(Rabbin, kendi istediğini
yaratır, dilediğini seçer. Onların seçim hakkı yoktur.)[Kasas 68]
Kul belayı hak ederse, Allahü teâlâ da ona bela gönderir. İşte bir ayet
meali:
(Başınıza gelen bir bela, kendi ellerinizle işledikleriniz
yüzündendir. [Bununla beraber] Allah çoğunu affeder.) [Şura
30]
(Demek ki bela, günahlarımız yüzünden gönderiliyor. Ama gönderen yine
Allah’tır. Ayetin devamında, Allah çoğunu affeder deniyor. Demek ki belayı
gönderen Odur, çoğunu da affediyor.)
(Sana gelen her iyilik, Allah’ın [bir ihsanı olarak] gelmekte, her
kötülük de [günahlarına karşılık olarak] kendinden
gelmektedir.) [Nisa 79]
(Bundan önceki ayette, Şerri de Allah yaratır buyruluyor. Bu ayette
ise, günahlarınız yüzünden kötülük geliyor buyruluyor. Ama gönderen, kötülüğü
yaratan yine Allahü teâlâdır.)
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Kaderin, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmayan mümin
değildir.) [Tirmizi]
Allah’a kavuşmayı inkâr
Sual: Kura’nda (Allah’a kavuşmayı inkâr eden kâfir
olur) deniyor. Allah’a kavuşmak nedir? İmanın şartı 7’dir diyenler,
(Allah’a dünyada kavuşmayı kabul etmeyen kâfirdir) diyorlar. Bu ne demektir?
CEVAP
Din yeni gelmedi. Dinde bilinmeyen bir husus yoktur. Dinin sahibi var,
Peygamberi var. Onların emir ve yasakları var. Allah Resulünü devreden
çıkarmak, Onun bildirdiklerine inanmamak, açıklamalarını beğenmemek
dinsizliktir.
Allah’a kavuşmanın ne demek olduğunu, Resulullah ve Onun vârisleri şöyle
açıklıyor:
Allah’a kavuşmayı inkâr etmek, dirilmeyi inkârdır, Cenneti, Cehennemi, yani
ahireti inkârdır. Allah’ın manevi huzuruna çıkmayı inkârdır.
Likaullah yani Allah kavuşmakla ilgili bazı ayet mealleri şöyledir:
(Köşeli parantez içindeki
açıklamalar Beydavi, Celaleyn, Medarik, Kurtubi gibi
muteber eserlerden alınmıştır.)
(Allah’a [Rahmetini umup azabından korkarak, Onun rızasına] kavuşmak
isteyen, bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit [ahiret] elbette
gelecektir.) [Ankebut 5] (Kavuşma günü ahirettir.)
(Ey insan, sen Rabbine çalışıp çabalarsın, sonunda [ahirette] Ona
kavuşacaksın.)[İnşikak 6] (Hayır ve şer ne yaptıysan kıyamette onların
karşılığına kavuşacaksın [Beydavi])
(Denilir ki: Bu güne [kıyamet gününe] kavuşacağınızı
unuttuğunuz [inkâr ettiğiniz] gibi, biz de bugün [Kıyamet
günü] sizi unuturuz [Cezalandırırız]. Yeriniz ateştir,
yardımcılarınız da yoktur. [Sizi Cehennem azabından hiç kimse
kurtaramaz]) [Casiye 34]
(Bu güne kavuşmayı unutmanızın [inanmayışınızın] cezasını şimdi
görün. İşte biz de sizi unuttuk [Azaba maruz bıraktık], yaptıklarınıza
karşılık ebedi azabı tadın!) [Secde 14] (Ahiret gününe kavuşmayı inkârın,
dirilmeyi inkâr olduğu bildiriliyor.)
(Allah'a kavuşmayı [dirilmeyi] yalanlayanlar, gerçekten hüsrana
uğramışlardır. Kıyamet günü ansızın gelince onlar, günahlarını sırtlarına
yüklenmiş olarak,"Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun
bize" derler. Bakın yüklendikleri günah ne kötüdür.) [Enam 31]
(“[Ölüp] toprakta kaybolduğumuz zaman, gerçekten biz yeniden yaratılacak
mıyız” derler. Doğrusu onlar Rablerine kavuşmayı [dirilmeyi] inkâr
ediyorlar.) [Secde 10] (Allah’a kavuşmayı inkârın, dirilmeyi inkâr olduğu
bildiriliyor.)
(Sabır ve namazla Allah’a sığınıp yardım isteyin; Rablerine kavuşacaklarına,
Ona döneceklerine inanan ve Allah’tan korkanlardan başkasına namaz elbette ağır
gelir.) [Bekara 45,46] (Allah’tan geldik, Ona döneceğiz ayetinde
olduğu gibi, burada da Ona dönmekten kasıt dirilmektir, Ona kavuşmak da manevi
huzuruna çıkmaktır.)
(İstikbal [ahiret] için hazırlıklı olun, Allah'tan sakının. Ona, hiç
şüphesiz kavuşacağınızı [dirilerek manevi huzuruna
çıkacağınızı] bilin, bunu inananlara müjdele.) [Bakara 223]
(Allah’a [Onun rahmetine, yardımına] kavuşacağını bilenler ise: “Nice
az topluluk çok topluluğa Allah’ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle
beraberdir” dediler.)[Bekara 249]
[Dirilmeyi inkâr edip, hesap için] Bize kavuşmayı
ummayanlar, [ahiretten gafil olduklarından dolayı] dünya hayatına
razı olup [dünyayı ahirete tercih ederek] bununla rahatlayanlar ve ayetlerimizden [Yaratanın
varlığını gösteren delillerden] gafil olanlar,
işledikleri [günahlar] yüzünden Cehenneme gideceklerdir.)a[Yunus
7,8]
(Eğer Allah insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, şerri de acele
verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu. Fakat bize kavuşmayı ummayanları [ahireti,
dirilmeyi inkâr edenleri] biz, azgınlıkları içinde bocalar bir halde
bırakırız.) [Yunus 11] (Ayrıca, bu ayette hayrın ve şerrin Allah’tan
olduğu bildiriliyor.)
(Allah, bütün işleri idare eder, ayetleri tafsilatlı olarak beyan eder, tâ ki
Rabbinize kavuşacağınızı kesin olarak bilesiniz.) [Rad 2] (Öldükten sonra
dirilmek ve ahiret hayatı var.)
(Allah’ın ayetlerini ve Ona kavuşmayı inkâr edenler, rahmetimden ümitlerini
kesenlerdir. Onlar için acıklı azap vardır.) [Ankebut 23]
(Kendi kendilerine, Allah’ın, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları
ancak hak olarak ve belli bir süre için yarattığını hiç düşünmediler mi?
İnsanların birçoğu, Rablerine kavuşmayı gerçekten inkâr ediyorlar.) [Rum
8] (Ölümden sonra dirilmeyi inkâr edenler var deniliyor.)
(Elbette onlar [kâfirler] Rablerine kavuşma [öldükten sonra
dirilme] konusunda şüphe içindedirler.) [Fussilet 54] (Burada da
Allah’a kavuşmak dirilmek demektir.)
(Allah onları toplayacağı günde, sanki onlar dünyada gündüz bir parça kalmışlar
da aralarında tanışıyorlarmış gibi olacak. Allah'ın huzuruna çıkacaklarını
inkâr edip de, hidayete kavuşmayanlar, elbette en büyük ziyana uğramış
olacaklardır.) [Yunus 45]
(Rabbine [Ahirette Onun rızasına] kavuşmayı arzu eden kimse, Salih
amel işlesin ve Rabbine kullukta hiçbir şeyi ortak koşmasın.) [Kehf 110]
Şimdi de Allah’a kavuşmak hususunda Resulullah efendimizin açıklamalarına
bakalım:
(Hastalıktan dolayı sızlayan mümine hayret ederim. Eğer hastalıktaki mükâfatı
bilseydi, ölüp, Allah’a kavuşuncaya kadar hasta kalmak isterdi.) [Taberânî]
(Allahü teâlâya ihlâsla ibadet eden ve şirk koşmadan Ona mülaki
olana [kavuşana]Cennet vacip olur. Allah’a şirk koşarak mülaki olana da
Cehennem vacip olur.)[Hâkim] (Demek ki kâfir olan da Allah’a kavuşuyor,
yani diriliyor.)
(Müslüman’ın her iyiliği için, on katından yedi yüz katına kadar sevap yazılır.
Her günahı için ise bir misli yazılır. Allah’a
kavuşuncaya [kıyamete] kadar böyle devam eder.) [Müslim]
(Bir tüccar, alacaklarını tahsil eden adamına, “Borcunu veremeyecek fakirden
alma, onu hoş gör” derdi. Allah’a kavuşunca [ahirette], Allah da onu
hoş görüp, affetti.) [Buharı]
(Mümin için, Allah’a kavuşmadan [ölmeden], rahat
yoktur.) [Müslim]
(Bir Müslüman, “Sübhanallahi ve bihamdihi ve estağfirullah ve etübü ileyh” derse,
bu söz arşa asılır ve o kimse Allah’a kavuşuncaya [ahirete] kadar
sahibinin işlediği hiçbir günah onu silmez ve o, söylediği gibi mühürlü olarak
kalır.) [Taberani]
(Bela müminin bedeninde, malında ve evladında devam eder. Tâ ki üzerinde hiç bir
günah kalmadan Allah’a kavuşuncaya [ahirete] kadar.) [Hâkim]
(En çok gıpta edilen mümin, yükü hafif olan, namazını doğru kılan, Allah’a
kavuşuncaya [ahirete] kadar kendisine yetecek az rızka sabreden,
kulluk vazifesini güzel bir şekilde yerine getiren, halk arasında fazla
tanınmayan, musibeti dünyada iken verilen, mirası ve ardından ağlayanı az olan
kimsedir.) [Tirmizi, İbni Mace]
(Allah’ım, sana kavuşana [ahirete] kadar dünyadan ihtiyaç bağlarımı
kopar.) [Ebu Nuaym]
(Hiç kimsenin bende bir hakkı olmadığı halde Rabbime kavuşmak
isterim.) [Ebu Dâvud]
(Allahü teâlâ, kıyamette Müslümanlara, “Bana kavuşmayı arzu eder miydiniz?”
buyurur. Onlar “Evet” derler. Allahü teâlâ, “Niçin” diye sorar. Onlar, “Affını
umardık” derler. Allahü teâlâ, “Ben de sizi affettim” buyurur.) [İ. Ahmed]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftar zamanı,
diğeri orucu ile bana kavuştuğu zaman.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud,
Tirmizi, Nesai]
(Her gün bir öncekinden kötü olur. Rabbinize
kavuşana [kıyamete] kadar böyle devam eder.) [Buhari]
(Allahü teâlâ buyurdu: Bana kavuşmak isteyen kuluma ben de kavuşmak isterim.
Bana kavuşmaktan hoşlanmayandan ben de hoşlanmam.) [Buharı, Müslim, Tilmizi,
Darimi]
Âişe validemiz bildirir:
Resulullah, “Kim Allah’a kavuşmak isterse, Allah da ona kavuşmak ister.
Kim Allah’a kavuşmak istemezse, Allah da ona kavuşmak
istemez” buyurdu. [Âişe validemiz, Allah’a ancak ölmekle
kavuşulacağını bildiği için] Ya Resulullah, ölümü sevmediği için mi kavuşmak
istemez? Eğer öyle ise hepimiz ölümü sevmeyiz, dedim. Resulullah buyurdu ki:
(Hayır, öyle değil. Mümine Allah’ın rahmeti, rızası ve Cenneti müjdelendiği
zaman Allahü teâlâya kavuşmak ister [ölüm ona kötü gelmez]; işte o zaman
Allah da ona kavuşmak ister. Kâfire Allah’ın azabı, gazabı haber verildiği
zaman Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz; Allah da ona kavuşmaktan
hoşlanmaz.) [Buharı, Müslim, Tilmizi, Nesai, İbni Mace]
Bu hadis-i şeriflerin hepsi de, Allah’a kavuşmanın, dirildikten sonra Allah’ın
manevi huzuruna çıkmak olduğunu bildirmektedir. Tek istisnası yoktur.
