Gözyaşlarımın Bereketiyle

 SEVGİGÖZ | Hastalık ve Tedaviler | Gözyaşı Kanalı TıkanıklığıEl ile yazı yazmak beyni geliştiriyor

   Neydi düşünürken yazmak? Karanlık bir kapıyı açarak içerisini aydınlık etmek değil midir? Bu bir sav mı? Yoksa kendi uydurduğum bir hayal mıydı? Yoksa gerçeğe ulaşmanın tek yolu muydu? Sorular mıydı cevaplara denk? Cevaplar mı sorulara veren bir ahenk? İşte yine yazarken bir kapıyı açarak içerisini aydınlıkla doldurma çabam. Zor olsa da yormuyor; beyhude bir çaba deseler de, beyhude olmayan nedir ki? Rabbimden başka, yapılan iyiliklerden başka? Bir yol ki yürüyorsun sonsuzluğa doğru; yolda ektiğin birkaç kelime, tükettiğin, ektiğin birkaç çiçek. Hayat sonun başlangıcı değil mi? Sona varmak için hayat kapısını açarak yürümek değil mi? Tutuşmuşken sona varmak için bir mücadelenin içindeyiz; yarın sabah karanlık mı, aydınlık mı olacak telaşı değil mi? Her gece sabah olmaya mahkûmsa, uyanmaya da mahkûm değil miyiz?

 

   Kuru kalmış toprak nasıl yağmurla yeşerirse, bizim de yağmur gibi gözyaşımızla yağarak toprağa karışmamız gerekiyor. Bu gerekmek, aslında gözyaşlarını silerek akıtmak anlamında; içinde duygu ve his yoksa azıcık merhamet yoksa yağanın/akanın ne fayda olur ki? İçimde yazarken savuruyorum evrene doğru bu hislerimi; elbet kapısı kapalı birisinin kapısını çalarak, karanlıkta kalmış kişinin kapıyı açarak odasını aydınlık etmemin faydası olur. Çok saçma gelecek belki, ama bundan başkası saçma değil mi? Karanlıkta tek başına kalmışın kapısını açmadan karanlıkta yaşamasını istemek? Düş kurmasına imkân vermemek saçma değil mi? Kurması bedava iken, kim ona paha değer biçebilir ki? Sen kuramazsın diye müdahale etmeye çalışarak? Ne kadar saçma değil mi?

 

   Yazmak, ruhun derinliklerinden gelen bir çağrı ise, ruhun derinliklerini bir uçuruma döndürenlerin duyduğu bu anlamsız çağrıda nedir ki? Anlayamadım. Her kelime, içimdeki fırtınaların bir yansıması ve çiçeklerin polenlerini taşımak için eserken, içinde fırtınalarla evleri, ocakları yıkanların estirdiği nedir ki? Düşüncelerim, bazen bir nehir gibi akarken, bazen de birikmiş bir göl gibi durgunlaşırken, göl ve nehri olmayanların nesi var acaba? Bunu dillendirmek bile kelimelere eziyet olur diye dillendirmiyorum. O anlarda kalemim, insanlarla en yakın dostum olur; bana sırlarımı açabileceğim bir kapı olurken, kapıyı mütemadiyen kapatanlara hangi söz yakışır ki? O sözlerle ifade edince sözlere eziyet içinde kalırken?

 

   Kapıyı açmak, karanlık bir odanın ışıkla aydınlanması gibi değil mi? Neden böyle bilinmez ki? İçindeki korkular, belirsizlikler ve kaygılar nasıl bu kadar alçakça çoğalır ki? Her cümle, ruhumdaki ağır yükleri hafifletirken; kelimeler, sanki birer anahtar gibi, içimdeki kapıları yazarken açıyor. Yazarken, kendimi bulduğum gibi, kaybettiğim parçalarımı da yeniden keşfetmek için yazıyorum. Hayatın karmaşası içinde kaybolmuş gibi hissederken, yazmak bana bir yol haritası. Duygularımın içinde kapılarımı açarken, kalemim bir pusula olur. Her sözcük, bir yön gösterir; beni karanlıktan aydınlığa çıkarırken, diğerlerini neden çıkarmaz? Sözler kaybolmuş mu ki, kaybolmaya mı mahkûm? Üzerini örtmedikçe? Yazarken, içimdeki sesleri dinlerim. Kimi zaman mutluluğun coşkusu, kimi zaman hüzünlü bir melodi yankılanır yazarken.

 

   Ne bileyim işte, gözyaşlarım, bazen bir yağmur gibi düşer; kalemimle kâğıda karışır. Bu anlarda, gözyaşlarımın ardındaki duyguları ifade etmek, ruhumun derinliklerine inmek için bir fırsat sunar. Kuru kalmış toprak gibi, içimdeki duyguların yeşermesi için bir yağmura ihtiyaç duyarım. Her damla, içimdeki hisleri canlandırır; yazdıkça, gözyaşlarımın bereketiyle toprak yeşerir. Her kelime, içimdeki karanlığı dağıtırken, bana aydınlık bir gelecek kapısını aralar sizlere doğru. Belki de bu yüzden, yazarken kendimi özgür hissederim. Kendi duygularımı, hayallerimi ve korkularımı kâğıda dökerek, evrene bir mesaj gönderiyorum; anlayan zaten anlar, anlamayan da zaten okumaz. Yazmak, sadece bir ifade biçimi değil; aynı zamanda bir bağ kurma şeklidir benim için. Duygularımı paylaşarak, başkalarına ulaşma fırsatı bulurum. Her kelime, bir köprü gibidir; karanlıkta kalmış birine kendime ışık olabilmek için. Yazarken, yalnız olmadığımı hissederim; hislerimle başkalarına dokunma/dokunulma umuduyla dolup taşarım ve yazarım, vesselam.

Mehmet Aluç

 


( Gözyaşlarımın Bereketiyle başlıklı yazı kul mehmet tarafından 30.10.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu