olduğunu gösteriyordu.
Çok sert vuruşlar yapılıyor, bu iki Oğuz bahadırı talim edercesine değil cenk edercesine güzel vuruşuyorlardı.
Şimdi Yüzbaşı'nın 4 oğlu ve 2 kızı da hatta hanımı da dışarıya çıkmış bu vuruşmayı seyrediyorlardı.
Gülbahar Yüzbaşı Ay Tigin'in hanımı vaktiyle Kınık Boyu'nun en güzel kızıydı.
Güzelliği kadar yiğitliği ile de bilinir, hatta Kınık kızlarına cenk talimlerini çoğu kez o yaptırırdı.
İşte Gülbahar Oğuz Budun'a 6 evlat vermiş, onları er gibi yetiştirmişti.
Yüzbaşı Ay Tigin 44 yaşındaydı, nice cenkler görmüş, sayısız kez ölüm kalım uğraşlarında gözünü daldan budaktan sakınmamış ve en önlerde kıyasıya vuruşmuştu.
Onbaşı Günbudun 28 yaşıyla Yüzbaşı'sından daha genç olmasına rağmen işte vuruşma denk geçiyordu.
İki Oğuz bahadırının da yüzlerinden kan sızmaya başlamış, hafif çizikler açılmıştı.
Gülbahar hanım az ilerde kazanda haşlanan çorbaya baktı, biraz karıştırdı ve küçük kızına kap kacak getirmesini buyurdu.
Çorba hazırdı demekki.
Oğuz otağları büyük kazanda sırayla çorba yaparlar bu 40 veya 50 otağa yeterdi, bu şekilde sabah aşları görevi birtakım otağlar arasında paylaşılmıştı.
Çamaşır yıkama, av tutmak, giysi, atların tımarı, küçükbaşların otlatılması, çocukların eğitilmesi gibi nice görevi otağlar böylece paylaşırdı. Oba işleri bu görevleri paylaşma yöntemi ile daha iyi işliyordu.
Oğuzların her işi toy gibiydi.
Gülbahar hanım çorbaları katınca beğine seslendi fakat Yüzbaşı Ay Tigin vuruşmaya öyle dalmıştı ki duymadı.
Gülbahar hanım kılıcını çekti ve vuruşma yapan Ay Tigin ile Günbudun arasına girdi. Çorba hazır beğ dedi, hadi buyrun.
İşte şimdi her otağdan birer ikişer çorba kazanına geliniyor ve çorbalar katılıyordu.
Onbaşı Günbudun ikram edilen çorbayı afiyetle içtikten sonra, sofranız kutlu olsun diyip teşekkür etti.
Yüzbaşı Ay Tigin ile Onbaşı Günbudun otağdan çıktılar, birlikte obanın dışına doğru yürüyorlardı yavaş yavaş.
Yüzbaşı anlamıştı, Günbudun'un bir derdi vardı. Yürürken bir müddet konuşmadılar, sonra artık dayanamayan Yüzbaşı Ay Tigin sessizliği bozdu. "Derdini söylemeyen dermanını bulamaz", dedi.
Onbaşı Günbudun nasıl anlatacağını bilemiyor, bu korkusuz bahadır ömründe ilk defa korkmuş gibi ürkek bakıyordu.
Yüzbaşı kaşlarını çattı, "haydi", dedi.
Onbaşı Günbudun anlattı, zafer şöleninde gördüğü Abakay Ozan olan Bige'ye vurulduğunu söyledi.
Yüzbaşı Ay Tigin gülümsedi. Hoşuna gitmiş sevinmişti. Onbaşı Günbudun nihayet yuva kuracaktı.
Başbuğ'dan izin alalım, sonra gider isteriz dedi Bige'yi sana.
Onbaşı Günbudun çocuk gibi sevinmişti. İki Oğuz birbirlerini kucakladılar, sonra bu kucaklaşma boğuşmaya dönüştü. Kılıç vuruşturmaya doyamamış olacaklardı ki, işte şimdide güreşmeye başlamışlardı.
Oğuzlar yaman kişioğullarıydılar.