Meşhur Cibril hadisi de, imanın İslam’ın şartlarını açıklayıp, şerrin de
Allah’tan olduğunu bildiriyor:
Hazret-i Ömer anlatır:
Bir gün, Resulullah’ın yanında oturuyorduk. Tanımadığımız bir adam gelip sordu:
- İslam ne demektir ya Resulullah?
- Kelime-i şehadet söylemek, her gün beş kere namaz kılmak, Ramazan ayında oruç
tutmak, zekât vermek ve gücü yeterse Hacca gitmek.
- Doğru söyledin. İman ne demektir? [Biz bu kimsenin hem sorup hem de doğru
diye tasdik etmesine hayret ettik.]
- İman, Allah’a ve Meleklere ve Kitaplara ve Peygamberlere ve kıyamet gününe ve
hayrın şerrin, Allah’ın takdiri ile olduğuna inanmaktır.
- Doğru söyledin. İhsan ne demektir?
- Allahü teâlâya, Onu görür gibi ibadet etmendir. Sen Onu görmüyor isen de, O seni
hep görmektedir.
- Kıyamet günü ne zaman olacaktır?
- Bunu, kendisinden sorulan, sorandan daha iyi bilmez.
Kıyametin alametlerini sordu. Resulullah da bildirdi. O kimse gittikten sonra,
Resulullah bize dönerek, (Bunları sorup giden, Cebrail aleyhisselam idi.
Size dininizi bildirmek için gelmişti) buyurdu. (Müslim, Nesai, Ebu Dâvud,
Tilmizi)-(9)
Sual: İnsanlar niçin Allah’a
inanmak ihtiyacı duyarlar?
CEVAP
Bazı felsefeciler (İnsanda tapma ihtiyacı vardır. Bunun için de, ateşe, güneşe,
puta tapanlar olmuştur) diyorlar. İşin aslı ise şöyle:
Allahü teâlâ, insana, iyiyi kötüden, hakkı batıldan ayırması için akıl
vermiştir. Akıl, bir şeyin kendiliğinden olduğunu kabul etmez. Her şeyi bir
sebebe bağlar. İnsanın ve insandaki organların ve tabiattaki düzenin yerli
yerince yaratılmasını tesadüf olarak kabul edemez. Bunun gibi tabiatta bulunan
canlı cansız her şeyin, bir yaratıcı tarafından yaratıldığını ister istemez
kabul eder.
İnsanın kendi başına Allah’ı tanıması zor, hatta imkânsızdır. Tarih boyunca,
Allahü teâlânın gönderdiği bir rehber olmadan, insan; kendisini yaratan büyük
kudret sahibinin var olduğunu, aklı ile anladı. Fakat Ona giden yolu bulamadı.
İnsanlar, yaratıcıyı önce etraflarında aradı. Kendilerine en büyük faydası olan
güneşi, yaratıcı sanıp, ona tapmaya başladılar. Sonra büyük tabiat güçlerini,
fırtınayı, ateşi, kabaran denizi, yanardağları ve benzerlerini gördükçe,
bunları yaratıcının yardımcıları zannettiler. Her biri için bir suret, alamet
yapmaya kalktılar. Bundan da putlar doğdu. Böylece, çeşitli putlar çıktı.
Bunların gazabından korktular ve onlara kurbanlar kestiler. Hatta insanları
bile bu putlara kurban ettiler. Her yeni olay karşısında, putların miktarı da
arttı. İslamiyet’in başında Kâbe’de 360 put vardı.
Kısacası insan; Bir, ezeli ve ebedi olan Allahü teâlâyı kendi başına bir türlü
tanıyamadı. Bugün bile güneşe ve ateşe tapanlar vardır. Bunlara şaşmamalı!
Çünkü rehbersiz karanlıkta doğru yol bulunamaz.
Kur’an-ı kerimde, (Biz, peygamber göndermeden önce azap yapıcı
değiliz) buyuruldu.(İsra 15)
Allahü teâlâ; kullarına verdiği akıl ve düşünme kuvvetinin nasıl
kullanılacağını onlara öğretmek, kendi birliğini onlara tanıtmak ve iyi işleri
kötü, zararlı işlerden ayırmak için, dünyaya peygamberler gönderdi.
