Nicedir şikâyeti dinmez çoğu insanın.
Tek bir aksaklık olsa dahi hayatımızda, yerli yersiz sızlanıp dururuz.
Giderilmeyecek sorun yok yeter ki sağlık olsun. Bazen yanan bir ampul, damlatan
bir musluk ya da ayağı kırık bir sandalye bakmışız tek derdimiz olmuş. Şikâyetlerimizin ardı ardası kesilmez; modası geçen bir etek, soluk bir manto ve
bunun gibi sayısız sorun diye addettiğimiz ufak tefek şeyler…
Sorun diye nitelendirdiklerimiz
aslında gülünesi detaylar bazılarının gözünde. İşte o bazılarından feyiz
alacağımız pek çok hayat dersi var. Çoğumuzun tanık olduğu nice dertli, evsiz,
perişan insan var zaman zaman gözlemlediğimiz. Onlardan ikisinin hayatına,
çektikleri zorluklara bizzat tanık oldum ve hâlâ da çektikleri zorluklar devam
etmekte.
Senelerdir sokakları mekân tutan bir
anne ve oğlu bahsetmek istediğim: Oğlu dediysem de sanmayın ki küçük bir çocuk,
aksine yaşını başını almış koca bir adam ve de onun yaşlı annesi… Kısaca iki
evsiz, iki garip. Garip demek ne haddime, iki yetişkin insan, sonuçta sizin
gibi, benim gibi iki kul ama dertli ama çaresiz. Ne bir şikâyetlerini duydum ne
bir isyanlarını gördüm. Kabullenmişler, ne yazık ki bizler de kabullenmişiz
onları ve onlar gibi pek çoğunu, bahanemiz de var: ‘’Yapacak bir şey yok, elden
ne gelir, yazık vb.’’
Kartonların üzerinde sürüp giden bir
yaşam. Başlarında çatı, etraflarında duvar ve ayaklarının altında ne bir döşeme
ne de bir halı var. Tek sahip oldukları iki yırtık bavul ve içinde ne varsa
onlara ait geçmişten kalan. O sokak benim bu kaldırım senin yaşayıp gidiyorlar.
Zaman zaman insanların aklına gelip de onlara verdikleri iki lokmayla
karınlarını doyuruyorlar. Kalan zamanda yaptıkları tek şey ise kıvrılıp uyumak.
Yaz da aynı onlar için kış da. Ne güneşten şikâyet ederler ne de soğuktan,
yağan yağmurdan. Çaresizce kabullenmişler tüm koşulları. Her mevsim üzerlerinde
aynı kıyafet, yüzlerinde aynı hüzünlü ifade ve kalplerinde barındırdıkları
burukluk ve çaresizlik öylesine bariz ki.
Çöplerin arasında arayıp buldukları
onların artık; belki kırık bir bardak ya da paslı bir bıçak ya da yırtık bir
hırka.
Kadıncağızın oğlu hayatın bu ağır
yükünden dolayı olsa gerek ne yazık ki akıl sağlığını da yitirmiş, bazen belli
belirsiz güler sanki hayatla dalga geçer gibi ama genelde bakışları sabit bir
yere odaklıdır. Varı yoğu anacığı, mecali olmayan bu yaşlı kadın onun her şeyi.
Bir rivayete göre iyi bir aileden gelmekteler ama ne çare, hayatları ellerinden
kayıp gitmiş. Çoğumuzun da zaman zaman kayıp gitmez mi umutları, hayalleri ama
iyi kötü ucundan yakalarız son anda ama onlar bu fırsatı çoktan kaçırmış. Bilip
bilmeden bir anda uçup gitmiş sahip oldukları ne varsa.
Dedim ya şikâyet etmek ne kelime
ağızlarından hiçbir şey duyamazsınız. Belli ki onların da artık söyleyecek tek
sözü kalmamış. Haklılar ne söyleyebilirler ki, ayrıca söyleseler dahi kim
dinleyecek ki, herkes kendine odaklı yaşamakta ve öyle duyarsız ki. Belki ben
ya da üç beş kişi dinlerdi söyleyeceklerini ama onlar öylesine boş vermiş ve
öylesine kabullenmiş ki yaşadıkları hayatı. Acı ama vadelerini yaşıyorlar ve
adeta hayatın tüm yükünü ve tüm faturasını onlar üstlenmiş. Ağır bir fatura bu,
sizin benim gibi aydan aya ödemiyorlar borçlarını, zaten zamanında ve çoktan
ödemişler ödeyecekleri ne varsa. Son nefeslerini verene kadar belli ki bu yükü
omuzlarında taşımaya devam edecekler çaresizce, umarsızca. Belki de bizim
borçlarımızı da ödüyorlar ta ki vadeleri dolana dek.