Samanoğulları Emir’i II.Nuh kurultay toplamıstı. Baskent Semerkant ana baba günü gibiydi.
Büyük pazarların olduğu ve dolayısıyla bir çok hanlara sahip olan Semerkant dolmuş taşmıstı.
Semerkant vaktiyle Abbasiler'den alınmış ve Samanoğulları’na başkent olmuştu.
Denilebilirdi ki ipekyolu’nun en önemli kenti bu dönemde Semerkant idi.
Kendisi de bir Türk Devleti olan Samanoğulları Devleti, artık Karahanlı’lara bağlı değildi.
Coğrafi konumundan dolayı ve bir çok başka açıdan dolayı bu büyük bir Türk meselesi yaratan durum halinde belirmiş, içinden çıkılamaz bir hale gelmişti.
Esasen Karahanlı Hakan’ı, Ali Arslan Kara Tonga Han bu meseleyi çözmeye niyetli olduğunu gösteren bir çok adımlar atıyordu.
Öyle değil miydi ki, Türkler daima en doğudaki başkente hakim olan Hakan’a bağlılık gösterirlerdi.
Nitekim Samanoğulları Emir’leri bu geleneği bozmuşlar ve özbaşlarına bağımsızlık ilan etmislerdi.
Karahanlılar hem kadim Türk başkentlerine hakim iken, hem Abbasiler’i koruyup himaye ederken, Samanoğulları yüzünden artık Karahanlılar’ın Abbasiler ile hududu da kalmamıstı.
Samanoğulları bu şekilde devam ederse, büyük Türk topraklarında çok kan akacağı muhakkak idi.
Karahanlılar’a bağlılık göstermeyen bir hudut komsusu ve aynı zamanda Türk Eli olan bir komşusu varolduğu müddetçe, diger Türk Elleri de başkaldırabilirdi. Türkler asla başsız kalmazdı, fakat çokbaşlılık da Türklerin birliğini tehdit eden ciddi bir durum oluşturuyordu.
Karahanlılar kendi içlerinde yaşanan isyanlardan mıdır yoksa başka sebeplerden midir bilinmez, nedense Samanoğulları ile savaşmaya kıyışamıyorlar gibiydiler.
Samanoğulları Araplardan, Türklere, Bizanstan daha kuzey Avrupa’ya kadar heryer ile ticaret yapıyor, itibar kazanıyor ve zenginleştikçe zenginleşiyor, bu durum ise göze batıyordu.
Kağıt üreten tek ülke Samanoğulları Devletiydi. Semerkant zaten bu yüzden başkent yapılmıştı.
Daha önce Buhara olan başkentin Semerkant’a taşınma sebebi, kağıt üretimi yapılan yeri daha iyi korumak içindi.
Samanoğulları bu üretilen kağıtları Avrupa illerine satmaya baslamıstı.
Türkler arasından hangi devlet kağıt istese, mecburen Samanoğulları’na gelmek zorunda oluyor, bu durum Karahanlılar’ın önderliğini iyiden iyiye zedeliyordu.
Kağıt da ne idi! Bir çok Türk ili bu yeni icadı benimsemekte zorlanıyor, pusat üreten Türk illeri, demiri dövüp her şekli verebilen Türkoğulları, kağıttan fazla haz etmiyorlardı.
Bizans ise Samanoğulları ile karadan istedigi ticareti yapmakta zorlansa da, deniz yoluyla bunu rahatlıkla başarıyor, Türkler deniz yollarında ne kadar zayıf kaldıklarını bu dönemde gösteriyorlardı.
Karada yeryüzünü titreten Türkoğulları, büyük sularda pek etkili değillerdi.
Samanoğulları, Araplar ve Avrupalılar sayesinde daha ne kadar zenginleşeceklerdi.
Bu zenginlik kişioğullarını tembelleştiriyordu biryandan da, Samanoğulları ordusu zenginleştikçe zayıflıyor gibiydi.
Türk illerinin hepsi demir dövüp pusat yapıyor, fakat pusatları yabancı ellere satmıyorlardı.
Pusat satmak Türk belleklerine uyar bir nesne değildi.
Pusat kendi devletine ve ordusuna verilir, devlet ileri gelenleri de, pusat üretenlere karşılığını verirdi.
Selçuk beğ ile görüşş olan Samanoğulları Emir’i II. Nuh’un komutanı söz almıştı.
Selçuk beğ’in düşüncelerini anlatıyor ve güzel söz ediyordu.
Samanoğulları ordusu ne kadar kuvvetli olsa da, ne Karahanlılar'la ne de Oguz Yabguluğu ile baş edebilecek kuvvette değillerdi.
Emir II.Nuh ve kurultayda yer alan herkes, söz eden komutanı ilgiyle dinliyorlardı.
Kurultay çok çetin geçiyor, Türk ellerini derinden etkileyecek sonuçlara gebe görünüyordu.
Yınal Yabgu’dan çok Selçuk beğ tanınıyor, Korkut Ata ise her Türk Eli gibi Samanogulları içinde de herkes tarafından seviliyor sayılıyordu.
Köktanrı Türkleri her kişioğlunun üstünde yaratmıştı.
Samanogulları Kurultayı da Türk türesince yürütülüyordu.
Yemekler yenilmiş fakat kurultay daha bitmemişti.
Bitesi de yoktu.
Beğler birer birer söz alıyor, danışıyordu.