Peygamberler en büyük rehberlerdir. Ruh-ul beyan’da, Zümer
suresinin, (Allah’tan başkasını dost edinenler, “Biz bunlara bizi
Allah’a yaklaştırmaları için, bize şefaat etmeleri için tapınıyoruz”
derler) mealindeki 3. ayetinin tefsirinde deniyor ki:
(İnsan, kendisinin ve her şeyin yaratıcısını tanımaya elverişli olarak,
yaratılmıştır. Yaratıcısına ibadet etmek ve Ona yaklaşmak arzusu, her insanda
vardır. Fakat böyle elverişli olmanın ve bu isteğin kıymeti yoktur. Çünkü nefis,
şeytan ve kötü arkadaş, insanı aldatarak [yaratana ve kıyamete inanmayan birer
dinsiz veya] müşrik yaparlar. Müşrik, Allahü teâlâya yaklaşamaz. Onu tanıyamaz.
Şirkten uzaklaşıp, tevhide sarılarak hasıl olan tanımak, kıymetlidir. Bunun
alameti, peygamberlere ve kitaplarına inanmak ve bunlara uymaktır. İnsan,
Allahü teâlâya ancak böyle yaklaşabilir.)
Zâriyat suresinin, (İnsanları ve cinni, bana ibadet etmeleri için
yarattım) mealindeki 56. ayet-i kerimesindeki (ibadet etmeleri için)
ifadesi, (beni tanımaları için) demektir. Yani, Allahü teâlâyı tanımak, inanmak
için yaratıldık. Hadis-i kutside, (Tanınmak için her şeyi
yarattım) buyurması, (Onların beni tanımakla şereflenmesi
için) demektir.
Peygamber efendimiz, ilmin inceliklerini soran bedeviye, (İlmin başını
öğrendin mi?) diye sordu. O da, (İlmin başı ne ki?) dedi.
Bedeviye, (İlmin başı, Allah’ı tanımaktır. Bu da Onun; misli, benzeri,
zıddı, dengi, eşi olmadığını, vâhid, evvel, ahir, zahir ve batın olduğunu
bilmektir) buyurdu.
Huzura kavuşmak için
Yalnız maddiyata inanan kimselerin çok defa dertlerine çare bulamadıklarını,
intihara kadar gittiklerini görüyor ve okuyoruz. Yalnız maddeye inanan
kimseler, çok kereler dertlerine çare bulamayıp, ümitsizliğe kapılmaktadır. Bu,
onların ruhlarının boş kalmasından ileri gelmektedir. İnsanın ruhu da, bedeni
gibi gıdaya muhtaçtır. Bu da, ancak iman etmekle mümkündür ve Allahü teâlânın
yolunu ancak din gösterir. Allahü teâlâyı inkâr edenler bile, muhakkak bir gün
bu ihtiyacı duyarlar.
Ünlü Rus yazarı Soljenitsin, Amerika’ya yerleştiği zaman, kendisinin büyük
sıkıntılardan, ruhi bunalımlardan kurtulacağını zannetmişti. Bir gün bir
üniversitede Amerika gençlerini başına toplayarak onlara şöyle hitap etmişti:
(Ben buraya gelince, çok bahtiyar olacağımı sanmıştım. Ne yazık ki, burada da
büyük bir boşluk hissediyorum. Çünkü siz, artık maddenin esiri olmuşsunuz.
Evet, burada hürriyet var, herkes istediğini yapıyor; fakat ancak maddeye önem
veriyor. Ruhları bomboş. Hâlbuki insanı hakiki insan yapan, onun tekâmül etmiş
[gelişmiş], temizlenmiş ruhudur. Size tavsiyem şudur: Ruhunuzu geliştirmeye,
güzelleştirmeye bakın! Ancak o zaman, ülkenizde bulunan ve sizi de üzen
çirkinlikler yok olmaya başlar. Dine önem verin! Din, insan ruhunun gıdasıdır.
Dinine bağlı insanlar, her işte sizin en büyük yardımcınız olacaktır; çünkü
onları Allah korkusu doğru yoldan ayırmaz. Sizin en büyük güvenlik teşkilatınız
bile, herkesi gece gündüz kontrol edemez. İnsanları kötülükten alıkoyan polis
gibi, onların duyduğu Allah korkusudur.)(10)
Aşırı
dincilik dedikleri(11)