Samanoğulları Emir’i II.Nuh’un topladığı kurultay olanca hızıyla devam ediyordu.
Şimdi söz alan kişi esasen bir yabancı olan bu konuk nasıl olurdu da kurultay’a katılabilirdi bilinmez.

Allah’ın rahmeti selameti ve bereketi Türk-islam aleminin üzerine olsun, kurultay hayırlara vesile olsun, Muhammed Aleyhisselam’a ve tüm nebilerin ruhlarına salat ve selam olsun dedi.
Büyük dedem cennetmekan Ahmet dedi, evet anlaşılıyordu ki, bu konuşan kişi Tolunoğulları Devleti kurucusu Ahmet bey’in torunlarından birisiydi.
Hilal bıyıkları, çatık kaşları ve uzun siyah saçları at kuyruğu biçiminde olan bu güngörmüş Türk yiğidin adı da Ahmet Tolun idi.

Arap topraklarındaki vaziyeti, Abbasiler’in durumunu en iyi bilen kişi olarak söz ediyordu. Böyle bir konuk eğer ki kurultayda bulunuyorsa, Emir II.Nuh ne kadar uslu bir kisi olduğunu ıspatlamış oluyordu.
Emir II.Nuh kendi başarır mi bilinmez, fakat kendinden sonraki nesillerin bütün yurtlara topraklara hükmetmesi için, heryere çaşıtlarını (casus) sokuyor, bilgi alıyor ve elindeki zenginligin hakkını veriyordu.
Emir II.Nuh Abbasiler’in Karahanlılar’a ödediği koruma ve kollama haracına göz dikmiş olamazdı, asil sebep Samanoğullarının kuzeyinde ve doğusunda bulunan toprakların hep Türk yurtları olması ve bunları idare altına almanın kendisine muhtemel görünmemesinden dolayı, yayılma siyasetini Abbasiler yönünde çizmek istemesinden ileri geliyordu.
Emir II.Nuh Perslerin nesi var nesi yok ise medeniyete dair, zaten uslu bir siyaset ile bu mirası sahiplenmiş ve işte şimdi de gözünü Arap topraklarına dikmişti.
Türkler çok yaman kişioğullarıydı, iste her Türk yurdu gibi Samanoğulları’da büyümenin gereklerini birer birer düşünüyor ve ufkunu geniş tutmasını biliyordu.
Köktanrı kişiogullarını yaratmış, onların üstünde de Türkoğullarını yaratmıştı.
Karluklar, Yağma Boyları ve Çiğiller hariç hemen her Türk Boyundan mensubu bulunan Samanoğulları Devleti, yedi tümen kadarlık bir toplam ordu kuvvetine sahipti.
Yetmiş bin kişilik ordunun alti tümeni Karahanlılar’dan gelecek olası saldırıları önlemek için hudutlarda konuşlanmıştı.
Emir II.Nuh’un kendi ana tümen kuvveti ise başkenti koruyorlardı.
Pers devleti diye bir devletin varolmaması ve bizans ile olan ticaretin aralarını hoş tutuyor olmasından dolayı, o yönlerden bir tehdit görünmüyordu Samanoğulları için.
Karluk Türkleri Karahanlıların ana gövdesini olusturan Türk Boyu olduğu için, Karluklar’ın hudut tacizleri çok görülüyordu.
Oguz Yabguluğu ise Karahanlılar’a bağlılığından dolayı, her daim bir tehdit unsuru sayılıyor fakat bugüne dek Samanoğulları ile aralarında bir savaş cereyan etmemişti.
Alp Tigin’in (Gazne devletini kuran Alp Tegin'in torunu Alp Tigin) Samanoğullarından kopmuş olması bu dönemde Samanoğulları'nı çok fazla etkilemiyordu.
Alp Tigin elindeki bir tümen asker ile her an Karahanlılar'a yem olacak veyahutta er geç Samanoğulları’na tekrar dönüp bağlanacak diye düşünülüyordu.
Kurultay yapılan oylama ile nihayet tamamlanacaktı.
Tüm beğler komutanlar çoğunluk olarak Oğuz Yabguluğu’na barış ve dostluk elçileri gönderme kararina vardılar.
Bu karara en çok sevinen ise Selçuk beğle görüşş olan komutan idi.
Zaten kendisi de elçi heyetinin başında olması için Emir II.Nuh tarafından seçilmişti.
Kısa zamanda yola çıkacak ve Oğuz Yabguluğu’na varacaklardı.
Köktanrı budundan hoşnuttu.

989 Öküz Yılı, Oğlak Ay (ilkbahar) Başı

Yüzkırkbeş kişilik Samanoğlu elçi kafilesi Yengikent'e varmak üzereydi.
İlk önce Kınık Obası'na varan elçi kafilesi burada hoş karşılanmış ve Kınık Boyu'nun ileri gelenleri eşliğinde Yınal Yabgu'ya doğru ilerliyordu.
Elçi kafilesinde gençler, yaşlı güngörmüşler, kadınlar ve binek arabalarına yüklenmiş çuvallar, testiler, heybeler, sandıklar göze çarpıyordu.
Bu kadar zengin bir elçi kafilesi çok sık görülen birşey değildi.
Oğuz Yabguluğu bay günler yaşayacaktı böylesine bir kafileyi kabul ederek.
Kınık Obası'nın başı Dukak beğ, oğlu Selçuk beğ, Mikail Alp, Kül Erkin, birkaç binbaşı, birkaç yüzbaşı, Onbaşı Günbudun ve daha nice Kınık Obası yiğitleri de elçi kafilesine eşlik edenler arasındaydı.
Korkut Ata yanında genç bir derviş görünümlü elçi kafilesinin en farklı üyesi ile epeyce geriden ilerliyorlardı.
Korkut Ata'nın Hasan diye seslendiği bu genç derviş, Ebul Hasan Harakani idi.
Korkut Ata'ya selam getirdiğini söyleyince, Korkut Ata selamı yollayan ile dün gece siz daha buraya varmadan görüştüğünü söyledi, genç Hasan şaşırmıştı.
"Yatsı namazından sonra bana uğradı", dedi Korkut Ata.
Genç Hasan ise şaşkın şaşkın bakıyordu.
Korkut Ata gülümseyerek; "her ay görüşürüz biz Beyazıd'la" dedi.
Korkut Ata'nın bahsettiği kişi Beyazıd'ı Bestami'den başkası değildi. Genç Hasan şaşkınlığını da saklamaya çalışarak; "o halde selamı ulaştırmakta geciktim ben" dedi.
Korkut Ata; "Aleyna Aleyküm selam" gönlümüz bedenimizden hızlıdır, nice menzile tez varır gelir, hiçbir selam yerde kalmaz" dedi.
Şimdi genç Hasan gülümsüyordu, içi rahatlamıştı.
Korkut Ata'yı tanımıyordu esasen, manevi hocası Beyazıd bildirmişti kendisine bu elçi kafilesine katılacağını ve kendisini dostu Korkut Ata'nın karşılayacağını.
Hocası Beyazıd bunları genç Hasan'a rüyasında bildirmişti bildirmeye de, Korkut Ata'nın da bunca kutlu bir kişi olduğunu genç Hasan bilmiyordu. İşte bu durumla tez öğrenmiş oluyordu.
Korkut Ata yaman bir Bilge Eren'di.

Yınal Yabgu yanında Katun Hanım ve Bögü Tigin başta olmak üzere gelen elçi kafilesini ve Kınık Obası üyelerini hoş karşıladı.
Başkent Yengikent oldukça kutlu bir güne evsahipliği yapıyordu.
Elçiler birer birer Yınal Yabgu'yu, Katun Hanım'ı saygıyla selamlıyor, Bögü Tigin'de konukları rütbelerine uygun şekilde yer gösterip yerleştiriyordu.
Yınal Yabgu'nun Kağan Otağı'nın önündeki büyük meydan iyice doluyordu.
Kazanlar kaynıyor, türlü ikramlar yapılıyor, konuklar yol yorgunluğunu atıyorlardı.
Akşama doğru konuklar için hazırlanan çadırlar tamamlanmıştı.
Konuklar kendilerine tahsis edilen çadırlara yerleşmiş, sonra birer ikişer büyük meydandaki ateşin etrafında toplanmaya başlamışlardı. Yengikent bu mevsimde geceleri serin oluyordu.
Yınal Yabgu elçileri ertesi gün kabul edecekti, öncelikle Dukak beğ, Selçuk beğ, Bögü Tigin ve Katun Hanım ile Otağında toplanıp danışıyordu. Hasta yatağında yatan Temir Yalığ bu toplantıya katılamamıştı.
Şimdi büyük meydanda çalgı sesleri başlamıştı. Bir ozan kopuzun tellerine vuruyor, Türk gönülleri hoş ediyordu. Ozanlık nice kutlu şeydir ki, koca bir Budun'u şenlendiriyor, gamlandırıyor halden hale koyabiliyordu.
Bir zaman geçmişti ki, işte Ozan şimdi deyişine başlamıştı. Bakalım neler diyordu.

Yengikent kut buldu aniden...
Elçiler geldi Samani'den...
Bütün Türk yurtları sarılsın...
Hayır yok yaddan yabaniden...

Eymür Yabgu, Dukak beğ Kınık...
Samani'den hep Oğuz konuk...
Yüzbin yeni otağ derilsin...
Köktanrı'dır herşeye tanık...

Gün gelir birleşir Oğuz'lar...
Türkçe danışır hep ağızlar...
Yağılar yerlere serilsin...
Var mı Türk'ten daha yağızlar!

Türk Tan-Hu'su gelirse eğer...
Kutlanır mavi gök, yeşil yer...
Atalar yeniden dirilsin...
Köktanrı Türk'ten bunu diler...

Her bir Oğuz kulak kabartıp Ozan'ı dinlerken kendinden geçiyordu.
Yabgu'da yanındakilerle Otağından çıkmış, işte şimdi onlarda Ozan'a kulak vermiş dinliyorlardı.
Bir başka Ozan almıştı şimdi sırayı, bir müddet tellere vurduktan sonra işte söylemeye başlamıştı.

Başımız dik Tien-Şan kadar...
Oğuz oğlu canını adar...
Her bir Oğuz kaç yüz Çin eder...
Köktanrı korur Türk Budun'u...

Acun varolduktan bu yana...
Türkler gittiler doğru yöne...
Oğuz'lar geçerler en öne...
Köktanrı koymuştur adını...

Ecel kuşu gelinceye dek...
Kutlu Birlik Oğuz'a erek...
Bize yeni bir Tan-Hu gerek...
Köktanrı verdirme ödünü...

Alp Er Tunga, Tomris Katun'u...
Diriltsen yeniden Motun'u...
Oğuz İl'lerinin bütünü...
Köktanrı gönder Kür Şad'ını...
Gecenin ilerleyen vaktinde bütün Türk yürekler coşmuş, hepsi aynı heyecan ile kendilerinden geçmiş dinliyorlardı.

Yengikent coşmuştu.
Köktanrı budundan hoşnuttu.



(Son)
Devamı nasip olursa bir gün kitap olarak basıldığında
( Selçukluların Doğuşu - Onbaşı Günbudun 10. Bölüm başlıklı yazı Alp.Aldatmaz tarafından 8.10.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu